Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/920 E. 2022/1332 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/920
KARAR NO: 2022/1332
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/04/2022
NUMARASI: 2021/67 Esas – 2022/360 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …’ın sürücüsü olduğu … plaka sayılı traktörün vekil edeninin sevk ve iradesindeki … plaka sayılı motosiklete çarpması neticesinde meydana gelen 08/08/2016 günlü trafik kazasında, motosiklet sürücüsü davacının yaralanarak sakat kaldığını, kazanın oluşumunda ZMM sigortası bulunmayan traktör sürücüsünün tam ve asli kusurlu bulunduğunu, davalı kuruma yapılan başvurudan ise sonuç alınamadığını belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla (belirsiz alacak) geçici ve kalıcı iş göremezlik zararına karşılık olmak üzere şimdilik 2.200,-TL maddi tazminatın 30/11/2016 temerrüt tarihinden işletilecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 07/01/2020 günlü bedel arttırım dilekçesiyle de 11.855,21-TL si geçici, 35.569,11-TL side kalıcı iş göremezlik tazminatına ilişkin olmak kaydıyla maddi tazminat istek miktarını toplam 47.424,42-TLye çıkarttıklarını açıklamıştır. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; kuruma yapılan başvurunun gerekli belgeleri içermemesi nedeniyle zorunlu başvuru şartı koşulunun yerine getirildiğinden söz edilemeyeceğini, bu nedenle davanın öncelikle dava şartı yokluğundan usulden reddi gerektiğini, ayrıca geçici iş göremezlik zararına ilişkin talebin teminat dışı olduğunu, güvence hesabının sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için kusur durum oranı ile maluliyet oranının ve gelirin usulüne uygun şekilde tespiti yanında davacının kaza anında kask takmaması ve diğer koruyucu ekipmanları kullanmaması nedeniyle müterafik kusurlu olduğunun da gözetilmesini istediklerini, faiz başlangıcının dava tarihi ve cinsinin de yasal faiz olması gerektiğini beyanla davaya karşı koymuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “davacının ceza soruşturmasında uzlaşmayı kabul ettiği, uzlaşma belgesinin ilam mahiyetinde belgelerden olup, aksinin aynı kuvvette delil ile ispatlanması gerektiği, CMK’nın 253/19.maddesi uyarınca uzlaştırma teklifini kabul eden kişinin hukuk davası açamayacağı, açtığı dava var ise bu davadan feragat etmiş sayılacağı anlaşılmakla, davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ( Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/13482 Esas – 2019/3613 Karar sayılı kararı )” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizce yapılan inceleme neticesinde; Ceza yargılaması sırasında şikayetten vazgeçmenin tazminat isteme hakkını ortadan kaldırması için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 253/19 madde hükmü uyarınca usûlüne uygun olarak düzenlenmiş bir uzlaşmanın varlığı veya 5237 sayılı TCK’nun 73.maddesinin 7. bent hükümlerine göre şikayetten vazgeçme sırasında kişisel haklardan da vazgeçildiğinin ayrıca ve açıkça belirtilmesi gerektiği, somut olayda, davacı ile zararlandırıcı eylem sorumlusu arasında usulüne uygun şekilde düzenlenmiş ve tamamlanmış bir uzlaşma tutanağı mevcut olmadığı, ayrıca şikayetten vazgeçme sırasında kişisel haklardan vazgeçildiği konusunda da bir irade açıklaması yapılmadığı, kaldı ki davacının uzlaşma tutanağında maddi tazminata ilişkin haklarını açıkça saklı tuttuğu gözetildiğinde usulüne uygun bir uzlaşmadan söz edilemeyeceği, dolayısı ile ilk derece mahkemesince verilen kararın hatalı olduğuna işaret edilmek suretiyle istinaf isteğine konu kararın HMK.m. 353/1-a/6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemizce verilen 20/01/2020 gün 2020/2087 Esas – 2021/86 karar sayılı bu kaldırma kararından sonra 2021/67 Esasına kayıtlanan davanın yargılama sırasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 23/02/2022 günlü ıslah dilekçesiyle, bedel arttırım dilekçesine konu 47.424,42-TL’lik istek miktarının, 310.000,00-TL’ye çıkartıldığı görülmüştür. Yerel mahkemece kaldırma kararı sonrasında yapılan yargılama sonucunda; iddia, savunma, kaldırma kararında işaret edilen hususlar, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı gözetilerek; talep konusu trafik kazasının oluşumunda davacı araç sürücüsünün %25 oranında sigortasız traktör sürücüsünün ise %75 oranında kusurlu olduğu, davacıda kazaya bağlı yaralanması nedeniyle %21 oranında özür oluştuğu, tıbbi iyileşme süresinin 6 ay olduğu benimsenmek suretiyle, sosyal güvenlik kayıtlarına göre tespit edilen gelir (asgari ücretin 2,01 katı) TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant uygulaması ile düzenlendiği anlaşılan 10/02/2020 günlü aktüer bilirkişi raporu doğrultusunda; davanın kabulü ile 11.767,52-TL geçici iş göremezlik ve 298.237,48-TL sürekli iş göremezlik olmak üzere toplam 310.000,00-TL maddi tazminatın 30/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı … vekilinin istinaf nedenleri; talep konusu kaza nedeniyle vekil edeni kuruma yapılmış bir başvuru bulunmakta ise de bu talebin değerlendirilebilmesi için gerekli sağlık kurulu raporu ibraz edilmediğinden, usulüne uygun bir başvurudan bahsedilemeyeceği için, davanın öncelikle dava şartı yokluğundan reddi gerektiğinin gözetilmediği, dosyada mevcut raporlar arasındaki maluliyet oranlarına ilişkin çelişkilerin giderilmediği, tazminat hesaplamasında 1.8 teknik faiz uygulanması gerekirken buna riayet edilmediği, ayrıca ZMM sigortası genel şartlarında yapılan değişiklikle geçici iş göremezlik tazminatının sigorta teminat kapsamı dışı bırakıldığının dikkate alınmadığı, davacının yaralanmasının baş bölgesinde olması ve kaza anında kask takmamış bulunmasına rağmen müterafik kusur indirimi yapılmadığı, kabule göre de başvuru sırasında ödeme için gerekli tüm belgeler ibraz edilmediğinden dava tarihinden önce temerrüt halinin oluşmayacağının dikkate alınmadığı, dolasıyla faiz başlangıcının hatalı belirlendiği, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir. İstinaf edenin sıfatına ve istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava; trafik kazası sonucunda meydana gelen cismani zarara dayanarak açılmış maddi tazminat istemine ilişkindir. 1-2918 sayılı KTK’nın 14/04/2016 tarih ve 6704 sayılı Kanunun 5. maddesi ile değişik 97. maddesine göre; “zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içerisinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” Söz konusu madde ile dava açmadan önce zorunlu mali sorumluluk sigorta şirketine başvuru yapılması dava şartı haline getirilmiştir. 14/05/2015 tarihli 29355 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2.maddesinin 3.paragrafı ile aynı genel şartların C.7.maddesi başlığı ile birlikte 02/08/2016 gün 29789 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğü giren düzenlemeyle değiştirilmiş ve genel şartların Ek 6.maddesinde de tazminat ödemesinde istenilecek belgelerin neler olduğu açıklanmıştır. Genel şartların B.2.maddesinin 3.paragrafındaki değişiklik “Sigortacı; hak sahibinin, kaza veya zararın tespit edilebilmesi için bu genel şartlar ekinde yer alan gerekli tüm belgeleri sigortacının merkez veya şubelerinden birine ilettiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde tazminatı hak sahibine öder. Sigortacının kendisine iletilen belgelere haklı olarak itiraz etmesi veya kendisinin hak sahibinden ya da başka bir kurumdan haklı olarak yeni bir belge talep etmesi halinde söz konusu süre, yeni talep edilen belgenin sigortacının merkez veya şubelerinden birine iletilmesinden sonra başlar. Sigortacı, hak sahibinden münhasıran hak sahibinin tazminat hakkını etkileyen bilgi ve belgeleri talep edebilir. ” şeklindedir. Somut olaya dönüldüğünde, taraflar arasında dava açılmadan önce sigorta şirketine yazılı şekilde başvuruda bulunulduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; başvuru sırasında bazı belgelerin ibraz edilmemiş olması halinde, başvurunun geçersiz olduğu diğer bir ifadeyle bu durumun başvuru şartının yerine getirilmemesi halini oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.Az yukarıda açıklanan KTK’nın 97.madde hükmü uyarınca, dava şartı haline getirilen husus dava açılmadan önce sigorta şirketine yazılı başvuruda bulunulması gereğidir. Anılan maddede, başvurunun yazılı olması dışında herhangi bir şart belirtilmediği gibi, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Trafik Sigortası Genel Şartlarının C.7.maddesinde 02/08/2016 tarihinde yapılan “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigortacıya yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigortacının başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, hak sahibi sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinde, kazanın meydana geldiği yer mahkemesinde ya da zarar görenin ikametgahının bulunduğu mahkemede dava açılabileceği gibi uyuşmazlığın çözümü için Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabilir. ” şeklindeki değişiklikte de başvurunun geçerli sayılabilmesi için yazılı olması koşulu dışında herhangi bir ekleme yapılmadığı açıktır. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartlarının B.2.maddesinin 3.paragrafında yapılan ve 02/08/2016 tarihinden itibaren geçerli olan değişiklik ise, yani tazminat ödemelerinde istenilecek belgelerin hangi belgeler olduğuna ilişkin değişiklik ise; esasen KTK’nın 99.maddesi hükmüne bağlı olarak getirilmiş bir düzenleme niteliğinde olup, dava şartı koşulu bakımından getirilmiş bir düzenleme niteliğinde bulunmadığından ve başvuru sırasında sağlık kurulu raporu ibraz edilmemiş ise de davalı kurumca başvuruya verilen 25/11/2016 günlü cevapta ibraz edilmesi gereken sağlık kurulu raporunun nasıl bir rapor olması gerektiği konusunda davacı tarafın herhangi bir şekilde bilgilendirilmediği dikkate alındığında nasıl bir rapor ibraz etmesi gerektiğini bilmeyen davacının sakatlık raporu ibraz etmeye zorlanmasının haklı olmadığı gözetildiğinde başvuru koşullarının tümüyle gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi gerekeceğinden, mahkemece yazılı biçim ve şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik tespit edilememiş olup, davalı vekilinin dava şartına ve faiz başlangıcına yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.2- 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5.maddesinin “Sağlık Giderleri Teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar, tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile, trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık giderleri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderlerin teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup, ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …nın sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” denmekte ise de; 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanacak sağlık hizmeti bedellerinin neler olduğu açıklanmış ve sınırlandırılmıştır. KTK’nun 98.maddesinde; trafik kazaları nedeniyle, üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup; 6111 sayılı yasanın geçici 1.maddesi ile de, “Bu kanunun yayınlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup, buna göre SGK 6111 sayılı yasa ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesi uyarınca tüm tedavi giderlerinden değil sadece söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Diğer bir ifadeyle SGK’nun hangi tedavi giderlerinden sorumlu olduğu, kanun uyarınca belirlenmiş olup, anılan kanun kapsamı dışına çıkılarak yapılan genel şartlardaki düzenlemeler ile, SGK’nun sorumluluk kapsamının genişletilmesi, bir kanun maddesinin idarenin yapmış olduğu bir düzenleme ile değiştirilmesi mümkün değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/01/2004 tarih, 2004/4-40E-2004/113 K.sayılı İçtihadı). Bu durumda, SGK’nun sorumluğunun kapsamını belirleyen KTK’nun 98.madde hükmüne aykırı olacak şekilde düzenlenen Genel Şartlardaki bu yöndeki bir belirlemenin KTK’nun 92.maddesine 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik sonucu eklenen (i) maddesi nedeniyle yasal hale geldiği de söylenemeyeceği gibi, anılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi kararı ile de iptal edildiği gözetildiğinde, bedensel zararın bir türü olan geçici iş göremezlik zararından ve bu dönemde kişinin %100 malul sayılacağına ve bakıcı ihtiyacı içerisinde olacağına ilişkin varsayımından hareketle, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına uygun şekilde düzenlenen aktüer bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı sigorta şirketinin bu zarar kalemlerine ilişkin olarak sorumluluğu yoluna gidilmiş olmasında da bir yanılgı bulunmamaktadır.3-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarına gelince; Davalı tarafça davacının kaza anında kask takmadığı ve koruyucu ekipman kullanmadığı bu nedenle müterafik kusurlu sayılması gerektiği ileri sürülmüş ise de talep konusu kaza nedeniyle düzenlendiği anlaşılan 08/08/2016 günlü kaza tespit tutanağında davacının kaskının takılı olduğu işaretlenmiş olup, bunun aksi davalı tarafça somut olarak kanıtlanamamıştır. Diğer koruyucu ekipmanları kullanmak ise yasal olarak zorunlu bulunmamaktadır. Bu nedenle yerel mahkemece belirlenen tazminat miktarlarından müterafik kusur indirimi yapılmadan karar verilmiş olmasında da bir isabetsizlik tespit edilememiştir.Davacının uğramış olduğu maluliyete ilişkin olarak yargılama sırasında temin edilen bilirkişi raporları değerlendirildiğinde; Ankara Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nca kişinin bizzat muayenesi yapılmaksızın düzenlendiği anlaşılan 04/05/2018 günlü raporda şahsın ayağında meydana gelen kırık nedeniyle Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Yönetmeliği hükümlerine göre %5 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirtilmiş bu rapora vaki itiraz üzerine aynı kurumca ve yine kişi muayene edilmeksizin yapılan değerlendirme sonucunda, davacı …’nun Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre özür oranının %0 (sıfır) olduğu açıklanmıştır. Bu rapora karşı davacı tarafın itirazı üzerine, Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’nda kişinin 27/10/2021 tarihinde yapılan muayenesi, bu muayene sırasında çekilen grafiler ile birlikte dosyada mevcut diğer tüm tedavi evrakları ve Ankara Üniversitesince düzenlenen her iki raporunda gözetilmesi sonucunda kaza tarihinde yürürlükte bulunan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre düzenlendiği anlaşılan 04/11/2021 günlü raporda kişinin tüm vücut özür oranının %21 olduğu ve bu halin sürekli bulunduğu bildirilmiştir. 04/11/2021 günlü bu rapordaki belirleme ve değerlendirmeler dosyaya oluşa uygun denetlenebilir gerekçeler içermesi ve kişide gelişen ve oluşan son durumun yapılan muayene neticesinde tespit edilmesinden sonra düzenlenmiş olması karşısında diğer raporlarla çelişik bir durumun varlığından da söz edilemeyeceğine göre mahkemece söz konusu bu raporun hükme esas alınmasında yanılgı bulunmamaktadır. Bundan ayrı aktüer hesaplamada bakiye yaşam süresinin tespiti bakımından TRH 2010 yaşam tablosu baz alınması ve progresif rant yönteminin izlenilmesi Yargıtay İçtihatlarına uygun olduğundan, davalı vekilinin 1.8 teknik faiz uygulanması gerektiğine ilişkin istinaf itirazı da yersizdir. Hal böyle olunca dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesine dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, istinaf edenin sıfatına ve istinaf nedenlerine göre usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının esastan reddi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM/ Gerekçe uyarınca;1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 21.176,10-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından harçtan peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 5.295,00-TL harcın düşümü ile kalan 15.881,10 -TL istinaf ilam harcının istinaf eden davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 361/1 madde hükmü uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.13/10/2022