Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/67 E. 2022/886 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/67
KARAR NO: 2022/886
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/09/2020
NUMARASI: 2020/17 Esas 2020/460 Karar
DAVA TÜRÜ: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … nezdindi ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın, … plaka sayılı araca çarpması neticesinde meydana gelen 22/03/2004 günlü trafik kazasında, … plaka sayılı araçta yolcu olarak bulunan …’nun hayatını kaybettiğini, kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsünün tam kusurlu bulunduğunu, müvekkillerinin annesi olan …’nun hayatını kaybetmesi ile davacıların desteğinden yoksun kaldıklarını ve davalı … şirketine yapılan başvurudan sonuç alınamadığını beyanla, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için ayrı ayrı 100,00-TL destekten yoksun kalma tazminatı ile birlikte 1.5000,00-TL cenaze ve defin giderinin kaza tarihinden işletilecek reeskont faiziyle birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı itirazından bulunarak, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “Kaza tarihinde geçerli 765 sayılı Ceza Kanununun 455/2 ve 102/3.maddeleri uyarınca birçok ölüm ve yaralanmanın olduğu trafik kazaları için ceza zamanaşımı 10 yıldır. Nitekim Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 2015/9226E.-2018/8291K.-27/09/2018 Tarihli kararında da zamanaşımı süresi 10 yıl olarak vurgulanmıştır.5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunumuzun 85/2 ve 66/d maddeleri uyarınca uzamış zamanaşımı da 15 yıldır.Kaza tarihi göz önüne alındığında her iki ceza kanunu açısından da uzamış zamanaşımı en geç 22/03/2019 tarihinde dolmuş dolayısıyla dava tarihi itibariyle de dolmuştur.Her ne kadar davacı vekili tarafından talepleri ile ilgili 2009 tarihinde İstanbul 8.Asliye Hukuk(Eski Beyoğlu 2.Asliye Hukuk) mahkemesinde dava açılmış olması nedeniyle zamanaşımının kesildiğini ileri sürmülüşse de açılan dava hakkında davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar verildiği,açılmamış sayılan bir dava hakkında talep dahi vaki olmamış sayıldığından zamanaşımının kesilmediği anlaşılmıştır.” gerekçesiyle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; görülmekte olan davada, uzamış ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu ve dolayısıyla da davalı sigortacıya yapılan başvuru tarihi olan 27/12/2019 tarihi itibariyle zamanaşımı süresi geçirilmemiş bulunduğu ve ayrıca 2009 tarihinde İstanbul 8. Asliye Hukuk (Beyoğlu 2. Asliye Hukuk) Mahkemesinde açılan dava ile zamanaşımı süresi kesilmiş olduğu halde, hatalı açılmamış sayılma kararına dayanılarak zamanaşımı süresinin kesilmediği sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava; trafik kazası sonucunda meydana gelen ölüm olayına dayanılarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir. 2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan maddi tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi ve manevi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri, kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde düzenlenmiştir. (Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde de bulunmaktadır.) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.madesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrur olan tarafın zarara ve failine ittila tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası ceza kanunları mucibince mühdeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur. ” denilmektedir. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde de;”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlagıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacıların annesi …’nun ölümü ile sonuçlanan trafik kazası 22/03/2004 tarihinde meydana gelmiş olup, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 765 TCK’nun 455/2 ve 102/3 madde hükümleri uyarınca uzamış (ceza) zamanaşımı süresi 10 yıldır. 5237 sayılı TCK’nun ise 26/09/2004 tarihinde kabul edilmiş olup, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunduğundan, zamanaşımı süreleri bakımından eldeki davada uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durumda, talep konusu kaza 22/03/2004 tarihinde meydana geldiğine ve görülmekte olan dava da 11/02/2020 tarihinde açıldığına göre, eldeki davanın 22/03/2014 tarihi itibariyle dolan zamanaşımı süresinden sonra açıldığı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Her ne kadar davacılar tarafından, davalı … şirketinin de aralarında bulunduğu kişilere karşı 2009 tarihinde açılan dava nedeniyle, zamanaşımı süresi kesilmiş ise de, bu davanın daha sonra açılmamış sayılma ile sonuçlandığı ve yasa yoluna başvuru konusu yapılmaksızın 24/05/2013 tarihinde kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir. Kesinleşen davanın açılmamış sayılması kararı ile birlikte dava hiç vaki olmamış olacağından ve bütün sonuçları ortadan kalkacağından, artık zamanaşımının kesildiğinden de söz edilemeyecektir. Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 29/12/2009 gün ve 2009/381 E., 2009/432 K.sayılı davanın açılmamış sayılmasına ilişkin bu kararın hatalı bir karar olup olmadığı hususu ise eldeki davada incelenebilecek ve denetlenebilecek niteliğe sahip değildir. Hal böyle olunca, mahkemece yazılı biçim ve şekilde davanın zamanaşımı süresi nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı herhangi bir durum tespit edilemediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar görülmekte olan davada ihtiyarı dava arkadaşı konumunda bulunduklarından karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu uyarınca her birinden ayrı ayrı alınması alınması gereken 80,70-‘er TL maktu istinaf karar ve ilam harcı toplamı olan 242,10-TL’den istinaf yasa yoluna başvuru sırasında peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 59,30-TL’nin düşümü ile kalan 182,80-TL harcın davacılardan müsavi şekilde alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.nun 361. maddesi gereğince, tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/06/2022