Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/417 E. 2023/510 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/417
KARAR NO: 2023/510
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/11/2020
NUMARASI: 2015/69 Esas – 2020/692 Karar
DAVANIN KONUSU: Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesi özetle; müvekkilinin kızı …’ın 15/10/2013 tarihinde yaya kaldırımında okuldan eve dönerken davalılardan …’ın kullandığı ticari taksi ile çarpması neticesinde yaralandığını, riskli operasyonlar geçirdiğini, olayın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen ayağında kalıcı hasar oluştuğunu, kızının 5 ay boyunca okula devam edemediğini, müvekkilinin kızıyla ilgilenmek için işinden ayrılmak zorunda kaldığını, işten ayrılması nedeniyle 15.000,00-TL zararı bulunduğunu, kızını ziyaret için müvekkili ve eşinin gün içerisinde bir kaç kez hastaneye gitmek zorunda kaldığını ve bu nedenle 1.000,00-TL taksi ücreti ödediğini, müvekkilinin ve eşinin kızlarının geçirdiği kaza nedeniyle de manevi olarak etkilendiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 16.000,00-TL maddi ve müvekkili ile eşi için 1.000.00’er TL olmak üzere 2.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinde itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, İlk derece mahkemesince 11/05/2015 tarihli celsenin 1 nolu ara kararı ile “Davacı vekiline dava dilekçesi küçük … adına velayeten velileri tarafından açılması gerektiğinden küçüğün annesi …’ın davaya muvafakatini sağlamak ve davacı ve küçük … için tazminat taleplerini ayrı ayrı belirterek yeniden dava dilekçesini düzenlemek üzere bir haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içinde sunulmadığında dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verileceğinin ihtarına, sunulduğunda davalılara tebliğine” karar verildiği, ara karara binaen davacı vekilince 18/05/2015 tarihli dava dilekçesinin sunulduğu, davacı olarak … ve …’ın gösterildiği ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacı … için kızı …’ın yaralanması nedeniyle kendisine bakmak için işinden ayrılmasından ve 5 ay çalışamamasından kaynaklı 15.000,00-TL ve kızını ziyaret için hastaneyi gidip gelme masrafları için 1.000,00-TL olmak üzere toplam 16.000,00-TL maddi tazminatın, …’ın yaralanması nedeniyle 10.000,00-TL, anne … ve baba … için 5.000,00’er TL olmak üzere toplam 20.000,00-TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmıştır. Davalı …Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu kazada bedensel zarara uğradığı ileri sürülen kişinin … olması nedeniyle ancak adı geçen tarafından maddi tazminat istenebileceğini, cismani zarara uğrayan kişinin yaşının küçük olması halinde de davanın anne ve babası tarafından velayeten açılması gerektiğini, ancak eldeki davanın asaleten açıldığını, bu nedenle davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının uğradığını iddia ettiği kazanç kaybının dolaylı zarar olması nedeniyle teminat kapsamı dışında olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesi ile; kaza tarihinde davacının kızı …’ın kaldırımdan aniden yola atladığını, müvekkilinin çarpmamak için direksiyonu sola kırmasına rağmen kazanın meydana gelmesine engel olamadığını, müvekkili araç sürücüsü …’ın kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığını, istenilen tazminat miktarlarının afaki olduğunu, kazaya ilişkin ceza yargılamasının Gaziosmanpaşa 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/3501 esas sayılı dosyasında devam ettiğini, ceza davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; alınan ATK Trafik İhtisas Kurulu’nun kararına göre davalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde %10, davacının kızı …’ın ise %90 kusurlu olduğu, maluliyet raporu alınması için Adli Tıp Kurumu’na müzekkere yazıldığı, ATK tarafından bir kısım eksikliklerin tamamlanmasının istenildiği ancak davacı tarafça kesin süre verilmesine rağmen eksikliklerin tamamlanmadığı gerekçesi ile “Davanın REDDİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf nedenleri; mahkemece yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın karar verildiği, 03/03/2020 tarihli celsede ATK2. İhtisas Kurulu’nun ön raporundaki eksikliklerin tamamlanması için taraflarına 2 haftalık kesin süre verildiği, bu süreçte ağır grip geçirmesi ve Covid-19 salgını nedeniyle ek süre talebinde bulunulmasına rağmen mahkemece talep hakkında herhangi bir ara karar verilmediği ve gerekçeli kararda da talebin neden reddedildiğinin açıklanmadığı, HMK 119/2 gereğince dava dilekçesindeki eksikliğin tamamlanması için süre verilmesi gerektiği ancak mahkemece müvekkili …’ın kızı …’yu davaya dahil etmesi için süre verilmeksizin davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu hususlarına ilişkindir. Dava, trafik kazasından kaynaklı cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. (1) 13/10/2014 tarihli dava dilekçesinde, davacı olarak …’ın gösterildiği, ekli olarak sunulan vekaletnamede adına manevi tazminat talep edilen …’ın adının da bulunduğu görülmüştür. Her ne kadar mahkemece 11/05/2015 tarihli celsenin 1 nolu ara kararı ile “Davacı vekiline dava dilekçesi küçük … adına velayeten velileri tarafından açılması gerektiğinden küçüğün annesi …’ın davaya muvafakatini sağlamak ve davacı ve küçük … için tazminat taleplerini ayrı ayrı belirterek yeniden dava dilekçesini düzenlemek üzere bir haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içinde sunulmadığında dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verileceğinin ihtarına, sunulduğunda davalılara tebliğine” karar verilmiş ise de, 13/10/2014 tarihli dava dilekçesinde dava dışı kazazede … adına manevi tazminat isteminde bulunulmadığı, sadece davacı olarak gösterilen … adına maddi ve manevi tazminat ile eşi … adına manevi tazminat isteminde bulunulduğu, esasen dava dilekçesinin (eş …’ın davacı olarak adının yazılmamış olması hariç olmak üzere) davacılar ve talepler yönünden yeterince açık olduğu, kaldı ki ıslah dilekçesi ile dahi taraf değiştirilemeyeceği gibi mahkemece usule aykırı olarak kurulan ara karar ile de taraf değişikliğinin mümkün olmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin …’ın davaya dahil edilmesi için süre verilmesi gerektiğine ilişkin istinaf istemi yerinde değildir. Bununla birlikte 13/10/2014 tarihli dava dilekçesinde … adına da manevi tazminat istendiği anlaşılmakla, davacı vekiline … adına manevi tazminat istemi bulunup bulunmadığı ve …’ın neden davacı olarak dava dilekçesinde gösterilmediği hususunun açıklattırılması ve bu suretle davacı tarafın kim ya da kimler olduğunun tespiti gerekirken gerekçeli kararda bu husus hakkında herhangi bir açıklamaya ve değerlendirmeye yer verilmemesi hatalıdır. (2) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; ilk derece mahkemesince kazada yaralanan …’ın maluliyetinin tespiti için ATK’dan rapor alınmasına karar verildiği, ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 27/01/2020 tarihli ön rapor ile bir takım grafiler çektirilmesinin istenildiği, mahkemece 03/03/2020 tarihli celsede “1-Davacı vekilinin mazeretinin kabulüne, duruşma günü ve ara kararını UYAP sisteminden öğrenmesine, 2-Davacı vekiline ATK ön raporunda belirtilen eksiklikleri gidermek üzere iki haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde eksiklikler yerine getirilmediğinde dosyadaki mevcut delil durumuna göre karar verileceği hususunun ihtarına, ihtarın duruşma zabtının tebliği ile yapılmış sayılmasına” karar verildiği, ancak duruşma zaptının 10/03/2020 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, davacı vekilince 24/03/2020 tarihli dilekçe ile; Covid-19 salgını nedeniyle 2 haftalık kesin sürenin uzatılmasının talep edildiği, mahkemece talep hakkında herhangi bir ara karar oluşturulmamakla birlikte 07/07/2020 tarihli celsede “1-Davacı vekilinin mazeretinin kabulüne, duruşma günü ve ara kararını UYAP sisteminden öğrenmesine, 2-Davacı vekiline ATK ön raporunda belirtilen eksiklikleri gidermek üzere SON KEZ iki haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde eksiklikler yerine getirilmediğinde dosyadaki mevcut delil durumuna göre karar verileceği hususunun ihtarına, ihtarın duruşma zabtının tebliği ile yapılmış sayılmasına” karar verildiği, duruşma zaptının davacı vekiline e-tebligat yolu ile 14/07/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 10/11/2020 tarihli celsede müvekkili adına tebligat çıkartılmasını talep ettiği ve aynı celsede mahkemece davanın reddine karar verildiği, dosya kapsamına alınan ATK Ttafik İhtisas Dairesi’nin 23/07/2019 tarihli raporunda, kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsü …’ın %10 oranında, kazazede yaya …’ın %90 oranında kusurlu olduğu kanaatine varıldığı, kazaya ilişkin ceza yargılaması sırasında Adli Tıp Kurumu Gaziosmanpaşa Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 05/02/2014 tarihli raporda; kaza neticesinde …’ta tibia, fibula ve talus kırığı oluştuğu, yaralanmanın hayati tehlikeye neden olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, kırığın etkilerinin vücut fonksiyonlarına etkisinin (5) ağır derecede olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir ve işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı yasanın 90/2.maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. (HMK.m.94/2) Hakimin verdiği sürenin kesin olması için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması (HMK.m. 94/2) ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir. Hakimin tayin ettiği bu ilk sürenin kesin süre olarak hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının kanuna ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir. Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. Öte yandan 6100 sayılı yasanın 94.maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. (-Benzer ilkelere YHGK’nun 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir-) Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; 03/03/2020 tarihli ve 07/07/2020 tarihli celselerde verilen kesin süreye ilişkin kurulan ara kararlarda 2 haftalık kesin sürenin başlangıç tarihinin net bir şekilde gösterilmemesi nedeniyle usule aykırıdır (-bkz..Yargıtay 17.HD’nın 2015/17950 esas, 2016/4323 karar sayılı ve 06/04/2016 tarihli ilamı-) Bu durumda, mahkemenin kesin süre ihtaratını içeren ara kararının usul ve yasaya uygun olduğundan söz edilemeyeceği gibi mahkemece belirlenen kesin sürenin, yasanın bağladığı sonuçları doğurmasına yasal olanak da bulunmamaktadır. (3) Kabule göre de; davada maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu, maddi tazminat isteminin kazazede …’nun maluliyetinden kaynaklanmadığı, kazanın meydana gelmesindeki kusur oranlarının belirlenmesi için mahkemece rapor alındığı gibi ceza yargılaması sırasında alınan raporların da bulunduğu, yine ceza yargılamasında alınan rapor ile …’ın yaralanmasının niteliği kısmen de olsa belirlendiğine göre dosya içerisindeki mevcut tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ve toplanan diğer deliller birlikte tartışılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, son derece soyut bir ifade ile, davanın ispat edilemediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi de isabetsizdir. Davacı vekilinin istinaf talebinin açıklanan nedenlerle kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK m. 353/1-a/6 gereğince kaldırılmasına karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ / Gerekçe uyarınca, 1/Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, istinaf istemine konu olan ve başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6 madde hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan istinaf karar ve ilam harcının talep halinde kendisine İADESİNE,4/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 16/03/2023