Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/2283 E. 2023/279 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/2283
KARAR NO: 2023/279
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/10/2022
NUMARASI: 2022/529 Esas -2022/708 Karar
DAVANIN KONUSU: Cismani Zarar nedeniyle Tazminatın Fer’i Niteliğinde Faiz İstemi
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili 23/06/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 24/04/2016 tarihinde davalı şirketin işleteni olduğu ve diğer davalının sevk ve idaresindeki hafriyat kamyonunun %100 kusuru nedeniyle sebebiyet verdiği trafik kazasında bir bacağının koptuğunu ve diğer bacağının da tamamen işlevsiz hale gelerek %100 malul olduğunu, davalı sürücünün Beykoz 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2016/516 Esas ve 2018/177 Karar sayılı ilamı ile cezalandırıldığını ve bu kararın kesinleşmiş olduğunu, bu nedenle uzamış zaman aşımı süresinin söz konusu olduğunu, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan tazminat davasının İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/942 esas sayılı dosyası üzerinden karara bağlandığını, ancak dava açılırken sehven faiz talep edilmediğinden faiz yönünden herhangi bir hüküm kurulmadığını, bu faiz alacağının tahsili için zorunlu arabuluculuğa başvurulduğu halde anlaşma sağlanamadığını, haksız fiil söz konusu olduğu için olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini ve davalıların ticari faaliyet yürütmeleri nedeniyle de ticari avans faizine hükmedilmesi gerektiğini, söz konusu 2016/492 esas sayılı dosya üzerinden verilen kararın istinaf aşamasında olması ve alacak kalemlerinin kanun yolu süreçlerinde değişebilme ihtimallerine karşılık fer’i nitelikteki faizin de değişmesinin söz konusu olması ihtimali nedeniyle de belirsiz alacak davası şeklinde bu davanın açılmasının zorunlu olduğunu ileri sürülerek, dava konusu alacağın tam ve kesin olmasından sonra sunulacak talep artırım dilekçesi ile arttırmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın davalı şirketten bir alacağının söz konusu olmadığını, buna ilişkin savunmaların 2016/942 Esas sayılı dosyada ileri sürüldüğünü, huzurdaki davada faizi talep edilen alacağın kendisinin taraflar arasında tartışmalı olması nedeniyle çekişmeli böyle bir alacağın faizinin olabilmesinin söz konusu olamayacağını, davacının önceki davada faiz alacağına dair hakkını saklı tutmamış olmasına rağmen huzurdaki davada faiz talebinde bulunmasının haksız olduğunu, daha önce faiz talebinde bulunulmamış olması nedeniyle faiz alacağından feragat edilmiş olacağını, davacı tarafın davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirmiş olsa da ikame edilen davanın belirsiz alacak davası niteliklerine haiz olmadığını, belirsiz alacak davasının şartlarını taşımadığını, Yargıtay 9. H.D’nin 11/02/2020 tarih ve 2016/13162 Esas, 2020/1860 Karar sayılı kararı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 21/02/2018 tarihli ve 2015/3023 Esas, 2018/305 Karar sayılı emsal kararları doğrultusunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, aksi halde ise huzurdaki davanın manevi tazminatın bölünemezliği ilkesine aykırı olarak ikame edilmiş olduğunu, ayrıca talep edilen faizin hangi alacak için hangi tarihten itibaren talep edildiğinin belirtilmediği o nedenle huzurdaki davanın ikame edildiği tarihten itibaren faizin işletilebileceği ve işletilecek faizin ticari faiz değil yasal faiz olması gerektiğini, huzurdaki davadaki taleplere ilişkin olarak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden ileri sürülen talep nedeniyle davacının mükerrer tahsilat çabası içinde olduğunu, asıl alacak için yapılan davanın zaman aşımını kesmediğini ve huzurdaki davanın tabi olduğu iki yıllık zaman aşımı süresinin geçtiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istenmiştir. Davalı … davaya cevap vermemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; belirsiz alacak davası yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, verilen kararın davacı vekili tarafından süresinde istinafı üzerine İstanbul BAM 8.Hukuk Dairesi’nin 23/06/2022 tarih ve 2022/1028 esas 2022/903 karar sayılı kararı ile; Yargıtayın yerleşik ve istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan alacaklıdan alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine belirsiz alacak davası açılabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmektedir. Somut olayda, davacının faiz istemini içeren davası İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/942 esas sayılı dosyasında hükmedilen maddi ve manevi tazminata dayanmaktadır. Bahse konu davada hükmedilen tazminatlar kesinleşmemiş olup, tazminat alacaklarının kanun yollarına başvurulması halinde değişmesi ihtimali bulunmaktadır. Ayrıca manevi tazminatın takdiri bağlı olduğu ve bu suretle alacakların değişmesi ihtimalinin bulunduğu, alacakların değişmesi halinde faiz alacağının da ona bağlı olarak değişeceği gözönüne alındığında davacının alacağının belirlenebilir nitelikte olduğunu kabule yasal olanak bulunmadığı gibi belirsiz alacak davası açılamayacağını kabule de yasal olanak bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da, ilk derece mahkemesinin kabulü ve kararı hatalı olmuştur.Kabule göre de, ilk derece mahkemesi tarafından HMK’nın 107.maddesi kapsamında belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmaması nedeniyle dava koşulunun gerçekleşmediği kabulünden sonra alacağın tartışmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağına ilişkin 6100 sayılı HMK’nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldiğine ve davacının alacağının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına göre dava reddedilmeyip davaya kısmi dava olarak devam edilebilmesinin düşünülmemiş olması da doğru olmamıştır.(HGK 2016/22-1166E. 2019/576 K. sayılı kararı) görüşünden hareketle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6.maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı sonrası ilk derece mahkemesinin 2022/529 esasını alan davada yapılan yargılama sonunda; “sonuç olarak gereğine göre işlem yapılması yasal zorunluluk olan söz konusu BAM kararı, BAM kararının gerekçesine göre davanın belirsiz alacak davası olarak görülebilmesi, yukarıya aynen alınan önceki kararın gerekçesinde ayrıntıları belirtilen İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/942 Esas ve 2019/1383 karar sayılı dosyasında hükme bağlanan sürekli iş göremezlik ve bakıcı gideri karşılığı olarak toplam 1.399.425,27 TL ile 100.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline 18/12/2019 tarihinde karar verilmiş olması, olay tarihinin 26/04/2019 tarihi olması, olay tarihi ile söz konusu karar tarihi arasındaki süre yönünden işlemiş faiz miktarının eldeki bu davaya konu olması ve bu hususun söz konusu 2016/942 Esas-2019/1383 karar sayılı davaya konu olmadığı gibi o kararda da hükme bağlanmamış olması, dosya kapsamına uygun ve Mahkememizce de yeterli görülen raporda söz konusu 1.399.425,27 TL’nin 26/04/2019 olay tarihi ile söz konusu kararın 18/12/2019 karar tarihi arasında işlemiş olan ticari temerrüt faiz miktarının 655.717,02 TL ve ayrıca aynı kararda davacı yönünden hükme bağlanan 100.000 TL manevi tazminatın aynı tarihler arasındaki işlemiş ticari temerrüt faiz miktarının 46.856,16 TL olarak hesaplanmış ve talep arttırımının da buna göre harcı da yatırılmak suretiyle toplam 702.573,18 TL üzerinden yapılmış olması, aracın ticari araç vasfında olması nedeni ile ticari faiz talebinin yerinde olduğu, raporda ticari faize göre yapılan ve burada yukarıda açıklandığı şekilde yer verilen hesabın esas alınması gerektiği hususların ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davanın sübuta erdiği kanaatine varıldığı” görüşünden hareketle; talebi arttırılan davanın kabulü ile 702.573,18 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen karar süresinde davalı … vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davalı … vekilinin istinaf sebepleri; davacının huzurdaki davada faizini talep etmiş olduğu asıl alacağın müvekkili şirket tarafından davacıya ödenmiş olup davacı tarafından asıl alacak çekince konulmaksızın tahsil edilmiş olduğundan faiz alacağının da bu sebeple sona erdiği ve dava konusuz kaldığından mahkemece bu itirazları dikkate alınmadan tesis edilen kararın açıkça hukuka aykırı olduğu, BK’nın 131/2 hükmüne göre, asıl alacağa bağlı olan daha önce işlemiş faizleri isteyebilme hakkını saklı tutmaz ise, bu faizlerin istenemeyeceğinin açık olduğu, bu nedenle saklı tutulmayan faiz alacağı hakkı talep edilemeyeceğinden ve davacı tarafından asıl alacağın tahsili esnasında faiz alacak hakkının saklı tutulmadığı da göz önüne alındığında davacının faiz alacağından feragat ettiği, davacının faiz alacağı talebine ilişkin hukuki dayanağının ortadan kalktığı bu nedenle kararın hatalı olduğu, icra dosyasına müvekkili tarafından ödenen 2.280.000,00-TL’nin davacı tarafından 30.04.2021 tarihinde hiçbir ihtirazı kayıt konulmaksızın kabul edilerek tahsil edildiği, tanzim edilen bilirkişi kök ve ek raporunda bu hususa hiçbir şekilde değinilmemesine rağmen bu raporlara göre mahkemece hüküm kurulmasının hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırılık teşkil ettiği, davacının manevi tazminat yönünden faiz talebinde bulunmasının, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi uyarınca davanın kabulü mümkün olsa dahi asla ve asla manevi tazminat yönünden yapılan faiz hesaplamasını hükme esas alınması mümkün olmadığı, davacının faiz alacağı olduğunu kabul etmemekle birlikte, mahkeme tarafından hükme esas alınan faiz türünün hatalı olarak belirlendiğini, hükme esas alınması gereken faiz türünün ticari faiz değil yasal faiz olması gerektiği hususlarına ilişkindir.Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminatın feri niteliğinde olan faiz istemine ilişkindir.Dosya içeriğinden davacının; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtığı tazminat davasının İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/942 esas sayılı dosyası üzerinden karara bağlandığı, ancak dava açılırken faiz talep edilmediğinden faiz yönünden herhangi bir hüküm kurulmadığı, dosya üzerinden verilen kararın istinaf aşamasında olması ve alacak kalemlerinin kanun yolu süreçlerinde değişebilme ihtimallerine karşılık fer’i nitelikteki faizin de değişmesinin söz konusu olması ihtimali nedeniyle HMK’nın 107. maddesine dayanılarak ve 1.000,00 TL değer gösterilmek suretiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.Dosyadaki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile çıkarılan sonuç ve oluşturulan hükümde usul ve yasaya aykırılık olmamasına, dairemizin daha önceki kaldırma gönderme kararı gereklerinin olarak yerine getirilerek hüküm tesis edilmiş olmasına, kazaya sebebiyet veren aracın kullanım amacının ticari olduğu değerlendirildiğinde, trafik kazası sonucunda meydana gelen yaralanmaya bağlı olarak hüküm altına alınan tazminatlara ticari faiz uygulanmış bulunmasında bir usulsüzlük bulunmamasına, manevi tazminat alacağı için talep edilen faizin manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi ile bir ilgisi olmamasına, davacının faiz istemini içeren (23/06/2020 tarihli) davasının İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/942 esas sayılı dosyasında hükmedilen maddi ve manevi tazminat alacaklarına dayanmasına, bahse konu davada hükmedilen tazminatların Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 18/03/2021 tarihli onama kararı ile kesinleştiği dikkate alındığında, davacının 30.04.2021 tarihinde davalı tarafından ödenen miktarı ihtirazi kayıt ileri sürmeden tahsil etmesinin faiz alacağından feragat ettiği anlamına gelmemesine, davacının faiz alacağından vazgeçtiğine ilişkin beyan ya da işleminin bulunmamasına, davacının tazminat alacaklarının iş bu dava tarihi itibariyle ödenmiş olmaması nedeniyle temerrüt halinin devam ediyor olmasına, faiz, zaman geçtikçe doğan bir alacak olmakla, davanın açıldığı tarihten geriye doğru “asıl alacağın zamanaşımı süresi kadar” faiz istenebilecek olmakla birlikte somut olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresine göre, kaza tarihi ile (haksız fiil) tazminatlarının hükme bağlandığı İstanbul Anadolu 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin karar tarihi arasındaki dönem için faiz alacağına hükmedilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamasına göre (Bkz.Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2020/1515 E.2021/402 K., Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 2014/22127 E. 2017/3979 K. 12/04/2017 T.), davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1/Karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 madde hükmü uyarınca esastan reddine, 2/İstinaf eden davalıdan alınması gereken 47.992,78-TL harçtan peşin yatırılan 11.998,20-TL harcın düşümü ile 35.994,58-TL istinaf ilam harcının istinaf eden davalı …nden tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4/İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 361. madde hükmü uyarınca tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.16/02/2023