Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/2269 E. 2022/1758 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/2269
KARAR NO: 2022/1758
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/02/2022
NUMARASI: 2022/69 Esas – 2022/91Karar
DAVANIN KONUSU: Kasko Sigorta Poliçesi Kapsamında Hasar Bedelinin Tahsili
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Görülmekte olan dava; kasko sigorta poliçesi kapsamında araç hasar bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; “somut olayda davacının tacir ve işinde ticari işletmeyle ilgili olmaması nedeniyle ticari davanın söz konusu olmadığı, bu nedenle de Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olmayacağı, davacının çiftçi ve kasko sigortalı aracında traktör olması nedeniyle davacının tüketicide olmadığı, hal böyle olunca da Tüketici Mahkemesi’ninde görevli olmadığı, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu” görüşünden hareketle; a-davanın HMK 114/1-c ve 115/2 maddesi gereğince görev dava şartı yokluğundan usulden reddine, b-görevli mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiş, verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; davanın, davalı sigorta şirketi nezdinde düzenlenen kasko sigorta poliçesi kapsamında maddi tazminat talebine ilişkin olduğu, Sigorta Hukuku’nun TTK’da düzenlendiği, TTK’nın 4.maddesine göre tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın TTK’da düzenlenen hususlarda açılan davaların ticari dava, görevli mahkemeninde Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu, bununla birlikte davalı sigorta şirketinin tacir, dava konusunun da ticari işletmesiyle ilgili olduğu, davacı müvekkilinin tüketici sıfatının da bulunmadığı, ilk derece mahkemesince verilen görevsizlik kararının hatalı olduğu, hususlarına ilişkindir.Dosyada yapılan incelemede; Davacıya ait ve davalı nezdinde Ziraat Traktör Genişletilmiş Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı … plakalı ziraat traktörünün; çıkan yangının sirayeti neticesinde yandığı, davacı tarafından … plakalı aracın ve taşınır malların tamamen yanarak kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle kasko poliçesi kapsamında rayiç değerin ve uğranılan zararların ödenmesi amacıyla davalı sigorta şirketine başvuruda bulunulduğu, sigorta şirketi tarafından kısmi ödeme yapıldığı ve yapılan ödemenin yetersiz kaldığı iddiasıyla eldeki sigorta sözleşmesi kapsamında tazminat istemli davanın açıldığı, anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesinin 1.fıkrası gereğince malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yine 2.maddenin 2.fıkrası uyarınca HMK’da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. Göreve ilişkin bu genel düzenlemeler yanında bazı kanunlarda belirli kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belli bir çeşit uyuşmazlıklara bakmak üzere kurulmuş özel olarak görevli mahkemeler de belirlenmiştir. Bu anlamda uyuşmazlıkla ilgili olması bakımından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ticari davalar ve ticari nitelikteki çekişmesiz işlerin Ticaret Mahkemesinin görev alanına girdiği düzenlenmiştir. Ticari davalar TTK’nın 4/1.maddesinde tanımlanmıştır. Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Asıl olan bir davanın genel mahkemelerde görülmesidir. Yani bir özel mahkemede bakılacağına dair özel bir kanun hükmü bulunmayan her dava genel mahkemelerde görülür. Özel mahkemeler istisnai niteliktedir. 28/11/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 2.maddesinde, kanun’un kapsamı “bu kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (l) bendinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.” biçiminde tanımlanmıştır. 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83.maddesinde de taraflardan birinin tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir. Açıklamalardan sonra somut olaya gelince; sigorta şirketine sigortalı ve kullanım amacı traktör olan (sigorta poliçesinde kullanım amacı: traktör olarak kayıtlıdır) … plakalı traktörün sahibi sigortalı davacı gerçek kişidir. Az yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, davacı 6502 sayılı yasa kapsamında tüketici de değildir. Bu durumda uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmakta olup, davanın; genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Hal böyle olunca da ilk derece mahkemesinin, davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması yönündeki görevsizlik kararı isabetlidir. (-bkz..Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 2016/12639 esas, 2017/5840 karar sayılı ve 24/05/2017 tarihli kararı-) Sonuç olarak; usul ve yasaya uygun bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü kapsamında reddine karar verilmesi gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ / Açıklanan nedenlerle, 1/Karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 madde hükmü uyarınca esastan reddine, 2/Harç başvuru sırasında peşin olarak yatırıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,3/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.08/12/2022