Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/2140 E. 2022/1580 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/2140
KARAR NO: 2022/1580
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/09/2022
NUMARASI: 2022/725 Esas – 2022/693 Karar
DAVANIN KONUSU: Tasarrufun İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/11/2022
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava açan dilekçesinde özetle; temlik eden … BANK A.Ş.’ye olan borcun ödenmemesi üzerine borçlular … Anonim Şirketi ve … aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası kapsamında icra takibi başlatıldığını, söz konusu banka alacağının/icra takip dosyasının müvekkiline temlik edildiğini, borcun tahsili amacı ile yapılan icra takibi ve icra takip işlemleri kapsamındaki harici tespitlerde, borçluların borcun doğum tarihinden bu yana organik bağı bulunan kişiler üzerinden nam’ı müstear ilişkisi kurmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırdıklarının, perdeli davalı şirket ve şahısları aracı kullanarak borcun ödenmesi yollarını engellediklerinin tespit edildiğini, borçluların alacaklılardan mal kaçırma saikiyle hareket ederek, nam-ı müstear aracılığı ile ticari faaliyet esnasındaki işlerinin semerelerini başka bir kişiye/şirkete yaptırılmasını sağladıkları, davalılar ile borçlular arasında organik ilişkilerin mevcut olduğunu, dosyanın şahsi borçlusu ve borçlu şirket ortak ve yetkilisi …’nın sözde 3.kişi şirketin münferit imza yetkilisi olduğunu, haciz mahallinde bilgisayarlarda ve fiziki klasörlerde borçlulara ait muhasebesel ve ticari nitelikli evrak bulunmuş olup mülkiyet karinesi alacaklı yararına olduğunu, muvazaalı işlemlerin tarafı olmayan ve alacaklı 3. kişi konumundaki müvekkilinin şirketinin muvazaayı her türlü delille kanıtlamasının mümkün olup, “yaklaşık ispat” yeterli olduğunu, davalıların aile bireyleri adına paravan şirketler kurmaları ve bu paravan şirketler aracılığı ile ticari faaliyetlerine devam etmeleri, muvazaalı işlem yaptıkları hususunda geçerli bir karine teşkil ettiğini, muvazaa temeline dayalı iptal davalarında (T.B.K.MD.19) aciz vesikası sunulması koşulu aranmadığını, zira dava namı müstear kullanılmak suretiyle yapılan işlemlerin tespiti ve geçersizliğine, bağlı tazminat alacağı davası olduğunu, paravan şirket olarak tanımlanan davalılar ile borçluların arkasında gizlenen ve yasal yollar kullanılarak hukuksal korunma sağlamaya çalışılan perdenin kaldırılması gerektiğini, paravan şirket ve şahıs niteliğindeki davalı … (TC: …), … (TC: …) ve … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi (ESENLER VERGİ DAİRESİ / …) ile borçlular arasındaki bu perde kalktığında, aslında paravan şirketin ve şahısların borçlulardan bir farkı olmadığını, bilakis borçlu ile yapışık olduğunu ve bu nedenle müvekkili şirketin işbu davaya konu ettiği alacaklarını, adı geçen davalılardan da tahsil etmekte haklı olduğu hususunun ortaya çıkacağını, tüzel kişiler arasında bu türden olayların çözümü noktasında, gerek öğretide gerekse yargısal içtihatlarda, ‘‘Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması/Aralanması” ilkesi/teorisi kabul edildiğini, bu ilkenin amacı, tüzel kişilerin ayrı birer varlık olduğu yönündeki ana ilkenin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınılmasını önlemek, hakkaniyeti sağladığını belirterek, davanın kabulüne, 200.000,00 TL alacağının davalı …, … ve … Ticaret Limited Şirketi’nden tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; görülmekte olan davada arabuluculuk dava koşulunun gerçekleşmediği görüşünden hareketle, davanın usulden reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri; Görülmekte olan davanın TBK’nın 19.maddesi ve İİK’nın 277 ve devamı maddeleri kapsamında açıldığı ve bu hükümler dairesinde çözümlenmesi gerektiği, davanın; nam-ı müstear, muvazaa ve kanuna karşı hile iddiası ile Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisine Dayalı açılmış olan bir dava olduğu, borçlu şirketin mal kaçırmak için muvazaalı olarak ve namı müstear kullanarak faaliyetlerini kanuna karşı hile yaparak davalılar üzerinden devam ettirdiği, borçlu şirket ile diğer şirketler arasındaki bu tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacaklı müvekkilinin alacağına kavuşmasının sağlanması amacı ile eldeki davanın açıldığı, yerleşik yargısal içtihatlar gereğince bu tür davaların zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığı, hal böyle olunca da ilk derece mahkemesinin; arabuluculuk dava koşulunun gerçekleşmediği görüşünden hareketle davanın usulden reddi yönündeki kararının hatalı, olduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı, istinaf nedenleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde; Elde ki dava; nam-ı müstear, muvazaa ve kanuna karşı hile iddiası ile Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisine Dayalı açılmış olan TBK’nın 19.maddesi kapsamında iptal davasıdır.Kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin davaya bakma hususunda görevli olup olmadığının resen incelenmesi gerekmektedir. HMK’nın 1.maddesine göre göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK’nın 114/1-c bendi ile mahkemenin görevli olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup 115/1. maddesine göre de mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’ nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalar ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; bu kanun’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. 6335 sayılı kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. 6100 sayılı HMK’nın 2.maddesinin 1.fıkrasına göre malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yine aynı maddenin 2.fıkrasına göre HMK’da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. Muvazaaya dayanan davalar ile İİK’nın 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları için gerek HMK, gerek TBK, gerekse İİK’da görevli mahkemeye ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmediğinden genel hükümlere göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekecektir. Yargıtay HGK’nun 10.02.2016 gün, 2014/17-2389 Esas ve 2016/129 Karar sayılı kararında “…tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. Ne tasarrufun iptali davası, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nın 283. maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır.” şeklinde karar verilerek görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu belirlenmiştir. Yine emsal nitelikte ki Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09/04/2018 tarih, 2016/8983 E. ve 2018/3951 K. sayılı kararında da ” … Dava, İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali, davaları mutlak ticari dava niteliğinde olmayıp şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik bulunduğundan Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevine girmektedir.” şeklinde karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, davacının avukatı aşamalardaki dilekçelerinde ve en son istinaf başvuru dilekçesinde açıkça; görülmekte olan davanın TBK’nın 19.maddesi ve İİK’nın 277 ve devamı maddeleri kapsamında açıldığı ve bu hükümler dairesinde çözümlenmesi gerektiği, nam-ı müstear, muvazaa ve kanuna karşı hile iddiası ile Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisine Dayalı açılmış olan dava ile amaçlarının; borçlu şirketin mal kaçırmak için muvazaalı olarak ve namı müstear kullanarak faaliyetlerini kanuna karşı hile yaparak davalılar üzerinden devam ettirdiği, borçlu şirket ile diğer şirketler arasındaki bu tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacaklı müvekkilinin alacağına kavuşmasının sağlanması olduğu yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır, Dolayısıyla davacı tarafça davada; davalılar arasında ki tasarrufların davacının alacağının tahsili için iptali talep edildiğine göre, açılan dava ticari dava değildir. Yukarıya aktarılan emsal Yargıtay içtihatlarında da açıklandığı üzere davaya bakma hususunda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Hal böyle olunca da; ilk derece mahkemesince davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devam edilerek istinaf incelemesine konu kararının verilmesi hatalı olmuştur. Sonuç olarak; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/1-a/3.maddesi hükmü gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiş, aşağıda yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir.
K A R A R/ Gerekçe uyarınca, 1/Karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararının HMK’nın 353/1-a/3.madde hükmü uyarınca kaldırılmasına,2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan harcın istek halinde iadesine,4/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, HMK’nın 353/1-a/3.madde hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/11/2022