Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/2044 E. 2023/970 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/2044
KARAR NO: 2023/970
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/05/2022
NUMARASI: 2019/512 Esas -2022/467 Karar
DAVANIN KONUSU: Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili 29/07/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın 11/03/2016 tarihinde … plaka sayılı aracın çarpması sonucu meydana gelen kazada yaralandığını, kazada araç sürücüsü’nün %100 kusurlu olduğunu, davalılardan … A.Ş’nin aracı dava dışı … A.Ş’den “Finansal Kiralama” sözleşmesi ile kiralamış olmakla aracın işleteni konumunda olduğunu, … plakalı aracın sürücüsü … 18 yaşından küçük olduğundan annesi … ile babası …’ın maddi ve manevi zarardan sorumlu olduğunu, kazaya sebebiyet veren aracın kaza tarihinde geçerli ZMMS poliçesi olmadığından, müvekkilinin maddi zararından 684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca davalılardan Güvence Hesabının sorumlu olduğunu belirterek, 6.000-TL maddi tazminatın tüm davalılardan, 20.000-TL manevi tazminatın Güvence hesabı dışındaki tüm davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 20/04/2022 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini 42.259,47-TL olarak arttırmıştır.Davalılar … ve… cevap dilekçelerinde özetle: Taraflar arasında 28.03.2016 tarihli ibraname yapıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Güvence Hesabı vekili cevap dilekçesinde özetle; Kazaya karışan araç sürücüsü ile davacı … ile uzlaşmış olduklarından imzalanan ibraname gereği davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, geçici iş göremezlik zararından müvekkilinin sorumlu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; imzalanan ibraname gereğince davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın meydana gelen kazadan sonra 28.03.2016 tarihinde 6.000,00 TL karşılığında …’ı ibra etttiğini ve şikâyetçi olmadığını, ibranamede belirtilen tutarın davalılardan …’ın beyanlarına göre davacıya ödendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “HMK’nın 194. maddesi uyarınca; taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdır. Kanun, buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşullara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen taraf sonuçlarına katlanmak durumundadır. (Yargıtay 3.HD’nin 2021/519 -2021/1504 E-K sayılı kararı) Bir yandan ibranamenin makbuz hükmünde olduğunu, diğer yandan ise irade fesadı nedeniyle geçersiz olduğunu ileri süren davacı vekili, irade fesadı iddiasının ne şekilde gerçekleştiğine dair vakıa ileri sürmediği, iddiasını somutlaştırmadığı gibi, iddiasını hangi delil ile ispatlayacağını da bildirmemiştir. Dolayısıyla ibranamenin geçersizliği ispatlanamamıştır. Karayolları Trafik Kanunu’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır. Somut olayda; kazada cismani zarara uğrayan davacıya, davadan önce haksız fiil sorumlusu-sürücü adına ödeme yapılarak 28/03/2016 tarihli ibraname imzalandığı, davacının ibranamede kazaya neden olan sürücü …’tan maddi ve manevi herhangi bir alacak talebi olmadığının, kendisini ibra ettiğinin açık ve somut biçimde yazıldığı, eldeki davanın ise KTK’nın 111. maddesinde düzenlenen 2 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 27/09/2019 tarihinde açıldığı anlaşılmakla, maddi tazminat davasının hak düşürücü nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı 28/03/2016 tarihli ibraname ile, kazaya neden olan sürücüden hem maddi hem manevi zararlarına karşılık 6.000-TL almıştır. Alınan miktarın ne kadarının maddi tazminat için, ne kadarının manevi tazminat için alındığına dair dosyada delil bulunmadığından, 6.000-TL’nin yarısının maddi tazminat, yarısının manevi tazminat için alındığı kabul edilmiştir. Dolayısıyla yapılan ödeme manevi tazminatı da kapsadığından, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereği davacının manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile; 1- HMK’nın 114/2 ve KTK’nın 111/2.maddesindeki hak düşürücü süreye ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 115/2 maddesi gereğinc maddi tazminat davasının usûlden reddine, 2-Manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş, verilen karar davacı vekili tarafından süresinde istinaf edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf sebepleri; maluliyetin ortaya çıkmasından önce verilen ibranamenin geçerliliği bulunmadığı, zira doğmamış haktan feragatin hukuken mümkün olmadığı, ibranamenin bu davanın konusu olan tazminat talepleri bakımından geçerliliği bulunmadığı, makbuz hükmünde olduğu açık olmasına rağmen, mahkemece bu husus irdelenmeksizin tesis edilen hükmün usul ve yasaya aykırı olduğu, ibranamede bu davanın yöneltildiği işleten, sigorta şirketi ve sürücünün velilerine ilişkin ibra beyanı olmadığı, ibranamenin sadece … bakımından verildiği, dolayısıyla ibranamenin diğer davalılar bakımından makbuz hükmünde olmasına rağmen mahkemece bu husus irdelenmeksizin tesis edilen hükmün hatalı olduğu, müvekkiline maktu bir evrak imzalatıldığı ve ibranamenin düzenlenmesi esnasında iradesi fesada uğratıldığı, kazadan hemen sonra, kazayı yapan 18 yaşından küçük sürücünün babası ve diğer akrabalarının müvekkiline, çocuğun yaşının küçük olması ve ehliyetsiz olması nedeni ile ceza almaması için baskı yaptığı, bunun üzerine müvekkilinin sürücünün yaşının da küçük olması nedeni ile ceza almaması için aile tarafından kendisine getirilen maktu bir yazıyı söz konusu baskıyla; hata ile (aslen tazminat haklarından vazgeçmeye yönelik bir iradesi olmadığı halde), iradesi fesada uğratılarak imzalatıldığı, müvekkili … tarafından verilen şikayetten vazgeçtiğine ilişkin ek ifade tutanağından da anlaşılmasına rağmen mahkemece taraflarınca müvekkilinin iradesinin fesada uğratıldığına ilişkin yapmış oldukları açıklamalar gözden kaçırılarak hüküm tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu hususlarına ilişkindir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya kapsamından ve davacı vekilinin beyanından, davanın haksız fiil faili olan … 18 yaşından küçük olduğundan annesi … ile babası … aleyhine, 4721 sayılı MK’nın 369. maddesine dayanılarak ev başkanı sıfatıyla, açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız fiil işlenmesi durumunda küçük, TBK’nın 47. maddesi uyarınca haksız fiil faili olarak, anne ve babası ise TMK’nın 369. maddesi uyarınca ev başkanı olarak zarar görene karşı sorumludurlar. Aile başkanının sorumluluğu kusura dayanmayan, yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir sebep sorumluluğudur. TMK’nun 369.maddesinde, 818 sayılı BK’nun 55 ve 56.maddelerinde(6098 sayılı TMK’nun 66 ve 67.maddelerinde) olduğu gibi aile başkanının objektif özen ödevini yerine getirmediği bir karine olarak kabul edilmektedir. Ev başkanının sorumluluğu, TMK’nın ikinci kitabında yer almaktadır. Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair 4787 sayılı Kanun’un 4/1. maddesi gereğince TMK’nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK md 118-395,5133 sayılı kanun md 2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağı hüküm altına alınmıştır. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Bu durumda, dava konusu uyuşmazlığın Aile Mahkemesinde çözümleneceği gözetilerek tüm davalılar hakkında usul ekonomisi de dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken (Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/10378 Esas 2019/5441 Karar, 2015/11736 Esas 2016/1298 Karar sayılı ilamları) işin esasına girilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması hatalıdır. Hal böyle olunca; açıklanan şekilde oluşan yanılgı, istinaf edenlerin sıfatı ve istinaf nedenleri ile bağlı olmaksızın resen değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, istinaf yasa yoluna başvuran davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenle kabulü ile esasa ilişkin istinaf itirazları değerlendirilmeksizin ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK’nın 353/1-a/3 madde hükmü uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca;1/Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile istinaf istemine konu olan ve başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/3 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan harçların talebi halinde kendisine İADESİNE,4/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, HMK.nun 353/1-a/3 madde hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 25/05/2023