Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/1800 E. 2023/963 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1800
KARAR NO: 2023/963
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/06/2022
NUMARASI: 2021/440 Esas – 2022/460 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili 12/03/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacıya ait … plakalı davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı aracın, sürücü … sevk ve idaresinde iken kazaya karıştığını, davalı sigorta şirketinin 14/08/2014 tarihinde muaccel olan borcunu ödemediğinden temerrüde düştüğünü, İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1465 esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında, dava dışı rehin hakkı sahibi banka tarafından davacının açtığı davaya kayıtsız şartsız muvafakat verilmediğinden aktif husumet yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verildiğini, geçen süre içinde müvekkilinin rehin hakkı sahibi bankaya olan tüm borçlarını ödediğini, bankanın rehini kaldırdığını, müvekkilinin aktif dava ehliyetini kazandığını belirterek, davanın kabulü ile 115.000,00 TL tazminat bedelinin 14/08/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili davaya cevaplarında özetle; kazaya karışan … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçede … Bankası İmes Şubesinin Dain-i Mürtehin kaydının bulunması nedeniyle davacı tarafından müvekkili şirket aleyhine açılan İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1465 Esas sayılı davasının davacının aktif husumet ehliyetinin olmaması sebebiyle reddedildiğini, bu suretle aradan geçen süre gereğince zaman aşımının gerçekleştiğini, dava konusu aracı kullanan kişinin, aracın içindekileri de kendi hallerine bırakarak olay yerinden firar ettiğini, olay yerinin zorunlu haller sebebiyle terk edilmediğini, alkol muayenesinin ise kazadan 6 saat 45 dakika sonra yapıldığını, bu sürenin kandaki alkolün atılması için yeterli bir süre olduğunu, sürücünün alkol veya ehliyetsizlik sebebiyle olay yerini terk ettiğine dair kuvvetli şüphelerin mevcut olduğunu, ispat yükünün yer değiştirdiğini, talebin teminat dahilinde kalmadığını belirterek, zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Açılmış olan dava üzerine ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde; olay tarihinin 18.07.2014, dava tarihinin 12.03.2019 olduğu, dava tarihi itibari ile zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, ilk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonunda 10/06/2021 tarih ve 2021/716 esas 2021/992 karar sayılı kararı ile; “Davanın niteliğine göre poliçe tanzim tarihi ve kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1420/1. maddesinde “sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” düzenlemesine yer verilmiş olup aynı yöndeki düzenleme Kasko Sigortası Genel Şartlarının C.10. maddesinde de yapılmıştır. Davacının talebi, mal sigortalarının bir türü olan kasko sigorta poliçesine dayanmakta olup, yukarıda anılan mevzuat hükümleri gereği 2 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Davacının; aynı kaza nedeniyle davalı hakkında 25/09/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 3.ATM de 2014/1465 esas sayılı davayı açtığı anlaşılmaktadır. TBK’nın 133.maddesine göre davacı tarafından açılan iş bu dava zamanaşımını kesmiştir. Davacı tarafında daha önce açılan bu davanın dain mürtehin hakkı sahibinin muvafakat vermemesi nedeniyle reddine karar verildiği ve buna ilişkin kararın 01/02/2019 tarihinde kesinleştiği, davacı vekilinin eldeki davayı ise 12/03/2019 tarihinde açtığı saptanmıştır. Kaza tarihi olan 18/07/2014 tarihi ve zamanaşımı süresinin kesildiği ve yeniden işlemeye başladığı ilk davanın açıldığı 25/09/2014 tarihi gözetildiğinde, eldeki davanın açıldığı 12/03/2019 tarihi itibariyle az yukarıda değinilen zamanaşımı süresi dolmuş bulunmaktadır. Ne var ki, davacı TBK’nın 158. maddesi kapsamında davanın 60 günlük ek süre içinde açıldığını ve zamanaşımının gerçekleşmediğini ileri sürmektedir. 818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 137. maddesi ve 6098 sayılı TBK’nın 158. maddesinde ” Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı atmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca yargılama aşamasında zamanaşımı süresi ya da hak düşürücü süre dolmuşsa davacı uzamış ek süreden yararlanır. Dava, hakkın esası tetkik edilmeksizin usule ilişkin sonradan da olsa giderilebilecek bir nedenle sona erdiğinden davacının yeni bir dava açma hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. Çünkü dava konusu talep önceki yargılama aşamasında zamanaşımına uğramıştır. Bu nedenle TBK’nın 158. maddesi altmış günlük ek süre içinde dava açılmasına imkan vermektedir. ( Emsal, Yargıtay 14. HD’nin 07.12.2020 gün ve 2016/18207 E- 2020/8130K. sayılı kararı) Somut olayda; davacı tarafından İstanbul Anadolu 3.ATM de 2014/1465 E. sayılı dava dosyasıyla, eldeki davayla aynı hukuksal nedene dayalı olarak 25/09/2014 tarihinde açılan davada mahkemece, davanın davacının dava takip yetkisine ilişkin dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddine karar verildiği ve bu kararın da istinaf incelemesinden geçerek 01/02/2019 tarihinde kesinleştiği, davacı vekilinin eldeki davayı ise 12/03/2019 tarihinde TBK’nın 158. maddesi kapsamında altmış günlük ek süre içerisinde yeniden açtığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın TBK’nın 158. maddesi kapsamında 60 günlük ek dava süresi içinde açıldığı gözetilerek, davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile karar verilmiş olması hatalı bulunduğundan, davacı vekilinin bu yöne ilişen istinaf itirazının kabulü gerekmiştir.” gerekçesi ile; davacı vekilinin istinaf itirazının kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1-a/4.madsesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek dosya mahkemesine gönderilmiş, yeni esas numarası almıştır. Kaldırma kararı üzerine ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dosyaya sunulan belgelere göre, dava konusu kazanın 18.07.2014 tarihinde, akşam üzeri saat 18:30 sıralarında meydana geldiği, kaza sonucu polis tarafından tanzim edilen kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsünün imzasının bulunmadığı, sigortalı araç sürücüsünün olay yerini terk ettiği, …’ın soruşturma ifadesinde kaza öncesi bir miktar alkol aldığını ikrar ettiği, davacı vekilinin 04.02.2022 tarihli beyan dilekçesinde de bildirdiği üzere …’ın kaza sonucu yaralanmadığı anlaşılmakla, bu haliyle hasarın teminat içinde olduğunu ispat yükümlülüğü sigortalıdadır. Bu durumda, olayın oluş şekline ve 01.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren Kara Araçları Kasko Sigorta Genel Şartları A.5.10 maddesine göre sigortalının meydana gelen kazanın teminat içinde gerçekleştiğini ispat edememiş olmasına göre davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesi ile; davanın REDDİNE karar verilmiş, verilen karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf nedenleri: mahkemece atıf yapılan hüküm ayrıntılı incelendiği taktirde bu hükme dayanılarak davanın reddine karar verilebilmesi için sürücünün zorunlu haller dışında bir sebeple mahali terk etmesi, kazanın münhasıran alkol etkisi ile gerçekleşmiş olması, sürücünün olay yerini terk etmesinde kimliğinin tespit edilmesini engelleme amacı gütmesi gerektiği, müvekkilinin kazanın gerçekleşmesinin ardından iki araca çarpmış olma, çarpmış olduğu bir arabanın ise ise bir evin duvar ve korkuluklarına girmiş olması şaşkınlığı ve korkusuyla bir nebze olsun sakinleşme ihtiyacı nedeniyle olay yerini terk ettiği, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiğinin kanıtlanamadığı, zira yapılan alkol muayenesinde …’ın alkol aldığının saptanmadığı, bu bakımdan ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin karar vermesinin yeterli araştırma ve inceleme yapılmadığından haksız ve hukuka aykırı olduğu, her ne kadar araç şoförünün olay yerini terk ettiğinden bahsedilse de tek başına olay yerinin terk edilmesi de yine rizikonun teminat dışında kalması için yeterli olmadığı, araç şoförünün kimliğinin tespit edilmesini engelleme amacı gütmesi gerektiği, sürücü …’ın emniyetin kendisine ulaşmasına, aramasına gerek kalmaksızın sakinleşmesinin ardından emniyete giderek teslim olduğu, kimliğinin tespit edilmesini engelleme çabasında olmadığı, ispat külfeti davalı sigortacıda olmasına rağmen müvekkilinde olduğuna dair değerlendirmenin hatalı olduğu, mahkemenin bilirkişi raporlarnı dikkate almadığı, hususlarına ilişkindir. Dava, kasko sigortalı aracın trafik kazasında hasarlanması nedeniyle kasko sigortacısından tazminat istemine ilişkindir. Dosya içeriğinden, davacıya ait ve davalı sigortaya kasko sigortası ile sigortalı olan … plakalı aracın 18/07/2014 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresinde iken direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucsonucu meydana gelen kazada hasara uğradığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında görülen davada; davacıya ait aracın, davalı sigorta şirketi nezdinde kasko sigortalı olduğu ve kazanın poliçenin yürürlük süresi içerisinde gerçekleştiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık 18/07/2014 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonrasında araç sürücüsünün kaza yerinden ayrılması durumunun, talep konusu araç hasar bedeli kasko sigorta poliçesinin teminatı kapsamından çıkarıp çıkartmayacağı hususuna ilişkin olup; davalı sigorta şirketinin, araç sürücüsünün kaza yerini terk etmesi nedeniyle alkollü ve sürücü belgesiz sevk ihtimaline dayanılarak tazminat ödemekten kaçındığı görülmektedir. Kasko Sigorta Poliçesinin teminat kapsamını belirleyen A.1 maddesine göre gerek kullananın iradesi dışında araca ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyetli muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların tümünün sigortanın teminatı kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Teminat dışında kalan zararların ne olduğu ise genel şartların A.5 maddesinin altında 10 alt madde ile kapsamlı bir şekilde açıklandığı, A.5 maddesinin 4 ve 5.bentlerindeki ihlaller nedeniyle, sürücünün kimliğinin tespit edilmesini engellemek için kaza yerinden ayrılması durumunda da (eğer ki bu eylem sürücünün ehliyetsiz veya alkollü olduğunu gizleme gayesine yönelik ise) hasarın temin dışı tutulacağı öngörülmüştür. Somut olayda; sigortacının, olay yerini terk eden sürücü …’ın sırf alkollü olduğunu gizleme amacıyla ya da ehliyetsiz olduğu için kaza mahallini terk ettiğini ispatlayacak türde bir delil sunulmadığı, dosyaya gelen belgelerden dava dışı sürücü …’ın sürücü belgesinin bulunduğu, bu durumda araç sürücüsünün belli bir süre kaza mahallini terk etmesinin tek başına ispat yükünün yer değiştirmesini, diğer bir ifadeyle, oluşan rizikonun teminat içinde kaldığını kanıtlama yükünün sigortalıya geçmesini sağlamayacağından, mahkemece yazılı gerekçe ve biçimde araç hasarına yönelik talebin kabulü yerine reddine karar vermesinin hatalı bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulüne, kararın HMK.nın 353/1-b/2 maddesi gereğince kaldırılmasına, hasar bedeli ile ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve rapor hüküm kurmaya yeterli bulunduğundan, yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca,1/Başlıkta bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KISMEN KABULÜNE ve KISMEN REDDİNEa/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan nispi istinaf karar ve ilam harcının talep halinde kendisine İADESİNE,b/İstinaf eden tarafından, istinaf aşamasında yapılan diğer giderlerin ise takdiren üzerinde bırakılmasına,, c/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 2/İstinaf istemine konu olan İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/06/2022 gün ve 2021/440 Esas – 2022/460 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b/2 madde hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, a/Davanın kabulü ile 115.000,00-TL tazminatın 14/08/2014 tarihi ile işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,b/Alınması gereken 7.855,65-TL harçtan peşin alınan 1.963,92-TL harcın düşümü ile 5.891,73‬-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,c/Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.963,92-TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,ç/Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 18.250,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,d/Arabuluculuk aşamasında yapılan ve Hazine tarafından karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin Hazine tarafından ilgili arabulucuya ödenmesi halinde, bu ücretin 6831 sayılı Kanuna göre giderin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, buna ilişkin harç tahsil müzekkeresi yazılmasına, e/Davacının yaptığı 6,40-TL vekalet harcı, 44,40-TL başvurma harcı, 800,00-TL bilirkişi ücreti, 369,80-TL müzekkere+tebligat gideri olmak üzere toplam 1.220,60-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, f/Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, g/Gider avansından kalan kısmın HMK’nın 333.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde yatırana iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy çokluğuyla karar verildi. 25/05/2023
-MUHALEFET ŞERHİ- Eldeki dava; davacıya ait … plakalı, davalı sigorta şirketi nezdinde kasko sigortalı aracın, dava dışı sürücü … sevk ve idaresindeyken karıştığı kaza neticesinde hasarlanmasına bağlı tazminat istemine ilişkindir. Açılmış olan davada davacı tarafça; kasko sigorta poliçesi gereğince davalının tazminatla yükümlü tutulmasına ilişkin koşulların somut olayda gerçekleştiği, davalı tarafça; rizikonun sigorta poliçesi teminatı altında bulunmadığı, bu nedenle ödemede bulunma yükümlülüğünün olmadığı iddia edilmiştir. Somut olayda; gerçekleştiği tarafların kabulünde bulunan rizikonun, kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında bulunup bulunmadığı ve olaya özgü koşullara göre ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.1.maddesine göre, gerek hareket gerek durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile 3.kişilerin kötüniyet ve muziplikle yaptıkları hareketler ile aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların sigortanın teminatı kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 1409.maddesi uyarınca, sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra, oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından ispatlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin, Kasko Genel Şartları’nın A.5.maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. Sigortalı; Kasko Sigortası Genel Şartları’nın B.1.5.maddesi ve TTK’nın 1446.maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu, sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle ispatlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. Ancak sigortacının rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde oluştuğunu ve bu oluş şeklinin sigorta teminatı dışında kaldığını soyut iddialarla değil somut delillerle ispatlaması gerekmektedir. Somut olayda sigortalı araç sürücüsü 18/07/2014 tarihinde meydana gelen kazaya ilişkin 19/07/2014 tarihli zabıtaya verdiği ifadesinde “kaza günü arkadaşlarıyla birlikte Çeşme’de bulunan …isimli eğlence mekanına gittiklerini, burada bir bardağın yarısı kadar bira içtiğini, kazadan sonra panikleyip korkması nedeniyle olay yerinden uzaklaştığını, kimliğinin ve telefonunun araçta kaldığını, Ilıca Halk Plajına gittiğini, düzgün düşünemediğini, kendisini toparladıktan sonra 19/07/2014 günü saat 02:30 sıralarında ifade vermek için zabıtaya müracaat ettiğini” belirtmiştir.Sigortalı araç sürücüsünün beyanına göre sigortalı araç sürücüsünün kazadan önce alkol aldığının sabit olması, zabıtaya müracaat zamanına göre aldığı alkolün yasal sınırlarda bulunup bulunmadığının tespit edilmesinin teknik olarak mümkün bulunmaması ve 18/07/2014 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre trafik kazasının gerçekleşme biçimi birlikte değerlendirildiğinde, sigortalının doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmediğinin, bu suretle; Kasko Sigortası Genel Şartları’nın B.1.5.maddesi ve TTK’nın 1446.maddesi uyarınca ispat külfeti kendisine ait olan sigortalının, rizikonun teminat kapsamında kaldığını ispat edemediğinin kabul edilmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda; ilk derece mahkemesinin usul ve yasaya uygun kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekirken, HMK’nın 353/1-b/2.maddesi gereğince davanın kabulüne verilmesi yönündeki sayın çoğunluk görüşünü benimsemiyorum.