Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/1528 E. 2023/238 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1528
KARAR NO: 2023/238
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2022
NUMARASI: 2022/48Esas – 2022/473Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasına Bağlı Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava açan dilekçesinde; 28/07/2013 tarihinde …’in sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracın, müvekkilinin sevk ve idaresinde bulunan tescilsiz motosiklete çarpması neticesinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle müvekkilinin yaralanarak malul kaldığını belirterek, şimdilik 15,00-TL maddi tazminatın ( 5,00-TL sürekli +5,00-TL geçici + 5,00-TL bakıcı gideri ) davalıya başvuru tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, davadan önce gerekli tüm evraklar ile başvuru şartını yerine getirmediğini, davacı ile sigortası bulunmayan araç sürücüsü olan dava dışı …’in ceza soruşturma sürecinde uzlaşmaları nedeniyle eldeki davanın açılamayacağını, zamanaşımı süresi geçtikten sonra dava açıldığını, bu sebeple davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, davacının alacağının belli olduğunu, bu sebeple belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığını, sorumluluğun sınırlarının çizilmesi için kusur durumunun tespit edilmesi gerektiğini, müvekkili kurumun geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatından sorumlu olmadığını, davacının ticari /avans faizi talep edemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; davalı tarafın süresi içerisinde sunduğu cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inde bulunduğu, trafik kazasının 28/07/2013 tarihinde gerçekleştiği, somut olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresinin TCK’nın 66.maddesi uyarınca 8 yıl olduğu, kaza tarihinden itibaren, davanın açılabileceği son tarihin (COVID-19 tedbirleri kapsamında sürelerin durması ve yine zorunlu arabuluculuk faaliyetleri süresince de zamanaşımının durması göz önüne alındığında) 21/12/2021 tarihi olduğu, ancak görülmekte olan davanın, zamanaşımı süresi dolduktan sonra 21/01/2022 tarihinde açıldığı, gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri; Açmış oldukları davada; COVID-19 tedbirleri ve zorunlu arabuluculuk faaliyetleri kapsamında sürelerin durması göz önüne alındığında, zamanaşımı süresinin dolmadığı, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı, ilk derece mahkemesinin kararının hatalı olduğu, hususlarına ilişkindir. Eldeki dava; trafik kazasına bağlı cismani zarar sebebiyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Görülmekte olan davada, davanın; zamanaşımı süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunda yanlar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. 2918 sayılı KTK’nın az yukarıda açıklanan madde hükümleri uyarınca, gözden kaçırılmaması gereken husus Yargıtay Özel Dairesinin bir çok içtihadından da anlaşılacağı üzere, ceza kanununda ön görülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesi koşulu, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması halidir. Diğer bir ifade ile meydana gelen olayda ölüm veya yaralanma meydana gelmesi halinde, sonuç kimin eyleminden kaynaklanmış olursa olsun ceza kanununa göre suç sayılma hali gerçekleşmiş olur. Böyle olunca da uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma açılması veya mahkumiyetle sonuçlandırılmış bir ceza davası varlığı koşulu aranmayacaktır. Zira yasa koyucu, ceza zamanaşımı uygulaması bakımından sürücü ve diğer sorumlular bakımından bir ayrım yapmamış, kuralın tümü için geçerli olduğunu kabul etmiştir. (Bkn.Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/19153 Esas ve 2019/8633 Karar sayılı ilamı) Hukuk Genel Kurulu kararları da bu yöndedir. 6098 sayılı TBK’nın 153.maddesinde zamanaşımının durması, 154.maddesinde ise zamanaşımının kesilmesi düzenlenmiştir. Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi ise, borçlunun veya alacaklının ya da hakimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler TBK’nın 154 maddesinde gösterilmiştir. TBK’nın 154.maddesinde “Zamanaşımının Kesilmesi” başlığında; “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir; 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa” şeklinde düzenleme mevcuttur. İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, defî dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hakimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar. Açıklamalardan sonra somut olaya gelince; trafik kazası 28/07/2013 tarihinde gerçekleşmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere, meydana gelen trafik kazasında davacı yaralandığı için KTK’nın 109.maddesi hükmü gereğince olaya uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup TCK’nin 66.maddesi uyarınca zamanaşımı süresi kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 8 yıldır. Bu nedenle 28/07/2013 tarihinde meydana gelen trafik kazası ile ilgili açılacak davada zamanaşımı süresi 28/07/2021 tarihinde dolmaktadır. Ancak COVİD-19 salgının nedeni ile 25/03/2020 tarihinde kabul edilerek 26/03/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi ile süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuş olup, 30.04.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na göre de, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durma süresi 01.05.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden 15.06.2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar uzatılmıştır. Bu düzenlemeler gereği dava zamanaşımı 13.03.2020 tarihinden 15.06.2020 tarihine bu tarih dahil olmak üzere durmuştur. Bu durumda davacının dava açabileceği son gün, covid-19 pandemisi nedeni ile duran 3 ay 2 günlük sürede dikkate alındığında 30/10/2021 tarihidir. Davacı 22/06/2021 tarihinde eldeki dava bakımından dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusu yapmıştır. Arabulucu tarafından tarafların anlaşamadığına dair son tutanak 12/08/2021 tarihinde düzenlenmiştir. Arabuluculukta geçen süre başlangıç ve bitiş tarihleri dahil olmak üzere 1 ay 21 gündür. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun “Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi başlıklı” 16/2 maddesinde “Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun’un dava şartı olarak arabuluculuğu düzenleyen 18/A maddesinin 15. fıkrası ile “ Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez “ düzenlemesine yer verilmiştir. Salgın hastalık nedeniyle duran sürelerinin eklenmesi neticesinde bulunan zamanaşımı süresinin sonu olan 30/10/2021 tarihine, arabuluculuk süreci olan 1 ay 21 günlük süre eklendiğinde, zamanaşımı süresi 21/12/2021 tarihinde dolmaktadır. Ancak dosya kapsamından, davacının trafik kazasına bağlı yaralanması nedeniyle 11/08/2021 tarihinde (-zamanaşımı süresi içerisinde-) Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurduğu anlaşılmaktadır. Davacının Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurduğu tarih itibariyle TBK’nın 154/2.maddesinin açık hükmü karşısında zamanaşımının kesildiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da 21/01/2022 tarihinde açılan davanın; davacının Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurduğu tarih itibariyle zamanaşımının TBK’nın 154/2.maddesi kapsamında kesildiği göz önüne alındığında, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı hususunda da tereddüt yoktur. Bu durumda; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı gözetilerek, davalı tarafın zamanaşımı def’inin reddi ile toplanan ve toplanacak delillere göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile kararın HMK 353/1-a/4.maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ / Açıklanan sebeplerle, 1/Bilgileri karar başlığında yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/(1)-a.4 maddesi uyarınca kaldırılmasına,2/Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 3/İstinaf başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan karar ve ilam harcının davacıya iadesine,4/İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına, 5/İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’ nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.16/02/2023