Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2022/1212 E. 2023/435 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1212
KARAR NO: 2023/435
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/01/2022
NUMARASI: 2019/158 Esas – 2022/3 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Birleşen İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/205 E, 313 K sayılı davası
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/03/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 24/12/2014 tarihinde, … plakalı tırın şöförü … isimli şahıs olayın olduğu yerdeki şantiyeye inşaat demirleri getirdiğini ve demirleri boşaltmak için hiçbir tedbir almadan ve yalnız olarak inşaat demirlerini boşaltmak istediğini, şöför inşaat demirlerini boşaltmak için kolu çektiğinde o sırada yoldan geçmekte olan müvekkillerinin murisi …’ın üzerine demir bloğunun düşmesi sonucunda vefat ettiğini, ölümü ile birlitte eş ve çcuklarının destekten yoksun kaldığını ve tüm davacıların manevi zarara uğradıklarını ileri sürerek şimdilik 1.000,00.-TL maddi tazminatın ( belirsiz alacağın) ve her bir davacı için 60.000’er-TL den toplam 240.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davacı vekili 22.12.2020 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini davacı … için 234.3371,11- TL, … için 61.034,86- TL, … için 77.615,86-TL ve davacı … için 72.878,43-TL olarak artırmış ve kaza tarihinden itibaren avans faizi talep etmiş; 22.12.2021 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini davacı … için 381.429,87-TL, … için 69.587,27 TL, … için 106.960,84-TL ve … için 123.778,95 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı … Sigorta AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle;… plakalı aracın müvekkili şirkete ZMM poliçesi ile sigortalı olduğunu, manevi tazminatın poliçe teminatına dahil olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … Ltd.Şti vekili cevap dilekçesinde; müvekkili yönünden davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini savunmuştur. Birleşen davada dava açan dilekçede özetle; meydana gelen kazada müvekkillerinin oğlu …’ın vefat ettiğini, şoförün demirleri boşaltırken etrafta hiçbir güvenlik önlemi almadan sokakta indirim yaptığını, müteahhit ve taşeron şirket yetkilileri ve şantiye şefinin demirlerin indirilmesi için gerekli önlemleri almadığını, davacıların müşterek oğlunun vefatı ile desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı şimdilik 200,00-TL maddi tazminatın ( belirsiz alacağın) olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda;”.. davalıların zamanaşımı itirazı mevcutsa da, kaza tarihinin 24/12/2014 olduğu, asıl davanın 26/05/2015, birleşen davanın 01/07/2020 tarihli olduğu, davaların belirsiz alacak davası olarak açıldığı, davacının talebini 22/11/2021 tarihinde (ıslahla) artırdığı hususları nazara alınarak, (KTK m.109, TCK m.85, 66/1-d) destekten yoksun kalma taleplerinin zamanaşımına uğramadığı; ölen yaya … ceza dosyasında tali kusurlu kabul edildiği, eldeki dosyada ise (hükme esas alınmayan iş güvenliği uzmanının %10 oranındaki kusur tespiti dışında) alınan bilirkişi raporlarında %20 oranında kusurlu kabul edildiği, ceza dosyasında dinlenen tanık beyanları (yayanın kaza sırasında telefonla konuştuğu), olayın oluş şekli, oluş yeri nazara alındığında, vefat eden yayanın şantiye alanı içinde yürürken gerekli dikkati göstermeyerek ölümüne neden olayda %20 oranında kusurlu olmasının isabetli görüldüğü, davalıların kusur durumu yönünden ise, alt yüklenici/ taşeron …şirketinin olayda hiç kusurunun olmadığı, illiyet bağının olmadığı, bilgi ve sorumluluğunun olmadığı, sipariş edilen demirlerin de … şirketi tarafından sipariş edildiği ve bu şirketle ilgisinin olmadığı, aynı tespitin ceza yargılamasında da yapıldığı, diğer davalıların ise olayda dayanışmalı olarak %80 oranında kusurlu olduğu, sürücü, işleten ve zorunlu trafik sigortacısı zaten yasa gereği müteselsil sorumlu olduğu, aynı şekilde kusurun ortak olduğu somut olayda yüklenici … şirketinin de(TBK m.66) bu davalılar ile müteselsil sorumlu olduğu, işleten aynı zamanda adam çalıştıran …şirketinin sürücü ile birlikte yanında gözcülük yapacak bir çalışanını daha görevlendirseydi veyahut yüklenici … şirketi demir boşaltma alanı için gerekli güvenlik tedbirlerini alsaydı) ölüm neticesi gerçekleşmeyeceği, bu sebeple zincirleme sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiği;Manevi tazminat bakımından ise, asıl dava eş, çocuk, ana baba olmak üzere dört davacının her biri için 60.000 TL talep edilmiş olup, kazanın meydana geldiği tarih, kusur durumu, davacıların ölenle olan akrabalık derecesi, tarafların, dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü nazara alınarak manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar vermek gerektiği” gerekçesiyle;
A-Asıl davada, 1-Maddi tazminat talepleri yönünden davanın davalı …şirketi yönünden REDDİNE; 2-Diğer davalılar yönünden KABULÜNE;a)Davacı … için 381.429,87 TL (davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olarak 149.940,84 TL sinden sorumlu olmak üzere), b)Davacı … için 69.587,27 TL (davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olarak 27.354,89 TL sinden sorumlu olmak üzere) destekten yoksun kalma tazminatının davalılar ….. şirketi, … ve …şirketinden kaza tarihi olan 24/12/2014 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden dava tarihi olan 26/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine;3-Manevi tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabulüne;a)Davacı … için takdiren 40.000 TL,b)Davacı … için takdiren 35.000 TL,c)Davacı … için takdiren 30.000 TL d)Davacı … için takdiren 30.000 TL manevi tazminatın (toplamda 135.000 TL) davalılar ….. şirketi, … ve ……şirketinden kaza tarihi olan 24/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine; fazlaya ilişkin kısmın reddine;
B-Birleşen davada istenen maddi tazminat talebinin KABULÜNE; 1-a)Davacı … için 123.778,95 TL , b)Davacı … için 106.960,84 TL destekten yoksun kalma zararının davalılar ….. şirketi, … ve …şirketinden kaza tarihi olan 24/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine; 2-Davanın davalı …şirketi yönünden REDDİNE; karar verilmiştir. Karara karşı davacılar vekili, davalı … Tekstil.. Şirketi vekili ile davalılar … ve … Ltd. Şti vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri: Davacılar vekili, desteğe izafe edilen %20 kusuru kabul etmediklerini, halen evlenmeyen ve kaza tarihinde hamile olan eş için evlenme ihtimali indirimi uygulanmasının doğru olmadığını, rapor tarihinden sonra asgari ücrette artış olduğunu, %10 artırım- indirim uygulanmasının hatalı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu, reddedilen manevi tazminat yönünden müvekkilleri aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.Davalılar … ve …Ltd Şti vekili; davanın, birleşen davanın ve ıslah ile artırılan tutarların zaman aşımına uğradığını, birleşen davada alacak 15.06.2020 tarihli bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belli olmasına rağmen belirsiz alacak davası olarak açılmasının doğru olmadığını, davacı tarafça dava dilekçesinde talep edilmemesine rağmen avans faizine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, 2 kez ıslah dilekçesi sunulmasının mümkün olmadığını, müvekkillerine kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, keşif yapılmadan olay yerinin şantiye dışı olarak kabul edilmek suretiyle trafik kazası olarak nitelendirmesinin doğru olmadığını, aktüer rapor ve ek raporları arasındaki çelişkiler giderilmeden karar verildiğini, manevi tazminatın fazla olduğunu, davacı tarafça SGK kayıtlarına dayanılmadığı halde delil olarak kullanılmasının hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir. Davalı … Tekstil.. Şirketi vekili; aynı davada 2 kez ıslah yapılamayacağını, ıslah edilen rakama ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, ıslah edilen alacakların zaman aşımına uğradığını, müvekkiline kusur izafesinin hatalı olduğunu, mahkemenin görevli olmadığını, yerel mahkemece kısa kararda olmayan bir hükmün gerekçeli karara eklendiğini, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir. Asıl dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine; birleşen dava ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 294. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır. 1086 sayılı HUMK’nın 388. maddesi (6100 sayılı HMK m. 297) uyarınca mahkeme kararında, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde, hüküm sonucu kısmında da, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Kanunun 389. maddesinde de “Verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmıyacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır” hükmüne yer verilmiştir (6100 sayılı HMK m. 297 ve 298). Belirtilen madde hükümlerine göre hakim gerekçeye uygun karar vermek zorunda olup gerekçe ile hüküm birbirine uygun olmalıdır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu kural yargıda açıklık ve netlik prensibinin bir gereğidir.Somut olayda, davacılar vekili tarafından birleşen dava dilekçesinde davalıların müştereken ve müteselsilen maddi zarardan sorumlu tutulmaları talep edilmiş, kazaya karışan aracın ZMM sigorta şirketi de davalı olarak gösterilmiş olup, yerel mahkemece gerekçeli karar başlığında birleşen davada sigorta şirketi davalı olarak yazılmadığı gibi gibi, davalı sigorta şirketi yönünden olumlu yada olumsuz bir hükmün de kurulmadığı görülmüştür. Bundan ayrı kısa kararda, birleşen davada davalı .. Şirketi yönünden hüküm kurulmadığı halde, gerekçeli kararda davalı ..şirketi yönünden davanın reddine karar verilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşacak şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. Bu halde, yerel mahkemece her bir talep ve her bir davalı yönünden hüküm kurulması gerekirken, davalı sigorta şirketi önünden birleşen davada hüküm kurulmaması ve dahi birleşen davada kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşacak şekilde HUMK’nun 388 ve 389. (6100 sayılı HMK m. 297 ve 298) maddelerine aykırı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; davalı …şirketinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 297., 355. ve 353/(1)-a-4 ve 6. maddeleri gereğince kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacılar vekili ve davalılar … ve ……Ltd .Şti vekilinin tüm, davalı … Tekstil..Şirketinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca; 1-Yukarıda başlıkta yazılı ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK ‘nun 353/(1)-a.4 ve 6. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,2-HMK 353/(1).a maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, -Kararın kaldırma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacılar vekili ve davalılar … ve …Ltd .Şti vekilinin tüm, davalı … Tekstil..Şirketinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına3-İstinaf başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın istinaf edenlere ayrı ayrı iadesine,4-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahipleri tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’ nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 14/03/2023