Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2021/188 E. 2021/1104 K. 29.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/188
KARAR NO: 2021/1104
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2017
NUMARASI: 2016/519 2017/628
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; 28/03/2016 kaza tarihinde davacının desteği …’ın sürücüsü, diğer destek …’ın ise içinde yolcu olarak bulunduğu ve davalının ZMM sigortacısı (13/08/2015-13/08/2016) olduğu … plaka sayılı aracın sürücünün tam kusuru ile dava dışı … plaka sayılı araç ile çarpışması sonucunda davacının her iki desteğinin de yaşamını yitirdiğini ve davcının destekten yoksun kaldığını belirterek belirsiz alacak davası şeklinde 2.000,00 TL (ıslah ile 175.835,70-TL) destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece; davanın kabulüyle 175.835,70-TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir. Davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, davalının desteği işletenin ölümü nedeniyle davacının destekten yoksun kalma tazminatını talep edemeyeceğini, aynı kazada ölen destek sürücü yönünden taleplerin ise sigorta poliçesi teminat dışında kaldığını, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/14576 Esas 2017/6035 Karar sayılı kararın göz önünde bulundurulması gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur. Mahkememizce davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine dair verilen 15/05/2019 tarih 2017/2370 Esas 2019/933 Karar sayılı kararının Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/12/2020 tarih 2019/4228 Esas 2020/8500 Karar sayılı ilamı ile bozulması üzerine davanın esasa kaydı ile yargılamaya devam olunmuştur. İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemede; 28/03/2016 kaza tarihinde davacının desteği …’ın sürücüsü, diğer destek …’ın ise içinde yolcu olarak bulunduğu ve davalının ZMM sigortacısı (13/08/2015-13/08/2016) olduğu … plaka sayılı aracın sürücünün tam kusuru ile dava dışı … plaka sayılı araç ile çarpışması sonucunda davacının her iki desteğinin de yaşamını yitirdiği ve destekten yoksun kaldığı anlaşılmıştır. Davanın konusunu oluşturan trafik kazası 28/03/2016 tarihinde meydana gelmiş olup, ilk derece mahkemesi tarafından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğindeki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının eldeki davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasasının 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı) Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi İptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar. Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartlarının belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalar, incelenen dosyadaki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde; 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesindeki hüküm, kaza tarihinden sonra 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinden somut olaya uygulanması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kaza tarihinde önce 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesi (d) bendinin az yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40 esas sayılı kararı gereğince (-Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerinin iptal edilmesi ile-) 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar için uygulanması olanağını kalmamıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi kararından sonra genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği gözetildiğinde, ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesinin (d) bendi hükmünün 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar bakımandan Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olması nedeniyle uygulanamayacağı hususunda duraksamamak gerekir. Hal böyle olunca, eldeki davada 28/03/2016 kaza tarihi itibariyle ZMMS Genel Şartlarının, Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın 01/06/2015 tarihinde uygulanmaya başlanılan genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, buna göre; sürücü ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile ölmüş olsun, ölüm destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğuran bir sonuç olduğundan, desteğin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağı, sürücünün tam kusurlu olması halinde dahi 3.kişi konumunda olan destekten yoksun kalan kişilerin tazminat isteme hakkına sahip olduğu, bu durumda 3.kişi sıfatıyla dava açan destekten yoksun kalan kişiler bakımından TBK’nın 135. maddesinde düzenlenen alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi durumunun da gerçekleşmeyeceği gözetilmek suretiyle, davacıların hak edecekleri destekten yoksun kalma maddi tazminatının tam olarak tespit edilmesi ve bu suretle destekten yoksun kalma maddi tazminatına hükmedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı, mahkeme kararının gerekçesinin de yeterli bulunduğu gözönünde tutulduğunda davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf itirazlarının HMK.353/1-b/1 maddesi uyarınca reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Başlıkta yazılı bulunan Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/09/2017 gün ve 2016/519 E., 2017/628 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Alınması gerekli 12.011,00-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından, istinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 3.004,83-TL harcın düşümüyle kalan 9.006,17-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 20.654,39-TL vekalet ücretinin istinaf eden davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK.m.361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy çokluğu ile karar verildi. 29/06/2021
MUHALEFET ŞERHİ Görülmekte olan davada, davacı vekili davalı … nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı araç ile dava dışı … plaka sayılı tırın çarpışması neticesinde meydana gelen 28/03/2016 günlü trafik kazasında vekil edeninin oğlu olan ve … plaka sayılı aracın sürücüsü bulunan … ile vekil edeninin eşi olan ve sigortalı araçta yolcu olarak bulunan …’ın hayatlarını kaybettiklerini, bu şekilde davacının hem eşinin hemde oğlunun desteğinden yoksun kaldığını belirterek; fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla …’ın ölümü nedeniyle 500,00-TL ve …’ın ölümü nedeniyle 500,00-TL olmak üzere toplam 1.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden işletilecek ticari faizi ile birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiş; 24/04/2017 günlü bedel arttırım dilekçesi ile de …’ın ölümü nedeniyle olan istek miktarını 86.074,88-TL’ye,…’ın ölümü nedeniyle olan istek miktarını da 89.760,82-TL’ye çıkartıklarını açıklamıştır.Davalı vekili ise cevap dilekçesinde özetle; 28/03/2016 günlü trafik kazasına karışan … plaka sayılı aracın vekil edeni şirket nezdinde 13/08/2015-13/08/2016 tarihlerini kapsar biçimde ZMM sigortalı olduğunu; ancak …’ın araç işleteni olması karşısında, ölümü nedeniyle istenilecek destek tazminatının, trafik sigortası teminatı kapsamında bulunmadığını, ayrıca araç sürücüsü …’ın kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu bulunması nedeniyle 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMM Sigortası Genel Şartlarına göre, davacının destek tazminatı talep etme hakkı olmadığı belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; görülmekte olan davada, davacının 3. kişi konumunda olduğu bu durumda destek tazminatı talep edebileceği, ancak ticari faiz talebinin yerinde olmadığı görüşünden hareketle, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile toplam 175.835,70-TL destekten yoksun kalma tazminatının davatarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurularak, cevap dilekçesinde belirtilen nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürülmüştür. Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkin bulunmaktadır. Dosya arasında bulunan kayıt ve belgeler, tarafların iddia ve savunmaları, itirazları ile bu itirazların kapsamı değerlendirildiğinde; taraflar arasında … plaka sayılı aracın 13/08/2015-13/08/2016 tarihlerini kapsar biçimde davalı … nezdinde sigortalı, sigortalı araç sürücüsü müteveffa …’ın tam kusuru neticesinde 28/03/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybettiği, kazada ayrıca sigortalı araç içinde yolcu olarak bulunan ve aynı zamanda aracın işleteni konumunda bulunan …’ın da öldüğü konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık böyle bir durumda destekten yoksun kalan davacının üçüncü kişi konumunda olup olmayacağı ve ölen desteklerin kusurlarının kendisine yansıtılıp yansıtılamayacağı, sonucu itibariyle de davacının destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunup bulunmadığına ilişkindir. 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları; yürürlüğe girmesinden sonra düzenlenen poliçelerde geçerli olacağından, poliçenin düzenlendiği tarih itibariyle Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının kapsamı tüm taraflarca bilinmektedir. Genel şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepler bakımından sigortacının sorumluluğu, kaza tarihinde geçerli olan poliçe kapsamında ve sigorta limitleri dahilinde üçüncü kişilerin uğradıkları zararları tazmin etmekte sınırlıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 92. maddesinin (a) ve (c) bentleri, Trafik Sigortası Genel Şartları A.1 ve A.3 maddesi, A.5 maddesinin (ç) bendi ve yine A.6 maddesinin (c) ve (d) bentleri birlikte değerlendirildiğinde; bir motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana gelen ölüm olayına bağlı olarak destekten yoksun kalma halinde, destekten yoksun kalınan zararın ZMM sorumluluk kapsamında olması için ölenin üçüncü kişi olması ve desteğin kusursuz bulunması gerekmektedir. Somut olayda; davacının desteği sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile dava dışı başka bir aracın karıştığı 28/03/2016 günlü trafik kazasında öldüğü, kazanın oluşumunda müteveffa araç sürücüsü dışında başka bir kişi veya kurumun kusuru olduğu yönünde herhangi bir belirleme bulunmadığı gibi kazanın meydana gelmesinde destek sürücünün tam kusurlu olduğunun davacı tarafın kabulünde bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmakta olup, kazada ölen …’ın da … plaka sayılı aracın maliki olduğu ve poliçenin tarafı bulunduğu sabittir. Bu durumda davalı … şirketinin sorumluluğunun kapsamı 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına ve kaza tarihinde yürürlükte bulunan KTK’nun 92.maddesinin (a) ve (c) bentleri hükümlerine göre belirlenecektir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.3 maddesine ve A.5 maddesinin (ç) bendine göre; ancak üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla meydana gelen destek zararları, destekten yoksun kalma teminatı kapsamındadır. Sigortacının destek zararlarından sorumlu olması için motorlu aracın işletilmesi sırasında, mutlaka ölen kişinin üçüncü kişi olması gerekir. Bundan ayrı yine genel şartların A.6 maddesi (d) bendinde; destekten yoksun kalan hak sahibinin sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsın kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri, teminat dışı tutulduğundan; tam kusuru ile kendi ölümüne neden olan sürücü …’ın kusuruna isabet eden destek tazminatı sigorta teminatı kapsamında değildir. Kaza tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanununda da sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsın kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin sigorta teminatı kapsamında olduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığı ve kapsama giren teminat türleri arasında sayılmadığına ve KTK’nun atıfta bulunduğu Borçlar Kanunda da konuya ilişkin herhangi bir açık düzenleme yer almadığına göre; ortada yasaya aykırı olarak yapılmış bir genel şart düzenlemesi varlığından da söz edilemeyeceğinden davacının destek tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 29/05/2017 gün 2016/14573 Esas-2017/6035 sayılı kararı ile yine çok benzer bir konuya ilişkin bulunan 30/11/2020 gün ve 2019/1241 Esas, 2020/7802 Karar sayılı emsal içtihatları) Kaldı ki 6704 sayılı Yasa ile değişik 2918 sayılı KTK’nun 92.maddesine eklenen (g) bendinde “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” ve (h) bendinde de “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ZMM Sigortası kapsamı dışında olduğunu bildirmiştir. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete’de yayınlanarak 09/10/2020 tarihinde yürürlüğe giren 17/07/2020 gün ve 2019/40 E., 2020/40 sayılı kararında da söz konusu bu ek maddelerle ilgili olarak herhangi bir iptal kararı verilmemiş, aksine bu yöndeki iptal talebi reddedilmiştir. Hal böyle olunca mahkemece; ölen destek ….’ın aracın maliki- işleteni olması nedeniyle 3.kişi olmadığı, diğer destek ….’ın da tam kusurlu araç sürücüsü olduğu gözetilerek, teminat dışı olan davacı taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçim ve şekilde kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığından, davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak, HMK.m.353/1-b/2 hükmü uyarınca davanın reddi yönünde hüküm kurulması gerektiği düşüncesiyle; sayın çoğunluğun davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki görüşüne ve kararına katılmıyorum.