Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1896 E. 2020/3752 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1896
KARAR NO: 2020/3752
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2020
NUMARASI: 2018/484 E., 2020/407 K.
DAVANIN KONUSU: Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat.
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; davalı şirkete sigortalı davalı … adına kayıtlı … plaka numaralı kamyonein, diğer davalı …’in sevk ve idaresinde 18/08/2016 tarihinde, aracın ön kısımları ile park halinde bulunan davacı müvekkili …’a ait olan … plaka sayılı … 2.0 TDCi … tip aracın arka sağ kısımlarına çarpması sonucu çift taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana gelmesi nedeniyle 31.471,98-TL maddi zararın kaza tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı …; hasarın davalı sigorta şirketinin ZMMS poliçesi limitleri içinde kaldığını ve davalı şirketten tahsilinin yapılmasını belirterek davayı reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılaması sırasında “Dava trafik kazası nedeniyle tazminat davasıdır. Davanın 08/11/2017 tarihinde açıldığı ve davanın 03/12/2018 tarihli celsesinde 18/11/2019 tarihli celsesinde işlemden kaldırıldığı görülmüştür. 6102 Sayılı TTK’nın, 7101 Sayılı yasanın 61.maddesiyle değişik 4.maddesi gereğince, miktar veya değeri 100.000 TL’yi geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulünün uygulanması ve HMK’nın 448.maddesi gereğince usule ilişkin hükümlerin derhal uygulanması gerekeceğinden; eldeki ticari davanın da değeri dikkate alındığında anılan yasal değişiklik kapsamında olduğu ve bu nedenle basit yargılama usulüne tabi davalardan olduğu anlaşıldığından; dava basit usule tabi itirazın iptali davası olup, davacı tarafça dava dosyası 03/12/2018 tarihinde taraflarca takip edilmemiş olması nedeniyle birinci kez işlemden kaldırılmış, 17/12/2018 tarihli yenileme dilekçesi üzerine yeni duruşma günü tayin edilmiş, bu yenilemeden sonra taraflarca dosya 18/11/2019 tarihinde ikinci kez takipsiz bırakılmış olup, HMK 320/4 maddesi dikkate alındığında daha önce bir kez takipsiz bırakılmış olduğundan ve mahkememizce sehven kabul edilen 2. kez yenileme talebinin kabulü davacıya kazanılmış hak bahşetmeyeceğinden dolayı davacının davasının HMK 320/4 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle “Davanın HMK 320/4 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına” karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından davanın açılmamış sayılmasına ilişkin verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilinin istinaf nedeni: Koşulları oluşmadığı halde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir. İstinaf edenlerin sıfat ve istinaf nedenleri ve kapsamı ile sınırlı olarak yapılan incelemede: 08/11/2017 tarihinde açılan davada 31.471,98-TL maddi zararın kaza tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsili talep edilmiştir. Davanın açıldığı tarihte dava HMK 118 vd maddelere göre yazılı yargılama usulüne tabidir. Bilahare 14/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren 28/02/2018 tarihli 7101 sayılı kanunun 61. maddesi ile değişik TTK 4/2 maddesi ile getirilen ” Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir; miktar veya değeri yüz bin Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır.” hükmü gereğince basit yargılamaya tabi hale gelmiştir. Uyuşmazlığın çözümü için davanın açılmamış sayılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın konu ile ilgili 150’inci maddesinin birinci fıkrası “Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir”, aynı maddenin altıncı fıkrası “İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.” şeklinde düzenlenme yer almaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 320/4’üncü maddesi “Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere 6100 sayılı HMK’da davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hakkında basit yargılamaya tabi olan dava ve işler ile ilgili uyuşmazlıklar hakkında farklı bir düzenleme yapılmış ve basit yargılama usulü uygulanan davalarda, davanın birden fazla takipsiz bırakılamayacağı kabul edilmiştir. Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Dava konusu işlemin daha önce yapıldığı ileri sürülerek, o sırada geçerli kuralların uygulanması istenemez. Ancak yeni hükümlerin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmişse bu düzenleme dikkate alınacaktır. Buna ilişkin hüküm yoksa usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılması gerekir. Eğer bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse o işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış veya başlamamış ise yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar. Bu noktada somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesine yönelik olarak uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı belirlenmesi amacıyla zaman bakımından uygulama ile ilgili 6100 sayılı HMK’nın ilgili hükmüne de değinmek gerekir: Anılan Yasanın “zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448. maddesi; “(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” düzenlemesini içermektedir. Usul hukuku alanında geçerli olan temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise usul hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olmasıdır. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı” hususudur. Bu nedenle somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesine yönelik olarak uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı belirlenmelidir. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak dolayısıyla da uygulanmayacaktır. Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Bir işlem tamamlanmış ise, artık bu işlem bozulamaz; aksini düşünmek gereksiz yere bu işlemin bozularak tekrarlanması gibi zaman ve emek kaybına neden olacaktır (Akkan,M.: Medeni Usul Hukuku, 15.Bası., İstanbul 2017, s.44 vd.). Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2018 tarihli ve 2017/14-1760 E., 2018/43 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Buna karşılık mülga kanunun yürürlükte olduğu dönemde davanın bir kez işlemden kaldırıldıktan sonra, yeni kanununa zamanında da işlemden kaldırılması hâlinde, önceki kanun zamanında yapılmış işlem gözetilerek yeni kanun uygulanarak bir sonuca ulaşılması usule uygun olmayacağı gibi, varılacak sonuç hukuki güvenlik hakkına da aykırı olacaktır. (Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2014 tarihli ve 2013/6-497 E., 2014/268 K.; 29.05.2013 tarihli ve 2012/21-1698 E.,2013/779 K.; 25.02.2015 tarihli ve 2013/3-1324 E., 2015/877 K. sayılı kararları). Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında, davanın TTK 4/2. maddesinde yapılan değişiklikten önce 08/11/2017 tarihinde açıldığı, açıldığı tarihte yazılı yargılama usulüne tabi bulunduğu halde, 14/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren 28/02/2018 tarihli 7101 sayılı kanunun 61. maddesi ile değişik TTK 4/2 maddesi ile basit yargılama usulüne tabi hale geldiği ve bu tarihten sonraki işlemler yönünden basit yargılama usulüne tabi bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece verilen ilk işlemden kaldırma karar tarihi 03/12/2018, ikinci işlemden kaldırma karar tarihi ise 18/11/2019 olup, anılan değişiklikten sonradır. Dolayısı ile önceki kanun döneminde tamamlanan bir usul işleminden söz edilemeyeceği açıktır. 6100 sayılı HMK’nın 320/4’üncü maddesinde yer alan “Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.” hüküm gereğince, davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu dönemde 03/12/2018 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verildiği, bilahare yenilenmesinden sonra 228/11/2019 tarihinde yeniden takipsiz bırakıldığı anlaşıldığı gibi, mahkemece 18/11/2019 tarihli oturumda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olmasının, davacıya yeni bir hak bahşetmeyeceği de gözetilerek mahkemece bu durum dikkate alınarak HMK m.320/4 hükmü gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olmasında, herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, aksine ilişen davacı vekilinin istinaf itirazının esastan reddi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Usûl ve yasaya uygun olan ve başlıkta yazılı bulunan mahkeme kararına yönelik olarak davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken istinaf karar ve ilam harcı istinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, HMK. m.353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a gereğince kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.19/11/2020