Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL BAM
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1719
KARAR NO: 2023/1970
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2020
NUMARASI: 2016/823 Esas – 2020/163 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Maddi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/11/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı araçla, … plaka sayılı aracın çarpışma neticesinde meydana gelen 01/04/2016 günlü trafik kazasında … plak asayılı araçta yolculuk etmekte bulunan vekil edeninin ağır bir biçimde yaralanarak, bacağından ameliyat olmak zorunda kaldığını, ayağına platin takılmak zorunda kaldığını ve müvekkilinin kazadan sonra eski haline kavuşamadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 2.000,00-TL’si geçici iş göremezlik, 2.000,00-TL’si de kalıcı iş göremezlik zararına karşılık olmak üzere toplam 4.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden işletilecek en yüksek banka faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiş; 29/11/2019 günlü ıslah dilekçesi ile de geçici iş göremezlik zararına ilişkin istek miktarını 9.004,86-TL’ye çıkarttıklarını açıklayarak; her ne kadar dava dilekçesinde açıkça bakıcı gideri zararı nedeniyle talepte bulunulmamış ise de, geçici iş göremezlik alacak kalemi içerisinde esasen bakıcı gideri de talep edildiğinden bahisle 11.461,50-TL bakıcı gideri zararının da davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; eldeki dava açılmadan önce vekil edeni sigorta şirketine yapılmış bir başvuru bulunmadığından, eldeki davanın öncelikle dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, ayrıca müvekkili şirketin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olması gerektiği için, kazanın meydana gelmesinde kazaya karışan tarafların kusur durum ve oranlarının ne olduğunu tespit edilmesini, keza zarar görenin müterafik kusurlu olup olmadığının araştırılması ve hatır için taşınıp taşınmadığının da belirlenmesini istediklerini; tüm bunlardan ayrı davacı gelirinin ne olduğu, maluliyetin oluşup oluşmadığının da usulüne uygun şekilde tespit edilerek, SGK tarafından rücua tabi nitelikte yapılmış herhangi bir ödeme bulunup bulunmadığının da araştırılması gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini savunmuş ve ticari faiz talebinin de isabetsiz olduğunu bildirmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek; talep konusu kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu, söz konusu araçta yolculuk etmekte bulunan davacının ve dava dışı karşı araç sürücüsünün herhangi bir kusuru bulunmadığı, buna karşılık taşımanın hatır taşıması niteliğinde olduğu ve davacının kaza neticesinde maluliyete uğramadığı, iyileşme süresinin 9 ay bulunduğu, her ne kadar davacı tarafça ıslah dilekçesi ile birlikte bakıcı gideri zararı talep edilmiş olsa da dava dilekçesinde talep edilmeyen, bir zarar kaleminin ıslah yolu ile davaya dahil edilemeyeceği ve davadan önce davalı sigorta şirketine yapılmış bir başvuru bulunmadığından, temerrüt tarihinin dava tarihi, faiz cinsinin de yasal faiz olması gerektiği benimsenerek; yeterli ve geçerli bilirkişi hesap raporu ile belirlenen 9.004,86-TL geçici iş göremezlik tazminatından %20 oranında hatır taşıması yapılmak suretiyle davacının bu yöndeki talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi, ancak geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin talebin redde ilişkin bölümü takdiri indirim mahiyetinde olması nedeniyle davalı sigorta şirketi yönünden bu kısım için ret vekalet ücreti takdir edilemeyeceği, kalıcı iş göremezlik tazminatı talebinin ise maluliyet oluşmaması gerekçesiyle reddi gerektiği şeklindeki özet gerekçeyle; -Maddi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE; Davacının geçici iş göremezlik tazminatı talebinin %20 hatır taşıması indirimi yapılarak kısmen kabulü ile; 7.203,89 TL geçici iş göremezlik tazminatının davalı … Şirketi’nden 28/06/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile alınarak davacıya verilmesine,Davacının sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı giderine yönelik talepleri ile fazlaya dair taleplerinin ayrı ayrı reddine, karar verilmiştir.Karara karşı davacı vekili ve davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.Davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf nedenleri; 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMM Sigortası Genel Şartları göre geçici iş göremezlik zarar miktarı teminat dışında bırakıldığı halde bu yöndeki talebin reddi yerine kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, ayrıca kabule göre de SGK tarafından davacıya geçici iş göremezlik ödemesi yapılıp yapılmadığı araştırılmadan sonuca ulaşılmasının hatalı bulunduğu gibi esasen kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsüne yükletilebilecek bir kusur olmadığı, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine ilişkindir.Davacı vekilinin istinaf nedenleri ise; geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde bacağına platin takılan ve dolayısıyla güç kaybına uğrayan müvekkili için kalıcı iş göremezlik zararına hükmedilmemiş olmasının isabetsiz bulunduğu, ayrıca ıslahla bakıcı gideri talep edildiği halde bu yöndeki taleplerinin hatalı bir takım değerlendirmeler sonucunda reddedilmiş olmasının da doğru olmadığı, dolayısıyla ilk derece mahkemesince ıslah dilekçesi doğrultusunda talebin tamamının kabulüne karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesinin nedeniyle kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir.Dava trafik kazası neticesinde meydana gelen cismani zarara dayanılarak açılmış, maddi tazminat isteğine ilişkin olup; dava şartı resen gözetilmesi gereken, kamu düzenine ilişkin bir husus olması nedeniyle yapılan incelemede; 26/04/2016 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanunu’nun 5. maddesiyle değişik 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde, zarar görenin, dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği düzenlenmiş, aynı değişiklikle sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği belirtilmiştir.Yasal değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMSS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacak olup yasa ile özel bir dava şartı getirilmiştir.Olayımızda, dava tarihi olan 28/06/2016 itibariyle 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde yapılan değişiklik yürürlükte olup davacı tarafça dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine başvurulmadığı hususunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır.Dava şartları, davanın esası hakkındaki yargılamanın devamı için gerekli olan şartlar olup, davanın açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde,İlk derece mahkemesince dava şartına ilişkin bu eksiklik gözetilerek 10/03/2017 günlü tensip zaptına geçen ara kararla davacı tarafa sigorta şirketine başvuruda bulunulması için mehil ve imkan verildiği, verilen kesin süre içerisinde davacı tarafça 23/03/2017 günlü dilekçe ile sigorta şirketine başvuruda bulunulduğu, söz konusu başvurunun muhatabına ulaştığı, ancak davalı sigorta şirketi tarafından davacıya herhangi bir tazminat ödemesi yapılmadığı tespit edilmiştir.Hal böyle olunca davanın başında mevcut olan ve fakat tamamlanabilir dava şartı niteliği taşıyan eksikliğin yargılama sırasında giderildiği anlaşıldığından, tarafların davanın esasına ilişkin istinaf başvurularının incelemesine geçilmiştir. Davalı vekilinin istinaf itirazlarına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5.maddesinin “Sağlık Giderleri Teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar, tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile, trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık giderleri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderlerin teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup, ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …nın sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” denmekte ise de; 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanacak sağlık hizmeti bedellerinin neler olduğu açıklanmış ve sınırlandırılmıştır. KTK’nun 98.maddesinde; trafik kazaları nedeniyle, üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup; 6111 sayılı yasanın geçici 1.maddesi ile de, “Bu kanunun yayınlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup, buna göre SGK 6111 sayılı yasa ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesi uyarınca tüm tedavi giderlerinden değil sadece söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Diğer bir ifadeyle SGK’nun hangi tedavi giderlerinden sorumlu olduğu, kanun uyarınca belirlenmiş olup, anılan kanun kapsamı dışına çıkılarak yapılan genel şartlardaki düzenlemeler ile, SGK’nun sorumluluk kapsamının genişletilmesi, bir kanun maddesinin idarenin yapmış olduğu bir düzenleme ile değiştirilmesi mümkün değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/01/2004 tarih, 2004/4-40E-2004/113 K.sayılı İçtihadı). Bu durumda, SGK’nun sorumluğunun kapsamını belirleyen KTK’nun 98.madde hükmüne aykırı olacak şekilde düzenlenen Genel Şartlardaki bu yöndeki bir belirlemenin KTK’nun 92.maddesine 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik sonucu eklenen (i) maddesi nedeniyle yasal hale geldiği de söylenemeyeceği gibi, anılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi kararı ile de iptal edildiği gözetildiğinde, bedensel zararın bir türü olan geçici iş göremezlik zararından davalı sigorta şirketlerinin yazılı biçimde sorumluluğu yoluna gidilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.Bundan ayrı davaya ihbarı sağlanan SGK tarafından dosyaya sunulan 14/10/2016 günlü beyan dilekçesi ekinde mevcut cevabi yazıda; açıkça davacının kazayla ilgili olarak kuruma yaptığı herhangi bir başvuru mevcut olmadığı ve kendisine yapılmış herhangi bir ödeme bulunmadığı bildirildiğine göre mahkemece bilirkişi raporuyla belirlenen geçici iş göremezlik tazminatının davalı sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilmiş olmasında herhangi bir yanılgı mevcut değildir. Keza kaza anında sigortalı araç içerisinde yolculuk etmekte bulunan davacının kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru bulunması mümkün olmadığı gibi davacının müterafik kusurlu bulunması gerektirecek somut bir sav ileri sürülmediği gibi bu konuda dosya kapsamında herhangi bir bilgi ve belge de bulunmaması karşısında %100 kusur oranına göre davalı sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilmiş olması doğru olduğundan, davalı vekilinin yerinde olmadığı sonucuna varılan istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf itirazlarına gelince; Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi önem arzetmektedir.Söz konusu konusu bu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. (Bknz. Yargıtay 4. HD’nin 2021/11403Esas, 2022/6799 Karar sayılı ilamı) Eldeki davada, kaza tarihi 01/04/2016 olup , maluliyete ilişkin belirlemenin kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümleri doğrultusunda yapılması gerekli olup; yargılama sırasında ATK 2. İhtisas Dairesi’nden temin edildiği anlaşılan 20/05/2019 günlü raporun, davacının kaza sonrasında görmüş olduğu tüm tedavi evrakları ile davacının yaralanması niteliği gereği aralarında radyoloji uzmanı ve ortopedi-travmatoloji uzmanı bulunan bilirkişi heyeti tarafından kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri gözetilerek düzenlendiği , dosyaya oluşa uygun denetlenebilir gerekçeler içerdiği dikkate alındığında, yeterli ve geçerli nitelik taşıyan böyle bir raporun hükme esas alınması suretiyle, davacının maluliyete uğramadığı kabul edilerek, kalıcı iş göremezlik zararına ilişkin talebin reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön tespit edilemediğinden, davacı vekilinin bu yönü amaçlayan istinaf itirazının reddi gerekmiştir. Bundan ayrı; menfaat karşılığı olmayan taşımalarda, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51.madde hükmü uyarınca (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesinde de mevcuttur) tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Ancak bir hatır taşımasından söz edebilmek için de yaralanan ya da ölen karşılıksız taşınmış olmalıdır. Bu bakımdan hatır taşıması ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşıma ya da kullanmanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemli olup, yarar ekonomik olabileceği gibi ortak toplumsal yararları da ilgilendirilebilir. Taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin (sürücü) bir çıkarı veya yararı bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir.Bu açıklamadan sonra somut olaya dönüldüğünde, davacı ile sigortalı araç sürücüsünün aynı iş yerinde çalıştıkları, arkadaş oldukları ve iş çıkışı davacının servise binmek yerine … plaka sayılı sigortalı araca bindiği ve kazanın da aracın sevki sırasında meydana geldiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Dava dışı araç sürücüsünün davacıyı bir bedel karşılığında taşıdığı veya bu taşımanın araç sürücüsünün yararına olduğu, davacı tarafından ileri sürülüp kanıtlanamadığına göre, mahkemece taşımanın bir hatır taşıması olduğu kabul edilerek belirlenen tazminat miktarından, yerleşmiş yargısal uygulamalar doğrultusunda %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılarak karar verilmiş olması da doğrudur.Keza; dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nun Islah ve Maddi Hataların Düzeltilmesi, Kapsamı ve sayısı başlığı adı altında düzenlenen 176.maddesinin 1.fıkrasında; taraflardan birinin yapmış olduğu usulü işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, 2.fıkrasında da aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Öte yandan aynı yasanın 177.maddesinde de ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar sözlü yada yazılı yapılabileceği belirtilmiştir. Yargılama sürecinin ana ilkelerinden biri olan “Davanın Genişletilmesi ve Değiştirilme Yasağı” nın bir istisnasını teşkil eden bu yöntem ile kanun koyucu taraflara basit yargılama usulünde cevap dilekçesinin sunulması ile yazılı yargılama usulünde ise ikinci cevap dilekçelerinin sunulmasıyla başlayan yasağa karşı bir defalığına mahsus olmak üzere karşı tarafın rızası aranmaksızın bir imkan sunulmuştur. Zira ıslahın amacı davadaki taraflardan birinin davada eksik bıraktığı veya yanlış bildirdiği vakıaları, talep neticelerini tahkikat bitinceye kadar düzeltmesi olup, düzeltilebilecek işlemler tarafların kendi usul işlemleridir. Fakat bu hakkın sınırı davanın kapsam ve yönünü belirleyen irade beyanının değiştirilmesine kadar olup, bu kapsamda dairemizinde katıldığı yerleşmiş yargısal içtihatlarda benimsenen ortak görüş; dava dilekçesine konu taleplerin yanına ıslah yoluyla yeni bir talebin eklenemeyeceği, zira ıslahın ancak açılmış bir dava için söz konusu olacağı, başlangıçta dava edilmeyen bir hususun ıslah yoluyla dava konusu haline getirilemeyeceği, yani ıslah yolu ile başlangıçta dava konusu olmayan bir istemin, daha sonra davaya dahil edilemeyeceği yönündedir.Somut olayda dava açan dilekçede sadece ve açıkça kaza neticesinde uğranılan geçici ve kalıcı iş göremezlik zararının tazminine karar verilmesi istenilmiş; bakıcı gideri, tedavi gideri veya kazanç kaybı zararı gibi başka herhangi bir istemde bulunulmamıştır. Hal böyle olunca mahkemece; bakıcı gideri zararının giderilmesi yönünde usulüne uygun bir biçimde açılmış dava mevcut olmadığı gözetilerek, davacının ıslah dilekçesiyle talep ettiği bakıcı gideri zararının giderilmesi yönündeki talebin karşılanmamış olmasında herhangi bir isabetsizlik tespit edilememiş ise de; usulüne uygun bir dava olmadığı kabul edildiğine göre; davacının bakıcı gideri zararına ilişkin talebi bakımından karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden davacı vekilinin istinaf itirazının sadece açıklanan bu duruma münhasır olarak kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK.m.353/1-b/2 hükmü uyarınca kaldırılmasına ve istinaf yasa yoluna başvuru konusu yapılmayan hususlar ile reddedilen istinaf itirazları nedeniyle taraflar yararına oluşan usulü kazanılmış haklar gözetilerek, hükmün diğer bölümlerine dokunulmaksızın sadece hatalı olduğu sonucuna varılan hususun davacı yararına düzeltilmesi suretiyle yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca,1-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarih ve 2016/823 Esas 2020/163 Karar sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun ise az yukarıda işaret edilen sebeplerle KISMEN KABULÜNE ve KISMEN REDDİNE,a-)İstinaf yasa yoluna başvuran davacının istinaf başvurusu kısmen kabul edildiğinden, istinaf başvurusu sırasında peşin olarak yatırıldığı anlaşılan maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde davacıya iadesine,b-)İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılması gereken 492,09-TL harçtan peşin yatırılan 123,02-TL harcın düşümü ile bakiye 369,07-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,c-)İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,d-)İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca, istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ise takdiren yapın taraf üzerinde bırakılmasına, 2-)İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarih ve 2016/823 Esas – 2020/163 Karar sayılı kararının HMK.m.353/1-b/2 hükmü uyurınca KALDIRILMASINA, a-)Maddi tazminat davasının KISMEN İLE;- Davacının geçici iş göremezlik tazminatı talebinin %20 hatır taşıması indirimi yapılarak kısmen kabulü ile; 7.203,89 TL geçici iş göremezlik tazminatının davalı … Şirketi’nden 28/06/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile alınarak davacıya verilmesine,-Davacının sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin talebi ile geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin fazlaya dair taleplerinin ayrı ayrı reddine,b-)Davacının bakıcı giderine ilişkin talepleri bakımından ise KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,c-)Alınması gerekli 492,09 TL harcın davacı tarafça yatırılan 68,31 TL peşin harç, 315,36 TL ıslah harcından mahsubu ile 108,42 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına ç-)Davacı tarafça yapılan 385,90 TL posta-tebligat masrafı, 750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.135,90 TL’nin davanın kabul red oranı gözönünde tutularak 929,46 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,d-)Kabul edilen kısım yönünden; taraflar yararına oluşan usuli kazanılmış haklar gözetilerek ilk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 3.400,00-TLvekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,e-)Reddedilen kısım yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,f-)Yatırılan gider avanslarından arta kalanın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde ve HMK’nın 361. madde hükmü uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.30/11/2023