Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1686 E. 2023/1731 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1686
KARAR NO: 2023/1731
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2019
NUMARASI: 2017/305 Esas – 2019/1079 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08/11/2016 tarihinde, davalıların maliki ve ZMM sigortacısı olduğu … plakalı aracın %100 kusuru ile sebebiyet verdiği trafik kazası sonucunda müvekkiline ait … plaka sayılı aracın hasara uğradığını, müvekkilinin başvurusuna rağmen davalı sigorta şirketince müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkilinin kendi imkanları doğrultusunda aracın önemli kısımlarını kendisinin tamir ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile şimdilik araç hasarı için 14.000,00 TL, değer kaybı için 2.000,00 TL ve uğranılan gelir kaybı için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 21.000,00- TL nin davalılardan 08/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiş; 09.07.2018 tarihli dilekçe ile hasar tazminatı talebini 13.091,84-TL, değer kaybı bedeli talebini 3.000-TL ve gelir kaybı talebini 5.600-Tl olmak üzere toplam 21.691,84-TL olarak ıslah etmiştir. Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin hasardan poliçedeki azami teminat limiti olan 31.000,00-Tl ile sınırlı olarak, sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında ve zarar nispetinde sorumluluğu bulunduğunu, değer kaybı ve diğer taleplerin poliçe teminatı kapsamında olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.Davalı … San. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin maliki olduğu aracı uzun süreli kiraladığını, işleten sıfatının bulunmadığını, davanın aracı kiralayan …’a ihbar edilmesini talep ettiklerini, belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; ”…kira sözleşmesinin tetkikinde kira süresinin 66 gün olduğu yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre bu sürenin uzun süreli kiralamaya esas alınabileceği görülmekle davalı kiralama şirketinin işleten sıfatının ortadan kalktığı ve buna bağlı olarak işbu davada da pasif husumetinin bulunmadığı, kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan genel şartlara göre davacı tarafın davalı sigorta şirketinden değer kaybı alacağını hesaplanamaması nedeniyle isteyemeyeceği, kazanç kaybı alacağını ise teminat kapsamında olmaması nedeniyle talep edemeyeceği, kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsünün %100 kusurlu olduğu, davacının makili olduğu … plakalı araç sürücüsünün ise kusurunun bulunmadığı, davacının aracında meydana gelen KDV dahil 13.091,84-TL hasar bedelinin davalı sigorta şirketinden tahsili gerektiği ” gerekçesiyle, 1-Davanın davalı … Sanayi Ltd. Şti. Yönünden pasif husumet yokluğundan reddine, 2-Davanın davalı … sigorta yönünden kısmen kabulü ile; 13.091,84-TL hasar bedelinin 21/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İstinaf nedenleri: davacı vekili, kısa kararda red edilen taleple ilgili hüküm kurulmadığını, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise değer kaybı ve kazanç kaybı taleplerinin reddine ilişkin hüküm kurulmadığını, bu nedenle reddedilen miktardan söz edilemeyeceğinden müvekkili aleyhine vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, yerel mahkemece davalı malikin işleten sıfatının kalktığı kabul edilmiş ise de bu hususta gerekli inceleme yapılmadığını, kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. Kişileri bağlayıcı nitelikte olup olmadığı, kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediğinin araştırılmadığını, kazaya uğrayan her araçta mutlaka bir değer kaybı oluşacağını, değer kaybı istenemeyeceğinin kabulünün hatalı olduğunu, davalı şirket yönünden dava pasif husumet yokluğundan reddedilmiş olup, müvekkilinin aracın ruhsattaki malikine karşı dava açmış olup aracın kiralandığını bilemeyeceğinden husumetten redde ilişkin müvekkili aleyhine vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan araç hasarı, değer kaybı ve kazanç kaybı istemine ilişkindir. 1-)Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 294. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır. 1086 sayılı HUMK’nın 388. maddesi (6100 sayılı HMK m. 297) uyarınca mahkeme kararında, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde, hüküm sonucu kısmında da, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Kanunun 389. maddesinde de “Verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmıyacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır” hükmüne yer verilmiştir (6100 sayılı HMK m. 297 ve 298). Belirtilen madde hükümlerine göre hakim gerekçeye uygun karar vermek zorunda olup gerekçe ile hüküm birbirine uygun olmalıdır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu kural yargıda açıklık ve netlik prensibinin bir gereğidir. Somut olayda, davacı vekilince, davalılardan araç hasarı, değer kaybı ve kazanç kaybı talep edilmiş olup, yerel mahkemece kısa kararda davanın davalı … Tic.ve San. Ltd. Şti. yönünden pasif husumet yokluğundan reddine , davalı … Sigorta AŞ yönünden kısmen kabulü ile 13.091,84-TL hasar bedelinin davalı sigorta şirketinden tahsiline, sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına karar verilmiş, davacının değer kaybı ve kazanç kaybı talepleri ile ilgili herhangi bir karar verilmemiştir. Diğer yandan, kararın gerekçesinde davacının değer kaybı ve kazanç kaybı talep edemeyeceği belirtilmiş, ancak gerekçeli kararın hüküm bölümünde, yine davalı … San. Ltd. Şti. yönünden pasif husumet yokluğundan reddine, davalı … Sigorta AŞ yönünden kısmen kabulü ile 13.091,84-TL hasar bedelinin davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmekle yetinilmiş, diğer taleplerin reddine ilişkin bir hüküm oluşturulmamıştır. Bu halde, yerel mahkemece kısa kararda tüm hükmün açıklanması gerektiği gibi, kısa kararda ve gerekçeli kararda davacının her bir talebi ile ilgili olumlu yada olumsuz hüküm kurulması gerekirken, tüm bunların yapılmayarak HUMK’nun 388 ve 389. (6100 sayılı HMK m. 297 ve 298) maddelerine aykırı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir. 2-) 2918 sayılı KTK.nun hükümlerine göre, trafik kaydı işleteni kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Somut olayda; davalı araç maliki … San. Ltd. Şti.’nce, yargılama aşamasında aracı uzun süreli kiralama sözleşmesi ile dava dışı … adlı kişiye kiraya verildiği ve işleten sıfatının bulunmadığını ileri sürülmüş, mahkeme tarafından 31.10.2016 tarihli Oto Kiralama Sözleşmesi ile olaya neden olan aracın olay tarihini de kapsayacak şekilde davalı … tarafından dava dışı … adlı kişiye 66 gün süreyle kiraya verildiğinin sabit olması karşısında aracın uzun süreli kiraya verilmesi halinde malikin işleten sıfatının kalmaması nedeniyle davalı … San. Ltd. Şti. yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece, uzun süreli ve 3.kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesinin bulunup bulunmadığı, aracın fiilen teslim edilip edilmediği, ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu, kira sözleşmesi ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, gerektiğinde kiraya veren araç malikinin ticari defter ve kayıtlar üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının işletenlik sıfatının kaza tarihinde devam edip etmediği hususları detaylı bir şekilde araştırılarak ve tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetli görülmemiştir. ( Bkz. Yargıtay 17. HD’nin 2021/21145 Esas, 2022/347 Karar sayılı ilamı) 3-)Kabule göre ise, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. ve 19. maddeleri hükümlerine göre trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, kimliğini belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak trafik kayıt maliki, işleten konumunda olmadığını işletenin bir üçüncü kişi olduğunu kanıtladığında, malik olmasına karşın, işleten sıfatıyla sorumlu tutulamaz. Bununla birlikte, zarar gören kişi, davasını açmadan önce işletenin trafik kaydında adı yazılı kişi olup olmadığı konusunda bir araştırma yapmakla yükümlü kılınamaz. Olağan olanı, davanın trafik kaydında adı yazılı kişiye yöneltilmesidir. Somut olayda da davacı, trafik kaydına dayanarak bu davayı davalı … San. Ltd. Şti. aleyhine açmış olup, yerel mahkemece onun işleten olmadığı kabul edildiği halde, davanın açılmasında davacının bir kusuru bulunmadığından davanın iş bu davalı yönünden pasif sıfat (husumet) yokluğu nedeniyle reddi üzerine davalı … Tur.Tic.ve San. Ltd. Şti. yararına yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken yazılı şekilde hükmedilmesi de doğru değildir.( Yargıtay 17. HD’nin 2014/21009 Esas, 2014/17379 Karar sayılı ilamı) Tüm bu açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile kararın HMK 353/1.a-4 ve 6. madde hükümleri uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1/Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, istinaf istemine konu olan İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2019 tarih ve 2017/305 Esas – 2019/1079Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a/4 ve HMK’nın 353/1-a/6 madde hükümleri uyarınca KALDIRILMASINA, 2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan istinaf karar ve ilam harcının talep halinde kendisine İADESİNE, 4/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 26/10/2023