Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1684 E. 2023/1657 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1684
KARAR NO: 2023/1657
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/07/2020
NUMARASI: 2018/762 Esas – 2020/309 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasına Bağlı Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 13/12/2009 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile Niğde Ulukışla mevkkinde seyir halinde iken, kendisine yeşil ışık yandığı sırada plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen bir aracın ışık ihlali yaparak müvekkilinin içinde bulunduğu araca çarpması neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, kaza neticesinde müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, aracın sürücüsünün ve plakasının tespit edilememesi nedeniyle müvekkilinin zararından …nın sorumlu olduğunu belirterek, müvekkili …’ın ağır şekilde yaralanması, geçici ve kalıcı iş göremezliğe maruz kalması sebebiyle şimdilik 5.000,00-TL maddi tazminatın ve 100,00-TL bakıcı gideri tazminatının (HMK.m.107) kaza tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan (teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın başvuru şartını yerine getirmediğini, zamanaşımı nedeniyle başvurunun reddinin gerektiğini, plakası tespit edilemeyen aracın varlığının ve trafik kazasına sebebiyet verdiğinin davacı tarafça ispatının gerektiğini, geçici iş göremezlik dönem zararının ve bakıcı gideri zararının dolaylı zarar olması nedeniyle müvekkili kurumun herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, … plakalı araçta yolcu olarak bulunan davacının hatır için taşındığını, bu nedenle başvuran lehine tesis edilecek bir tazminat var ise indirim yapılmasının yasa gereği olduğunu, trafik kazası esnasında davacının emniyet kemersiz seyahat ettiğini, bu durumun kusur olarak dikkate alınması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; Davanın kısmen kabulüne, 1.191,86-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 108.958,14-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ile 1.508,10-TL bakıcı giderinin, davalı …nın temerrüde düştüğü 23.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalı …ndan (trafik kaza tarihi olan 2009 yılı poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine, faize yönelik talebin reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.Davalı vekilinin istinaf başvuru sebepleri; Davadan önce müvekkili kuruma dava konusu talep ile ilgili olarak gerekli başvuru yapılmadığından dava koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği, dava tarihi itibariyle 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen aracın varlığı ve kazaya sebebiyet verdiğinin somut delillerle ispatlanamadığı, 06.08.2019 tarihli Ankara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenmiş olan raporun, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde tanzim edildiği, oysaki raporun Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Yönetmeliği esasları çerçevesinde tanzim edilmesi gerektiği, maluliyet oranları arasındaki çelişki giderilmeden davacının %16 maluliyet oranı esas alınarak hüküm kurulmasının hatalı olduğu, fiilen bakıcı tutulduğu davacı tarafça ispat edilemediği halde brüt asgari ücret üzerinden bakıcı gideri hesaplanıp hüküm kurulmasının hatalı olduğu, malul kaldığı iddia edilen davacının kaza sırasında yolcu olarak bulunduğu araçta emniyet kemeri takmaksızın seyahat ettiği için müterafik kusurlu olduğu, bu nedenle indirim yapılması gerekirken müterafik kusur indirimi yapılmamasının hatalı olduğu, davacı taraf başvuru şartını yerine getirmediğinden dava tarihinden önce temerrüt durumu oluşmadığı, hususlarına ilişkindir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri tazminatı istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; 13/12/2009 günü sürücü …’ın sevk ve yönetimindeki … plaka sayılı otomobil ile seyir halinde iken olay mahalli kavşağına geldiğinde istikamet yönüne hitaben yanan yeşil ışık nedeniyle seyrine devam ederek kavşağa giriş yaptığı sırada aracının sağ ön kısımlarıyla, istikametine yanan kırmızı ışığa rağmen durmayıp kavşağa giriş yapan sürücüsü ve plakası tespit edilemeyen araç ile çarpışması sonucu araç içinde yolcu olarak bulunan davacının Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının 06.08.2019 tarihli raporunda tespit edildiği üzere; vücut genel çalışma gücünden %16 oranında kaybedecek, 2 ay süre ile iş göremezlik halinde kalacak ve iş göremez kaldığı 2 ay süresince başka birinin bakımına muhtaç olacak şekilde yaralandığı, …nın sorumlu olduğu iddiasıyla geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri tazminatı istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. (1)Dosya içeriğinde bulunan bilgi ve belgelere göre; davacı tarafça dava açılmadan önce 10/02/2017 tarihinde davalıya tazminat istemiyle başvuruda bulunulduğu, davalı tarafça her hangi bir ödeme yapılmadığı, müteakip görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır. KTK’nın 97.madde hükmü uyarınca, dava şartı haline getirilen husus dava açılmadan önce sigorta şirketine yazılı başvuruda bulunulması gereğidir. Anılan maddede, başvurunun yazılı olması dışında herhangi bir şart belirtilmediği gibi, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Trafik Sigortası Genel Şartlarının C.7.maddesinde 02/08/2016 tarihinde yapılan “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigortacıya yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigortacının başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, hak sahibi sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinde, kazanın meydana geldiği yer mahkemesinde ya da zarar görenin ikametgahının bulunduğu mahkemede dava açılabileceği gibi uyuşmazlığın çözümü için Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabilir.” şeklindeki değişiklikte de başvurunun geçerli sayılabilmesi için yazılı olması koşulu dışında herhangi bir ekleme yapılmadığı açıktır. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartlarının B.2.maddesinin 3.paragrafında yapılan ve 02/08/2016 tarihinden itibaren geçerli olan değişiklik ise, yani tazminat ödemelerinde istenilecek belgelerin hangi belgeler olduğuna ilişkin değişiklik ise; esasen KTK’nın 99.maddesi hükmüne bağlı olarak getirilmiş bir düzenleme niteliğinde olup, dava şartı koşulu bakımından getirilmiş bir düzenleme niteliğinde bulunmadığından, (-davacı tarafça dava açılmadan önce davalıya başvuruda bulunduğu da gözetildiğinde-) görülmekte olan davada dava şartı koşulunun gerçekleşmiş bulunduğu sabittir. Bu nedenle bu husustaki istinaf başvurusu yerinde değildir. (2)2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Açıklamalardan sonra somut olaya gelince; eldeki davanın konusunu oluşturan trafik kazası 13/12/2009 tarihinde gerçekleşmiş olup, dava 03/09/2018 tarihinde açılmıştır. Az yukarıda açıklandığı üzere, meydana gelen trafik kazasında davacı yaralandığı için KTK’nın 109.maddesi hükmü gereğince olaya uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup; TCK’nın 89. ve 66. madde hükümleri uyarınca zamanaşımı süresinin kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 8 yıl olduğu konusunda duraksamamak gerekir. Bu durumda trafik kazası 13/12/2009 tarihinde meydana geldiğine, görülmekte olan davada 03/09/2018 tarihinde açıldığına göre dava tarihi itibariyle uygulanması gereken uzamış (-ceza) zaman aşımı süresinin dolduğu sabittir. (Bkn; Yargıtay 17.Hukuk Daire’sinin 2019/3361E.-2020/K. 03/12/2020 tarihli kararı; İBAM 8. Hukuk Dairesi’nin 2020/1201E.-2023/108K. 02/02/2023 tarihli kararı) Ne var ki; görülmekte olan davada trafik kazasının gerçekleştiği 13/12/2009 tarihi ile 03/09/2018 dava tarihi arasında KTK’nın 109.maddesi kapsamında ön görülen 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu durumda KTK’nın 109.maddesi kapsamındaki 2 yıllık zamanaşımı süresi yönünden değerlendirme yapılması gerekmektedir. 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, düzenlenmiştir. Bu durumda somut olayda davacının tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihin zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi ve bu tarih ile dava tarihi arasında 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacı tarafından davalı … aleyhine açılan davadan önce 12/05/2014 tarihinde İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/157 esas sayılı dosyasında, davacının yolcu olarak bulunduğu … plaka sayılı aracın ZMM sigortacısı aleyhine tazminat istemiyle dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davacının yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün kusursuz ve tespit edilemeyen araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu gerekçesiyle … Sigorta AŞ aleyhine açılan davanın reddine karar verildiği, davacının yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün kusursuz, tespit edilemeyen araç sürücüsünün % 100 oranında kusurlu olduğunun ise, İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/157 esas sayılı dosyasına sunulan 03/02/3017 tarihli bilirkişi raporuyla belirlendiği, hal böyle olunca da davacının; KTK’nın 109.maddesi kapsamında tazminat yükümlüsünün … olduğunu 03/02/2017 tarihinde öğrendiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumda davacının tazminat yükümlüsünün … olduğunu öğrendiği 03/02/2017 tarihi ile eldeki dava tarihi olan 03/09/2018 tarihi arasında 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca da davalı vekilinin bu husustaki istinaf başvurusu yerinde bulunmamıştır. (3)Haksız fiil sonucu çalışma gücünün kaybedildiği, bedensel bütünlüğün bozulduğu ve maluliyet oluştuğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminat talep edilmesi durumunda; zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranı ile davacının iyileşme süresinin ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsur olup, bu yöndeki belirlemelerin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarının çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, kaza tarihi 11/10/2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013-01/06/2015 tarihleri arasında ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01/06/2015-20/02/2019 tarihleri arasında ise Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20/02/2019 tarihinden sonra ise de Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. (-Bkn: Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 11/01/2022 gün ve 2021/7309 E.-2022/122 K. sayılı içtihadı-) Somut olayda; 13/12/2009 kaza tarihinde yürürlükte bulunan “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmelik” hükümlerine uygun hazırlanan ve davacının tedavisine ilişkin tüm kayıt ve belgeler ile daha önceki raporların tetkik ve değerlendirilmesi neticesinde düzenlenen, oluşa ve dosya kasamına uygun, gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının maluliyete ilişkin raporunun hükme esas alınmasında bir yanılgı bulunmamaktadır. Dolayısıyla maluliyet raporlarının kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri kapsamında düzenlenmesinin zorunlu olduğu gözetildiğinde, davalı vekilinin maluliyetin dava tarihinde yürürlükte bulunmayan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Yönetmeliği esasları çerçevesinde belirlenmesi gerektiği yönündeki istinaf başvurusu yerinde bulunmamıştır. Sonuç olarak; toplanan delillerin ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesiyle birlikte istinaf başvuru nedenleri de gözetilmek suretiyle incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde, dosyadaki bilgi ve belgelere göre ilk derece mahkemesince delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile çıkarılan sonuç ve oluşturulan hükümde usul ve yasaya aykırılık olmamasına, dava açılmadan önce davalı kuruma başvurulduğu anlaşıldığından başvuruya göre temerrüt tarihi olarak belirlenen tarihten itibaren faize hükmedilmesinin; istinaf edenin sıfatı göz önüne alındığında kararın kaldırılması sebebi teşkil etmemesine, kazası tespit tutanağında davacının emniyet kemeri takıp takmadığı konusunda belirsizlik olduğundan ve davacının yaralanmasının özellikleri de göz önüne alındığında müterafik kusur indirimi yapılmamasında bir isabetsizlik bulunmamasına, ayrıca yukarıda maddeler halinde açıklanan hususlarda da ilk derece mahkemesinin kararında bir hata olmamasına göre, davalı vekilinin tüm istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b/1.maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1/Bilgileri karar başlığında yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına yönelik olarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince esastan reddine, 2/İstinaf eden davalıdan alınması gereken 7.627,36-TL harçtan peşin yatırılan 1.907,00-TL harcın düşümü ile bakiye 5.720,36-TL istinaf ilam harcının istinaf eden davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4/İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.19/10/2023