Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1591 E. 2022/1970 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1591
KARAR NO: 2022/1970
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/03/2020
NUMARASI: 2019/641 Esas – 2020/214 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … isimli şahsın sevk ve idaresindeki ZMM sigortası bulunmayan …plaka sayılı aracın direksiyon hakimiyetinin yitirilmesi neticesinde meydana gelen 15/10/2010 günlü tek taraflı trafik kazasında, vekil edeni davacının ağır bir biçimde yaralanarak %15,5 oranında malul kaldığını, Katip Çelebi Üniversitesi ATK raporundan temin edilen 02/08/2018 günlü raporla tespit edildiğini, kazanın olduğu yerin terör faaliyetlerinin gerçekleştiği noktada olması ve bağlı bulunulan karakolda evrakların yandığını, vekil edeninin Şemdinli Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı 2017/16 değişik iş sayılı dosyada da kaza mahalline gidilemediği için herhangi bir işlem yapılamadığını,Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan 2013/210 nolu soruşturmanın da takipsizlik ile sonuçlandığını, kazanın oluşumunda araç sürücüsünün tam kusurlu bulunduğunu, bu nedenle müvekkilinin uğradığı bedensel zararın giderilmesinde …’nın sorumlu olduğunu, uyuşmazlıkla ilgili olarak ara buluculuğa başvurulmuş ise de, davalı taraf toplantıya katılmadığından anlaşma sağlanamadığını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 100,00-TL’si geçici, 100,00-TL’si de kalıcı iş göremezlik zararına karşılık olmak üzere toplam 200,00-TL maddi tazminatın, temerrüt tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zaman aşımı itirazında bulunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, … sorumluluğunu gidilecek olursa da, kusur durumunun maluliyetin ve zararın kapsamının usulüne uygun şekilde tespitini istediklerini bildirmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; talep konusu kazanın meydana geldiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan, 5237 sayılı TCK’da ön görülen ceza zaman aşımı süresinin ara buluculuk başvuru tarihi ve dava tarihi itibariyle dolmuş olduğu, kaza tarihinden ara buluculuk başvuru tarihine kadar geçen sürede, zaman aşımını kesen veya durduran bir sebep bulunmadığı, kazanın bağlı bulunduğu karakolun yanmış ve kazaya ilişkin evrakların bu nedenle imha olması olgusunun zaman aşımını kesen veya durduran bir sebep olarak nitelendirilemeyeceği, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinin zaman aşımı süresinin başlaması için yeterli bulunduğu, gelişen bir durum olmadıkça haksız fiillerde kural olarak fiilin gerçekleştiği anda zararın doğduğu, maluliyetin tespitinin her zaman yapılabileceği, davacının kendi ihmalkarlığı neticesinde maluliyet zararına ilişkin tespiti geç yaptırmış olmasının zaman aşımı süresini etkilemeyeceği gerekçesiyle, davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.Davacı vekilinin istinaf nedenleri; vekil edeni tarafından TCK’nın 89/1 maddesinde ön görülen 8 yıllık ceza zaman aşımı süresi içerisinde (14/05/2018 tarihinde) davalı kuruma başvuruda bulunulduğu, dolayısıyla da zaman aşımı süresinin bu tarihte kesildiği gözetilmeksizin davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu, zira dava şartı başvuru sorumluluğunun zaman aşımı süresi içerisinde yerine getirildiği hallerde zaman aşımının geçirildiğinden bahsedilemeyeceği, ayrıca kalıcı iş göremezliğin söz konusu olduğu durumlarda, zaman aşımı başlangıcının sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve davacı tarafından bu durumun öğrenildiği tarih olarak kabul edilmesi gerektiği halde zaman aşımına ilişkin olarak hatalı değerlendirme yapıldığı, bu nedenle mahkemece verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir.İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava; trafik kazası sonucunda meydana gelen, cismani zarara dayanarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir.2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi ve manevi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır.Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde düzenlenmiştir. (Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde de bulunmaktadır.)818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.madesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrur olan tarafın zarara ve failine ittila tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası ceza kanunları mucibince mühdeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur. ” denilmektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde de;”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi, iki yıllık kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.Ne var ki, bazı hallerde ortaya çıkan zarar kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme-gelişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem ve işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz gerçekleşmiş olmayacağı için 2 yıllık kısa zaman aşımına ilişkin süre bu değişen-gelişen durumun durduğunun veya ortaya kalktığının öğrenilmesiyle başlayacaktır.Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davacının yaralanmasına neden olduğu ileri sürülen trafik kazasının 15/10/2010 tarihinde meydana geldiği belirtilmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89/1-2 ve 66/1.e madde hükümleri uyarınca, uzamış (ceza) zamanaşımı süresi, 8 yıldır. Bu durumda, dava tarihi olan 28/11/2019 tarihi itibariyle uzamış zamanaşımı süresi dolmuş ise de; 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından, görülmekte olan dava bakımından 2 yıllık kısa zaman aşımı süresinin ne zaman başladığı ve dolayısı ile de 10 yıllık genel zaman aşımı süresinde açılan dava bakımından kısa süreli zaman aşımı süresinin geçirilip geçirilmediği tespit edilmesi gerektiği düşünülebilir ise de; Dosyada mevcut kayıt ve belgelerden davacının 15/05/2010 tarihinde Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde giriş yaptığı, bu kapsamda düzenlenen hizmet detay belgesine göre “Trafik kazasında diğer ve tanımlanmamış motorlu araçlarla çarpışmada sürücünün yaralanması” şeklinde açıklamada bulunulduğu, ancak adı geçen şahıstan istenen tomografilerin görüntü kaydı olmadığından mahkemeye gönderilemediği anlaşılmaktadır. Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nca düzenlendiği anlaşılan 02/08/2018 günlü raporda her ne kadar davacının 15/05/2010 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle özürlülük ölçütü, sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu yönetmeliğine göre özür oranının %15,5 olduğu, açıklanmış ise de, raporda ilgi tutulan ve 100. Yıl Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nce düzenlendiği açıklanan ortopedi ve travmatoloji epikriz raporunun dosya içinde bulunmadığı, dosyada mevcut epikriz raporunun şahsın 03/02/2017 tarihinde yatırıldığı Van 100. Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi’ne ait olduğu ve şahsın 11/02/2017 tarihinde taburcu edildiğini gösterir belge olduğu ve bu belgede 05/05/2010 tarihinde geçirildiği iddia edilen trafik kazasıyla ilgili herhangi bir bağlantıya yer verilmediği görülmüştür.Bu durumda, her ne kadar haksız fiile dayanan tazminat taleplerinde zaman aşımının işlemeye başladığı tarih az yukarıda da açıklandığı üzere, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği tarih olup, zararın öğrenilmesi kavramından kastedilen haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi ise de; bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet olayının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi bulunmadığına ve görülmekte olan davada davacı var olduğunu ileri sürdüğü maluliyetinde gelişen ve değişen bir durum olduğunu ileri sürülmediğine, ayrıca sigorta şirketine yapılan başvuru (somut olayda …’na 10/05/2017 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunmuş olup, bu dilekçenin muhatabına 14/05/2018 tarihinde ulaştığı tespit edilmiştir) 6098 sayılı TBK’nın 154. maddesinde sayılan zaman aşımını kesen nedenlerden biri olmamasına göre; (bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 27/06/2022 gün 2021/13440E.-2022/9468K. sayılı ilamı) dava tarihi (28/11/2019) ve ara buluculuğa başvuru (26/09/2019) tarihi itibariyle, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’da ön görülen uzamış (ceza) zaman aşımı süresinin dolduğu sabit olduğundan mahkemece yazılı biçim ve gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik tespit edilemediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM / Gerekçe uyarınca;1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf eden davacıdan alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 54,40-TL harcın düşümü ile kalan 26,30-TLharcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 361. Madde hükmü uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.29/12/2022