Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1429 E. 2023/1539 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1429
KARAR NO: 2023/1539
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2017
NUMARASI: 2016/340 Esas – 2017/809 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … şirketi nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın sebebiyet verdiği 27/10/2004 günlü trafik kazasında, araç içinde yolculuk yapmakta bulunan … ve davacıların babası …’nun hayatlarını kaybettiklerini, müteveffa …’nin davacıların annesi, diğer müteveffanın da babası olduğunu; eldeki dava açılmadan önce davalı … şirketine yapılan başvuru neticesinde bir miktar ödeme yapılmış ise de, bu ödemenin gerçek zararları karşılamaktan son derece uzak bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000,00-TL maddi tazminatın davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiş, 26/09/2017 günlü ıslah dilekçesi ile de; davacı … için olan istek miktarını 26.946,80-TL’ye davacı … için olan istek miktarının da 14.408,46-TL’ çıkarttıklarını açıklamıştır.Davalı vekili tarafından süresinden sonra verilen 26/05/2016 günlü cevap dilekçesinde özetle; zaman aşımı definde bulunarak davanın reddine karar verilmesi istenilmiş; ıslah dilekçesine karşı sunduğu 03/10/2017 günlü itirazın da da zaman aşımının geçirildiğine ilişkin savunmasını yenilemiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda;”… davacılar, desteklerinin, davalının sigortalısının kullandığı aracın tam kusurlu öndeki araca çarpması sonucu ölümleri nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemişlerdir. Dava konusu kaza 27.10.2004 günü meydana gelmiş, davacılar 29.03.2016 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak tazminat davası açmıştır. Davalı süresinde ve usulüne uygun biçimde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Dava konusu eylem suç teşkil etmekte olup davalının sigortalısı ağır ceza mahkemesinde TCK’nun 455/2. maddesinden yargılanmıştır. Anılan eylem için TCK’nun 102/3.maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 10 yıldır. Bu bağlamda 6098 sayılı TBK’nın 72/1 ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109.maddesine göre uygulanacak uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıl olacağı anlaşıldığından süresinde açılmayan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçeyle; davacıların davasının zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle reddine karar verilmiştir.Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.İstinaf nedenleri; davalı … şirketi nezdinde ZMM sigortalı araç sürücüsü hakkında görülen ve mahkumiyeti ile sonuçlanan ceza yargılamasına konu gerekçeli karar gözetildiğinde; sanığa 5237 sayılı TCK’nın 85/3 madde hükmü uyarınca ceza verildiği dikkate alındığında, eldeki davada uzamış zaman aşımı süresinin 15 yıl olduğu ve bu suretle eldeki dava bakımından zaman aşımı süresinin dolmadığı kabul edilerek ıslah dilekçesindeki talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı biçim ve şekilde davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna yöneliktir.Dava; trafik kazası neticesinde meydana gelen ölüm olaylarına dayanılarak açılmış, maddi tazminat isteğine ilişkindir.1-Bilindiği üzere; zaman aşımı borcu kendi kendiliğinden ve yalnız başına sona erdiren bir neden değildir. Bu itibarla hak düşürücü sürelerden farklı olarak, zaman aşımı süresinin dolmasıyla hak ve alacak ortadan kalkmaz eksik borç olarak varlığını sürdürür. Eğer davalı zaman aşımı savunmasında bulunur ise, alacaklı artık alacağını alamaz. Buna karşın borçlu zaman aşımı savunması yapmazsa zaman aşımı süresi dolmuş olsa bile hakim bu durumu kendiliğinden gözetemez.Zaman aşımı savunması 1086 sayılı HUMK’nın 187.maddesinde ve 6100 sayılı HMK’nın 116.maddesinde sayılan ilk itirazlardan olmadığı için davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Ancak cevap süresi geçirildikten sonra ileri sürülen zaman aşımı savunmasının mahkemece dikkate alınması için davacının “savunmanın genişletilemeyeceğini” ileri sürüp karşı çıkması gerekir. Yani zaman aşımı savunması cevap süresi içerisinde (-1086 sayılı kanunun 195,202 ve 6100 sayılı kanunun 127,141 madde hükümleri gereğince) ileri sürülmediği takdirde savunmanın genişletilmesi niteliğinde olur ve davacının itirazı ile karşılaşırsa dikkate alınmaz.Bu itibarla davalı cevap süresi içerisinde değil de sonradan mahkemeye verdiği dilekçeyle yaptığı zaman aşımı savunmasına karşı, dilekçenin bir örneğini alan davacının savunmanın genişletilmesine karşı çıkması gerekir.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 141.maddesinde de anlaşılacağı üzere, taraflar serbestçe iddia ve savunmalarını gerçekleştirebilirler. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvaffakatı ile iddia ve savunmayı genişletebilir.Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden sonra somut olaya dönüldüğünde; davalı … şirketi tarafından cevap süresinin geçirilmesinden sonra verildiği anlaşılan 26/05/2016 işlem tarihli dilekçe ile zaman aşımı savunmasında bulunulmuş ve bu dilekçe davacılar vekiline 22/06/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ancak davalının zaman aşımı savunmasına karşı savunmanın genişletildiğine ilişkin herhangi bir itirazda bulunulmamıştır. (-İstinaf dilekçesinde dahi bu konuda bir itiraz mevcut değildir)Hal böyle olunca, ön inceleme duruşmasının 18/10/2016 tarihinde yapıldığı, zaman aşımı savunmasının da bu tarihten önce gerçekleştirildiği gözetildiğinde, mahkemece davalının zaman aşımı savunmasına itibar edilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.2-Eldeki davada, uygulanması gereken zaman aşımı süresinin hatalı belirlendiğine ilişkin istinaf itirazına gelince;2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan maddi tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi ve manevi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır.Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri, kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde düzenlenmiştir. (Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde de bulunmaktadır.)818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.madesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrur olan tarafın zarara ve failine ittila tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası ceza kanunları mucibince mühdeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur. ” denilmektedir. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde de;”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacıların annesi ve babasının ölümü ile sonuçlanan trafik kazası 27/10/2004 tarihinde meydana gelmiş olup, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 765 TCK’nun 455/2 ve 102/3 madde hükümleri uyarınca uzamış (ceza) zamanaşımı süresi 10 yıldır. 5237 sayılı TCK’nun ise 26/09/2004 tarihinde kabul edilmiş olup, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunduğundan, zamanaşımı süreleri bakımından eldeki davada uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu nedenle sigortalı araç sürüsü hakkında görülen ceza yargılaması sırasında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın sanık lehine hükümler içermesi nedeniyle (-ceza miktarları bakımından-) Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce sanığın 5237 sayılı TCK’nın 85/2 madde hükmü uyarınca mahkumiyetine gidilmiş olması, eldeki davada zaman aşımı süresinin 15 yıla çıkartılmasını da sağlamaz.Bu durumda, talep konusu kaza 27/10/2004 tarihinde meydana geldiğine ve görülmekte olan dava da 28/03/2016 tarihinde açıldığına göre, eldeki davanın dolan zamanaşımı süresinden sonra açıldığı konusunda duraksama bulunmamaktadır.Her ne kadar davacılar tarafından, davalı … şirketine yapılan başvuru neticesinde kendilerine 28/12/2004 tarihinde bir miktar ödeme yapıldığından, yapılan bu ödeme ile zaman aşımının kesildiği değerlendirilebilir ise de; 28/12/2004 tarihinden, davanın açıldığı 28/03/2016 tarihine kadar da 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu sabittir.Hal böyle olunca, mahkemece yazılı biçim ve şekilde davanın, zamana aşımının geçirilmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı herhangi bir durum tespit edilemediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca,1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf eden ve eldeki davada ihtiyarı dava arkadaşı konumunda bulunan davacılardan alınması gereken 539,70-TL(269,85*2) harçtan peşin yatırılan 54,40-TL harcın düşümü ile bakiye 485,30-TL istinaf karar ve ilam harcının davacılardan müsavi şekilde alınarak ile Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.05/10/2023