Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/1141 E. 2021/2206 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1141
KARAR NO: 2021/2206
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/12/2019
NUMARASI: 2015/807 E. – 2019/1242 K.
DAVA TÜRÜ: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan …’in sahibi olduğu işletmenin açılışı esnasında yolun bir ucundan diğer ucuna uzanan balonların bağlı olduğu ipin kopması ve bu ipin davalı …’in sürücüsü, davalı … Ltd. Şti.’nin işleteni ve diğer davalı sigorta şirketinin de ZMM sigortacısı bulunduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan … plaka sayılı özel halk otobüsüne takılması ve aracın ipi çekmesi ile de ipe dolanan yaya …’ın yola düşmesi ve araç altında kalması şeklinde gerçekleşen 14/11/2009 günlü trafik kazasında vekil edenlerinin oğlu ve kardeşi bulunan …’ın hayatını kaybettiğini, kazanın meydana gelmesinde işletme sahibi yanında davalı araç sürücüsünün de kusurlu bulunduğunu, olayla ilgili olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye cEza Mahkemesinde görülen 2009/2365 Esas sayılı dosya kapsamında temin edilen bilirkişi raporu ile belirlendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla davacı anne … için 25.000,00-TL, davacı baba … için 25.000,00-TL ve her bir davacı kardeş için de ayrı ayrı 2.500,00-TL olmak üzere toplam 60.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının tüm davalılardan, ayrıca davacı anne ve babanın her biri için ayrı ayrı 50.000,00-TL ve davacı kardeşlerin de her biri için ayrı ayrı 30.000,00-TL olmak üzere toplam 250.000,00-TL manevi tazminatın davalı sigorta şirketi dışında kalan diğer tüm davalılardan kaza tarihinden işletilecek en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesini talep ve dava etmiştir. (Davada herhangi bir bedel artırımı ve ıslah yapılmış değildir.) Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; böyle talihsiz bir olayda müvekkili idarenin denetim ve yönetim bakımından yükletilebilecek bir sorumluluk olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; dava açılmadan önce davacıların müvekkiline herhangi bir tazminat başvurusunda bulunmadıklarını, bu nedenle temerrüt tarihi olarak dava tarihinin esas alınması gerektiğini, kazaya karışan aracın müvekkiline sigortalı olduğunu, müvekkilinin poliçedeki limitler ve sigortalısının kusuru oranında sorumlu olabileceğini, kazada kusur durumunun tespit edilmesini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalılar … Ltd. Şti vekili cevap dilekçesinde özetle; araç sürücüsü …’in olayın meydana gelmesinde hiç bir kusurunun bulunmadığını, 30/05/2011 tarihli Adli Tıp Kurumu Raporu’nda da bu durumun sabit olduğunu, kazaya ilişkin açılan ceza dosyasının yargılamasının sürdüğünü, sonuç ile müvekkilllerinin fiili arasında illiyet bağının olmadığını, bu nedenle davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin yasal dayanağının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Diğer davalı … ise yargılama oturumlarına katılmamış ve cevap sunmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporları, olayla ilgili olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2015/75 E., 12015/300 K.sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyası ile tüm dosya kapsamı gözetilerek; kazanın oluşumunda müteveffa yaya …’ın %75 oranında, davalı …’in ise %25 oranında kusurlu olduğu, davalı araç sürücüsünün ise herhangi bir kusuru bulunmadığının kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile belirlenerek sanık sürücünün beraatine karar verildiği, kural olarak ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlamayacak ise de, maddi vakıaların belirlenmesine ilişkin mahkumiyet kararlarının hukuk hakimi yönünden bağlayıcı ve taraflar yönünden kesin delil niteliğinde olduğunu, kaldı ki görülmekte olan davada İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınan kusur raporunun da ceza mahkemesince belirlenen maddi olguyu desteklediği benimsenmek suretiyle hükme esas alınan 01/07/2019 günlü aktüer bilirkişi raporu doğrultusunda ve talep edilen miktar gözetilerek; “1-Destekten yoksun kalma tazminatı talebi ile açılan davanın davacı … yönünden kısmen kabulü ile 14.179,98 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile bu davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin talebi ile diğer davalılara yönelik davasının reddine, 2- Destekten yoksun kalma tazminatı talebi ile açılan davada davacı … yönünden davanın taleple bağlı kalınarak 25.000,00 TL üzerinden kabulüne, hükmedilen tutara olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle davalılardan …’den tahsili ile bu davacıya ödenmesine, davacının diğer davalılara yönelik davasının reddine, 3- Davacılar …, …, …, … ve …’un destekten yoksun kalma tazminatı talebinin reddine, 4- Davacıların davalılar …, … Ltd. Şti, İstanbul Belediye Başkanlığı İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne yönelik manevi tazminat taleplerinin reddine, 5- Davacı … için 15.000,00 TL, Davacı … için 15.000,00 TL, Davacı … için 5.000,00 TL, Davacı … için 1.500,00 TL, Davacı … için 5.000,00 TL, Davacı … için 5.000,00 TL, Davacı … için 5.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacılara ödenmesine, fazla talebin reddine, ” karar verilmiştir. Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; dava konusu trafik kazasının oluşumunda, davalı araç sürücüsünün herhangi bir kusurunun olmadığına ilişkin belirleme ve değerlendirmelerin hatalı olduğu, dosya kapsamı ile örtüşmediği gibi hüküm altına alınan tazminat tutarlarının da yetersiz bulunduğuna yöneliktir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Haksız bir fiil sonucu zarar oluştuğu iddiasıyla ilgili bir talepte bulunulması halinde, kazanın oluşumunda taraf kusurlarının ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsurdur. Somut olayda; davacı taraf kazanın meydana gelmesinde … plaka sayılı özel halk otobüsü sürücüsü …’in ve açılış yapan işletme sahibi …’in kusurlu olduklarını ileri sürmüş, … plaka sayılı araç sürücüsü, işleteni ve sigortacısı olan davalılar ise kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsüne yükletilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını savunmuşlardır. Mahkemece görüşüne başvurulan ve ATK Trafik ihtisas Dairesince düzenlenen 30/11/2018 günlü raporda da; kazanın oluşumunda davalı …’in %25 oranında, müteveffanın ise %75 oranında kusurlu bulunduğu, davalı araç sürücüsü …’in ise herhangi bir kusuru bulunmadığı açıklanmıştır.Olayla ilgili olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan ve Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleşen 2009/2365 E., 2013/337 K.sayılı ceza yargılamasına ilişkin davada, kazanın oluşumunda davalı araç sürücüsü sanık …’e izafe edilecek bir kusur olmadığı belirlenerek, adı geçen sanığın beraatine karar verildiği, diğer sanık …’in de olayın gerçekleşmesinde tali kusurlu olduğu kabul edilerek mahkumiyeti cihetine gidildiği ve eldeki davada mahkemece sanık …’in durumu ile ilgili ceza mahkemesi kararı ile belirlenen maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı görüşünden hareketle yazılı biçim ve şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir anlatımla ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemesini bağlayacağı veya bağlamayacağı konusu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK’nın 74.maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanununun Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet başlıklı 53.maddesinde “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez” şeklindeydi. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ayrıca hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153). Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Yasasının 74.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155). Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri halinde; hukuk hakiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; ceza mahkemesi kararı ile davalı …’e neden kusur izafe edilemeyeceği ve diğer davalı …’in de neden tali kusurlu olduğuna yönelik belirleme ve değerlendirmeler maddi bir olguya dayandığından, kazanın meydana geliş şekline ilişkin olarak ceza mahkemesince yapılan tespitlerin hukuk hakimini bağlayacağı konusunda duraksamamak gerekir. Hal böyle olunca mahkemece, dosyada mevcut, olaya, oluşa uygun denetlenebilir gerekçeler içeren ve kazanın oluşumunda müteveffanın %75 oranında, davalı …’in de %25 oranında kusurlu olduğu, davalı …’in ise kusursuz bulunduğu yönündeki belirlemeyi içeren yeterli ve geçerli nitelikteki ATK Trafik İhtisas Dairesince düzenlendiği anlaşılan 30/11/2018 günlü kusur raporu ile davacı tarafın itirazına uğramayan 01/07/2019 günlü aktüer bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi; kazanın tarihi, oluş şekli, kusur durumu, paranın alım gücü, maddi ve manevi tazminat talep eden kişi sayısı, davacıların ölenle yakınlık dereceleri ve yaşları, tarafların dosyaya yansıyan sosyo ekonomik durumları gözetildiğinde hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlarının 22/06/1999 gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında gösterilen ilkelere uygun ve 4721 sayılı TMK’nun 4.maddesinde düzenlenen takdir hakkının kullanılmasına ilişkin kurala uygun bulunmasına göre davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar görülmekte olan davada ihtiyari dava arkadaşı konumunda bulunduklarından, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu hükümleri uyarınca her birinden ayrı ayrı alınması gereken 59,30-‘ar TL maktu istinaf karar ve ilam harcı toplamı olan 415,10-TL’den, istinafa başvuru sırasında peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 54,40-TL’nin düşümü ile kalan 360,70TL eksik harcın davacılardan müsavi şekilde alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve maddi tazminata ilişkin hüküm bölümü bakımından HMK. m. 361. gereğince, tebliğden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık; manevi tazminata ilişkin hüküm bölümü bakımından ise HMK.m.362/1-a gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2021