Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2020/10 E. 2023/539 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/10
KARAR NO: 2023/539
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/06/2019
NUMARASI: 2016/1163 Esas – 2019/598 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı kamyonetin, dava dışı sürücü …’ın sevk ve idaresindeyken meydana gelen 20/06/2009 günlü tek taraflı trafik kazasında, söz konusu araç içerisinde yolculuk etmekte bulunan davacının vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanarak maluliyete uğradığını, davalı … şirketine yapılan başvuru neticesinde 18/11/2014 tarihinde 14.191,00-TL’lik bir ödeme yapılmış ise de; bu ödemenin gerçek zararı karşılamaktan uzak olduğunu, bu nedenle 08/11/2016 tarihinde sigorta şirketine yeniden yazılı başvuruda bulunulduğunu, ancak sonuç alınamadığını belirterek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla, 3.000,00-TL daimi sakatlık tazminatının davalı şirkete başvuru tarihi olan 08/11/2016 tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, 21/12/2018 günlü ıslah dilekçesi ile de; vekil edeninin uğradığı geçici ve kalıcı iş göremezlik zarar miktarlarının bilirkişi raporuyla belirlendiğini, buna göre sürekli iş göremezlik bakiye zarar tutarının 53.666,06-TL, geçici iş göremezlik zararının ise 560,01-TL olduğunun tespit edildiğini, dava dilekçesinde bulunmayan bir talebin ıslah yoluyla talep edilmesine de engel bir durum olmadığını beyanla, maddi tazminat istek miktarını 54.029,07-TL’ye çıkarttıklarını açıklamıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zaman aşımı itirazında bulunarak, davacının yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasına sebebiyet veren aracın, vekil edeni şirket nezdinde kaza tarihini kapsar biçimde ZMM sigortalı olduğunu, ancak sigorta şirketinin sorumluluğunun araç sürücüsünün kusuru ve poliçe limitiyle sınırlı bulunduğunu ve davacının eldeki davayı açmadan önce yapmış olduğu başvuru neticesinde, kendisine 18/11/2014 tarihinde 14.191,00-TL ödeme yapılmak suretiyle poliçeden kaynaklanan tüm sorumluluğun yerine getirildiğini, bakiye bir sorumluluğun kalmadığını, aksi düşünülür ise de; davacının iddiasını kanıtlamasını gerektiğini, ayrıca davacının araç içinde hatır için taşındığı ve araç sürücüsünün hız yapmasına engel olmamak şeklinde gerçekleşen eylemi nedeniyle müterafik kusurlu olduğunun da gözetilmesi suretiyle, belirlenecek tazminatta indirim yapılmasını istediklerini, faiz başlangıcının da dava tarihi olması gerektiğini ileri sürerek davaya karşı koymuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek; davacının yaralanmasıyla sonuçlanan 20/06/2009 günlü trafik kazasının oluşumunda, sigortalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu, davacının kaza neticesinde %11,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşme süresinin de 1 aya kadar uzayabileceğinin, yargılama sırasında temin edilen geçerli ve yeterli nitelik taşıyan bilirkişi raporlarıyla tespit edildiği, ayrıca aktüer bilirkişi raporuyla da davacının talep edebileceği geçici iş göremezlik zararının 560,01-TL, kalıcı iş göremezlik zararının da 53.666,06-TL olduğunun anlaşıldığı, ancak dava dilekçesinde sadece sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin olarak dava açıldığı, dava dilekçesinde yer almayan alacak kaleminin ıslah yoluyla istenemeyeceği, bu nedenle geçici iş göremezlik talebinin reddi gerektiği, her ne kadar davalı tarafça, yapılan ödeme ile ibra edildikleri ileri sürülmüş ise de; davacının ibra tarihi olan 11/11/2014 tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde sigorta şirketine yeniden başvuruda bulunduğu ve yapılan ödeme ile ödeme tarihindeki gerçek zarar miktarı arasında fahiş fark bulunduğu anlaşıldığından, ibranamenin makbuz niteliğinde kabul edilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe ile; -Davacının davasının KISMEN KABULÜNE, -53.669,06 TL maddi tazminatın (sürekli iş görememezlik) 18/11/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuş ve mahkemece davalı vekilinin istinaf başvurusu değerlendirilerek verilen 29/11/2019 günlü ek kararla; “Davalının verilen kesin süre içerisinde istinaf avans ve harçlarını yatırmadığı anlaşılmakta, İSTİNAF İSTEMİNDEN VAZGEÇMİŞ SAYILMASINA” karar verilmesi üzerine de verilen bu ek karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurularak; İstinaf harç ve giderlerinin yatırılması için usulüne uygun şekilde herhangi bir muhtıra düzenlenmeden sadece tebligat zarfı şeklindeki bir evrakın gerekçeli karar tebliğine ilişkin e-tebligat içerisine konularak gönderilmiş olmasının isabetsiz olduğu ve doğru bir biçimde yapılmış gerekli bir bildirim olmadan verilen istinaftan vazgeçilmiş sayılmasına ilişkin kararın hukuka aykırı bulunduğu, bu nedenle ek kararın kaldırılarak önceki istinaf talepleri doğrultusunda inceleme yapılmasını istemiştir. 6100 sayılı HMK.nun 344. maddesi gereğince;”istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması halinde, 346. maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.” HMK.nun 346/2 maddesi gereğince; “Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar.” denilmektedir. Yukarıda belirtilen yasal hükümler gözetildiğinde istinaf dilekçesi verilirken başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin peşin olarak hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Ayrıca bu bildirimde yatırılması veya tamamlanması istenen istinaf harç ve giderleri kalem kalem ve miktar olarak belirtilmeli, istinaf harç ve giderlerinin nereye yatırılacağı açıkça yazılmalıdır. Somut olayda, mahkemece eksik istinaf harç ve giderlerine ilişkin olarak bir muhtıra düzenlenmediği, sadece tebligat zarfı oluşturulduğu ve bu zarfın, gerekçeli karar evrakı ve istinaf başvuru dilekçesinin tebliğine ilişkin E-tebligat içerisine konularak davalı tarafa gönderildiği, yazılı bildirimde yatırılacak harç ve avans miktarı belirtilmiş ise de, E.Tebligat evrakı üzerinde de gönderilen tebligat zarfı ile ilgili açıklayıcı bir ibareye yer verilmediği görülmüştür. Hal böyle olunca mahkemece HMK.nun 344. maddesi gereğince davacı vekiline yapılan bildirim usulüne uygun bulunmadığından, mahkemece 29/11/2019 tarihli ek karar ile verilen “istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına” ilişkin karar isabetsiz olup, davacı vekilinin bu ek karara yönelik istinaf itirazının kabulü ile, 29/11/2019 tarihli ek kararının kaldırılması gerektiği sonucuna varılarak, taraf vekillerinin asıl karara yönelik istinaf başvurularının incelenmesine geçilmiştir. Davacı vekilinin istinaf nedenleri; ıslah müessesesiyle geçici iş göremezlik zararının talep edilmesine engel bir düzenleme olmadığı halde bu yöndeki talebin reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir. Davalı vekilinin istinaf nedenleri ise; 2918 sayılı KTK’nın 111.madde hükmü uyarınca geçerli bir ibranamenin düzenlenmesinden sonra eldeki davanın 2 yıllık hak düşürümü sürenin geçirilmesinden sonra açıldığını, bu durumun resen gözetilmesi sonucunda, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçim ve şekilde kısmen kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, kabule göre de olayda hatır taşıması olduğu ve davacının müterafik kusurlu bulunduğu belirgin olduğu halde, herhangi bir indirim yapılmaksızın karar verilmiş olmasının da isabetsiz bulunduğu, ayrıca hatalı aktüer bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle, 6.568,00-TL fazla tazminata hükmedilmiş olmasının da doğru olmadığı, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir.Dava; trafik kazası neticesinde meydana gelen bedensel zarara dayanarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir. 1-29906 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6773 sayılı kanunun 41.maddesi ile değişik HMK’nın 341/2 madde hükmü uyarınca miktar ve değeri 3.000,00-TL’yi geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesin olup, hüküm tarihi itibariyle kesinlik sınırı 4.400,00-TL’ye çıkartılmıştır. Dosya kapsamından davacının, fazlaya ilişkin hakları saklı tutmak kaydıyla 3.000,00-TL sürekli sakatlık tazminatı isteğinde bulunduğu ve yargılama sırasında sunulan 21/08/2018 günlü ıslah dilekçesi ile de sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin istek miktarını 53.669,06-TL’ye çıkarttığı, ayrıca dava dilekçesine konu edilmeyen geçici iş göremezlik zararının bulunduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiğini ileri sürerek 560,01-TL geçici iş göremezlik tazminatıyla birlikte toplam 54.229,07-TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini isteği, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü ile 53.669,06-TL sürekli iş göremezlik tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının istinaf isteğine konu olan ve redde ilişkin bulunan 560,01-TL miktar itibariyle kesin nitelikte olduğundan, yasa yolu kapalı bulunmaktadır. HMK.m.346/1 hükmü uyarınca, miktar itibariyle ret kararının mahkemesince verilmesi gerekli ise de; temyiz merciine de aynı yetkinin tanındığı 01/06/1990 gün ve 1989/03-1990/04 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da gözetilmek suretiyle, davacı vekilinin maddi tazminatın reddine ilişkin bulunan hüküm bölümüne yönelik yapmış olduğu istinaf başvurusunun, kararın kesin olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2-Davalı vekilinin 2918 sayılı KTK’nın 111.maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra davanın açıldığına ilişkin istinaf itirazı değerlendirildiğinde; 2918 sayılı KTK’nın 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir.(Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 27/10/2020 gün 2019/107 E. – 2020/6268 K. sayılı ilamı) Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. Somut olayda, davacı tarafından eldeki dava açılmadan önce davalı … şirketine başvuruda bulunduğu ve bu başvuru üzerine 11/11/2014 tarihinde düzenlenen ve davacı tarafından da imzalanan “İbra, Mutabakat, Temlik, Tazminat Makbuzu” başlıklı belgeye dayanarak 18/11/2014 tarihinde kendisine 11.024,00-TL tazminat ödemesi yapıldığı, davacının bu ibraname ve ödemeden sonra vekili aracılığıyla davalı … şirketine, 11/05/2016 ve 08/11/2016 günlü dilekçeler ile başvurarak, 18/11/2014 tarihinde yapılan ödemenin sakatlığına bağlı zararı karşılamadığını, yetersiz olduğunu ileri sürerek itiraz ettiği davalı … tarafından gönderilen bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı, ibraname ve yapılan ödeme ile bağlı olmama iradesinde olduğunu açıkladığına ve davacının bu iradesini gösterir davranışının hak düşürücü süre içerisinde gerçekleştiğine ve davacıya yapılan ödemenin, ödeme tarihindeki verilere göre gerçek zararı karşılamak bakımından son derece yetersiz olduğu da bilirkişi raporu ile tespit edildiğine göre; mahkemece, yapılan ödemeyi makbuz niteliğinde kabul edilerek, dosyaya oluşa uygun denetlenebilir gerekçeler içeren, yeterli ve geçerli nitelik taşıyan aktüer bilirkişi kök ve ek rapor doğrultusunda, davalı tarafça yapılan ödemenin güncellenmiş halini düşülmesi neticesinde kalan bakiye kalıcı iş göremezlik tazminatına hükmedilmiş olmasında, istinaf edenin sıfatına ve istinaf nedenlerine göre herhangi bir isabetsizlik tespit edilemediğinden; davalı vekilinin açıklanan bu hususlara yönelik istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir. 3-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarına gelince; Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde diğer bir ifadeyle zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya zarar sorumlusunun durumunu ağırlaştırmış ise kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 52.maddesi (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. Maddesinde de mevcuttur) uyarınca hakim tazminat miktarını hafifletebilir. Hatır taşımaları da bir menfaat karşılığı olmadığı hallerde bu gibi taşımalarda kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51.madde hükmü uyarınca (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesinde de mevcuttur) tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hatır taşımasından söz edebilmek için de yaralanan ya da ölen karşılıksız taşınmış olmalıdır. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde taşıma ya da kullanmanın kimin çıkar ve yararına olmasının saptanması önemli olduğu gibi yarar ekonomik olabileceği gibi ortak toplumsal yararları da ilgilendirilebilir. Ancak taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişinin (sürücü) bir çıkarı veya yararı bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davalı taraf, kazanın sigortalı araç sürücüsünün hızlı araç kullanımı nedeniyle meydana geldiğini, araç içinde yolcu olarak bulunan davacının araç sürücüsünün hız yapmasına engel olmadığını, bu nedenle müterafik kusurlu sayılması gerektiğini ileri sürmüş ise de; dosyadaki bilgi ve belgelere göre araç sürücüsünün yolun özelliklerini dikkate almaksızın araç sevki sırasında, direksiyon hakimiyetinin yitirilmesi neticesinde meydana geldiği anlaşılan bir kazanın oluşumuna, araç içinde yolcu olarak bulunan kişinin nasıl engel olacağı, engel olabilmek için ne yapması gerektiği belli olmadığı gibi esasen böyle bir yükümlülüğü de bulunmadığı sabittir. Bu nedenle mahkemece, müterafik kusur iddiasının dikkate alınmamış olmasında herhangi bir isabetsizlik tespit edilememiştir. Hatır taşıması indirimi uygulanabilmesi için de davacının sigortalı araçta her hangi bir karşılık olmaksızın hatır için taşındığı olgusunun somut biçimde kanıtlanmalıdır. Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden sigortalı aracın maliki ve aynı zamanda da sürücüsü bulunan …’ın davacı …’un eşi olduğu anlaşılmaktadır. Aralarında akrabalık ilişkisi bulunan kişilerin taşınması kural olarak ahlaki ve sosyal bir ödevin yerine getirilmesi niteliğinde olduğundan, böyle bir taşımanın hatır taşıması olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. (Bkn; Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 2016/19530 esas- 2019/9799 karar sayılı ilamı) Sonuç itibariyle, mahkemece hatır taşıması indirimi cihetine gidilmeksizin karar verilmiş olmasında da hatalı bir uygulama bulunmadığından davalı vekilinin açıklanan hususlara yönelik istinaf itirazlarının da yerinde olmadığı reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1-Yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun (1) sayılı bentte gösterilen nedenle HMK’nın 346/1 ve 352. madde hükümleri gereğince
USULDEN REDDİNE; davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun ise (2) ve (3) sayılı bentlerde açıklanan sebeplerle HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yasa yoluna başvuran davacının istinaf isteğinin esası incelenmediğinden, istinaf başvurusu sırasında peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 44,40-TL maktu istinaf harcının, talebi halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalıdan alınması gereken 3.666,13-TL harçtan peşin yatırılan 916,53-TL harcın düşümü ile kalan 2.749,60-TL bakiye istinaf karar ve ilam harcının davalı … şirketinden alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin yapan üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.30/03/2023