Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/526 E. 2021/368 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/526
KARAR NO : 2021/368
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI: 2016/748 E., 2018/1051 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili; Sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı yarı römork ile tem otoyolu takiben Erzin İlçe istikametinden Osmaniye organize sanayi istikametine seyri esnasında aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek aracın ön kısmı ile sol tarafta bulunan çelik bariyere çarpması sonucu aracın ve araca bağlı yarı römorku sol yan tarafa devrilmesi ile sürüklenerek köprü ayak kısmına aracının ön kısmı ile çarpması neticesinde tek taraflı ölümlü trafik kazasının meydana geldiğini, 11/09/2013 tarihinde gerçekleşen kaza sonucunda 10/08/1984 doğumlu müteveffanın geride bıraktığı 24/12/1978 doğumlu imam nikahlı eşi …, müteveffanın uyarınca deliller toplanmak ve uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle destekten yoksun kalma tazminat tutarı belirlenerek, davalı sigorta şirketine ödetilmesinin istenildiğini beyan ederek müvekkillerinin yargılama harç ve giderlerini ödeyecek gücünün olmaması ile adli yardım taleplerinin kabulünü, davalarının kabulünü, trafik kazasında imam nikahlı eşini kaybeden davacı müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatı, sigorta şirketinden sigorta limitini aşmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Bilahare davacı vekili 27.03.2018 tarihli dilekçesiyle istediği maddi tazminat miktarını 225.330,93 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili; davadan önce müvekkil şirketlerine başvuruda bulunulmadığını, dava şartının gerçekleşmediğini, haklarında açılmış olan işbu davada esas hakkında inceleme yapılmasına gerek olmadan reddine karar verilmesi gerektiğini, somut olayda da sigortalı araç sürücüsünün kendi tam kusuru ile meydana gelen trafik kazası sebebiyle vefat ettiğini, trafik poliçesi genel şartlarında yapılan bu değişiklik sonrasında sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuruna tekabül eden tazminat taleplerinin, poliçe teminatının sorumluluğunda olmadığını, bu nedenle müvekkilinin sigorta şirketi yönünden davanın reddine karar verilmesini beyan ederek davanın usul yönünden reddine, davanın esas yönünden de reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonunda “Haksız fiil olan trafik kazasında; davacının ölen nikahsız eşinin kusuru nedeni ile davalı açısından zarar ile fiil arasındaki illiyetin kesildiği değerlendirilmiştir. İş bu davada davacının ölenin nikahsız eşi olduğu anlaşılmaktadır. Bir kişinin başka bir kişiye desteği olup olmadığı fiili duruma göre belirlenecektir. Bir kişiye fiilen sürekli ve düzenli olarak bakan veya hayatın olağan akışı içerisinde o kişiye bu şekilde bakma olasılığı çok yüksek olan kişi, o şahsın desteğidir (Gökyayla, K. E.: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Ankara, 2004, s. 25). Yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir. Nitekim BK’nun 44/I. maddesi ( TBK m. 55 sorumluluk hukuku), hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına da kendisi katlanmalıdır. Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana gelen zararın yansıma yoluyla destek görenleri etkilediği kabul ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde destek görenlere yansıyacağının kabul edilmesi gerekir. Yine ha keza desteğin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu durumda da yansıma söz konusudur. Zira zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya hatta zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü kendi kusuruyla sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu ve ya kusursuz sorumlu olduğu zararın ödettirilmesini istemek Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı olacaktır. O halde somut olayda objektif iyi niyet kurallarına (TMK m.2) göre; davacının desteğinin %100 tam kusurlu sayıldığı, kazaya ve zarara kendi kusuruyla sebebiyet verdiği zararın oluşumuna neden olduğu ve ölenin kendi sorumlu olduğu zararının ödettirilmesi mümkün değildir. Meydana gelen kaza sonucu tam kusurlu desteğin ölümü nedeni ile davacının talep ettiği destekten yoksunluk tazminatından davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilmelidir. Tazminata hükmolunması için aranan yasal şartlar oluşmamıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca ayrıca davacının davalı sigorta şirketine dava açmadan önce yasal başvurusunun da bulunmadığına dikkat edilerek yukarıda izah olunan gerekçe ile davanın reddine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle “1-Davacının davasının reddine,” karar verilmiştir.Mahkemece verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuş; mahkemece 28.12.2018 tarihli ek karar ile istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmiş; davacı vekilince bu karara karşı da istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı vekilinin istinaf nedenleri: Mahkemece çıkarılan istinaf harç ve giderleri ile ilgili muhtıranın usulüne uygun bulunmaması nedeniyle 28.12.2018 tarihli ek karar ile istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olmadığına, esas hüküm yönünden ise davaya konu olay tarihi bakımından hem kanun düzenlemesi hem de Yargıtay içtihatlarına göre davacı müvekkilinin davalı sigorta şirketinden talepte bulunma hakkının bulunduğuna ilişkindir. İstinaf edenin sıfat ve istinaf neden ve kapsamıyla sınırlı olarak yapılan incelemede:Dava, trafik kazasından kaynaklanan ve ZMM sigortacısı aleyhine açılmış, destekten yoksunluk tazminatı talebine ilişkindir.Davaya konu kazanın 11/09/2013 tarihinde davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalı olan ve sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı yarı römork aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek aracın ön kısmı ile sol tarafta bulunan çelik bariyere çarpması sonucu aracın ve araca bağlı yarı römorkun sol yan tarafa devrilmesi ile sürüklenerek köprü ayak kısmına çarpması neticesinde tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği; kazada davacının imam nikahlı eşi olan sürücü … öldüğü; sürücünün kazanın meydana gelmesinde % 100 oranında tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacı … vekili Av. … tarafından 16/11/2018 tarihli dilekçesi ile istinaf başvurusu yapılmış; ancak istinaf harçları ve giderleri yatırılmamıştır. Bunun mahkemece tespiti üzerine davacı … vekili Av. … 03/12/2018 tarihinde ihtarlı muhtıra tebliğ edildiği, tebliğe rağmen verilen sürede harcın ve istinaf avansının ikmal edilmemesi üzerine, mahkemece HMK.nun 344. maddesi gereğince 28/12/2018 tarihli ek karar ile “Davacı … vekili Av. … istinaf başvurundan vazgeçmiş, başvurunun yapılmamış sayılmasına,” karar verilmiştir.Mahkemece davacı vekiline 03/12/2018 tarihinde tebliğ edilen davetiyede ” Mahkeme kararını istinaf etmiş olup, 35,90 TL istinaf karar harcı, 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ve 100,00 TL istinaf avansının yatırılmadığı anlaşıldığından tebliğinden itibaren bir haftalık kesin süre içinde 35,90 TL istinaf karar harcı, 908,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ve 100,00 TL istinaf avansının yatırmanız, aksi halde istinaf talebinden vazgeçmiş sayılacağınız hususu ihtaren tebliğ olunur.” ihtarı yazılı bulunmaktadır. Davacı vekili iş bu ihtarlı tebligatı 03/12/2018 tarihinde tebliğ almasına rağmen, muhtıraya konu harç ve giderleri 14/01/2019 tarihinde yatırdığı anlaşılmaktadır.6100 sayılı HMK.nun 344. maddesi gereğince; “istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması halinde, 346. maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.” HMK.nun 346/2 maddesi gereğince; “Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar.” denilmektedir. Yukarıda belirtilen yasal hükümler gözetildiğinde istinaf dilekçesi verilirken başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin peşin olarak hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Kanun bu bildirimin şekli hususunda herhangi bir hüküm koymamış; sadece yazılı olmasını öngörmüş bulunmaktadır. İstinaf başvurusunda harç ve giderlerin yatırılması veya tamamlanmasına dair muhtıranın mutlaka müzekkere şeklinde yazılması ve muhtırada verilen kesin süre içinde temyiz harç ve giderlerinin yatırılmaması ya da tamamlanmaması halinde mahkeme kararının temyiz edilmemiş sayılacağına karar verileceğinin açıkça yazılması gerekir. Yine bu muhtırada yatırılması veya tamamlanması istenen istinaf harç ve giderleri kalem kalem ve miktar olarak belirtilmeli, istinaf harç ve giderlerinin nereye yatırılacağı açıkça yazılmalıdır.Usulüne uygun muhtıraya rağmen, muhtırada belirtilen istinaf harç ve giderlerinin tamamlanmaması halinde mahkemece,istinaf talebinde bulunan tarafın istinaf talebi ile ilgili olarak; ” …mahkeme kararını istinaf etmemiş sayılmasına” şeklinde karar verilmelidir.Eldeki davada mahkemece HMK.nun 344. maddesi gereğince yapılması gereken bildirim, hakim imzasını taşıyan bir müzekkere ile değil, tebligat üzerine yazılan bir ihtar ile yapıldığı gibi, ödenmesi istenen harç ve giderlerin miktarı ayrı ayrı belirtilmiş ise de başvuru harcı miktarı yönünden çelişki bulunmaktadır.Hal böyle olunca mahkemece HMK.nun 344. maddesi gereğince davacı vekiline yapılan bildirim usulüne uygun bulunmadığından, mahkemece 28/12/2018 tarihli ek karar ile verilen “istinaf başvurundan vazgeçmiş, başvurunun yapılmamış sayılmasına” ilişkin karar isabetsiz olduğundan, davacı vekilinin bu ek karara yönelik istinaf itirazının kabulü ile, mahkemenin 28/12/2018 tarihli ek kararının kaldırılmasına karar verilerek asıl karara yönelik istinaf başvurusunun incelenmesi gerekmiştir.1-Mahkeme davanın reddine ilişkin gerekçesinde “ayrıca davacının davalı sigorta şirketine dava açmadan önce yasal başvurusunun da bulunmadığına dikkat edilerek” gerekçesine de dayanılmıştır.Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanunu’nun 5. maddesiyle değişik 97. maddesi ile zarar görenin, dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği düzenlenmiş, aynı değişiklikle sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği belirtilmiştir. Yasal değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMSS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacak olup yasa ile özel bir dava şartı getirilmiştir.Dava şartları, davanın esası hakkındaki yargılamanın devamı için gerekli olan şartlar olup, davanın açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Bu amaçla, davacı vekiline yasada öngörülen başvuruya ilişkin eksikliği gidermesi için kesin süre verilmeli, sigorta şirketince 15 gün içinde cevap verilmemesi veya verilen cevabın talebi karşılamaması halinde bu yöndeki dava şartının yerine getirildiği kabul edilerek davanın esasına girip deliller toplanıp değerlendirilerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmeli, kesin süre içinde başvuruya ilişkin dava şartının yerine getirilmemesi halinde ise bu kez dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir.Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda böyle bir durumun tespiti halinde, işin esasına girilmeksizin davanın sırf dava şartının gerçekleşmemesi nedeniyle usulden karar verilmesi gerekeceğinden, davanın hem esastan ve hem de dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddi anlamını taşıyacak şekilde karar vermesi hatalı bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.2- Kabule göre de hemen belirtilmelidir ki, kaza tarihi olan 11/09/2013 tarihi dikkate alındığında ZMM sigortalısı aracın sürücüsünün tek taraflı kaza yapması halinde ZMM sigortacısının sorumluluğuna ilişkin olarak gerek Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin ve gerekse Yargıtay HGK.nun yerleşik uygulama halini almış bir çok kararları vardır. Taraflar arasındaki ihtilafın ortaya konulması ve nitelendirilmesi için davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacı, vefat eden sürücü … desteğini yitirdiğini ileri süren onun imam nikahlı eşi, davalı ise kaza yapan aracın ZMM sigortacısıdır. Davalının sorumluluğunun nitelendirilmesi için ise 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereğince işletenin sorumluluğu ve destekten yoksun kalma zararının değerlendirilmesi gerekmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı). Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir. Önemle vurgulanmalıdır ki, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir. (YHGK., 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. – 411 K. sayılı ilamı). Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücü desteğin ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte vefat eden (sürücü) üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın vefat edenin (sürücünün) kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan vefat edenin (sürücünün) zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan vefat eden (sürücü) üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacının zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendisi üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Somut davada, özellikle davacı, ölenin mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açmasına, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun kaza tarihine göre davacıya yansıtılamayacağına; dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmalarının, desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyeceğine; kaza tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacı zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına (HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas 2012/92 Karar, HGK’nun 16.01.2013 gün, 2012/17-1491 Esas-2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca) göre, mahkemece davacının fiili destek alıp almadığı üzerinde durulmadan ve bu husustaki deliller değerlendirilmeden yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.Hal böyle olunca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesinin incelemeye konu kararının HMK m.353/1-a/4 ve HMK m.353/1-a/6 uyarınca kaldırılmasına, yukarıda açıklanan gerekçeye uygun olarak inceleme ve değerlendirme yapılarak yeni bir karar vermek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile yukarıda karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK.m.353/1-a/4 ve HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın belirtilen şekilde işlem ve yargılama yapılarak yeniden bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine İADESİNE,4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5-Davacı tarafından yapılan diğer istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde dikkate alınmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK.m. 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.25/02/2021