Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/4662 E. 2021/2203 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/4662
KARAR NO: 2021/2203
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/02/2019
NUMARASI: 2014/805 E. – 2019/183 K.
DAVA: Trafik Kazasından Kaynaklanana Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların maliki, sürücüsü, ve ZMM sigortacısı olduğu … plaka sayılı aracın neden olduğu 06/05/2013 günlü trafik kazasında vekil edenlerin oğlu/kardeşi bulunan küçük …’nın hayatını kaybettiğini beyanla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla davacı anne … için 1.000,00-TL davacı baba … içinde 1.000,00-TL olmak üzere toplam 2.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının tüm davalılardan, anne … için 35.000,00-TL baba … için 25.000,00-TL ve davacı kardeş … içinde 10.000,00-TL olmak üzere toplam 70.000,00-TL manevi tazminatın da davalı sigorta şirketi dışında kalan davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; küçük …’nın ölümüyle sonuçlanan trafik kazasının oluşumunda davalı araç sürücüsü …’nın %25 oranında, müteveffa küçüğü korumakla yükümlü anne ve babasınında %75 oranında kusurlu oldukları benimsenmek suretiyle; ”1-Davacı … yönünden 6.340,76 TL, davacı … yönünden 7.556,50 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … Sigorta açısından dava tarihinden itibaren, davalı … açısından kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, 2-Davacı … yönünden 8.000,00 TL, davacı … yönünden 8.000,00 TL ve davacı … yönünden 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı …dan kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 3-Fazlaya ilişkin talebin reddine, 4-Davalı … yönünden dava 27/09/2018 tarihli celsede müracaaata bırakılıp işlemden kaldırıldığından HMK 150 md gereği 27/12/2018 tarihi itibariyle açılmamış sayılmasına,” karar verilmiştir. Karara karşı davalı … Sigorta A.Ş vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğu kabul edilerek beraatine karar verildiği halde ceza yargılamasında belirlenen maddi olgularla bağlı olan hukuk mahkemesince sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu bulunduğu görüşünden hareketle maddi tazminata ilişkin taleplerin kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca müteveffanın 25 yaşından sonra destekliğe başlayacağı kabul edilmesi gerekirken 18 yaşından sonra destek vermeye başlayacağı varsayımdan hareketle hesaplama yapan aktüer bilirkişi raporunun hükme esas alınmasınında hatalı olduğuna yöneliktir. Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Haksız bir fiil sonucu zarar oluştuğu iddiasıyla ilgili bir talepte bulunulması halinde, kazanın oluşumunda taraf kusurlarının ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsurdur. Somut olayda; davacı taraf, kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsü …’nın kusurlu olduğunu ileri sürmüş, davalı taraf ise kazanın oluşumunda …’nın her hangi bir kusuru bulunmadığını avunmuştur. Olayla ilgili olarak İstanbul 20. Ceza Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan ve Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 03/10/2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılan 2013/290 Esas sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyasından temin edilen ve ATK Trafik İhtisas dairesince düzenlenen 18/09/2014 günlü raporda ise maktul çocuk …’nın kaldırım üzerinde bisiklet üzerinde seyir halinde iken dengesini kaybederek taşıt yoluna düşmesi ile gerçekleşen kazanın oluşumunda sanık araç sürücüsü …’nın kazayı önleme imkanı bulunmadığından atfı kabil bir kusuru olmadığı yolunda değerlendirme yapıldığı ve ceza mahkemesince de bu raporun hükme esas alınması sonucunda sanık sürücünün beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Eldeki davada görüşüne başvurulan ve konusunda uzman kişilerce düzenlendiği anlaşılan 29/05/2018 günlü heyet raporunda ise ; kazanın oluşumunda davacı tarafın % 75 oranında, davalı araç sürücü …’nın ise % 25 oranında kusurlu bulunduğu sonucuna varıldığı ve ceza yargılaması sırasında temin edilen ATK raporuna katılınmadığının bildirildiği ve varılan sonucun denetime imkan verecek şekilde gerekçelendirildiği görülmüştür. Hal böyle olunca, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir anlatımla ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemesini bağlayacağı veya bağlamayacağı konusu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK’nın 74.maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanununun Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet başlıklı 53.maddesinde “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez” şeklindeydi. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ayrıca hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153). Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Yasasının 74.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155). Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri halinde; hukuk hakiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; olayla ilgili olarak İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan ve yargısal denetimden de geçerek kesinleştiği anlaşılan 2013/290 E. – 2014/346 K. sayılı ceza yargılamasına dosya kapsamında hukuk hakimini bağlayacak tek maddi olgu sadece kaldırımda bisiklet sürmekte olan müteveffanın dengesini kaybederek taşıt yoluna düşmesi ve davalı sürücünün kullanımındaki aracın sol arka tekerinin küçüğün başı üzerinden geçmesi olgusudur. Mütevaffa küçüğün kaldırımda bisiklet sürdüğünü görmesine rağmen sevkine devam eden araç sürücünün meydana gelen kazayı önleme bakımından alabileceği herhangi bir önlem bulunup bulunmadığı, dolayısı ile az veya çok bir kusuru olup olmadığı konusunda değildir. Hal böyle olunca mahkemece, ceza yargılaması sırasında alınan ATK raporunun da irdelenmesi ve tartışılması sonucunda düzenlenen, dosyaya oluşa uygun denetlenebilir gerekçeler içeren yeterli ve geçerli nitelikteki kusura ilişkin 29/05/2018 günlü heyet raporu ile ölenin 18 yaşından itibaren anne ve babasına destek olacağı varsayımından hareketle, askerlikte geçecek sürenin de gözetilmesi ile düzenlendiği anlaşılan dosyaya ve destekliğe başlama yaşı bakımından yargıtay uygulamalarına uygun 26/09/2016 günlü aktüer raporun hükme esas alınması neticesinde yazılı biçim ve şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı sigorta şirketi vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı … Sigorta A.Ş vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yasa yoluna başvuran davalıdan alınması gereken 821,83-TL istinaf karar ve ilam harcından, istinafa başvuru sırasında peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 595,95-TL’nin düşümü ile bakiye 225,88-TL’nin davalı … Sigorta A.Ş’den alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK.m. 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 30/12/2021