Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/4393 E. 2021/2126 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/4393
KARAR NO: 2021/2126
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2015/1142-ESAS 2019/282-KARAR
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’in 02/09/2014 günü Adana Pozantı yolunda … plakalı …’e ait araçta şoförlük yaparken meydana gelen trafik kazasında vefat ettiğini, müvekkili …’nin eşi diğer müvekkillerinin babası olan muris …’in asgari ücretle şoförlük yaptığını, aracın 29/01/2014 tarihli … no.lu poliçe ile davalı şirkete ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, eşinin ölümüyle müvekkillerinin destekten yoksun kaldıklarını belirterek, şimdilik müvekkili … için 5.000,00-TL ve çocukları için 2.000’er TL olmak üzere toplam 11.000,00-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 25/04/2018 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini … için 139.372,00-TL, … için 25.834,00-TL ve … için 27.754,00-TL, … için 41.362,00-TL olarak arttırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın 29/01/2014/2015 vadeli … no.lu poliçe ile ZMM sigortalı olduğunu, poliçeden doğan azami sorumluluklarının 268.000,00-TL olduğunu, manevi tazminat taleplerinin kapsam dışı olduğunu, kusur yönünden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, aktüer sıfatına sahip bir bilirkişi tarafından destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmasının gerektiğini, hasardan sonra yapılan ihbar sonucu davalı şirket aleyhine hak sahibi ölenin anne ve babasının Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurduklarını, Ankara … İcra Dairesinin … esas sayılı takibi sonucu Sigorta Tahkim Komisyonunun 2015/2825 E. ve 2015/7117 K. sayılı kararı gereği icra komisyonuna 24/08/2015 tarihinde 33.375,82 TL ödeme yapıldığını, … no.lu poliçeden doğan sorumluluklarından bakiye 234.624,18 TL kaldığını, sigortalının kusuru oranında sorumlu olacaklarını, mükerrer ödemenin ve sebepsiz zenginleşmenin önlenebilmesi için SGK müdürlüğünden ödeme yapılıp yapılmadığının sorulması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “somut olayda objektif iyi niyet kurallarına (TMK m.2) göre; davacıların desteğinin %100 tam kusurlu sayıldığı, kazaya ve zarara kendi kusuruyla sebebiyet verdiği zararın oluşumuna neden olduğu ve ölenin kendi sorumlu olduğu zararının ödettirilmesi mümkün değildir. Meydana gelen kaza sonucu tam kusurlu desteğin ölümü nedeni ile davacının talep ettiği destekten yoksunluk tazminatından davalı tarafın sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilmelidir. Tazminata hükmolunması için aranan yasal şartlar oluşmamıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca yukarıda izah olunan gerekçe ile davanın reddine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davacıların davasının reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekilinin istinaf sebepleri; davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacıya yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmaları halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilenmeyeceği, murisin anne ve babasının davalı şirketten destekten yoksun kalma tazminatı tahsil ettiği, Yargıtayın görüş değiştirmesinin; aynı konumda ve aynı olaydan 2014 tarihinde bu tazminatı alabilecek müvekkillerinin mağdur edilmesini haklı çıkarmayacağı gibi 2015 yılından beri davanın uzaması ve karar verilmemesi neticesinde uygulamada görüş değişikliğinin müvekkillerini haklı iken haksız ve kötü niyetli duruma getirmesinin hakkaniyete, eşitliğe ve adalete aykırı olduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenlerin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma maddi tazminatı istemine ilişkindir. Davacıların murisi …’in 02/09/2014 günü Adana Pozantı yolunda … plakalı …’e ait araçta şoförlük yaparken meydana gelen trafik kazasında vefat ettiği, davacıların destekten yoksun kaldıkları, bu nedenle kaza yapan aracın ZMM Sigortasından destekten yoksun kalma tazminatı talep ettikleri, anlaşılmıştır. Davanın konusunu oluşturan trafik kazası 31/08/2014 tarihinde meydana gelmiş olup, ilk derece mahkemesi tarafından 14/05/2015 tarihli 29355 sayılı resmi gazetede yayınlanan ve 01/06/2015 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları uyarınca değerlendirme yapılıp karar verilmiştir.Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğindeki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının eldeki davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasasının 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı) Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi İptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar. Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartlarının belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalar, incelenen dosyadaki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde; Her ne kadar ilk derece mahkemesi tarafından 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesi uygulanmak suretiyle, vefat edenin kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu görüşünden hareketle davacıların destekten yoksun kalma maddi tazminat istemlerinin teminat kapsamında olmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, açıklanan gerekçe ve varılan sonuç doğru olmamıştır. Zira 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesindeki hüküm, kaza tarihinden sonra 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinden somut olaya uygulanması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kaza tarihinde sonra 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesi (d) bendinin az yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40 esas sayılı kararı gereğince (-Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerinin iptal edilmesi ile-) 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar için uygulanması olanağını kalmamıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi kararından sonra genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği gözetildiğinde, ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesinin (d) bendi hükmünün 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar bakımIndan Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olması nedeniyle uygulanamayacağı hususunda duraksamamak gerekir. Hal böyle olunca, eldeki davada 31/08/2014 kaza tarihi itibariyle ZMMS Genel Şartlarının, Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın 01/06/2015 tarihinde uygulanmaya başlanılan genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, buna göre; sürücü ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile ölmüş olsun, ölüm destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğuran bir sonuç olduğundan, desteğin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağı, sürücünün tam kusurlu olması halinde dahi 3.kişi konumunda olan destekten yoksun kalan kişilerin tazminat isteme hakkına sahip olduğu, bu durumda 3.kişi sıfatıyla dava açan destekten yoksun kalan kişiler bakımından BK’nın 135. maddesinde düzenlenen alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi durumunun da gerçekleşmeyeceği gözetilmek suretiyle, davacıların hak edecekleri destekten yoksun kalma maddi tazminatına hükmedilmesi gerekirken, sürücünün kendi kusurundan kaynaklı vefatı halinde destekten yoksunluk tazminatının istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddi kararı isabetli olmamıştır. Ancak bu hususun giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden (davacıların hak edecekleri destekten yoksun kalma maddi tazminatı tam olarak tespit edildiğinden) davacılar vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın HMK’nın 353/1-b/2 maddesi uyarınca kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca, 1-)İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/03/2019 tarih ve 2015/1142 Esas 2019/282 Karar sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b/2 maddesi gereğince KABULÜNE, a-)İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan nispi istinaf karar ve ilam harcının talep halinde davacıya İADESİNE, b-)İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, c-)İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin takdiren kendi üzerinde bırakılmasına, 2-)İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/03/2019 tarih ve 2015/1142 Esas 2019/282 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, a-)Davacıların davasının kabulü ile; davacı eş … için 139,672,72-TL, davacı … için 41.362,44-TL, davacı … için 27.754,73-TL, davacı … için 25.834,29-TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile … Sigorta A.Ş’den alınarak davacılara verilmesine, b-)Harçlar kanunu gereğince alınması gereken 16.027.18-TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 187,86-TL, ıslah harcı olarak yatırılan 3.815,00-TL olmak üzere toplam 4.002,86-TL harcın mahsubu ile bakiye 12.024,32-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, c-)Davacı tarafından yatırılan toplam 4.002,86-TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, d-)Davacı tarafından yapılan 1.800,00-TL bilirkişi ücreti, 241,73-TL müzekkere ve tebligat gideri olmak üzere toplam 2.041,73-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, e-)Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 24.873,69-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 3-)Kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK’nun 361/1. madde hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021