Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/4278
KARAR NO: 2022/1289
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2019
NUMARASI: 2018/684Esas – 2019/135Karar
DAVANIN KONUSU: Kasko Sigortası Nedeniyle Araç Hasarından Kaynaklı Rücuen Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12/08/2016 tarihinde davalı …’nin sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın müvekkili şirkete sigortalı … yabancı plakalı araca çarpması neticesinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağına göre … palaka sayılı araç sürücüsünün asli ve tam kusurlu olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün ise kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığını, sigortalı araçta meydana gelen maddi hasar nedeniyle tamir bedeli 7.170,48 Euro ve aracın çekilmesi nedeniyle 390,00 Euro masraf oluştuğunu ve müvekkili şirketin 13/03/2017 tarihinde 6.770,76 Euro ve 15/12/2016 tarihinde 757,88 Euro ödeme yaptığını, kazaya karışan aracın davalı şirket tarafından ZMM poliçesi ile sigortalandığını, yapılan başvuruya rağmen müvekkiline ödeme yapılmadığını ileri sürerek 7.528,64 Euro tazminatın fiilen tahsil tarihinde aynen Euro olarak ve ödeme tarihi 13/03/2017 (davalı sigorta şirketi bakımından 05/06/2018) tarihinden itibaren, aynen tahsil mümkün olmadığı takdirde fiili tahsil tarihindeki TCMB’nin efektif alış kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilerek ve kaza tarihinden (davalı sigorta şirketi bakımından 05/06/2018 tarihinden) itibaren TCMB’nin bir yıl vadeli döviz mevduat hesabına fiilen uygulanacağı bildirilen en yüksek faizi ile birlikte davalı sigorta şirketi bakımından poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu ve zaman aşımına uğradığını, davacı tarafça başvuru yapıldığında hasarın tespiti için gerekli belgelerin davacı şirketten istenildiğini ancak müvekkili şirkete sunulmadığını, gerekli belgeler müvekkili şirkete sunulmadan sorumluluklarının doğmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalının kusuru oranında ve zarar nispetinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … davaya ilişkin cevap dilekçesi sunmamıştır. İlk derece mahkemesince; dosya kapsamına alınan bilirkişi heyet raporunun denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçesi ile; “1-Davanın KABULÜ ile, 2- 7.528,64 Euro’nun 13/03/2016 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi kapsamında Euro cinsinden kamu bankalarında açılan 1 yıllık en yüksek mevduat faiziyle birlikte ve 6098 sayılı TBK’nın m.99 kapsamında aynen veya ödeme günündeki TCMB efektif döviz kuru üzerinden davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Hükme karşı davalı … vekilince; müvekkiline ait aracın dava dışı … sigorta A.Ş’ye İMM poliçesi ile sigortalı olduğu, hasar miktarının davalı sigorta şirketinin teminatını aşan kısmı bakımından … Sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunduğu, bu nedenle davanın İMM sigortacısı olan … Sigorta A.Ş’ye ihbar edilmesi gerektiği, davacıya sigortalı aracın tamirinin yurt dışında yapılması nedeniyle belgelerin yabancı dilde hazırlandığını ve maliyetin de arttığı, bu nedenle dosyanın adli tıp kurumuna gönderilmesi gerektiği, davanın zamanaşımına uğradığı, bilirkişi raporunun müvekkiline tebliğ edilmeyerek hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği gerekçeleri ile istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava; kasko sigortalı araçta trafik kazası sonucunda meydana gelen hasar bedelinin rücuen tahsili talebine ilişkindir. Dosya kapsamında bulunan makine mühendisi … ve sigorta hakemi Dr. … tarafından düzenlenen 09/01/2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle; kazanın meydana geldiği sırada … plaka sayılı araç sürücüsü …’nin park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma kuralını ihlal ederek asli ve tam kusurlu olduğu, …’nin ters yönden geldiği ileri sürülmekle birlikte kaza tespit tutanağında araçların gidiş yönü belirtilmediğinden buna ilişkin belirleme yapılamadığı, ekspertiz raporuna göre davacıya sigortalı araçtaki hasar miktarının 7.160,76 Euro olduğu, belirlenen söz konusu hasar miktarının kadri marufunda ve hasarlı aracın çekilmesi için ödenen 390 Euro çekici masrafının da zorunlu olduğu kanaatine varıldığı anlaşılmıştır. 1-Bilindiği üzere; 7201 sayılı Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. Bu kanun değişikliğine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesi “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/3 md.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” hükmüne haizdir. Söz konusu maddenin 1. fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresine yapılır. 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Aynı Yasa’nın 21. maddesinde de “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. (1) (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. ” hükmüne yer verilmekle, muhatabın adresinde bulunmaması halinde yapılacak işlemler ve bu kapsamda 21/1 maddesinde muhatabın adresten geçici olarak ayrılmış olması halinde tebligat usulü, 21/2 maddesinde ise mernis adresine tebligat usulü düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler kapsamında, muhataba çıkarılan ilk tebligat, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılmalıdır. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir. Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir. Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması ve bu hükme göre tebliğ edilmesi, yukarıda belirtilen hükümlere aykırı olduğundan ve muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından usulüne uygun değildir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (YİBBGK) 20/11/2020 tarihli 2019/2 Esas ve 2020/3 Karar sayılı ilamında, muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması halinde adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis Adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2 madde uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olduğuna karar vererek Yargıtay dairelerinin farklı yöndeki içtihatlarını birleştirmiştir. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda kişiye önce, bilinen en son adresi esas alınarak (bilinen bir adresi yok ise adres kayıt sistemindeki adresi esas alınarak) tebligat çıkartılmalı, adres tebligata elverişli değilse ya da tebligat yapılamazsa adres kayıt sistemindeki adresine buna ilişkin şerh de düşülerek 21/2. madde uyarınca tebligat çıkartılmalıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24/09/2019 tarih ve 2017/17-2843 E. 2019/944 K, 14/03/2018 tarih ve 2015/10-1332 E. 2018/473 K., 8.H.D’nin 27/02/2019 tarih ve 2018/4757 E. 2020/1913 K. sayılı kararları ile yerleşik diğer içtihatları ) Öte yandan; yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulünce yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. 1982 Anayasası’nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde: “(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir”. hükmü düzenlenmiştir. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gerekir. Somut olayda; dava dilekçesinin, davalıya, tebligat mazbatasına “gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, tebliğ imkansızlığı/tebellüğden imtina nedeniyle Teb. K. M. 21/2 gereğince tebliğ evrakı … Mahallesi muhtarına 13/08/2018 tarihinde teslim edilmiştir. 2 nolu haber kağıdı mühürlenerek kapısına yapıştırılmıştır” şerhi verilmek suretiyle tebliğ edildiği, bilirkişi raporunun da aynı şerh verilmek suretiyle mahalle muhtarına 28/01/2019 tarihinde teslim edilerek tebliğ edildiği, bu suretle davalı …’nin adres kayıt sisteminde bulunan adresine doğrudan doğruya Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre “mernis adresi” ibaresi eklenmek suretiyle yapılan dava dilekçesinin ve bilirkişi raporunun tebliğ işlemlerinin usulsüz olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda; dava dilekçesi ve ekleri ile duruşma gününün davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra davalının savunma ve delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, usulsüz tebligat ile yetinilerek davalının savunma ve hukuki dinlenilme hakkını kısıtlayacak şekilde yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. 2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 280 ve 281. maddelerinde bilirkişi raporunun duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, tarafların bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir. Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu yukarıda açıklandığı üzere davalı …’ye usulüne uygun tebliğ edilmeksizin, davalının hukuki dinlenilme ve dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı hakkı sınırlandırılarak hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle davalı … vekilinin istinaf talebi yerindedir. 3- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26 ncı maddesinin birinci fıkrasında; hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu ve talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Bu hüküm, emredici olduğundan mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Somut olayda; davacı tarafça dava dilekçesinde, tazminatın döviz olarak aynen ödenmesi halinde davalı … yönünden ödeme tarihi olan 13/03/2017 tarihinden, Türk Lirası karşılığı ödenmesine karar verilmesi halinde ise kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi talep edilmesine rağmen, mahkemece tazminat miktarına talebi aşar şekilde kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi de hatalıdır. Bu durumda, istinaf nedenleri yerinde görüldüğünden, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … vekilinin istinaf talebinin yukarıda açıklanan gerekçe ile KABULÜNE; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/02/2019 tarih ve 2018/684 Esas 2019/135 Karar sayılı kararının HMK.nun 353/1-a/6. madde hükmü gereğince KALDIRILMASINA,2- Dosyanın yukarıda açıklandığı şekilde işlem yapılması için kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,3- İstinaf kanun yoluna başvuran davalı … tarafından yatırılan peşin istinaf ve karar harcının istek halinde yatırana tarafa iadesine,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a. ve 7251 sayılı yasanın 39. madde ile eklenen 362/1-g. maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi. 06/10/2022