Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/4121 E. 2022/1832 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/4121
KARAR NO: 2022/1832
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2019
NUMARASI: 2016/196 Esas – 2019/380 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … plaka sayılı öğrenci servis aracı ile … plaka sayılı kamyonun karıştığı, 11/12/2015 günlü çift taraflı trafik kazasında, servis aracı içerisinde yolcu olarak bulunan davacı küçük …’ın ağır bir biçimde yaralanarak sakat kaldığını, kazaya karışan her iki aracın da davalı sigorta şirketi nezdinde ZMM sigortalı bulunduğunu belirterek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla 1.000,00-TL maluliyet (sakatlık) tazminatının dava tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; 10/04/2019 günlü bedel arttırım dilekçesi ile de istek miktarını aktüer bilirkişi raporu uyarınca 40.676,42-TL’ye çıkarttıklarını açıklamıştır. Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; talep konusu kazaya karıştığı ileri sürülen her iki aracın da vekil edeni şirket nezdinde ZMM sigortalı olduğunu, ancak vekil edenin sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için kusurun, maluliyetin ve zarar miktarının usulüne uygun şekilde belirlenmesi ve kanıtlanması, ayrıca sigorta şirketlerinin azami sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı bulunduğunun da gözetilmesi gerektiğini ileri sürerek, davaya karşı koymuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, davacı küçüğün yaralanmasına sebebiyet veren 11/12/2015 günlü trafik kazasına karışan her iki aracın da davalı sigorta şirketi nezdinde ZMM sigortalı olduğu, kazanın oluşumunda … plaka sayılı servis aracı sürücüsünün %75 oranında, … plaka sayılı kamyon sürücüsünün ise %25 oranında kusurlu bulunduğu, kaza neticesinde davalı küçüğün %3,3 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği, iyileşme sürecinin 1,5 aya kadar uzayabileceğinin ATK raporu ile belirlendiği açıklanarak, TRH 2010 Yaşam Tablosu ve 1,8 teknik faiz yöntemiyle yapıldığı anlaşılan 04/04/2019 günlü aktüer bilirkişi raporu doğrultusunda, -Asıl ve ıslahla açılan davanın kabulü ile; -Sürekli iş göremezlik, maddi tazminat talebi için 40.676,42-TL, (… Plakalı aracın ZMSS poliçesi yönünden 32.803,53-TL,… Plakalı aracın ZMSS poliçesi yönünden 7.872,89-TL) olmak üzere temerrüt tarihi olan 25/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, karar verilmiştir. Karara karşı davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı vekilinin istinaf nedenleri; hükme esas alınan ATK raporundaki, maluliyete ilişkin belirlemenin, kaza tarihinde yürürlükte bulunan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre değil, Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre yapılmış olması nedeniyle, geçersiz ve yetersiz rapor niteliği taşıdığı, bu yöndeki itirazları ile ibraz ettikleri tıbbı müteala raporundaki maluliyete ilişkin değerlendirme üzerinde durulmadığı gibi çelişkilerin de giderilmediği, ayrıca ıslah tarihi itibariyle zaman aşımı süresinin geçirildiğinin de gözetilmediği, hususlarına yöneliktir. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava; trafik kazası neticesinde meydana gelen, cismani zarara dayanılarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde ve özellikle davacının yaralanmasından kaynaklanan sürekli maluliyet oranının, aralarında ortopedi ve travma uzmanı, iç hastalıkları uzmanı ve göğüs hastalıkları uzmanı bulunan bilirkişi heyeti tarafından kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenmiş olmasa da (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09/03/2021 gün ve 2020/838 E., 2021/2453 K.sayılı içtihadında da işaret edildiği üzere) Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği İle Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelikte, maluliyet oranlarına ilişkin aynı cetvellerin kullanılarak belirleme yapılması nedeniyle, maluliyete ilişkin olarak ATK 3. İhtisas Kurulu’nca düzenlendiği anlaşılan 01/08/2018 günlü raporunun hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığına ve her ne kadar istinaf dilekçesinde davalı sigorta şirketi tarafından aldırıldığı ve dolayısıyla ATK raporu ile çelişki içerdiği ileri sürülen ” Tıbbi Müdehale Raporu”‘nun da dosyaya kazandırılmadığı gözetildiğinde, giderilmesi gerekli bir çelişkinin varlığından da söz edilemeyeceğine göre, davalı vekilinin maluliyetin belirlenmesine yönelik istinaf başvurusunun yerinde olmadığı reddi gerektiği, sonucuna varılmıştır. 2-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazına gelince; 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. 2918 sayılı KTK’nın az yukarıda açıklanan madde hükümleri uyarınca, gözden kaçırılmaması gereken husus Yargıtay Özel Dairesinin bir çok içtihadından da anlaşılacağı üzere, ceza kanununda ön görülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesi koşulu, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması halidir. Diğer bir ifade ile meydana gelen olayda ölüm veya yaralanma meydana gelmesi halinde, sonuç kimin eyleminden kaynaklanmış olursa olsun ceza kanununa göre suç sayılma hali gerçekleşmiş olur. Böyle olunca da uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma açılması veya mahkumiyetle sonuçlandırılmış bir ceza davası varlığı koşulu aranmayacaktır. Zira yasa koyucu, ceza zamanaşımı uygulaması bakımından sürücü ve diğer sorumlular bakımından bir ayrım yapmamış, kuralın tümü için geçerli olduğunu kabul etmiştir. (Bkn.Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/19153 Esas ve 2019/8633 Karar sayılı ilamı) Hukuk Genel Kurulu kararları da bu yöndedir. Dava konusu olayda, trafik kazası 11/12/2015 tarihinde meydana gelmiş, görülmekte olan dava ise 25/02/2016 tarihinde açılmış olup bedel attırımına ilişkin dilekçe de 10/04/2019 tarihlidir. Davaya konu trafik kazasında davacı yaralanmıştır. Dolayısıyla, davacının yaralanması esasen cezayı gerektiren fiil niteliğindedir. Kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89 ve 66. maddesi hükmüne göre, ceza zamanaşımı süresi 8 yıl olup, dava tarihi (25/02/2016) ve bedel arttırım tarihi (10/04/2019) itibariyle uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin dolmadığı sabit olduğundan, davalı vekilinin bu yönü amaçlayan istinaf itirazının da reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM / Gerekçe uyarınca;1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 2.778,60-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 694,65-TL harcın düşümü ile kalan 2.083,95-TL bakiye istinaf ilam harcının istinaf eden davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.15/12/2022