Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/4043 E. 2021/2127 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/4043
KARAR NO: 2021/2127
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/12/2018
NUMARASI: 2015/1142 E. – 2018/1284 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili 17/11/2015 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi tarafından rizikosu üstlenilen … plakalı aracın 16.11.2014 tarihinde trafik kazasına karıştığını, müvekkilinin oğlu …’ın hayatını kaybettiğini, müvekkilinin oğlunun ölümü ile desteğinden yoksun kaldığını, müvekkilinin hem mirasçı hem de destekten yoksun kalan üçüncü kişi olarak kazayı ve zararı davalı sigorta şirketine bildirdiğini, zararın karşılanmasını talep ettiğini, davalı sigorta şirketinin sigorta poliçesinin kapsadığı teminatı kısmen karşılamayı kabul ettiğini ve 30.000,00 TL zarar hesabı yaptığını, ölümlü kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olan tarafın olay nedeniyle Orhangazi Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturma dosyasına sunulan bilirkişi raporuna göre müvekkilinin murisinin … olduğunu, davalı sigorta şirketinin burada sorumluluğunun kusur sorumluluğu olmadığını, tehlike sorumluluğu olduğunu, zararın hesaplanmasında kusur durumunun dikkate alınarak asgari bir miktar çıkartılmış olduğunu, bunu kabul etmediklerini, söz konusu kaza her ne kadar …’ın kusuru ile meydana gelmiş ise de, Yargıtay uygulamalarını gösteren kararlar bu kusuru davacı müvekkili yönünden hak kaybına sebep oluşturmayacağını, açıklanan nedenlerle trafik kazasında destekten yoksun kalma nedeniyle fazlaya ilişkin haklar da saklı kalmak üzere şimdilik harca esas 3.000,00 TL üzerinden kısmi olarak açılan davanın kabulüne, maddi tazminatın sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, maddi olarak hiç bir geliri olmayan müvekkilinin adli yardım talebinin kabulüne, TTK 1427/2 uyarınca avans ödemesi ve yahut B.K uyarınca geçici ödeme yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacıların destekten yoksun kaldıklarını ispat etmek zorunda olduklarını, davacılar murisinin anne ve babasının ayrı oldukları belirtilmiş olmakla hangisiyle birlikte yaşadığının araştırılması gerektiğini, ayrı olarak yaşayan davacıların her birinin destekten yoksun kaldığı iddiasının ispatının gerektiğini, murisinin araç sürücüsü olması ve vefatı için destekten yoksun kalan 3. kişi davacıların aynı zamanda sürücünün kanuni mirasçıları olması nedeniyle ve kanuni mirasçılık sıfatlarından dolayı sorumlulukları olacaklarından kusurlu sürücünün davranışları nedeniyle tazminat talep edemeyeceklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Davanın kabulü ile davacı … için 35.361,12 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen karar davalı vekili tarafından süresinde istinaf edilmiştir. Davalı vekilinin istinaf sebepleri; müvekkili şirket yönünden avans faizine hükmedilmesinin hatalı olduğu, davacıların kusurlu sürücünün vefatı nedeniyle işletenden talep edemeyecekleri tazminatı müvekkili şirkete yükletilmesinin hukuka aykırı olduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 16/11/2014 tarihinde sürücü …’ın sevk ve yönetimindeki davalı sigorta şirketine 07/07/2014-07/07/2015 tarihleri arasında ZMMS poliçesi ile sigortalı … plakalı otomobil ile dava dışı sürücü …’in sevk ve yönetimindeki … plakalı kamyon’un arka kesimlerine çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında …’ın vefat ettiği, olayda …’ın tam kusurlu olduğu, annesi ve tek mirasçısı olan eşi olan davacının destekten yoksun kaldığı, destekten yoksun kalma tazminatının tahsili için bu davayı açtığı, anlaşılmıştır. Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğindeki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının eldeki davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasasının 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı) Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi İptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar. Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartlarının belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalar, incelenen dosyadaki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde; vefat edenin kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu görüşünden hareketle davacının destekten yoksun kalma maddi tazminat isteminin teminat kapsamında olduğu sonucuna varılarak davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Zira 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesindeki hüküm, kaza tarihinden sonra 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinden somut olaya uygulanması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kaza tarihinde önce 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesi (d) bendinin az yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40 esas sayılı kararı gereğince (Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerinin iptal edilmesi ile) 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar için uygulanması olanağını kalmamıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi kararından sonra genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği gözetildiğinde, ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesinin (d) bendi hükmünün 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar bakımIndan Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olması nedeniyle uygulanamayacağı hususunda duraksamamak gerekir. Hal böyle olunca, eldeki davada kaza tarihi itibariyle ZMMS Genel Şartlarının, Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın 01/06/2015 tarihinde uygulanmaya başlanılan genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, buna göre; sürücü ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile ölmüş olsun, ölüm destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğuran bir sonuç olduğundan, desteğin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağı, sürücünün tam kusurlu olması halinde dahi 3.kişi konumunda olan destekten yoksun kalan kişilerin tazminat isteme hakkına sahip olduğu, bu durumda 3.kişi sıfatıyla dava açan destekten yoksun kalan kişiler bakımından BK’nın 135. maddesinde düzenlenen alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi durumunun da gerçekleşmeyeceği gözetilmek suretiyle, davacının hak ettiği destekten yoksun kalma maddi tazminatının tam olarak tespit edildiği ve bu suretle destekten yoksun kalma maddi tazminatına hükmedildiği anlaşıldığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, anlaşılmıştır. Ancak kazaya karışan aracın hususi araç olduğu, dava dışı araç malikinin de gerçek kişi olması sebebi ile yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesinin hatalı olduğu, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile kararın HMK 353/1-b/2 maddesi uyarınca kaldırılarak esas hakkında yeninde hüküm kurulması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26/12/2018 tarih ve 2015/1142 E. 2018/1284 K. sayılı kararına yönelik davalı vekilinin istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b/2 maddesi gereğince KISMEN KABULÜNE, a-)İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan harcın talep halinde davalıya İADESİNE, b-)İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, c-)İstinaf yasa yoluna başvuran taraflar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin takdiren kendi üzerilerinde bırakılmasına, 2-)İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26/12/2018 tarih ve 2015/1142 E. 2018/1284 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, a-)Davanın kabulü ile davacı … için 35.361,12 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, b-)Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 2.415,52 TL karar harcından peşin alınan 138,23 TL’nin mahsubu ile geri kalan 2.277,29 TL bakiye harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine, c-)Davacının yaptığı harç dahil toplam 1.105,56 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, d-)Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 4.239,72 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, e-)Tarafların yatırdığı gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, HMK.’nun 352 madde hükmü uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a gereğince, KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021