Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/392 E. 2021/855 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/392
KARAR NO : 2021/855
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/03/2018
NUMARASI : 2016/479 ESAS – 2018/231 KARAR
BİRLEŞEN İSTANBUL 5 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2017/615 ESAS SAYILI DOSYASI
DAVA TÜRÜ: Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/05/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Asıl dava da davacılar vekili dava açan dilekçesinde özetle; davacıların desteği …, 14/10/2015 tarihinde … plaka sayılı aracın sebep olduğu trafik kazası neticesinde vefat ettiğini, davacıların davasını destekten yoksun kalan 3.kişi sıfatıyla açtıklarını, bu suretle meydana gelen kazada, kaza tarafların kusurunun belirlenmesine gerek olmadığını beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile her bir davacı için 400’er TL den 800 TL destekten yoksun kalma tazminat ile ülke geleneklerine göre şimdilik her bir davacı için 100’er TL den 200 TL cenaze ve defin gideri tazminatı olmak üzere, toplam 1.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.Birleşen İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/615 esas sayılı dava dosyasında davacılar vekili dava açan dilekçesinde özetle; müteveffa … plakası tespit edilemeyen bir aracın sebep olduğu trafik kazası neticesinde vefat ettiğini, vefat eden desteğin anne ve babası olan davacıların, onun desteğinden yoksun kaldığını beyanla, destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze ve defin giderlerinin poliçe limitleriyle sınırlı olarak avans faiziyle davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.Müteakip yargılamanın devamında davacılar vekili; bilirkişi raporları ile belirlenen tazminatların % 25 inden Işık … AŞ’nin, % 75 inden …nın sorumlu olacağı belirtilerek, bedel artırım dilekçesi ile taleplerini, -davacı … için asıl davada 10.288,57-TL’ye, birleşen davada 30.865,72-TL’ye,-davacı … için asıl davada 11.005,75-TL’ye birleşen davada 33.017,23-TL’ye yükselttiklerini beyanla, asıl ve birleşen davanın arttırılan tutarlar üzerinden kabulü ile asıl dava alacağının 19.4.2016, birleşen dava alacağının ise 05.7.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, yargılama giderlerinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini, talep ve beyan etmiştir. Asıl davada davalı … AŞ vekili, asıl dava ile birleştirilen İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/615 esas sayılı dava dosyasında davalı … vekili davanın reddine karar verilmesini, talep ve beyan etmişlerdir.Açılmış olan asıl ve birleşen davaya ilişkin ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde;Her ne kadar davacılar vekili tarafından dava açan dilekçelerde, … … plakalı aracın sebep olduğu kaza neticesinde vefat ettiği, vefat edenin yolcu olduğu beyan edilmiş ise de, kazanın vefat edenin sevk ve idaresinde ki plakasız ve tescilsiz motosiklet ile … plaka sayılı aracın çarpışması neticesinde meydana geldiği, … plaka sayılı aracın kaza tarihini de kapsayacak şekilde 06.09.2015-2016 dönemi için … A.Ş nezdinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında sigortalı olduğu, kazanın meydana gelmesinde vefat edenin tam kusurlu olduğu, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.6/d.maddesi gereğince sürücünün kendi kusurundan kaynaklı vefatı halinde destekten yoksunluk tazminatının istenemeyeceği, müteveffanın kullandığı motosikletin trafik tesciline kayıtlı olmadığı, plakasının bulunmadığı, bu haliyle zorunlu trafik sigortası yapılamayacak araçlardan olduğu, böyle bir aracın karıştığı trafik kazasında …nın sorumluluğuna gidilemeyeceği gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacılar vekili tarafından süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.Davacılar vekilinin istinaf nedenleri;Kararı veren mahkemenin kusur tespitine ilişkin raporları yeterli bulmaması durumunda, kaza taraflarının kusurlarının tespiti için yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırması gerekirken, vefat edenin kazada tam kusurlu olduğuna kanaat getirerek asıl ve birleşen davayı reddetmesinin, davacıların; zarar gören 3.kişi sıfatıyla dava açmalarına, somut olayda Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.6/d. maddesinin uygulanmasına yasal olanak olmamasına, vefat edenin kusurunun davacılara yansıtılamayacak olmasına rağmen kararı veren mahkemenin müteveffanın tam kusurlu olduğu görüşüyle asıl ve birleşen davayı reddetmesinin, yargılama giderleri ile davalılar lehine ücreti vekalete ilişkin belirlemesinin, usul ve yasaya aykırı olduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme de;Elde ki dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm olayı nedeniyle destekten yoksun kalma maddi tazminatı ile cenaze ve defin giderlerinin tahsili talebine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; … sevk ve idaresinde ki tescilsiz ve trafik sigortası bulunmayan motosiklet ile dava dışı sürücü … sevk ve idaresinde ki … plaka sayılı, … AŞ nezdinde ZMMS poliçesi ile sigorta edilen aracın çarpışması neticesinde meydana gelen trafik kazasında motosiklet sürücüsü … vefat ettiği, bu ölüm olayı nedeniyle destekten yoksun kaldıklarını iddia eden davacıların, vefat edenin sevk ve idaresinde ki plakasız, tescilsiz ve sigortasız motosiklet nedeniyle … aleyhine, kaza tarafı … plaka sayılı aracın ZMM sigortacısı sıfatıyla da … AŞ aleyhine (-destekten yoksun kalma maddi tazminatı ile cenaze ve defin giderlerine hükmedilmesi istemli-) eldeki asıl ve birleştirilen davayı açtığı anlaşılmıştır. Görülmekte olan dava da trafik kazasının; vefat edenin sevk ve idaresinde ki motosiklet ile dava dışı … sevk ve idaresinde ki … plaka sayılı aracın çarpışması neticesinde 14/10/2015 tarihinde meydana geldiği, vefat edenin idaresinde ki motosikletin plakasız-tescilsiz olduğu, … plaka sayılı aracın kaza tarihini de kapsayacak şekilde … AŞ nezdinde trafik sigortalı olduğu, hususlarında taraflar arasında her hangi bir uyuşmazlık yoktur.İstinaf nedenleri de gözetildiğinde taraflar arasında ki uyuşmazlık nedenlerine göre;1)Davaya konu olaya ilişkin yapılan ceza soruşturma ve kovuşturmasında tanzim olunan bilirkişi raporlarında, trafik kazasının meydana gelmesinde vefat eden sürücünün asli kusurlu, … plaka sayılı araç sürücüsünün tali kusurlu olduğu, ilk derece mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesi Makine Mühendisi … tarafından düzenlendiği anlaşılan raporda, vefat eden sürücünün trafik kazasının meydana gelmeside (-aracını çok şeritli yolda kendi şeridinden sürmemesi ve kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmaması-) % 75 oranın da, diğer sürücünün ise (-dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak aracının hızını kavşaklara yaklaşırken azaltmaması, kavşağa girerken aracının farlarını uzun kısa yakarak ve aracının ses kornasını çalarak sürücüyü uyarmaması nedeniyle-) % 25 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş açıklandığı, ilk derece mahkemesi tarafından; raporlar gerekçesi itibariyle yetersiz ve kendi içerisinde çelişkili bulunarak “vefat eden sürücü şerit ihlali yapmamış olsaydı kaza meydana gelmeyecekti vb” görüşünden hareketle trafik kazasının meydana gelmesinde vefat eden sürücünün tam kusurlu olduğu kanaatiyle esas hakkında karar verildiği anlaşılmıştır.HMK’nın 281.maddesinde tarafların bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri, mahkeme bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için bilirkişiden ek rapor alabileceği, ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme yaptırabileceği, HMK’nın 282.maddesinde hakimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerledireceği düzenlenmiştir. Bilirkişi raporu kural olarak hakimi bağlamaz. Hakim raporu serbestçe takdir eder. Raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa veya bilirkişi raporu kendi içerisinde çelişkili ise hakim çelişkiyi gidermeden karar veremeyeceği gibi yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak ta karar veremez. Yine mahkemece bilirkişi raporlarından farklı bir kanaate ulaşılması ve bu kanaat gereğince karar verilmesi halinde de, ulaşılan sonucun gerekçesinin yürürlükte ki mevzuata ve bilimsel verilere göre açıklanması zorunludur. Bilindiği üzere trafik kazalarında sorumluluğun kusura nispetinde olduğu durumlarda, kaza taraflarının kazanın meydana gelmesinde ki kusurlarının tam olarak tespit edilmesi esaslı unsurlardandır. Kusur tespitinin varsayımlara göre değil Karayolları Trafik Kanunu ile bağlı yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre yapılması zorunludur.Somut olaya gelince, az yukarıda açıklandığı üzere, ceza soruşturma ve kovuşturmasında tanzim olunan bilirkişi raporları ile ilk derece mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesi Makine Mühendisi … tarafından düzenlendiği anlaşılan rapor gerekçesi ve sonucu itibariyle birbirini teyit eden ve denetime elverişli niteliktedir. Hal böyle olunca da söz konusu raporlara dayanılarak karar verilmesi ve kazada vefat eden sürücünün kazanın meydana gelmesinde % 75 oranında dava dışı sürücünün ise % 25 oranında kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekirken “vefat eden sürücü şerit ihlali yapmamış olsaydı kaza meydana gelmeyecekti vb” şeklinde ki varsayımlara dayalı bir kanaatle vefat eden sürücünün tam kusurlu kabul edilmesi ve bu suretle de davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır. Her ne kadar bilirkişi raporlarında da bir kısım varsayımlara yer verilmiş ise de, netice itibariyle kaza taraflarının kusurları Karayolları Trafik Kanunu ve yönetmelik hükümlerine göre belirlenmiş olup, belirlemelerde dosya kapsamına uygun ve yerindedir.2)2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 91.maddesinde motorlu araçların trafik sigortası yaptırmalarının zorunlu olduğu, … Yönetmeliğinin 9.maddesinde trafik sigortası bulunmayan araçların neden olduğu bedensel zararlar için …na başvurulabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca 2918 sayılı yasanın 3.maddesinde motorlu bisikletin tanımı yapılmış, 103.maddesinde ise motorsuz taşıtlar ile motorlu bisiklet sürücülerinin hukuki sorumluluğunun genel hükümlere tabi bulunduğu öngörülmüştür. Somut olayda, tarafların kabulünde olduğu, dosyada ki kayıt ve belgelerden anlaşıldığı üzere vefat edenin sevk ve idaresinde ki kaza tarafı araç motosiklet olup, tescilsiz olduğu da gözetildiğinde dosya kapsamından trafik sigortası yaptırması zorunlu bir araç olup olmadığı anlaşılamamaktadır. …’na başvurulabilecek hallere ilişkin olarak, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14/2-b maddesinde “Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dahilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar” düzenlemesine yer verilmiş, aynı mahiyetteki düzenleme, … Yönetmeliği’nin 9/1-b maddesinde de yer almıştır. Bu düzenlemelere göre, trafik kazası sonucu oluşan bedensel zarar nedeniyle …’na husumet yöneltilebilmesi için, bedensel zarara yol açan aracın kaza tarihi itibariyle zorunlu sigortasının yapılmamış olması gerekmektedir. Davalı …’na aracın trafik sigortasının bulunmayışı nedeniyle husumet yöneltildiğinden, davacıların yakınının sevk ve idaresindeki motosikletin, trafik sigortası yaptırması zorunluluğu olan motorlu araçlardan olup olmadığı hususunun Karayolları Trafik Kanununun 3.maddesinde ki motorlu bisiklet tanımı da gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir. Her ne kadar dosya içeriğinden mondial marka motosiklet olduğu anlaşılmakta ise de, aracın tescilsiz olduğu sabittir. Bu durumda mahkemece, trafik sigortası bulunmayan araç nedeniyle zararın doğduğu ve davalı …’nın zarardan sorumlu olduğu davacı tarafça iddia edildiğine göre, aracın trafik sigortası yaptırması zorunlu araçlardan olduğunu ispat yükünün de davacı üzerinde olduğu gözetilmek suretiyle, araçla ilgili tespitlerin yer alabileceği soruşturma/koğuşturma dosyasının getirtilip incelenmesi, davacıların desteğinin idaresindeki tescilsiz motosiklete ilişkin faturanın sunulması için davacı tarafa uygun bir süre verilip belgenin temin edilmesi; bahsi geçen motosikletin davacılar elinde bulunması halinde araç üzerinde, aksi halde olaya ilişkin tüm dava dosyalarında ki motosiklete ilişkin kayıt, belge ve mevcut ise fotoğraflar üzerinden uzman makine mühendisi marifetiyle inceleme yapılıp araç motor silindir hacminin belirlenmesi gerekirken aracın niteliği konusunda araştırma yapılmaksızın, müteveffanın kullandığı motosikletin trafik tesciline kayıtlı olmadığı, plakasının bulunmadığı, trafiğe çıkabilmesinin olanaklı olmadığı, bu haliyle zorunlu trafik sigortası yapılamayacak araçlardan olduğu, böyle bir aracın karıştığı trafik kazasında …nın sorumluluğunun sona ereceği görüşünden hareketle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. (Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 2017/62 esas, 2019/8497 karar sayılı kararı)3)Davanın konusunu oluşturan trafik kazası 14/10/2015 tarihinde meydana gelmiş olup, ilk derece mahkemesi tarafından 14/05/2015 tarihli 29355 sayılı resmi gazetede yayınlanan ve 01/06/2015 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları uyarınca değerlendirme yapılıp karar verilmiştir. Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğindeki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının eldeki davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasasının 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı)Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi İptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar.Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartlarının belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır.Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.Yukarıdaki açıklamalar, incelenen dosyadaki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde;Her ne kadar ilk derece mahkemesi tarafından (-diğer istinafa konu karar gerekçelerine ek olarak-) 14/10/2015 kaza tarihine göre 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesi uygulanmak suretiyle, vefat edenin kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu görüşünden hareketle davacıların destekten yoksun kalma maddi tazminat istemlerinin teminat kapsamında olmadığı sonucuna varılarak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş ise de, açıklanan gerekçe ve varılan sonuç doğru olmamıştır. Zira 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesindeki hüküm, kaza tarihinden sonra 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinden somut olaya uygulanması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kaza tarihinde önce 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesi (d) bendinin az yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40 esas sayılı kararı gereğince (-Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerinin iptal edilmesi ile-) 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar için uygulanması olanağını kalmamıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi kararından sonra genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği gözetildiğinde, ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesinin (d) bendi hükmünün 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar bakımandan Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olması nedeniyle uygulanamayacağı hususunda duraksamamak gerekir.Hal böyle olunca, eldeki davada davacının asıl ve birleşen davada ki ve yine ıslah isteminde ki talepleri de gözetilmek suretiyle, 14/10/2015 kaza tarihi itibariyle ZMMS Genel Şartlarının, Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın 01/06/2015 tarihinde uygulanmaya başlanılan genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, buna göre; sürücü ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile ölmüş olsun, ölüm destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğuran bir sonuç olduğundan, desteğin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağı, sürücünün tam kusurlu olması halinde dahi 3.kişi konumunda olan destekten yoksun kalan kişilerin tazminat isteme hakkına sahip olduğu, bu durumda 3.kişi sıfatıyla dava açan destekten yoksun kalan kişiler bakımından TBK’nın 135. maddesinde düzenlenen alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi durumunun da gerçekleşmeyeceği gözetilmek suretiyle, davacıların hak edecekleri destekten yoksun kalma maddi tazminatının tam olarak tespit edilmesi ve bu suretle destekten yoksun kalma maddi tazminatına hükmedilmesi gerekirken, vefat edenin meydana gelen kazada tam kusurlu olduğu bu suretle Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.6/d.maddesi gereğince sürücünün kendi kusurundan kaynaklı vefatı halinde destekten yoksunluk tazminatının istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddi kararı isabetli olmamıştır.Hal böyle olunca da, davacılar vekilinin istinaf isteminin 1, 2 ve 3 nolu bentlerde açıklanan sebeplerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6.maddesi hükmü gereğince kaldırılmasına, 1,2 ve 3 nolu bentlerde açıklandığı üzere işlem yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, diğer istinaf istemlerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına ilişkin aşağıda yazılı olduğu biçimde karar verilmiştir.
HÜKÜM Gerekçe uyarınca;1-)Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin başlıkta yazılı kararının HMK’nın 353/1-a/6.maddesi hükmü uyarınca kaldırılmasına,2-)Dosyanın; asıl ve birleştirilen davaya ilişkin yukarıda açıklanan şekilde işlem ve yargılama yapılarak yeniden bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine gönderilmesine,3-)İstinaf karar ve ilam harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,4-)Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5-)İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan diğer istinaf yargılama giderlerinin ise ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde dikkate alınmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK’nın 353/1-a/6 maddesi hükmü uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/05/2021