Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/2763 E. 2022/786 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2763
KARAR NO: 2022/786
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/03/2019
NUMARASI: 2017/752 Esas 2019/209 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/06/2022
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirkete kasko sigorta poliçesi kapsamında sigortalı …’ın malik ve işleteni olduğu … plakalı aracın 08/02/2017 tarihinde meydana gelen kazada hasarlandığını, araçta KDV dahil 58.909,33 TL hasar meydana geldiğini, davalı sigorta şirketine araçta meydana gelen hasar bedelinin alacağın temliki sözleşmesine uygun olarak ödenmesi için 03/05/2017 tarihinde başvuru yapıldığını, bir sonuç alınamadığını belirterek, belirsiz alacak davası olarak açılan davada; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 3.400,00 TL hasar bedelinin ve 250 TL eksperiz ücretinin poliçe limitleri dahilinde muhatap şirketinin temerrüt tarihi olan 13/05/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, müteakip davacı vekili ıslah dilekçesi sunarak, hasar bedeline ilişkin talebini 41.246,20 TL arttırarak 44.646,20 TL hasar bedelinin temerrüt tarihi olan 13/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini, talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görevsiz mahkemede açıldığını, görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğunu, davacı tarafça ibraz olunan tek taraflı tanzim olunmuş temlik sözleşmesinin yasal koşulları ihtiva etmediğini, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, müvekkilinin hasar miktarının tamamını karşıladığını, davacının herhangi bir alacağının bulunmadığını, ekspertiz incelemesi sonucunda araçta 33.983,48 TL hasar tespiti olduğunu, bu bedelin müvekkili tarafından ödendiğini belirterek, davanın görev yönünden reddine karar verilmesini, ayrıca esas yönünden de davanın reddine karar verilmesini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Mahkememizce temlik veren dava dışı kasko sigortalısı ile davalı sigorta şirketi arasında yer alan sigorta ilişkisi gereği davaya konu aracın hasara uğraması nedeniyle onarım için yapılan masraflar için talep olunan tazminat miktarı bakımından 3.400,00 TL üzerinden kasko poliçesi teminat ve limiti dahilinde kalıyor olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Zamanaşımı nedeniyle reddolunan 41.246,20 TL bakımından ise davacı tarafça hasar miktarına dair dava açılmadan önce bağımsız şirketçe ekspertiz yaptırılmış olduğu iddiası olup hatta davada alacak kalemi olarak da bu ekspertiz masrafının da talep edilmiş olması nedeniyle davanın açılış tarihi itibariyle zararının objektif olarak davacı tarafça belirlenebilir hale gelmiş bulunduğu ve dava dilekçesinde açıkça toplam hasar tanzim bedelinin 58.909,33 TL olduğunun yazılmış olmasıyla davaya konu olarak 3.400,00 TL’nin edilmiş olması bu sebeple de belirsiz alacak davası olarak nitelendirmenin mümkün olmadığı, kısmi dava olarak nitelendirilmesinin usulen yerinde olacağı kanaatine varılmıştır. Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2016/22-482, Karar No: 2018/1047 sayılı ilamında ” Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde; “bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kriterler kabul edilmiştir. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 1-Davacının kendisinden beklenememesi, 2-Bunun olanaksız olması, 3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.” kararına yer verilmiştir. Dava konusu olayımızla aynı mahiyette hasar ve değer kaybına dair tazmin talebini içeren dosyada Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/8382, Karar No: 2017/2508 sayılı kararıyla “dosyanın incelenmesi neticesinde davacının dava dilekçesinde davasını kısmi dava şeklinde açtığının anlaşıldığı, 2918 sayılı Yasanın 109/1. maddesi motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davacının olay tarihi ve ıslah tarihleri dikkate alındığında davalı sigorta yönünden alacağın talebi aşan kısmı yönünden zamanaşımına uğramış olduğu anlaşılmıştır” içtihadına yer verilmiştir. (Kısmi dava nitelendirilmesiyle ilgili olarak aynı yönde bkz; Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/12792, Karar No: 2016/1800 sayılı ilamı ) Bu açıklamalar doğrultusunda her ne kadar davacı taraf 12.02.2019 tarihinde ıslah talebinde bulunarak 41.246,20 TL bakımından harç yatırmış ise de açılan davanın kısmi dava olarak nitelendirilmesi, kaza tarihinin 08.02.2017 olması nedeniyle TBK md. 72/1 ve KYTK md. 109/1 uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, zamanaşımı definin de ıslah talebinin tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde bulunulduğu görülmekle 41.246,20 TL bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle, ekspertiz ücretine dair 250,00 TL bakımından ise fatura aslının tahkikat aşamasına geçişte mahkememizce verilen kesin süre içinde dosyaya ibraz olunmaması, suret fatura mahkememizce yeterli bulunmaması nedeniyle bu kalem bakımında da ispat bulunmadığından ve davaya konu araç davacı tarafça onarılmış olup hasar miktarı onarım sebebiyle düzenlenen faturalardan anlaşılabileceğinden dava açılmadan önce hasar miktarının tespitine dair ekspertiz işlemi yapılmasında hukuken korunmaya değer fayda bulunmadığı” görüşünden hareketle, 1-Davanın kısmen kabulü, kısmen reddi ile, 2-Dosyada mevcut bilirkişi raporuna göre hesaplanan 44.646,20 TL bakımından 41.246,20 TL için davanın kısmi dava olması nedeniyle zamanaşımı define dayalı olarak bu miktar bakımından zamanaşımı nedeniyle, fazlaya ilişkin ekspertiz masrafına dair 250,00 TL bakımından ispat bulunmadığından davanın REDDİNE, 3.400,00 hasar bedelinin 13.05.2017 tarihinden itibaren avans faiziyle beraber davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen karara karşı davalı vekili ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvuru sebepleri; Davanın HMK’nın 107. maddesi hükmü uyarınca ‘Belirsiz Alacak Davası’ olarak açıldığı, ilk derecede mahkemesince dosyaya sunulan ekspertiz raporuna atıfla davanın kısmi dava olarak nitelendirilmesi yoluna gidilmişse de bahsi geçen ve dava dosyasında mübrez ekspertiz raporu; üzerinde taraflarca anlaşma sağlanılmamış ve bağımsız bir eksperce hazırlanmış ‘Uzman Görüşü’ mahiyetinde bir rapor olduğu, tahkikat aşamasında mahkemece bu raporun tartışmasız olarak kabul edilmediği, dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve gerçek hasar tutarının ekspertiz raporunda hesaplanan tutar yerine 44.646,20-TL olduğunun tespiti edildiği, davayı açtıkları anda davayı belirsiz alacak davası şeklinde açmalarında hukuki yararları olduğu, mahkemenin kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, hususlarına ilişkindir. Davalı vekilinin istinaf başvuru sebepleri; İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında müvekkili şirketçe davaya konu hasara ilişkin kasko sigortalısına yapılan 33.983,48-TL tutarındaki ödemeye hiç değinilmediği, bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğu, bu ödeme gözetildiğinde davacının talep ettiği hasar tazminatının mükerrer talep niteliğinde olduğu, davacı tarafın ibraz ettiği adi nitelikteki temliknamedeki imzanın sigortalıya aidiyetini gösterir hiçbir belge sunulmadığı, davanın tümden reddinin gerektiği, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde hasar bedelinin iskontolu 33.983,48-TL olarak hesaplandığı, bu tutarın müvekkili şirketin yapmış olduğu ödeme tutarına denk düştüğü, bilirkişinin bu miktara %18 KDV tutarını (6.117,02-TL) ilave ettiği, KDV’nin ödendiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmediği, müvekkili şirketçe hasar ödemesi kasko sigortalısına yapılmış olduğundan davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince 3.400,00-TL’nin kasko poliçesi teminat ve limiti dahilinde kalıyor olmasından bahisle bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenlerin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava; kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak açılmış araç hasar bedeli ile ekspertiz ücretinin davalı sigorta şirketinden tahsili isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden; davalı sigorta şirketi nezdinde 18/08/2016- 18/08/2017 tarihleri arasını kapsar biçimde kasko sigortalı bulunan ve kullanım amacı yolcu nakli olan sigortalı …’a ait …plaka sayılı aracın, … plaka sayılı otobüse arkadan çarpması neticesinde meydana gelen 08/02/2017 günlü trafik kazasında hasarlandığı, kasko sigortalı araçta oluşan hasar bedelinin poliçe kapsamında giderilmesi için davalı sigortacıya yazılı biçimde başvuruda bulunulduğu, bu talebin karşılanmadığı ve eldeki davanın açıldığı, anlaşılmıştır. Davacı 24/08/2017 tarihinde açtığı davasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 3.400,00-TL tazminat isteminde bulunmuş; 12/02/2019 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 44.646,20 TL’ye yükseltmiş; davalı vekili ise 01/03/2019 tarihli dilekçesiyle, ıslah edilen bölüm için zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür. Bilindiği üzere, HMK’nın 107.maddesi kapsamında açılan belirsiz alacak davalarında, davanın açılması ile birlikte (dava tarihinde) alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açanın bunu açıkça dava dilekçesinde belirtmesi gerikir. Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde; “taraflar arasındaki hasar bedeline ilişkin uyuşmazlık sebebi ile talep edilebilecek alacak miktarını, bilirkişi incelemesi neticesinde belirlenecek miktar kadar artırmak üzere, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 3.400,00 TL hasar bedelinin ve 250 TL eksperiz ücretinin poliçe limitleri dahilinde muhatap şirketinin temerrüt tarihi olan 13/05/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini” talep etmiştir. Dava dilekçesi içeriğinden davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşılması ve belirsiz alacak davalarında dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı süresinin kesileceği göz önüne alındığında, ilk derece mahkemesinin; ıslah istemine konu alacağın zaman aşımına uğradığı yönündeki kabulü ve kararı hatalıdır. Bundan ayrı, davalı sigorta şirketi vekili hasar bedelinin sigortalıya ödendiği, mahkemece gerekçeli kararda bu hususa değinilmediği iddia edilmiş olup, ilk derece mahkemesince bu husus araştırılmadan, ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise sigortalının başvurusunun temlik alan davacının başvurusundan önce olup olmadığı belirlenmeden karar verilmiş olması da hatalıdır. Sonuç olarak; az yukarıda açıklanan hatalı uygulama ve noksanlıkların ikmali ile toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi ile oluşacak duruma göre karar verilmesi için davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile kararın HMK’nın 353/1-a/6. maddesi hüküm uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iadesine ilişkin aşağıda yazılı olduğu şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R/ Gerekçe uyarınca, 1/Bilgileri karar başlığında yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, istinaf istemine konu olan kararının HMK’nın 353/1-a/6.maddesi hükmü uyarınca kaldırılmasına, 2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3/Kaldırma gönderme gerekçeleri gözetildiğinde davacı vekili ile davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada değerlendirilmesine YER OLMADIĞINA, 4/İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından peşin yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 5/İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 6/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 7/İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, HMK’nın 353/1-a/6. maddesi hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.09/06/2022