Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/2703 E. 2020/3720 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2703
KARAR NO: 2020/3720
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/05/2019
NUMARASI: 2016/51 Esas 2019/387 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 18/01/2016 harç tarihli dava açan dilekçesinde özetle; 14/10/2015 tarihinde davalı … nezdinde Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı bulunan …’ne ait … plaka sayılı …’nin sevk ve idaresinde bulunan çöp kamyonu ile, davacı …’in sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletin çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacının ağır şekilde yaralandığını, bu olay sebebiyle yürütülen soruşturma da davalı sürücünün meydana gelen kazada %100 kusurlu olduğunun tespit edildiğini, 09/12/1973 doğumlu davacının bu olay sonucu beden gücü kaybına uğradığını, davacıda meydana gelen zararlardan davalıların birlikte sorumlu olduğunu beyanla, davacının uğramış olduğu maluliyet nedeniyle 1.000,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketi yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi, diğer davalılar yönünden ise olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının meydana gelen olay nedeniyle duyduğu derin acı ve üzüntünün bir nebzede olsa hafifletilmesi için 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, müteakip davacı vekili ıslah dilekçesi sunarak 327.681,06 TL maddi tazminatın işleten ve sürücü yönünden kaza tarihi olan 14/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, davalı … yönünden sigorta limitini aşmamak üzere 290.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, yine 50.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ortaklaşa ve zincirleme işleten ve sürücüden tahsiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. Davalı … AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; 14/10/2015 tarihinde kazaya karışan … plakalı aracın 29/09/2015-29/09/2016 tarihleri arasında Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile müvekkili şirket nezdinde sigortalı olduğunu, poliçede teminat limitinin kişi başı 290.000,00 TL olduğunu, davacının trafik kazası sebebi ile meydana gelen bir maluliyetinin olup olmadığının ve varsa oranının davacının Adli Tıp Kurumuna sevki suretiyle belirlenmesinin gerektiğini, maluliyet sebebi ile ortaya çıkan zararların da uzman bilirkişilerce ayrı ayrı hesap edilmesi gerektiğini, 01/06/2015 yürürlülük ve 04/05/2015 tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları kapsamında geçici iş göremezlik tazminatının poliçe teminatı kapsamında olmadığını beyanla, kusur tespiti için dosyanın Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderilmesine, geçici iş göremezliğe ilişkin talebin reddine, müvekkili şirket temerrüte düşürülmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesine, müterafik kusur şartlarının varlığı halinde tazminattan indirime gidilmesine, aleyhe hüküm kurulması halinde yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, talep ve beyan etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Meydana gelen kazada davacı sürücü kusurlu olup davalı sürücüye atfedilecek bir kusur bulunmadığını, olay nedeniyle talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş ve davacının zenginleşmesine matuf olduğunu, sigorta şirketi tarafından davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini, talep ve beyan etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 14/10/2015 tarihinde meydana gelen ve davacının yaralanmasına sebep olan olayda; davacının trafik kurallarına riayet etmemesi, motosiklet sürerken gereken önlemleri almaması, kask takmaması suretiyle kusurlu olduğunu, davacı tarafından gereken önlemler alınmadığı için davacının yaralandığını, bu nedenle davalının sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, ayrıca davacısının ehliyetsiz olduğunu ve hem kendisinin hemde başkalarının hayatını riske atarak trafiğe çıktığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini, talep ve beyan etmiştir. Açılmış olan davaya ilişkin yapılan yargılama neticesinde yerel mahkeme tarafından, 14/10/2015 tarihinde meydana gelen kazada davalı sürücü …’nin %80, davacı sürücü …’in ise %20 oranında kusurlu olduğu, kaza sonrası davacının 12 ay süreyle iş göremezliğinin oluştuğu, davacı …’in %20 kusur oranı dikkate alınarak geçici iş göremezlik zarar tutarının 15.743,18 TL, sürekli işgöremezlik tazminat tutarının 311.937,88 TL olduğu, ancak davacı sürücü …’in kaza sırasında kask takmaması nedeniyle zararın artmasına sebebiyet verdiği, bu nedenle tazminattan hakkaniyet ilkesi gereği %20 oranında indirim yapılması gerektiği, davacının kusur oranı üzerinden hesaplanan geçici iş göremezlik zarar tutarı 15.743,18 TL’nin %20’si olan 3.148,63 TL’nin düşümü ile geçici iş göremezlik tazminat tutarının 12.594,54 TL, daimi işgöremezlik tazminat tutarı 311.937,88 TL’nin %20’si olan 62.387,57 TL’nin düşümü ile daimi işgöremezlik tazminat tutarının 249.550,30 TL olduğu kanaatiyle, toplanan deliller ve bilirkişi raporları dayanak tutularak davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, 12.594,54 TL geçici iş görmezlik, 249.550,30 TL daimi iş görmezlik tazminatı olmak üzere toplam 262.144,84 TL’nin davalı … yönünden dava tarihi olan 18/01/2016’dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, diğer davalılardan ise kaza tarihi olan 14/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilde mükerrerlik olmaması şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 30.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den tahsilde mükerrerlik olmaması şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazla istemlerin reddine karar verilmiş, yerel mahkemenin kararına karşı … vekili, … vekili ve … Sigorta AŞ vekili tarafından süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı … vekilinin istinaf sebepleri; Adli tıp kurumu tarafından düzenlenen raporun poliçe tanzim tarihi itibariyle Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında ki yönetmeliğe göre verilmesi ve tespit edilmesi gerekirken ve talepleri de bu iken, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği, müvekkili sigorta şirketine başvuru nedeniyle hasar dosyası açıldığı, maluliyet incelemesi için medikal firma görevlendirildiği ve Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında ki Yönetmelik uyarınca davacının %3 oranında maluliyetinin tespit edildiği, medikal rapor ile adli tıp raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiği, geçici iş göremezlik tazminatının poliçe kapsamı dışında olduğu (1/6/2015 yürürlük tarihli karayolları motorlu taşıtlar zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları kapsamında) yeni aktuer raporu alınması gerektiği, açıklanan sebeplerle yerel mahkeme kararının yerinde olmadığı hususlarına ilişkindir. Davalı … vekilinin istinaf sebepleri; Kazanın gerçekleşmesinde kusurun davacıda olduğu, raporların hatalı olduğu, ceza yargılaması kararının kesinleşmesinin beklenmediği, mahkemece yapılan indirimin az olduğu, manevi tazminatın yüksek olduğu bu sebeplerle yerel mahkeme kararının yerinde olmadığı hususlarına ilişkindir. Davalı … vekilinin istinaf sebepleri; Mahkemece hükmedilen maddi tazminattan …nin sorumlu olmadığı, dosyada davacının kaza öncesi sağlık durumu ile ilgili bilgi olmadığı, davacının halen … A.Ş’de çalıştığı ve iş güç kaybı bulunmadığı, müvekkili belediyenin kazada kusuru bulunmadığı, davacının kötü niyetli bir tutum takındığı, lehine manevi tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu bu sebeplerle yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu hususlarına ilişkindir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ: Elde ki dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya içeriğine göre yerel mahkeme kararının davalı … vekiline 23/06/2019 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf dilekçesinin ise dosya istinafa gönderildikten sonra 10/07/2020 tarihinde verildiği, anlaşılmıştır. HMK’nın 345/1.maddesine göre “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar…” davalı vekiline kararın tebliğ edildiği tarih ile istinaf dilekçesinin verildiği tarih dikkate alındığında, davacı vekili tarafından istinaf başvuru süresi olan 2 haftalık süre geçirildikten sonra istinaf talebinde bulunulduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 345/1 ve 352.maddeleri gereğince usûl yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. İstinaf isteminde bulunan … Sigorta A.Ş ve … vekilinin istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yapılan inceleme sonunda; Dosya kapsamından, davanın konusunu oluşturan trafik kazasının 14/10/2015 tarihinde meydana geldiği, ilk derece mahkemesi tarafından; (Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önceki uygulamaya göre) meydana gelen kazanın ve ödemeye esas olan poliçe başlangıç tarihinin 01/06/2015 tarihinden sonra (29/09/2015) olmasına rağmen 14/05/2015 tarihli 29355 sayılı resmi gazetede yayınlanan ve 01/06/2015 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları uyarınca değerlendirme yapılıp, sürekli maluliyet tazminatının buna göre belirlenmesi gerekirken Çalışma Gücü ve Meslekte Kazama Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre hazırlanmış rapor esas alınarak PMF 1931 yaşam tablosunun kullanılarak progresif rant formulüne göre hesaplama yapılarak karar verildiği, anlaşılmıştır. Bu uygulamanın ve hükme esas alınan raporun, müteakip bu rapora göre tanzim olunan aktüer raporunun yerinde olup olmadığının aşağıdaki açıklamalarla birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılması gerekmektedir. Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğinde ki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının elde ki derdest davada hemen uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasasının 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı) Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi İptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar. Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesi 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal etmiştir. İptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartları’nın belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği, anlaşılmıştır. Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir. Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen Özürlülük Ölçütü Yönetmeliği ile Engelliler Yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak (-ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığından bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanmalıdır-) düzenlenmesi gerekir. Keza düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek tazminat hesabı yapılması gerekir. Yakarıda ki açıklamalar, incelenen dosyada ki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde; İlk derece mahkemesinin yaptığı yargılama ile esas hakkında ki kararında kamu düzenine aykırılık teşkil eden ve resen incelenmesi gereken bir husus bulunmadığı, dosya kapsamına, yerleşik Yargıtay uygulamalarına uygun, gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte tanzim edilen kaza taraflarının kusurlarının tespitine ilişkin raporun ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra ki duruma uygun düştüğü anlaşılan maddi tazminatın belirlenmesine ilişkin raporların hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, sonucuna varılmakla istinaf istemi incelenen davalıların bu hususlara temas eden istinaf istemleri yerinde bulunmamıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56/1.maddesine göre, hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi tazminat adı ile hak sahibi yararına takdir edeceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden; hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Dava konusu olayda zararlandırıcı eylemin tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur oranları, davacıda meydana gelen yaralanmanın niteliği, maluliyet oranı, yaşı, cinsiyeti, paranın alım gücü, tarafların dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, yaralanma ile sonuçlanan taksirli eylem nedeniyle hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının yukarıda açıklanan ilkelere ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde düzenlenen takdir hakkının kullanmasına ilişkin kurala uygun bulunmasına göre; davalı … vekilinin bu hususa temas eden istinaf istemi yerinde bulunmamıştır. Netice de: dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranı ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın (-Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 esas 2020/40 sayılı iptal kararından sonra ki duruma raporun uygun olması nedeniyle-) hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre ve manevi tazminatın takdirinde T.B.K.nun 56. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre davalılar … Sigorta A.Ş ve … vekilinin istinaf istemlerinin HMK’nın 353/1-b/1.maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçe uyarınca; 1-)Usul ve yasaya uygun olan İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/05/2019 tarih, 2016/51 Esas ve 2019/387 Karar sayılı kararına yönelik davalı … ve … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/2-b/1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, a-Alınması gereken 17.907.11-TL ilam harcından peşin alınan 4.521,20-TL harcın mahsubu ile 13.385,91-TL bakiye ilam harcının istinaf eden davalılar … Sigorta A.Ş ile …’den tahsili ile Hazineye gelir kaydına, b-Manevi tazminat yönünden alınması gerekli 2.049,30-TL ilam harcının davalı …’den tahsili ile Hazineye gelir kaydına, c-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, d-Yasa yoluna başvuran davalılar … Sigorta A.Ş ile … tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, 2-) İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/05/2019 tarih ve 2016/51 Esas, 2019/387 Karar sayılı kararına yönelik davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 345/1 ve 352. maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE, a-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, b-İstinaf yoluna başvuran davalı … tarafından yatırılan harcın talep halinde kendilerine iadesine, c-İstinaf yoluna başvuran davalı … Başkanlı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31. inci maddesiyle değişik HMK’nın 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 12/11/2020