Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/2682 E. 2022/1096 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2682
KARAR NO: 2022/1096
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/03/2019
NUMARASI: 2015/1042Esas – 2019/185Karar
DAVA: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı araç sürücüsünün, direksiyon hakimiyetini yitirmesi sonucunda 03/08/2015 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında, sigortalı araç içerisinde yolcu olarak bulunan vekil edenin ağır bir biçimde yaralanarak, uzun süre tedavi görmek zorunda kaldığı, ayağında oluşan kırıklar nedeniyle sakatlık oluştuğunu, tüm bu durumların ATK raporuyla belirleneceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla (belirsiz alacak) 1.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 08/05/2018 günlü beden arttırım dilekçesi ile de vekil edenin yaralanmasına bağlı olarak uğradığı maddi zararların, bilirkişi raporu ile tespit edildiğini beyanla, istek miktarını 30.510,46-TL’ye çıkarttıklarını açıklamıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasına neden olduğu ileri sürülen aracın, vekil edeni şirket nezdinde 06/07/2015 – 06/07/2016 tarihleri arasını kapsar şekilde ZMM sigortalı olduğunu, ancak müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limitiyle sınırlı bulunduğunu, ZMM sigortası genel şartlarına göre davacıda kalıcı sakatlık oluşmadığını, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik belirlenmesi gerektiğini belirterek, davaya karşı koymuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “… meydana gelen kaza sonucunda davacının %3,3 oranında meslekte kazanma gücünden azalma yaşadığının ve geçici iş göremezlik süresinin 4 aya kadar uzayabileceğinin mütalaa olunması, kazanın oluşumunda davalı sigorta şirketine sigortalı aracın 2918 sayılı yasanın 52/1a maddesi kapsamında %100 oranında kusurlu olması, kazaya karışan dava dışı diğer araçların park halinde bulunması sebebiyle kusursuz olması, bu tespitler kapsamında davacının uğradığı 4.002,16 TL geçici iş göremezlik zararı ve 26.508,30 TL sürekli işgöremezlik zararı olmak üzere toplam 30.510,46 TL zarara uğradığı tespit olunmuştur. Her ne kadar davalı sigorta şirketi tazminat hesabında Sigorta Genel Şartlarındaki düzenlemelerin uygulanması gerektiği savunmasında bulunmuşsa da tazminat hesabına ilişkin 2918 sayılı Kanunun 90. Maddesinde Sigorta Genel Şartları’na göre tazminat hesabı yapılacağını öngören düzenlemenin kaza tarihinden(03/08/2015) sonra 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe girmesi ve yine 2918 sayılı yasanın 95. Maddesinde “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.” düzenlemesi sebebiyle bu savunma yerinde görülmemiştir. Dosyada alınan raporlar kaza tarihindeki mevcut yasal düzenlemelere ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun görülmekle, yapılan tespitler de dikkate alınarak dava ve talep artırım dilekçeleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur.” gerekçesiyle, davanın kabulüne ve 30.510,46-Tl’lik tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı, davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı Sigorta şirketi vekilinin istinaf nedenleri; davacıda oluştuğu ileri sürülen maluliyetin kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri uyarınca belirlenmesi gerekirken, kaza tarihinde yürürlükte bulunmayan yönetmelik hükümlerine göre düzenlendiği anlaşılan ATK raporunun hükme esas alınmasının hatalı olduğu, geçici iş göremezlik tazminatı bakımından da sorumluluğunun KTK’nun 98.madde hükmü uyarınca SGK’ya geçmesi nedeniyle vekil edeni sigorta şirketine yönelik geçici iş göremezlik tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu, ayrıca kazanın meydana gelmesinde tarafların kusur oranlarının tespiti gerekirken kusur yönünden herhangi bir rapor alınmadan karar verilmiş olmasının ve bunun yanında davacı esasen geçici iş göremezlik tazminatı talebinde bulunmadığı halde talep ile bağlılık ilkesine aykırı olacak biçimde 25/05/2018 tarihli talep arttırım dilekçesi doğrultusunda 4,002,16-TL geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu, davacının müterafik kusur durumunun değerlendirilmediği ve davacının hatır için taşındığı belirgin olduğu halde hükmedilen tazminattan hatır taşıması indiriminin yapılmamış olmasının da usulsüz bulunduğu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir.İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme sonucunda; Dava; trafik kazası sonucunda meydana gelen cismani zarara dayanılarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir. 1-Haksız bir fiil sonucu zarar oluştuğu iddiasıyla ilgili bir talepte bulunulması halinde, kazanın oluşumunda taraf kusurlarının ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsur olup, sorumluluk belirlenecek bu duruma göre tespit edilmeli ise de somut olaydı, davacı kazaya neden olduğu ileri sürülen araçta yolcu olarak bulunmaktadır. Bu durumda kazanın oluşumunda kusurlu olması mümkün değildir. Yargılama sırasında, davalı sigorta şirketi tarafından da kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsünün hiçbir kusuru olmadığı yani kusursuz bulunduğu ileri sürülmediğine göre, kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsü dışında başka kişi veya kurumların kusurlu olup olmadığının tespiti eldeki dava bakımından davacıyı ilgilendiren bir husus değildir. Zira, davacının uğradığı zarar, tek bir olaydan kaynaklanmak olup 2918 sayılı KTK’nun 88 ve TBK’nun 61 ve devamı madde hükümleri ile yine TBK’nun 162 ve devamı madde hükümlerine göre; sigortacı dahil, haksız eylem sorumlularından her biri teselsül hükümleri uyarınca tam tazminatla yükümlüdürler. Kusursuz veya bir miktar kusurlu olan davacı taraf, yasanın verdiği müteselsil talep hakkından açıkça vazgeçmedikçe kendi kusuru dışında kusur sorumlularının tamamına veya bir kaçına ya da her hangi birine karşı dava açarak uğradığı zararın tamamının giderilmesini isteyebilir. Davacı taraf dışında kalan diğer kişi veya kişilere ait kusur oranları, zarar sorumlularının kendi iç ilişkilerini ilgilendiren bir husus olup, rücuda dikkate alınabilecek bir durumdur. Bu nedenle mahkemece herhangi bir kusur raporu alınmaksızın karar verilmiş olmasında, bir isabetsizlik tespit edilememiştir. 2- Ancak zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde diğer bir ifadeyle zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zarar meydana gelmesine etki yapmış veya zarar sorumlusunun durumunu ağırlaştırmış ise kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 52.maddesi (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. Maddesinde de mevcuttur) uyarınca hakim tazminat miktarını hafifletebilir. Hatır taşımaları da bir menfaat karşılığı olmadığı hallerde bu gibi taşımalarda kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51.madde hükmü uyarınca (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesinde de mevcuttur) tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hatır taşımasından söz edebilmek için de yaralanan ya da ölen karşılıksız taşınmış olmalıdır. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde taşıma ya da kullanmanın kimin çıkar ve yararına olmasının saptanması önemli olduğu gibi yarar ekonomik olabileceği gibi ortak toplumsal yararları da ilgilendirilebilir. Ancak taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişinin (sürücü) bir çıkarı veya yararı bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, cismani zarara uğrayanların müterafik kusurlu olması ve hatır için taşınmış bulunmaları halinde, bu durumun takdiri indirim nedeni olarak değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülebilir ise de bunun olması için, yargılama sırasında bu hususların usulüne uygun şekilde ileri sürülmesi ve kanıtlanması gerekir. Eldeki davada davalı sigorta şirketi tarafından, davacının müterafik kusurlu olduğu ve ayrıca hatır için taşındığı ileri sürülmediğine ve HMK’nın 357. madde hükmü gereğince, yargılama sırasında ileri sürülmeyen bir hususun, istinaf aşamasında ileri sürülmesinin de mümkün bulunmamasına göre davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan istinaf isteğinin de yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. 3-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarına gelince; Maluliyete ilişkin alınacak raporların 11/10/2008 tarihinden önce meydana gelen trafik kazalarında Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında meydana gelen trafik kazalarında Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine, 01/09/2013 tarihinden sonra meydana gelen trafik kazalarında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine ve 01/06/2015 tarihi ile 20/02/2019 tarihleri arasında meydana gelen trafik kazalarında ise Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerinin uygun olarak düzenlenmesi gerekmekte ise de, somut olayda ATK 3. İhtisas Dairesince düzenlenen 30/06/2017 günlü rapor davalı vekiline 03/08/2017 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş ve fakat davalı tarafça bu rapora karşı herhangi bir itiraz ileri sürülmemiştir. Bu durumda maluliyet oranı ve iyileşme süresine ilişkin 30/06/2017 günlü ATK raporundaki belirleme ve değerlendirmeler davacı taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturacağından, mahkemece bu raporun baz alınması ile düzenlendiği anlaşılan aktüer bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik mevcut değildir. Ayrıca 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5.maddesinin “Sağlık Giderleri Teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar, tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile, trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık giderleri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderlerin teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup, ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …nın sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” denmekte ise de; 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanacak sağlık hizmeti bedellerinin neler olduğu açıklanmış ve sınırlandırılmıştır. KTK’nun 98.maddesinde; trafik kazaları nedeniyle, üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup; 6111 sayılı yasanın geçici 1.maddesi ile de, “Bu kanunun yayınlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiş olup, buna göre SGK 6111 sayılı yasa ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesi uyarınca tüm tedavi giderlerinden değil sadece söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Diğer bir ifadeyle SGK’nun hangi tedavi giderlerinden sorumlu olduğu, kanun uyarınca belirlenmiş olup, anılan kanun kapsamı dışına çıkılarak yapılan genel şartlardaki düzenlemeler ile, SGK’nun sorumluluk kapsamının genişletilmesi, bir kanun maddesinin idarenin yapmış olduğu bir düzenleme ile değiştirilmesi mümkün değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/01/2004 tarih, 2004/4-40E-2004/113 K.sayılı İçtihadı). SGK’nun sorumluğunun kapsamını belirleyen KTK’nun 98.madde hükmüne aykırı olacak şekilde düzenlenen Genel Şartlardaki bu yöndeki bir belirlemenin KTK’nun 92.maddesine 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik sonucu eklenen (i) maddesi nedeniyle yasal hale geldiği de söylenemeyeceği gibi, anılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi kararı ile de iptal edildiği gözetildiğinde, bedensel zararın bir türü olan geçici iş göremezlik zararından davalı sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilmiş olmasında bir yanılgı bulunmamaktadır. Tüm bunlardan ayrı, dava dilekçesindeki tüm açıklamalar değerlendirildiğinde, talebin sadece sürekli iş göremezlik zararına ilişkin olduğu sonucuna varılamayacağından, aşılmış bir talebin varlığından da söz edilemeyecek olması nedeniyle mahkemece davacı yararına bedensel zararın bir türü olan, geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmiş bulunmasında usul ve yasaya aykırı bir husus tespit edilemediğinden, davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının esastan reddi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM/ Gerekçe uyarınca; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı sigorta şirketi vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yasa yoluna başvuran davalıdan alınması gereken 2.084,17-TLnispi istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 522,00-TL’nin düşümü ile kalan 1.562,17-TL bakiye harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı sigorta şirketi tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/09/2022