Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/2663 E. 2021/2108 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2663
KARAR NO: 2021/2108
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ:15/04/2019
NUMARASI: 2015/1251 E. – 2019/334 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 17.10.2009 tarihinde müvekkili…’in sevk ve idaresindeki… plaka sayılı kamyonete, … Mahallesi … sokak üzerinden yolun sağ tarafından seyir halindeyken ara sokaktan çok süratli bir şekilde gelen markasını, sürücüsünü ve plakasını göremediği otomobilin kendi aracına sağ ön kısmından çarpması neticesinde yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazaya sebebiyet veren araç sürücüsü kazadan sonra olay yerinden kaçmış olduğundan kaza tespit tutanağı tutulamadığını, olay yerinde varsa kamera kayıtlarının incelenmesi ile birlikte kusur tespiti yapılması gerektiğini, bu kazada müvekkillinin yaralanarak Antalya Atatürk Devlet Hastanesine kaldırıldığını, müvekkilinde kaza nedeniyle kafa travması geçirdiğini, kafasının birden fazla yerinde yaralanma meydana geldiğini, ayrıca müvekkilinin koku alma ve görme yetisinde kayıp oluştuğunu, kazaya ve müvekkilinin sakatlanmasına sebep olan araç bilinmediğinden meydana gelen zarardan Güvence Hesabının sorumlu olduğunu, müvekkilinin 10.01.1966 doğumlu olup kaza tarihi itibariyle kırk dört(44) yaşında olduğunu ve pazarcılık yaptığını belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davacıya ödenmesi gereken işgücü kaybından doğan 1.000,00 TL daimi sakatlık tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı yandan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili 20/12/2018 tarihli dilekçesi ile sürekli sakatlık (maluliyet) talebini 71.797,74TL artırarak toplam 72.797,74-TL tazminat miktarının davalı sigorta şirketinden temerrüt tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu tazminat talebinin zaman aşımına uğradığını, kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin tespiti ve araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin ispatının gerektiğini, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden kusur durumuna ilişkin rapor alınması ve bu doğrultuda hüküm kurulması gerektiğini, davacının kaza sebebiyle duçar olduğu daimi sakatlık sonucu meydana gelen sürekli iş gücü kaybının Yargıtay içtihatları doğrultusunda Adli Tıp Kurumu … İhtisas Kurulu marifetiyle tespit edilmesi gerektiğini, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarının tespit edilerek müvekkili kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, aleyhe karar verilmesi durumunda Güvence Hesabı’nın sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçedeki teminat limitini aşamayacağını belirterek, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Davanın KABULÜ ile 72.797,74 TL’nin davalının temerrüt tarihi olan 28/04/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen karar davalı vekili tarafından süresinde istinaf edilmiştir. Davalı Güvence Hesabı vekilinin istinaf sebepleri; dava konusu tazminat talebi zamanaşımına uğramış olmasına rağmen davanın kabulüne karar verilerek müvekkili kurum aleyhine hüküm kurulmasının hatalı olduğu, ayrıca davaya konu olayda uzamış ceza zamanaşımı 8 yıllık süre kabul edilse bile ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolduktan sonra ıslah edilmiş olduğundan davanın ıslah edilen tutar yönünden reddine karar verilmesi gerekmekteyken kabulüne karar verilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı olduğu, kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin tespiti ve araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin ispatlanamadığı, maluliyet raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için adli tıp kurumundan maluliyete ilişkin sağlık raporu alınması gerekirken alınmamasının hatalı olduğu, taleplerine rağmen mahkemenin gerekli araştırmayı yapmamış olmasının haksız ve hukuka aykırı olduğu, maluliyet ile kaza arasındaki illiyet bağının ispat edilmediği, davacının müterafik kusuru nedeniyle (emniyet kemeri takmaması) hükmedilen tazminattan indirim yapılmamasının hatalı olduğu, hesaplanan tazminata dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken başvuru tarihinden hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu hususlarına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava, trafik kazası nedeniyle sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir. 17.10.2009 tarihinde davacı …’in sevk ve idaresindeki …plaka sayılı kamyonete markasını, sürücüsünü ve plakasını göremediği otomobilin kendi aracına sağ ön kısmından çarpması neticesinde yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, davacının maddi tazminat istemiyle bu davayı açtığı anlaşılmıştır.1-Dava konusu kazaya ilişkin olay yerinde tutulan 17/10/2009 tarihli Kaza Yeri Terk Bildirim Tutanağında, kaza mahallinde sadece … plakalı aracın bulunduğunun bildirildiği, çevredekilerin; plakası alınamayan bir aracın çarpıp kaçtığı ve araç içinden iki kişinin hastaneye gittiği yönünde beyanda bulundukları, yine araç içindeki yolcu ve sürücü ile iki tanığın karakol ifadelerininde aynı mahiyette olduğu göz önüne alındığında, kazaya sürücüsü ve plakası belirlenemeyen başka bir aracın karıştığının kabulünün gerektiği anlaşılmıştır. Burada aksini ispat yükümlülüğü davalıya ait olduğundan ve davalıda aksini ispat edemediğinden, mahkemece bilirkişi raporundaki belirleme de dikkate alınarak kazaya sürücüsü ve plakası belirlenemeyen başka bir aracın karıştığının kabul edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin aksine ilişen istinaf itirazının reddi gerekmiştir. 2-2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın; cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi ve manevi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde düzenlenmiştir. (Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde de bulunmaktadır.) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.madesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrur olan tarafın zarara ve failine ittila tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası ceza kanunları mucibince mühdeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur. ” denilmektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde de;”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi, iki yıllık kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının 17/10/2009 meydana geldiği, eldeki davanın 29/12/2015 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Başkanlığınca düzenlendiği anlaşılan 08/05/2018 günlü raporda; davacının geçirmiş olduğu trafik kazası sonucunda gördüğü tüm tedavi evraklarının değerlendirilmesi sonucunda %40,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşme süresinin 50 gün olacağının bildirildiği, görülmüştür. Bu durumda, davacının uğramış olduğu gerçek zararın boyutunu ancak 08/05/2018 tarihinde düzenlenen raporla öğrendiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, 08/05/2018 tarihinde ıslah tarihi olan 20/12/2018 tarihine kadar 2 yıllık kısa zamanaşımı süresi ve kaza tarihinden itibaren de 10 yıllık genel zamanaşımı süresi geçirilmemiş bulunduğundan, davalı vekilinin ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının geçirilmiş bulunduğuna ilişkin istinaf itirazının yerinde olmadığı sonucuna varıldığından, bu yöne ilişen istinaf itirazının reddine karar verilmiştir. Netice de; dosyadaki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, ıslah tarihi itibariyle talebin zamanaşımına uğramamış olmasına, kazaya sürücüsü ve plakası belirlenemeyen başka bir aracın karıştığının kabul edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamasına, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına, hesaplanan tazminata başvuru tarihinden itibaren faize hükmedilmesinde de hukuka aykırılık olmamasına göre, davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK.nun 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-)Usul ve yasaya uygun olan İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 15/04/2019 tarih 2015/1251 E. 2019/334 K. sayılı kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b/1 madde hükmü uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-)İstinaf eden davalıdan alınması gereken 4.972.81-TL harçtan peşin yatırılan 1.243,25-TL nispi karar ilam harcının düşümü ile 3.729,56-TL nispi karar ilam harcının istinaf eden davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-)İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-)Yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, HMK’nun 353/1-b/1 madde hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nun 362/1-a madde gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.23/12/2021