Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/2040 E. 2022/541 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2040
KARAR NO: 2022/541
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/11/2018
NUMARASI: 2016/430 Esas 2018/1154 Karar
DAVA TÜRÜ : Trafik Kazasından Kaynaklanan Destekten Yoksun Kalma Maddi Tazminatı ve Manevi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …’nın 13/03/2016 tarihinde sevk ve idaresindeki … plakalı araçla seyir halinde iken direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu yaptığı tek taraflı trafik kazasında araç içinde yolcu olarak bulunan müvekkillerinin murisi …’un hayatını kaybettiğini, müvekkillerinin destekten yoksun kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 1.000 TL cenaze ve defin giderleri ile diğer harcamaların avans faiziyle davalı … şirketinden tahsiline, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere kaza tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faiziyle birlikte davacı … için 2.000,00-TL ve … için 2.000,00-TL olmak üzere 4,000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddinin gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Netice olarak bilirkişi raporunun dosyaya temin edilmiş olan SGK müzekkere cevabına, sosyal ekonomik durum araştırmasına ilişkin ilgili kolluk birimi tarafından gönderilmiş olan müzekkere cevabına, davalı tarafından gönderilmiş olan bilgi ve belgelere, mevzuata ve uygulamaya göre hazırlandığı, hükme esas alınmaya elverişli olduğu kanaatine varılmış ve bilirkişi raporunda esasen tazminat miktarı toplam 94.036,80 TL olarak belirlenip, davacılar lehine rapordaki miktarlar kadar destekten yoksun kalma tazminatina hükmolunmuş, davacılar murisinin kolluk ile yapılan yazışma cevabına göre … Köyüne defnedildiği anlaşılmış olup, köyde yapılan definlerde para alınmayacağı da değerlendirilerek cenaze defin giderine ilişkin talebin reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. Her ne kadar hüküm fıkrasında sehven yazılmamış ise de 1 nolu hüküm fıkrası ile belirlenen tazminata, (dava tarihinden önce davalıya başvuru olmadığından ve kazaya karışan davalı sigortalı aracı ticari olmadığından), dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmekte olup, bu husus gerekçeli kararda açıklanmakla yetinilmiştir. Her ne kadar hüküm fıkrasında sehven yazılmamış ise de 1 nolu hüküm fıkrası ile belirlenen tazminata, (dava tarihinden önce davalıya başvuru olmadığından ve kazaya karışan davalı sigortalı aracı ticari olmadığından), dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmekte olup, bu husus gerekçeli kararda açıklanmakla yetinilmiştir” gerekçesi ile; a-davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile davacı … yönünden 39.416,94 TL ve davacı … yönünden 53.619,86 TL olmak üzere 94.036,80 TL destekten yoksun kalma tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, b-cenaze ve defin giderine ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı …. vekilinin istinaf sebepleri; Dava açılmadan önce müvekkili kurama başvuru şartının yerine getirilmediği, başvuru şartı yerine getirilmeksizin açılan davanın başvuru şartı eksikliği nedeniyle usulden reddi gerekirken kabul edilmesinin hatalı olduğu, sürücü zararına bağlı olaylarda işletenin taleplerinin, Trafik Sigortası yeni Genel Şartları uyarınca trafik sigortası teminatı kapsamında olmadığı, yargılamaya konu trafik sigortası poliçe tanzim tarihi (18.07.2015) olup trafik kazası tarihi olan13/03/2016 tarihi itibari ile trafik sigortası yeni genel şartlarının uygulanması gerektiği, davanın müvekkili şirket yönünden reddi gerekirken, kabul edilmesinin hatalı olduğu, mahkeme tarafından aldırılan bilirkişi raporunda, bilirkişinin hesaplamayı poliçe genel şartları ekinde belirtilen hesaplama tekniği ile yapmadığı gibi Yargıtay içtihatlarına göre de yapmadığını, zira %5 iskonto %5 artttırm ile 1Kn şeklinde hesaplama yapıldığı, TRH 2010 bakiye yaşam tablosu kullanılmış ise de teknik faiz 1,8 ve devre başı ödemeli belirli süreli rant hesaplama tekniğinin kullanılmadığı, hatalı raporun karara dayanak yapılmasının kararın da hatalı olmasına sebebiyet verdiği, somut olayda müteveffanın işleteni olduğu araçta yolcu olarak bulunduğu, araç sürücüsünün kaza sırasında alkollü olduğu, alkollü sürücü tarafından kullanılan araca bilerek ve isteyerek binmesi, aracın alkollü sürücü tarafından kullanılmasına izin vermesi nedeniyle müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği halde herhangi bir indirime gidilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğu, hususlarına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava, trafik kazasına bağlı ölüm olayı nedeniyle destekten yoksun kalma maddi tazminatı ile cenaze ve defin giderleri istemine ilişkindir. 13/03/2016 tarihinde dava dışı …’nın sevk ve idaresindeki … plakalı araçla seyir halinde iken direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu yaptığı tek taraflı trafik kazasında araç içinde yolcu olarak bulunan ve araç maliki olan davacıların murisi …’un hayatını kaybettiği, anne ve babası olan davacıların destekten yoksun kadıkları iddiasıyla kaza yapan aracın trafik sigortacısı olan davalı hakkında eldeki davayı açtıkları anlaşılmıştır. Dosyada mevcut kayıt ve belge içeriklerine göre; taraflar arasında davalı … şirketi nezdinde başlangıç tarihi 18/07/2015, bitiş tarihi ise 18/07/2016 olan ZMM sigorta poliçesi ile sigortalı olan … plaka sayılı aracın sürücüsü …’nın tam kusuru neticesinde 13/03/2016 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında sigortalı araçta yolcu olarak bulunan ve aynı zamanda aracın maliki/ işleteni bulunan …’un hayatını kaybettiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık bu durumda destekten yoksun kalan davacıların üçüncü kişi konumunda olup olmadığı ve sürücünün kusurundan kendi kusuru imiş gibi sorumlu olan desteğin yasadan kaynaklanan bu kusurunun kendilerine yansıtılıp yansıtılamayacağı, sonucu itibariyle de davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri içeriğindeki “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadeleri Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 153.maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta, Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları Anayasa gereğince yasama, yürütme, yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir. O halde öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararının eldeki davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekir. Anayasa’nın 153. maddesinin 6.fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesinin 09/05/2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı) Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadır. Bu durumda itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” gerekçesine yer verilmiştir. Yine 09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi sonucu verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istinası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği, uyulması zorunlu yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Anayasa’nın 153.maddesinin 1.fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, 5.fıkrasında “iptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir. Türk Anayasal sisteminde; “Devlete Güven” ilkesini sarsmamak ve devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. HMK’nın 33.maddesinde “Hakim Türk Hukukunu resen uygular” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke ve az yukarıda açıklanan Anayasal hükümler ile yüksek yargı organlarının içtihatları birlikte gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin halini almamış derdest dosyalar yönünden hemen uygulanmasının zorunluluğu ortadır.Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Yani usuli kazanılmış haklara bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulama alanı bulurlar. Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğuna öncelikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık trafik sigortası genel şartlarının belirleyici olmayacağı, genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği, bu karardan sonra sigorta şirketlerinin sorumluluğunu azaltan genel şartların bir çok hükmünün uygulanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda açılan davalarda Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri, genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir. Yukarıdaki açıklamalar, incelenen dosyadaki tüm kayıt ve belgeler, yerel mahkemenin kabulü ve kararı, istinaf sebepleri ile resen incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken kamu düzenine ilişkin hususlar birlikte incelenip değerlendirildiğinde; Her ne kadar istinaf eden vekili tarafından (-diğer istinaf sebeplerine ek olarak-) 13/03/2016 kaza tarihine göre 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları kapsamında davacıların destekten yoksun kalma maddi tazminatı isteminde bulunamayacakları yargılama aşamasında ve istinaf aşamasında (istinaf sebebi olarak) ileri sürülmüş ise de; itiraz ve istemin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Zira 2918 sayılı yasanın 92/1-g maddesindeki hüküm, kaza tarihinden sonra 27/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinden somut olaya uygulanması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kaza tarihinde önce 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesi (d) bendinin az yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesi’nin 2019/40 esas sayılı kararı gereğince (-Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92. maddelerinde yer alan “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerinin iptal edilmesi ile-) 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar için uygulanması olanağını kalmamıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi kararından sonra genel şartların sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerin uygulanabileceği gözetildiğinde, ZMMS Genel Şartlarının A.6. maddesinin (d) bendi hükmünün 26/04/2016 tarihinden önceki kazalar bakımandan Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olması nedeniyle uygulanamayacağı hususunda duraksamamak gerekir. Hal böyle olunca, eldeki davada 13/03/2016 kaza tarihi itibariyle ZMMS Genel Şartlarının, Karayolları Trafik Kanunu ile Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerine aykırı olmayan hükümleri ile Yargıtay’ın 01/06/2015 tarihinde uygulanmaya başlanılan genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, buna göre; sürücü – işleten destek ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile ölmüş olsun, ölüm destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğuran bir sonuç olduğundan, desteğin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağı, sürücü – işletenin tam kusurlu olması halinde dahi 3.kişi konumunda olan destekten yoksun kalan kişilerin tazminat isteme hakkına sahip olduğu, bu durumda 3.kişi sıfatıyla dava açan destekten yoksun kalan kişiler bakımından TBK’nın 135. maddesinde düzenlenen alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi durumunun da gerçekleşmeyeceği gözetilmek suretiyle, davacıların hak ettikleri destekten yoksun kalma maddi tazminatının tespit edilmesi ve bu suretle destekten yoksun kalma maddi tazminatına hükmedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı, TRH-2010 yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi izlenerek ve davacıya ait SGK kayıtlarına göre belirlenen gelirin baz alınmasıyla tazminat miktarının belirlenmiş olmasında bir yanılgı mevcut olmadığı, davalı tarafça cevap dilekçesinde müterafik kusurla ilgili herhangi bir iddiada bulunulmadığından müterafik kusur indirimi yapılmamasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna ve vicdani kanaatine varılarak, usul ve yasaya uygun bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1.maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmiş aşağıda yazılı olduğu gibi karar verilmiştir.
HÜKÜM/ Gerekçe uyarınca; 1/İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/11/2018 tarih ve 2016/430 Esas 2018/1154 Karar sayılı kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi hükmü uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2/İstinaf eden davalıdan alınması gereken 6.423,65-TL harçtan peşin yatırılan 1.605,90-TL harcın düşümü ile 4.817,75-TL harcın istinaf eden davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4/İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.14/04/2022
MUHALEFET ŞERHİ Görülmekte olan davada, davacı taraf davalı … şirketi nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı araç sürücüsü …’nın direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında sigortalı araç içerisinde yolcu olarak bulunan ve aracın maliki/ işleteni olan …’un hayatını kaybettiğini, vekil edenlerinin kaza sonucunda ölen …’un desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla davacı anne … için 2.000,00-TL ve davacı baba … için de 2.000,00-TL olmak üzere toplam 4.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 1.000,00-TL cenaze ve defin giderinin davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiş; davalı … şirketi ise kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan ZMM sigortası genel şartlarına göre; talebin teminat dışı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davacıların destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin taleplerinin ıslah dilekçesi doğrultusunda kabulü ile -Davacı … yönünden 39.416,94 TL ve davacı … yönünden 53.619,86 TL olmak üzere 94.036,80 TL destekten yoksun kalma tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, -Cenaze ve defin giderine ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı … şirketi vekili tarafından, diğer istinaf nedenleri yanında, vekil edeni sigorta şirketinin sorumluluğunun kapsamını oluşturan poliçenin düzenlenme tarihinin ve kaza tarihinin 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının yürürlüğe girmesinden sonra olması nedeniyle davacı taraf taleplerinin teminat dışı olduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı biçim ve şekilde müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek, kararın kaldırılması talebi ile istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Dava, trafik kazası nedeniyle meydana gelen ölüm olayına dayanılarak açılmış destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze ve defin giderlerinin tahsili isteğine ilişkindir. Dosya arasında bulunan kayıt ve belgeler, tarafların iddia ve savunmaları, itirazları, itirazların kapsamı değerlendirildiğinde; taraflar arasında davalı … şirketi nezdinde başlangıç tarihi 18/07/2015, bitiş tarihi ise; 18/07/2016 olan ZMM sigorta poliçesi ile sigortalı olan … plaka sayılı aracın sürücüsü …’nın tam kusuru neticesinde 13/06/2016 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında sigortalı araçta yolcu olarak bulunan ve aynı zamanda aracın maliki/ işleteni bulunan …’un hayatını kaybettiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık bu durumda destekten yoksun kalan davacıların üçüncü kişi konumunda olup olmadığı ve sürücünün kusurundan kendi kusuru imiş gibi sorumlu olan desteğin yasadan kaynaklanan bu kusurunun kendilerine yansıtılıp yansıtılamayacağı, sonucu itibariyle de davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunup bulunmadığına ilişkindir. 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları; yürürlüğe girmesinden sonra düzenlenen poliçelerde geçerli olacağından, poliçenin düzenlendiği tarih itibariyle Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının kapsamı tüm taraflarca bilinmektedir. Genel şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepler bakımından sigortacının sorumluluğu, kaza tarihinde geçerli olan poliçe kapsamında ve sigorta limitleri dahilinde üçüncü kişilerin uğradıkları zararları tazmin etmekte sınırlıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 92. maddesinin (a) ve (c) bentleri, Trafik Sigortası Genel Şartları A.1 ve A.3 maddesi, A.5 maddesinin (ç) bendi ve yine A.6 maddesinin (c) ve (d) bentleri birlikte değerlendirildiğinde; bir motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana gelen ölüm olayına bağlı olarak destekten yoksun kalma halinde, destekten yoksun kalınan zararın ZMM sorumluluk kapsamında olması için ölenin üçüncü kişi olması ve desteğin kusursuz bulunması gerekmektedir. Somut olayda; davacıların desteği araç işleteni/maliki …’un, dava dışı sürücü …’nın idaresindeki … plaka sayılı sigortalı araç ile 13/03/2016 tarihinde yapmış olduğu tek taraflı trafik kazasında öldüğü, davacı tarafın kabulünde olduğu üzere, kazanın meydana gelmesinde araç sürücü …’nın tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı … şirketinin sorumluluğu 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre düzenlenen ve başlangıç tarihi 10/07/2015 olan poliçe şartlarına göre belirlenecektir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.3 maddesine ve A.5 maddesinin (ç) bendine göre; ancak üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla meydana gelen destek zararları, destekten yoksun kalma teminatı kapsamındadır. Sigortacının destek zararlarından sorumlu olması için motorlu aracın işletilmesi sırasında, mutlaka ölen kişinin üçüncü kişi olması gerekir. Somut olayda müteveffa destek araç maliki/işleni olduğundan üçüncü kişi olarak kabul edilemez. Bundan ayrı yine genel şartların A.6 maddesi (d) bendinde; destekten yoksun kalan hak sahibinin sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsın kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri, teminat dışı tutulduğundan; araç sürücüsünün tam kusurundan KTK’nun 85/son madde hükmü gereğince kendi kusuru gibi sorumlu bulunan işleten …’un yasadan kaynaklanan kusuruna isabet eden destek tazminatı sigorta teminatı kapsamında değildir. Bundan ayrı kaza tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanununda da sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsın kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin sigorta teminatı kapsamında olduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığı ve kapsama giren teminat türleri arasında sayılmadığına ve KTK’nun atıfta bulunduğu Borçlar Kanunda da konuya ilişkin herhangi bir açık düzenleme yer almadığına göre; ortada yasaya aykırı olarak yapılmış bir genel şart düzenlemesi varlığından da söz edilemeyeceğinden davacıların destek tazminatı talep hakları bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 29/05/2017 gün 2016/14573 Esas-2017/6035 sayılı kararı ile yine çok benzer bir konuya ilişkin bulunan 30/11/2020 gün ve 2019/1241 Esas, 2020/7802 Karar sayılı emsal içtihatları) Kaldı ki 6704 sayılı Yasa ile değişik 2918 sayılı KTK’nun 92.maddesine eklenen (g) bendinde “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” ve (h) bendinde de “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ZMM Sigortası kapsamı dışında olduğunu bildirmiştir. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete’de yayınlanarak 09/10/2020 tarihinde yürürlüğe giren 17/07/2020 gün ve 2019/40 E., 2020/40 sayılı kararında da söz konusu bu ek maddelerle ilgili olarak herhangi bir iptal kararı verilmemiş, aksine bu yöndeki iptal talebi reddedilmiştir. Hal böyle olunca mahkemece; davacı tarafın destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin taleplerinin poliçenin teminatı kapsamında olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz bulunduğundan, istinaf incelemesi sonucunda davalı … şirketi vekilinin bu yönü amaçlayan istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK.m.353/1-b/2 hükmü gereğince kaldırılmasına ve davanın tümden reddi yönünde düzeltilmek suretiyle yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun davalı … şirketinin istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki görüşüne ve kararına katılmıyorum.