Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/195 E. 2021/150 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/195
KARAR NO: 2021/150
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI : 2014/1308 E. – 2018/1201 K.
DAVA: Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Asıl dava yönünden davacı vekili; müvekkili … arkadaşlarıyla top oynarken davalıların sorumluluğunda bulunan … plaka sayılı aracın kendisine çarpması sonucunda ağır şekilde yaralandığını, yaralanma sonucunda tedavisinin halen devam ettiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 10.000-TL maddi tazminat ile 300.000-TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen dava yönünden davacı … vekili; Bakırköy 3.ATM’ye sunmuş olduğu 19/06/2018 tarihli dava dilekçesinde müvekkili … tek çocuğu olan 07/04/2006 doğumlu … geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle görmüş olduğu tedavi sonucunda 18/06/2016 tarihinde vefat ettiğini, daha önce yaralanmadan dolayı Bakırköy 5.ATM 2014/1308 esas sayılı dosyası ile tazminat davası açtıklarını, bu kerre 5.000-TL destekten yoksun kalma tazminatın tahsili ile davanın tarafların ve konusunun aynı olması nedeniyle dava dosyalarının birleştirilmesini talep etmiştir.Davalı … şirketi ile davalı … vekilleri; kazanın oluşumunda davacılardan … tamamen kusurlu olduğunu, ani olarak yola fırlaması nedeniyle aracın kendisine çarptığını, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “Dava konusu trafik kazasıyla ilgili davalı … aleyhine Bakırköy 37. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/121 esas sayılı dosyası ile dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda ATK tarafından düzenlenen 19/02/2015 tarihli rapora istinaden “sanık sürücü … idaresindeki otomobil ile mahal şartlarına uygun hızda seyri sırasında sol tarafta park halindeki araçların arasından çıkarak kısa mesafeden seyir yoluna giren yaya karşı mevcut şartlarda tedbir alma imkanı bulunmadığından sonuçta atfi kabil kusuru olmadığı, 2006 doğumlu yaya … seyir halde bulunan sürücülerin görüş ve tedbir alma imkanlarını kısıtlayıcı biçimde aniden yola çıktığı esnada da otomobilin çarpmasına maruz kaldığı olayda yaşı nedeniyle davranış faktörleri sonuç üzerinde asli derecede tamamen etken olduğu ve bu nedenlerle kendisinin asli derecede ve tamamen kusurlu olduğu” gerekçesiyle beraat kararı verilmiş, söz konusu karar Yargıtay 12.HD 2016/12297 esas 2018/8571 karar sayılı ilamıyla onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmıştır. Her ne kadar mahkememizce aldırılan kusur raporunda, bilirkişi heyeti … ve arkadaşları düzenlemiş oldukları 01/06/2017 tarihli raporlarında kazanın oluşumunda davalı sürücü …’in ikinci derecede %10 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş beyan etmiş iseler de, ceza mahkemesi tarafından verilen beraat kararında mahkemenin hükme esas aldığı ATK tarafından düzenlenen raporda tespit edilen maddi olayların mahkememizce de bağlayıcı olduğu, zira ceza mahkemesi kararına göre davalı sürücünün tedbir alma imkanı bulunmadığı hususundan hareketle davalı tarafın tamamen kusursuz olduğu yönündeki tespitinin mahkememizce maddi olay kabul edilip; ceza mahkemesinin beraat kararına ilişkin tespit etmiş olduğu maddi olay ve olguların mahkememizi de bağladığı dikkate alınarak mahkememizce aldırılan heyet raporundaki kusur değerlendirmesine itibar edilmemiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacılar tarafından maddi ve manevi tazminata konu edilen trafik kazasının oluşumunda Bakırköy 37. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşen karara göre davalı tarafın tamamen kusursuz olduğu, ceza mahkemesi kararına dayanak teşkil eden ve ATK tarafından düzenlenen 19/02/2015 tarihli raporda belirlenen maddi olguların mahkememizce de bağlayıcı olduğu (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/50-231 EK, Yargıtay 11.HD 2009/562 esas 2010/31 karar, Yargıtay 17.HD 2015/2919-3741 EK sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere), bu nedenlerle davacıların talebine konu trafik kazasının meydana gelmesinde davalı tarafa atfı kabil herhangi bir kusur bulunmadığından açılan asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. tarafın tamamen kusursuz olduğu, ceza mahkemesi kararına dayanak teşkil eden ve ATK tarafından düzenlenen 19/02/2015 tarihli raporda belirlenen maddi olguların mahkememizce de bağlayıcı olduğu (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/50-231 EK, Yargıtay 11.HD 2009/562 esas 2010/31 karar, Yargıtay 17.HD 2015/2919-3741 EK sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere), bu nedenlerle davacıların talebine konu trafik kazasının meydana gelmesinde davalı tarafa atfı kabil herhangi bir kusur bulunmadığından açılan asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle “1-Asıl ve birleşen dava yönünden davacılar tarafından davalılar aleyhine açılan davaların ayrı ayrı sübuta ermediğinden REDDİNE,2-Yargılama aşamasında görevsiz mahkeme tarafından davalı … adına kayıtlı …0 plaka sayılı araç kaydına konulan tedbirin HMK 389/1 md gereğince uyuşmazlık konusu olmaması nedeniyle KALDIRILMASINA” karar verilmiştir.İlk derece mahkemesi tarafından verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karara karşı asıl ve birleşen dava davacıları tarafından süresi içinde istinaf başvurusu yapılmıştır.Asıl ve birleşen dava davacıları vekilinin istinaf nedenleri: Mahkemece kesinleşen ceza davasına atıfta bulunarak ve o davadaki kusur raporu esas alınarak davanın reddi yönünde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna lişkindir.İstinaf edenin sıfat ve istinaf neden ve kapsamıyla sınırlı olarak yapılan incelemede:Asıl dava, trafik kazasında ağır şekilde yaralan küçük adına açılmış maddi ve manevi tazminat, birleşen dava ise yaralanan çocuğun ölmesi nedeniyle babası tarafından açılan destekten yoksunluk tazminatına ilişkindir.Asıl ve birleşen davalara konu kaza 18/08/2013 tarihinde gerçekleşmiştir. Her iki davanın davalılarından …’in sürücüsü, diğer davalı …’in işleteni ve diğer davalı … şirketinin ise ZMM sigortacısı olduğu … plakalı aracın asıl davanın davacısı 2006 doğumlu … çarptığı, küçük … ağır şekilde yaralandığı ve bilahare de tedavisi devam ederken öldüğü anlaşılmaktadır. ATK’nın dosyada mevcut raporuna göre Ahmet’in ölümü ile geçirmiş olduğu trafik kazası arasında illiyet bağı bulunduğu da anlaşılmaktadır.Dosyada mevcut kaza tespit tutanağı bulunmamaktadır. C.savcılığı tarafından yapılan hazırlık soruşturması sırasında alınan 14/11/2013 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu kazanın meydana gelmesinde küçük Ahmet’in asli, … plakalı aracın sürücüsünün ise tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Davalı sürücü hakkında Bakırköy 27. Asliye ceza mahkemesinde açılan ceza davasında alınan 19/02/2015 tarihli ATK Trafik İhtisas Dairesi raporunda ise dava konusu kazanın meydana gelmesinde küçük Ahmet’in asli, … plakalı aracın sürücüsünün ise kusursuz olduğu belirtilmiştir. Mahkemece yargılama sırasında alınan İTÜ bilirkişilerinden oluşan uzman bilirkişi kurulunun 01/06/2017 tarihli raporlarında ise dava konusu kazanın meydana gelmesinde küçük Ahmet’in %90 oranında, …plakalı aracın sürücüsünün ise %10 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.Mahkemece,ayrıca bir bilirkişi raporu alınmış olmasına rağmen, ceza mahkemesi kararına dayanak teşkil eden ve ATK tarafından düzenlenen 19/02/2015 tarihli raporda belirlenen maddi olguların hukuk mahkemesini de bağlayıcı nitelikte bulunduğu kabul edilerek hüküm verilmiştir.Öncelikle, Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle;ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır.TBK’nun 74. maddesi”Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” şeklindeydi.Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları).Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153).Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Yasasının 74.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.).Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155). Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri halinde; hukuk hakiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir.Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; Hukuk hâkimi, ceza mahkemesi kararı, kusur durumu ve bu dosyada alınan kusur bilirkişi raporları ile bağlı değil ise de, ceza mahkemesi kararındaki maddi olgular ile bağlıdır. Eldeki davada ise ” kırmızı ışıkta geçme olgusu ” gibi bir olgu bulunmamaktadır.Gerek ceza dava dosyası ve gerek bu dava dosyası kapsamında alınan tüm bilirkişi raporlarında az yukarıda açıklandığı gibi maddi bir olgudan çok, yoldan karşıya geçen küçüğün meydana gelen kazada kusurlu olup olmadı tartışılmıştır. Ceza mahkemesi de kazanın oluşumunda tüm kusurun küçükte olduğu yönündeki ATK raporuna dayanarak beraat kararı vermiştir. Bu bakımdan ceza mahkemesinde kesinleşen olgu, küçük Ahmet’in yoldan karşıya geçerken araç altında kalması olgusudur. Eldeki bu dava yönünden kazanın olduğu yer, çocuğun yoldan karşıya geçtiği yer gibi maddi olgular yönünden bir tartışma bulunmamaktadır. Tartışma sadece tarafların kusur durumuna ilişkindir.Dosyada bulunan ve kaza anı görüntülerini taşıyan CD’ye ilişkin bilirkişi çözüm raporu, ATK İhtisas dairesince düzenlenen rapor ile dosyadaki diğer mevcut raporlar incelendiğinde maddi olgulardan çok, kusurlu sayılabilecek hareketler söz konusudur. ATK raporu ile mahkemece alınmış rapor arasında maddi olgular yönünden değil,kusur oranları yönünden çelişki oluşmuştur.Mahkemece, anılan HGK kararına yanlış anlam verilerek, bilirkişi raporları arasında oluşan çelişki giderilmeden, ceza mahkemesi kararına dayanak teşkil eden ve ATK tarafından düzenlenen 19/02/2015 tarihli raporda belirlenen maddi olguların hukuk mahkemesini de bağlayıcı nitelikte bulunduğu kabul edilerek hüküm verilmesi doğru olmadığından asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin istinaf başvurularının kabulüne,ilk derece mahkemesi kararının HMK m.353/1-a/6 uyarınca kaldırılmasına,kaldırma kararı gerekçesine göre işlem yapılması için dava dosyasının mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;1-Davacılar vekilinin (asıl ve birleşen davalarda) istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/10/2018 tarih ve 2014/1308 E. – 2018/1201 K. sayılı kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın belirtilen şekilde işlem ve yargılama yapılarak yeniden bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-Davacılar tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendilerine İADESİNE,4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK.m. 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 28/01/2021