Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/1083 E. 2021/1654 K. 03.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1083
KARAR NO: 2021/1654
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2018
NUMARASI: 2015/791-Esas 2018/1219-Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 27.03.2015 günü saat 18.30 sularında davalı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı davalı İstanbul Sağlık Müdürlüğüne ait ambulansın çoklu kavşaktaki yaya geçidinden karşıya geçmek isteyen müteveffa …’e çarparak ölümüne sebebiyet verdiğini, trafik kazasında eşini yitiren davacı …’ün destekten yoksun kaldığını beyanla, 6100 sayılı yasa’nın 107.maddesi kapsamında açılan davada fazlaya ilişkin haklar saklı olmak üzere 1.000,00 TL maddi tazminatın işleten ve sürücü yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitini aşmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek faizi ile birlikte, davacı eş için 50.000,00-TL ve her bir çocuk için ayrı ayrı 20.000,00 TL olmak üzere toplam 150.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek faizi ile sürücü ve işletenden müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesin karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı İl Sağlık Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle; İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı ambulans araçlarının her daim komuta kontrol merkezince GPS cihazı ile takip edilmekte olduklarını dolayısıyla bu araçların vakaya giderken ve vakadan dönerken ki hızları, konum bilgisi duraklama süresi bilgilerinin GPS cihazı ile kayıt altına alındığını ve somut olaydaki ambulansın hızının 23 KM olduğunu, kaza olduğu anda ambulansın durduğunu ve aracın içinde bulunan acil tıp teknisyenleri ve sürücünün yaralıya ilk müdahaleyi yapıp hastaneye götürdüklerini, ceza dosyasında da bilirkişi raporunda olay ambulansın 40-50 km hızla ilerlediğini ve trafik ışıklarının araçlara yeşil yandığı sırada müteveffa …’ün aniden yola atladığını, olay sırasında mütevveffa … ile birlikte yoldan karşıya geçmek isteyen akrabası … de ifadesinde her ikisinin de ışıklarda beklediği sırada kendisinin yolun sol tarafını kontrol ettiğinde araçların hızlı bir şekilde geçmekte olduğunu farkettiğini, müteveffayı karşıya geçmemesi için uyardığını ancak müteveffanın duymadığını ve birden yola atladığını beyan ettiğini belirterek, dava konusu olayda idareye ve idare personeline izafe edilebilecek kusur bulunmadığından haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, talep etmiş, davacı vekilinin taraf değişikliği talebi üzerine Sağlık Bakanlığı davada taraf olarak kabul edilmiştir. Davalı … Sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kazaya karışan … plaka sayılı aracın müvekkili … Sigorta A.Ş nezdinde sigortalandığını, kazaya sebep olan olayda öncelikle kusur durumunun tespiti gerektiğini, sigortalı araç sürücüsüne ait kusur ve zararın kanıtlanmaması halinde müvekkil şirketin sorumluluğunun olmadığını, müteveffa açısından destekten yoksun kalma tazminatı talep eden davacının müteveffanın ölmeden önceki sürekli ve düzenli desteğini maddi olgularla ispat etmesi gerektiğini, aktüerya hesaplamasında dikkat edilmesi gereken hususun ölüm tarihi itibariyle müteveffanın yaşı olduğunu, ayrıca müteveffanın sosyal sigorta kurumuna bağlı olması halinde bu kurum tarafından yapılan ödemeler davalıdan talep edilemeyeceğinden mükerrer ödemeden imtina amacıyla bu hususun tespitinin gerektiğini belirterek, aleyhe açılan davanın reddini talep etmiştir. Açılmış olan dava üzerine ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde; -Maddi tazminat talebi atiye bırakıldğından karar verilmesine yer olmadığına, -Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, davacı eş … için 10.000,00 TL ve davacı çocuklar …, …, …, … ve … için ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi tazminat miktarı belirlenerek bu miktarın olay tarihi olan 27/03/2015 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle davalılar Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, -492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 2.390,85-TL karar harcından mahkememiz veznesine yatırılan 515,74-TL peşin harçın mahsubu ile eksik kalan 1.875,11.-TL karar harcının Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına, -Davacı tarafından yapılan 27,70 TL Başvurma Harcı ve 515,74 TL peşin harcın davalılar Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiş, verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davalı Sağlık Bakanlığı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı Sağlık Bakanlığı vekilinin istinaf sebepleri; gerekçeli kararının hüküm kısmında müvekkili idarenin harçlardan (karar harcı, peşin harç, başvurma harcı vs.) ve bir kısım yargılama giderinden sorumlu tutulduğu, Harçlar Kanununun 13. maddesine göre müvekkili kurumun harçtan muaf olduğu, mahkemece harçtan muaf tutulmaları gerekirken aksi yönde hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu, kamu hizmeti görmekle yükümlü olan bakanlığın kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olmadığı, davanın tam yargı davası olarak idare mahkemesinde açılması gerektiğinden davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekirken mahkemece bu hususun gözardı edilmesinin hatalı olduğu, Bakırköy 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin bu uyuşmazlıkla ilgili ihtilafı çözmeye görevli mahkeme olmadığı halde yargılamaya devam etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, davanın taraf ehliyeti olmayan İstanbul Sağlık Müdürlüğü aleyhine ikame edilmesi hasımda yanılma niteliğinde olup, bu davanın öncelikle pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerekirken mahkemenin bu hususu gözardı etmesinin hatalı olduğu, davacının talebinin zamanaşımına uğramış olması nedeniyle davanın zamanaşımı yönünden reddinin gerektiği, davacı vekilinin 26.06.2018 tarihli duruşmada “maddi tazminat talepleri yönünden davayı atiye terk ediyoruz, manevi tazminat yönünden talebimiz gibi karar verilsin , bu nedenle ıslah dilekçesi vermedik” şeklinde beyanın hukuki açıdan hiçbir hükmü olmamasına ve davacıdan meramının “davayı geri almak” mı olduğu, yoksa “davadan feragat” mi olduğu hususu açıklattırılmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğu, davanın mesnedini teşkil eden maddi olayda idare olarak bakanlığın hizmet kusurundan söz edilemeyeceğinden müvekkili kurum aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin ve bu tazminata olay tarihinden faize hükmedilmesinin hatalı olduğu, müteveffa yaya …’ün tam kusurlu olduğu açık olup müvekkili idarenin söz konusu neticenin meydana gelmesinde herhangi bir ihmali ve kusuru bulunmadığından davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerekirken mahkemece bu hususlar gözardı edilerek aksi yönde hüküm tesisinin hukuka aykırı olduğu hususlarına ilişkindir.
İstinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan incelemede; Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma maddi tazminatı ile manevi tazminat istemine ilişkindir. 27.03.2015 tarihinde davalı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı davalı İstanbul Sağlık Müdürlüğüne ait ambulansın çoklu kavşaktaki yaya geçidinden karşıya geçmek isteyen müteveffa …’e çarparak ölümüne sebebiyet verdiği, kazada ölen müteveffa …’ün eşi ve çocukları olan davacılar tarafından maddi ve manevi tazminat istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 1-)2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, 2918 sayılı kanun’un 6099 sayılı kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir. Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.” Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları). 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, dairemizi idari yargının değil adli yargının görevli olduğunu içtihat etmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın çözüm yerinin adli yargı olduğu kabul edilerek ZMM sigortacısının taraf olduğu dava yönünden Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından yargılamanın yapılarak sonuçlandırılması doğru olup davalı idare vekilinin bu hususta ki istinaf istemi yerinde değildir. 2-)1086 sayılı HUMK’da ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’da davanın atiye bırakılması şeklinde bir kavram ve müessese bulunmamaktadır. Davanın atiye terki (bırakılması) deyimi, davanın geri alınması anlamına gelir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 123.maddesi (eski 1086 sayılı HUMK’nın 185/1. maddesi) uyarınca davanın geri alınması ancak karşı tarafın açık kabulü ile mümkündür. Davacının atiye terk (davayı geri alma) isteğine, davalının karşı çıkmaması ve açıkça rıza göstermesi gereklidir. Zımni muvafakat davayı geri almak için yeterli değildir. Somut olaya gelince, duruşmaya katılan diğer davalının, davacının davasını geri alma beyanına karşı koymaması muvafakat olarak değerlendirilemez. Kaldı ki diğer müşterek ve müteselsil sorumlu davacı idarenin vekili, davacının davasını geri almasına açıkça muvafakat etmediğini bildirmiştir. Hal böyle olunca da ilk derece mahkemesi tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, karar verilmesine yer olmadığı yönünde karar verilmesi hatalı olmuştur bu nedenle istinaf eden idare vekilinin bu hususa temas eden istinaf istemi yerindedir. Sonuç olarak; dosyada ki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırılık olmamasına, davanın çözüm yerinin adli yargı olmasına, gerekçeli, denetlenebilir nitelikte ki bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına, davalı idarenin araç sürücüsü ile birlikte işleten olarak manevi tazminattan sorumlu olması nedeniyle ilk derece mahkemesi tarafından sorumluluğuna gidilmiş olmasında bir hata olmamasına, ölüm nedeniyle manevi tazminat yönünden faizin başlangıç tarihinin kaza tarihi olarak kabul edilmesinin ve davacı tarafın iradi taraf değişikliği talebinin kabul edilmesinin doğru olmasına göre, yukarıda izah edilen ve aşağıda yazılı hususlar dışında ki davalı Sağlık Bakanlığı vekilinin istinaf istemlerinin HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü gereğince reddine karar verilmesi gerekmiştir. Ancak davalılar, davacı tarafın maddi tazminat yönünden davasını geri almasına açıkça muvafakat etmediklerinden, bu suretle maddi tazminat yönünden karar verilmesine yer olmadığı yönünde ki ilk derece mahkemesi kararı hatalı olduğundan ve yine Sağlık Bakanlığı harçtan muaf olmasına rağmen sorumlu tutulması da hatalı olduğundan, bu hususlarda ki davalı istinaf eden vekilinin istinaf istemleri yerindedir.Ancak kabul edilen bu istinaf istemleri yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bu yönlere ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b/2 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve bu konuda yeniden hüküm kurulmasına ilişkin aşağıda ki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-)Davalı davalı Sağlık Bakanlığı vekilinin karar başlığında yazılı ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf nedenlerinin yukarıda açıklanan gerekçelerle HMK’nın 353/1-b/1.maddesi gereğince kısmen esastan reddine, HMK’nın 353/1/b-2.maddesi uyarınca kısmen kabulüne, a-Davalı harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, b-Duruşma yapılmadığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, c-istinaf aşamasında ki giderlerinin takdiren yapan kendi üzerinde bırakılmasına, 2-)Bakırköy 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/791 Esas, 2018/1219 Karar sayılı ve 18/12/2018 günlü kararının kaldırılmasına, a-Maddi tazminat talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, b-Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, davacı eş … için 10.000,00 TL ve davacı çocuklar …, …, …, … ve … için ayrı ayrı 5.000,00’er TL manevi tazminatın olay tarihi olan 27/03/2015 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle davalılar Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, 3-)492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 2.390,85-TL karar harcından mahkememiz veznesine yatırılan 515,74-TL peşin harçın mahsubu ile eksik kalan 1.875,11.-TL karar harcının (Sağlık Bakanlığı harçtan muaf olduğundan) davalı …’tan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-)Davacı tarafından yapılan 27,70 TL başvurma harcı ve 515,74 TL peşin harcın (Sağlık Bakanlığı harçtan muaf olduğundan) davalı …’tan tahsili ile davacılara verilmesine, 5-)Davacı tarafından yapılan 900,00-TL bilirkişi, 400,00-TL posta gideri, 314,50-TL adli tıp gideri olmak üzere toplam 1.614,50-TL’den yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 377,00 TL’sinin davalılar Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 6-)Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre manevi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 4.200,00-TL vekalet ücretinin Sağlık Bakanlığı ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, 7-)Davalı Sağlık Bakanlığı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre manevi tazminat yönünden red edilen miktar üzerinden hesaplanan 4.200,00-TL vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile bu davalıya verilmesine, 8-)Atiye terk edilen talepler yönünden davalılar lehine takdir edilen 2.180,00-TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine, 9-)Davacı tarafından dosyaya yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleşince yatırana iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanunun 42 nci maddesi ile değişik HMK.m.362/1-a hükmü gereğince kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.03/11/2021