Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2019/1002 E. 2021/961 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1002
KARAR NO: 2021/961
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/03/2018
NUMARASI: 2016/782 E. – 2018/349 K.
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların ZMM sigortacısı, sürücüsü ve maliki bulunduğu … plaka sayılı aracın, yaya konumunda bulunan …’e çarpması sonucunda meydana gelen 14/09/2012 günlü trafik kazasında vekil edenlerinin annesi olan destek yayanın hayatını kaybettiğini beyan ederek fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla davacı … için 7.000,00-TL maddi ve 5.000,00-TL manevi tazminat ile davacı … bakımından da 1.000,00- TL cenaze ve defin gideri ile 5.000,00-TL manevi tazminatın tüm davalılardan kaza tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar ise yargılama oturumlarındaki beyanlarında özetle; davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; görülmekte olan davada sırasında temin edilen 16/11/2017 günlü kusur bilirkişisi raporunda ve olayla ilgili olarak Karamürsel Asliye Ceza MAhkemesinde görülen ceza yargılamasına ilişkin 2013/34 E., 2015/340 K.sayılı dosya kapsamından ATK İstanbul Trafik İhtisas dairesince düzenlenen raporda, talep konusu kazanın oluşumunda, davalı araç sürücüsünün kusursuz olduğu, tüm kusurun müteveffa …’e ait olduğunun belirtildiği ve ceza yargılaması sonucunda kusursuz olduğu sonucuna varılar sürücü …’nin beraatine karar verildiği, bu durumda kusursuz olan taraftan maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulamayacağı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; kazanın oluşumunda tüm kusurun destek …’e ait olduğu, araç sürücüsünün ise hiçbir kusuru bulunmadığına ilişkin belirleme ve takdirin hatalı olduğu, her ne kadar ceza mahkemesi tarafından beraat kararı verilmiş ise de, bu karara yönelik temyiz başvurusu sonucunda Yargıtay 12. Hukuk Dairesince verilen 14/12/2018 gün ve 2017/4816 E., 2018/11944 sayılı kararla; kusura ilişkin belirleme bakımından bozma sevk edildiği, dolayısıyla ortada kesinleşmiş bir beraat kararı dahi bulunmadığı, bu durumda davanın reddine karar verilmesinin haksız olduğu hususuna yöneliktir. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenleriyle sınırlı olmak kaydıyla yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda; Dava, trafik kazası sonucunda meydana gelen ölüm olayına dayanılarak açılmış maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; kazanın oluşumunda davalı araç sürücüsünün herhangi bir kusuru olmadığını, görülmekte olan dosya kapsamından temin edilen bilirkişi raporu ve olay nedeniyle ceza mahkemesinde görülen dosya kapsamından anlaşıldığı, her iki dosyadaki belirlemelerin de birbirini teyit ettiği görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiştir. TBK’nun 74. maddesi”Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde de mevcut olup, bu düzenleme: “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” şeklindedir. Açıklanan madde hükümleri karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Ancak hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Yani, ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna ve sorumluluğu yoluna gidilemeyeceğine hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında durum tekrar değerlendirildiğinde; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin beraat kararı ve ceza yargılaması sırasında alınan kusur bilirkişisi raporları ile bağlı değil ise de; ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Yani ceza mahkemesince araç sürücüsünün eyleminin hukuka aykırı olduğunun belirlenmesi halinde hukuk hakiminin bu belirleme ile bağlı olacağı açıktır. Eldeki davada temin edilen ve trafik bilirkişisi … tarafından düzenlendiği anlaşılan bilirkişi raporundaki belirleme ve değerlendirme ile ceza mahkemesinin beraat kararına dayanak kıldığı ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 05/01/2015 günlü rapordaki belirleme ve değerlendirmeler birbiri ile örtüşmekte ise de; ceza mahkemesince yerinde yapılan 01/07/2013 günlü keşfe bağlı olarak trafik bilirkişisi … tarafından tanzim edilen 10/07/2013 günlü rapor ile çelişiktir. Zaten davacı taraf, beraat kararına dayanak kılınan ATK kusur raporundaki belirlemelerin hatalı olduğunu, bu belirlemelerin daha önce alınan bilirkişi raporu ile çelişkili bulunduğunu, bu nedenle beraat kararına karşı temyiz yasa yoluna başvurduklarını, dosyanın Yargıtay’da olduğunu, yolun karşısına geçmekte olan yayaya çarpan bir aracın hiç kusursuz olduğundan söz edilemeyeceğini ileri sürerek, görülmekte olan davayı açmış; yargılamanın ilerleyen aşamalarında da ceza mahkemesindeki yargılama sırasında temin edilen ve davalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde %20 oranında kusurlu olduğuna ilişkin bilirkişi raporunun, adil bir rapor olduğunu belirterek, bu raporun hükme esas alınmasını istediklerini açıklamıştır. Ceza mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda, kazanın oluşumunda tüm kusurun davacıların desteğinde olduğu yönündeki ATK raporuna dayanılarak ” sanığın atılı eylemde kast veya taksir düzeyinde bir kusuru olmadığı” gerekçesi ile beraat kararı verilmiştir. Ancak bu beraat kararı henüz kesinleşmiş değildir. Bu bakımdan ceza mahkemesinde belirlenen maddi olgu sadece davacıların desteğinin yoldan karşıya geçerken aracın çarpmasına maruz kalması olgusu olup zaten bu konuda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Böyle bir durumda, mahkemece, olayla ilgili olarak Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2013/34 E., 2015/340 K.sayılı ceza dosyasında iki farklı bilirkişi raporu olduğu, bu iki rapordan Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora itibar edilerek verilen beraat kararının temyiz edildiği, temyiz incelemesi sonucunda davalı araç sürücüsünün eyleminin hukuka aykırı olduğu yolunda bir nihai tespite ulaşılabileceği böyle bir durumda da hukuk hakiminin, ceza mahkemesi kararı ile tespit edilen maddi olgu ile bağlı olacağı düşünülerek, ceza mahkemesince verilen kararın yargısal denetimden geçerek kesinleşmesinin beklenilmesi gerekip gerekmediğinin tartışılarak değerlendirilmesi, ondan sonra oluşacak bu duruma göre ve az yukarıdaki açıklamalar ışığında gerekirse İTÜ veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek kusur konusunda uzman 3.kişilik bilirkişi kurulundan; kaza tespit tutanağı, kaza ile ilgili soruşturma evrakları, ceza yargılamasına ilişkin dava dosyası ve konuya ilişkin tüm kusur raporlarını da irdeleyen ve varolan çelişkileri de giderebilecek nitelikte, 14/09/2012 tarihinde meydana gelen trafik kazasının oluşumunda tarafların kusur durum ve oranlarının ne olacağı konusunda açık, ayrıntılı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınması ve sonrasında davalıların sorumluluğunun kapsamının tartışılıp belirlenmesi gerekirken, bunun yapılmamış olması HMK.m.353/1-a/6 hükmü kapsamındaki hali oluşturacağından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenle kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 2016/782 E. – 2018/349 K. sayılı kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın belirtilen şekilde işlem ve yargılama yapılarak yeniden bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendilerine İADESİNE, 4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar tarafından yapılan diğer istinaf yargılama giderlerinin ise ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK.m. 353/1-a/6 hükmü uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/06/2021