Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2018/575 E. 2020/23 K. 09.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2018/575
KARAR NO : 2020/23
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 17/01/2018
NUMARASI : 2018/480 D.İş – 2018/404 K.
DAVANIN KONUSU: Hakem Kararının Tebliğe Çıkarılması / Saklanması
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/01/2020
Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Başvuran vekili sigorta tahkim komisyonuna verdiği dilekçede özetle; davalı … nezdinde ZMM sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın karıştığı 11/11/2007 günlü trafik kazasında araç içinde yolcu olarak bulunan vekil edeninin yaralanarak Dokuz Eylül Üniversitesince düzenlenen 09/02/2017 günlü rapordan da anlaşılacağı üzere %9,1 oranında sakat kaldığını, sigorta şirketine yapılan başvurunun ise zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle haksız bir şekilde reddedildiğini belirterek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla 5.000,00-TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden işletilecek temerrüt faizi ile birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiş, 04/10/2017 günlü ıslah dilekçesi ile de istek miktarını 63.494,00-TL’ye çıkardıklarını açıklamıştır.Davalı … vekili cevabında özetle; talep konusu kazanın 11/11/2007 tarihinde meydana geldiğini, başvuru tarihi itibariyle 2 yıllık zaman aşımı süresinin ve uzamış ceza zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince; davaya konu kazanın 11/11/2007 tarihinde gerçekleştiği, davacının yaralanmasına bağlı olarak Eskişehir Osmangazi hastanesinde yapılan tedaviler ve bu tedavilerle ilgili 11/11/2007 tarihli muayene raporu ve epikriz raporu değerlendirilerek düzenlendiği anlaşılan ve Dokuz Eylül Üniversitesinden temin edilerek başvuruya eklenen 09/02/2017 günlü raporda maluliyetin %9,1 olduğunun açıklandığı, bu durumda 11/11/2007 tarihinden sonra davacının maluliyetine bir gelişme olmadığının anlaşıldığı, dolayısıyla görülmekte olan davanın zaman aşımı süresinin geçirilmesinden sonra açıldığı görüşünden hareketle başvuru sahibinin talebinin zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekilinin Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetine itirazı üzerine; itiraz hakem heyetince, talep konusu kazanın 11/11/2007 tarihinde meydana geldiği, tahkim yargılaması sırasında temin edilen ve İstanbul Üniversitesi Adli TIp Anabilim Dalı öğretim üyesi olan …tarafından düzenlenen 18/09/2017 günlü rapordan da anlaşılacağı üzere davacının tedavilerinin Mayıs 2010 tarihine kadar devam ettiğini, bu tarihten sonra durumunda herhangi bir gelişen ve değişen durum olmadığı, Mayıs 2010 tarihi itibariyle maluliyet oranının %9,1 olduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla davacının 2010 tarihinden sonra maluliyetinde gelişen ve değişen bir durum olduğunu kanıtlayamadığı, kaza tarihinden sonra uzamış zaman aşımı süresinin de geçirilmiş bulunduğu, bu durumda Mayıs 2010 tarihinden sonra 2 yıllık zaman aşımı süresi içinde davanın açılması gerektiği, 10 yıllık genel zaman aşımı süresine gidilmesinin gerekmediği, dolayısıyla uyuşmazlık hakem heyetince verilen kararın yerinde olduğu, gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti kararına karşı; davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.İstinaf nedenleri; dosyaya ibraz edilen tedavi evraklarına göre; tedavinin 2016 yılına kadar devam ettiği ve 2017 yılında da maluliyete ilişkin rapor alındığı, dava tarihi itibariyle de 10 yıllık genel zaman aşımı süresinin geçirilmediği belirgin olduğu halde, davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin haksız olduğu hususuna yöneliktir.Dava; trafik kazası sonucunda meydana gelen bedensel zararının giderilmesi isteğine ilişkindir.2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır.Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde düzenlenmiştir. (Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde de bulunmaktadır.)818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.madesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrur olan tarafın zarara ve failine ittila tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası ceza kanunları mucibince mühdeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur. ” denilmektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde de;”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.Ne var ki, bazı hallerde ortaya çıkan zarar kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme-gelişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem ve işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz gerçekleşmiş olmayacağı için 2 yıllık kısa zaman aşımına ilişkin süre bu değişen-gelişen durumun durduğunun veya ortaya kalktığının öğrenilmesiyle başlayacaktır. Gelişen-değişen durum olup olmadığı da hekim raporuyla belli bir açıklığa kavuşturulmalıdır.Somut olayda; davacıyla birlikte bir kişinin daha yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının 11/11/2007 tarihinde meydana gelmiş olup, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89/1-2 ve 66/1.e madde hükümleri uyarınca, uzamış (ceza) zamanaşımı süresi, 8 yıldır. Bu durumda, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gözetildiğinde, davalı … şirketine yapılan başvuru tarihi bulunan 22/03/2017 ve dava tarihi olan 28/04/2017 tarihi itibariyle 8 yıllık uzamış zamanaşımı süresinin dolduğu ve fakat 10 yıllık genel zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, görülmekte olan dava bakımından 2 yıllık zaman aşımı süresinin ne zaman başladığı ve dolayısı ile de 10 yıllık genel zaman aşımı süresinde açılan dava bakımından kısa süreli zaman aşımı süresinin geçirilip geçirilmediği belirlenmelidir.Görülmekte olan davada; davacı taraf başvurusuna eklediği ve Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama Ve Araştırma Hastanesinden temin edilen 09/02/2017 günlü rapora göre %9,1 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği belirlenmiş ve bu belirlemede davacının kaza sonrasında tedavi gördüğü Eskişehir Devlet Hastanesine ait 11/11/2007 günlü Genel Adli Muayene Raporu ile Eskişehir Osmangazi Hastanesine ait 12/11/2007 günlü epikriz notları ile 15/11/2007 tarihinde geçirdiği operasyon dikkate alınmıştır. Davacı vekili, 07/07/2017 günlü dilekçe ile dosyada mevcut tedavi evrakları dışında görmüş olduğu tedavilere ilişkin başka evrakların da bulunduğunu ileri sürerek, 2008, 2009, 2011, 2012, 2013, 2015 ve 2016 yıllarına ait bazı belgeler ibraz etmiştir. Tahkim komisyonunca ibraz edilen bu evraklar gözetilerek 11/09/2017 günlü ara karar doğrultusunda dosya; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim görevlisi bulunan Adli Tıp uzmanı Dr. Begüm Tüzün’e tevdi edilmiş ve bilirkişi tarafından düzenlenen 18/09/2017 günlü raporda dosyada mevcut tedavi evrakları gözetilerek davacının 11/11/2007 tarihinde maruz kaldığı araç içi trafik kazasında yaralandığı, bu kazaya bağlı olarak vücudunda sol üst ekstremetide akromioklavikuler eklem çıkığı meydana geldiği, 15/11/2007 tarihinde opera edildiği, 12/02/2008 tarihinde implantın çıkarıldığı, 11/10/2009 tarihli EMG incelemesinde herhangi bir özellik saptanmadığı, halen %9,1 oranında kas-iskelet sistemi sürekli arızasının (sol omuz ve kolda hareket kısıtlılığı) söz konusu olduğunun ve bu yaralanma nedeniyle kişinin Mayıs 2010 tarihine kadar takip ve tedavilerinin devam ettiğinin anlaşıldığı, dosyaya sunulmuş olan kişi hakkında düzenlenmiş servikal ve lomber bölge inceleme raporlarının 11/11/2007 tarihli trafik kazası yaralanması ile doğrudan illiyet bağı bulunmadığı bildirilmiş, tahkim komisyonunca da bu rapordaki belirlemeler esas alınarak yazılı biçim ve şekilde davanın reddine karar verilmiştir.Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi esaslı unsurdur. Bu belirlemenin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarih 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak düzenlenmiş raporla belirlenmesi gerekmektedir.Somut olayda, davacı tarafından kişisel başvuru sonucunda temin edilerek başvuru dilekçesine eklenen Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesine ait” 09/02/2017 gün ve 137-K1 sayılı raporun kaza tarihi olan 11/11/2007 tarihinde yürürlükte bulunan; “Sosyal Sigorta Sağlık İşleri Tüzüğüne” göre değil kaza tarihinden sonra 3 Ağustos 2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” ve 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren; “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranları Tespit İşlemleri Yönetmeliği” ekindeki Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranları Cetvelinin esas alınmasıyla düzenlendiği dolayısı ile esasen geçerli ve yeterli bir rapor niteliği bulunmadığı belirgindir.İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Birgül Tüzün tarafından düzenlenen 18/09/2017 günlü rapor da da, davacının 11/11/2007 tarihinde maruz kaldığı araç içi trafik kazası sonucunda vücudunda sol üst ekstremitede meydana gelen akromioklavikuler eklem çıkığı arızasının meydana geldiği 15/11/2007 tarihinde opere edildiği,12/08/2008 tarihinde implantın çıkarıldığı.01/10/2009 tarihli EMG incelemesinde herhangi bir özellik saptanmadığı ve halen %9,1 oranında sürekli arızasının bulunduğu, iyileşme süresinin 3 aya kadar uzayabileceği, bu yaralanma nedeniyle kişinin Mayıs 2010 tarihine kadar takip ve tedavilerinin devam ettiğinin anlaşıldığı, dosyaya sunulmuş olan kişi hakkında düzenlenmiş servikal ve lomber bölge inceleme raporları ile 11/11/2007 tarihli trafik kazası arasında doğrudan illiyet bağı bulunmadığı bildirilmiş ise de; söz konusu bu raporda Mayıs 2010 tarihine kadar devam ettiği bildirilen tedavilerin esasen tamamlanıp tamamlanmadığı, diğer bir ifade ile davacının trafik kazası sonucunda meydana gelen yaralanmasına bağlı olarak yapılan tedavi tamamlanmış ise kalıcı beden gücü kaybının tam olarak ne zaman oluştuğu, konularında herhangi bir açıklamaya yer verilmediği, daha da önemlisi davacının Mayıs 2010 tarihinden sonra gördüğü ve 2016 yılında dahi devam eden tedavilere ilişkin olduğunu ileri sürerek dosyaya ibraz ettiği belgelerin yaralanma ile doğrudan bir illiyet bağı olmadığına ilişkin değerlendirme gözetildiğinde, dolaylı da olsa bir illiyet bağı olabileceği konusunda duraksama oluşturduğundan zaman aşımının başlangıcını belirlemede yeterli bir rapor niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır.Bu durumda hakem heyetince yargılamanın tahkim yargılaması olduğu da gözetilerek Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümlerinden davacıda mevcut arazların niteliği gözetilerek belirlenecek bir uzman doktor heyetinden dosyada mevcut tedavi evrakları ve varsa diğer tedavi evrakları da getirtilerek, kaza tarihinde yürürlükte bulunan “Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü” esas alınarak davacıda var olduğu ileri sürülen iş göremezlik durum ve oranının ne olduğu, mevcut arazların 11/11/2007 tarihinde meydana gelen kaza ile illiyet bağının bulunup bulunmadığı, illiyet bağı mevcut ise, davacının söz konusu trafik kazasına bağlı yaralanmasına ilişkin, tedavisinin sonuçlanıp sonuçlanmadığı, tedavi tamamlanmış ise kalıcı maluliyet durum ve oranının hangi tarihte oluştuğu konularında, detaylı, tereddüt oluşturmayacak ve denetime imkan verecek nitelikte rapor temin edilmesi, ondan sonra belirlenecek duruma göre, 2 yıllık kısa zaman aşımı süresinin ne zaman başladığı hususunun yeniden değerlendirilmesi gerekirken, bunun yapılmamış olması HMK.m.353/1-a/6 hükmündeki hali oluşturacağından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti kararının kaldırılması, gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;1-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda gösterilen nedenlerle KABULÜ ile, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 02/01/2017 gün ve 2017/İ.5349-2017/İHK.5561 sayılı kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA;2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde işlem, değerlendirme ve yargılama yapılmak üzere Sigorta Tahkim Komisyonuna GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan diğer giderlerin Sigorta Tahkim Komisyonunca yeniden yapılacak yargılama sonunda verilecek hükümle birlikte değerlendirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/01/2020