Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2018/444 E. 2018/402 K. 12.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO : 2018/444
KARAR NO : 2018/402
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/12/2017
NUMARASI : 2016/745 E- 2017/935 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/04/2018
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; 22/02/2007 tarihinde dava dışı sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plakalı aracın müvekkili …’e çarparak yaralanmasına neden olduğunu, sürücünün ceza mahkemesinde ceza aldığını, kaza tarihinde …’nin aracın işleteni, sigorta şirketinin ise trafik sigortacısı olduğunu, Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/210 esas sayılı dosyasında davalı tarafın %25 kusurlu olduğunun tespit edildiğini, müvekkili … için Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/210 esas sayılı dosyasında 276.264,62-TL sakatlık tazminatı ve 181.097,38-TL bakıcı gideri tazminatı hesaplandığını, ancak harç ikmalinin verilen bir haftalık süre geçtikten sonra yapılması nedeniyle HMK 181 maddesine göre ıslah yapılmamış sayılarak, dava dilekçesinde talep edilen miktarlar yönünden hüküm kurulduğunu, bu nedenle asıl davada hükmedilen maddi tazminat tutarlarının mahsubu ile … için 269.264,62-TL sakatlık tazminatı ve 180.597,38-TL bakıcı gideri tazminatının davalılardan … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere asıl dava tarihi olan 15/06/2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/210 esas sayılı dosyasında görülen davanın henüz kesinleşmediğini, derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, KTK hükümlerince iki yıllık sürenin dolup talebin zamanaşımına uğradığını, araç sürücüsünün kazada kusuru olmadığını, davacı taleplerinin sigorta şirketi tarafından karşılanması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … A. Ş. vekili cevap dilekçesi ile, kazanın 22/02/2007 tarihinde meydana geldiğini, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra dava açılması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun sürücü kusuru oranında poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacıların elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerektiğini, adli tıptan rapor alınması gerektiğini, davacının bakıcıya muhtaç olduğuna dair bir delil bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; 2918 Sayılı Kanunun 109/2 maddesi gereğince ceza zamanaşımı uygulanması gerektiği, TCK 89/1 maddesindeki suçun zamanaşımı süresinin 5237 Sayılı Yasanın 66/1-e maddesine göre 8 yıl olduğu, suç tarihine göre dava zamanaşımı süresinin dolmadığı değerlendirilerek, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 20/06/2017 tarih ve 2016/17686 esas ve 2017/7076 karar sayılı ilamı ile düzeltilerek onanmasına karar verilen Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/210 esas 2016/148 karar sayılı dosyası kapsamında toplanan deliller, bilirkişi raporları dikkate alınarak;
“Açılan davanın KABULÜ ile,
Davacı …’in sürekli iş göremezliği sonucu oluşan 269.264,62-TL tazminat ile bakıcı gideri yönünden oluşan 180.597,38-TL olmak üzere toplam 449.862,00-TL tazminatın davalı .. Tic. Ltd. Şti. yönünden olay tarihi, davalı … şirketi yönünden asıl davanın dava tarihi olan 15/06/2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ve sigorta şirketi yönünden poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile alınarak davacı …’e verilmesine,” karar verilmiş, karara karşı davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davalı … vekilinin istinaf sebepleri; davanın öncelikle derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekitği, zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu hususlarına ilişkindir.
Davalı … A. Ş..’nin istinaf sebepleri; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, poliçe limitleri aşılarak karar verilmiş olmasının hatalı olduğu hususlarına ilişkindir.
Dava, trafik kazası nedeniyle maluliyet ve bakıcı gideri zararının tazmini talebine ilişkin bulunmaktadır.
2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır.
Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir.
6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.
Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.
Dava konusu olayda, dava dışı Serkan bozkurt sevk ve idaresindeki 41 P 3036 plakalı araç 22/02/2007 tarihinde davacı …’e çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Meydana gelen trafik kazası neticesinde davalı Serkan Bozkurt hakkında ceza davası açılmış olup Kocaeli (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/65 esas sayılı dosyasında sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89/1. maddesi gereğince mahkumiyetine ve cezanın ertelenmesine karar verilmiş, karar Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 10/06/2014 tarih ve 2014/8263 E., 2014/14219 K. Sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
Davacı …’in yaralanmasına neden olan trafik kazası 22/02/2007 tarihinde meydana gelmiş olup eldeki dava 27/05/2016 tarihinde açılmıştır.
Bu nedenle kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89/1. ve 66/1-e maddeleri uyarınca kazada sadece davacı yaralandığından öngörülen ceza zamanaşımı süresi 8 yıl olup dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Bazı durumlarda zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihe göre ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile davacının zararını tam anlamıyla öğrenememesi söz konusu olabilir. Bu nedenle zararı öğrenme ile amaçlanan şeyin ne olduğu ve buna göre zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Kısa süreli zamanaşımının başlaması için zarar görenin zarar ile birlikte zararın sorumlusunu da öğrenmesi gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, bu iki koşulun da gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birinin gerçekleşmemesi hâlinde zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Zarar ve tazminat sorumlusundan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı süresi son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
Belirtilmek gerekir ki, kısa süreli zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar görenin, zarar veren eylem veya olayı değil, zararı öğrenmesi gerekir.
Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlardır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar görenin dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacağı açıktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenilmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Oysa ki, zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.
Özellikle somut olayda olduğu gibi bedensel bütünlüğün zarar gördüğü ve tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Yukarıda anlatılan şekilde gelişen durumun bulunduğu, zararın niteliği ve kapsamının bu nedenle sonradan öğrenildiği hallerde zamanaşımının zararın kesin miktarının öğrenildiği tarihten başlayacağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında (21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/379 K.) belirtilmiştir.
Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; 1982 doğumlu olan …’in 22/02/2007 tarihinde meydana gelen kazada yaralandığı, olay sonrasında Kocaeli’deki değişik hastanelerde tedavi gördüğü, tedavi gördüğü hastaneler tarafından maluliyetine ilişkin raporlar düzenlendiği, klinik tedavisi bittikten sonra Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 18/03/2013 tarihli raporda daimi malûliyet oranın % 100 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Anılan rapor Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/210 E. Sayılı dava dosyasının 30/05/2013 tarihinde yapılan duruşmasında davacı vekiline tebliğ edilmiş olup, davacının da beden gücündeki kaybın oranını, diğer bir anlatımla zararın kapsamını bu tarihten sonra öğrendikleri sabittir.
Kaza tarihinden sonra 01/07/2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş ve zamanaşımı süresi 72/1. maddesinde iki yıl olarak düzenlenmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/1 maddesinde de yeni TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir. Eldeki davada ise gelişen durumun varlığı nedeniyle bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi, bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle işlemeye başlayacağından, zamanaşımı süresinin, önceki Borçlar Kanunu döneminde işlemeye başlamadığının kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla yeni Kanun döneminde işlemeye başlayan zamanaşımı süresinin de önceki BK’nın 60/1. maddesindeki bir yıllık süre değil, yeni TBK’nın 72/1. maddesindeki iki yıllık süre olduğu kabul edilmelidir. Yine 2918 Sayılı KTK 109. maddesine göre de zamanaşımı süresi 2 yıldır.
Gelişen durumun varlığı nedeniyle zamanaşımı süresinin Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 18/03/2013 tarihli raporun Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/210 E. Sayılı dava dosyasının 30/05/2013 tarihinde yapılan duruşmasında davacı vekiline tebliğ edildiği tarihten itibaren başlaması gerekitği değerlendirildiğinde de, davanın 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 27/05/2016 tarihinde açılmış olduğu anlaşılmakla, yine süresinde açılmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu nedenlerle Mahkemece, açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, olayda uygulanması gerektiği kabul edilen 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle davanın esasına girilerek kabulüne karar verilmesi hatalı bulunmaktadır. Ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, Mahkemece verilen kararın kaldırılarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir. (HMK 353/1-b/2).(Emsal; Yargıtay 17H.D. 13/02/2018 gün 2015/11800E-2018/872K.ilamı;Yargıtay17 H.D. 28/11/2017 gün 2017/2225-11077E.K ilamı)
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;
1- Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2017 tarih ve 2016/745 E., 2017/935 K. sayılı kararına karşı davalılar … vekili ile … Sigorta A. Ş. vekili tarafından yapılan istinaf talebinin KABULÜNE,
1/1- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 7.300,00-TL nisbi istinaf karar harcı ile davalı … A. Ş. tarafından yatırılan 7.682,52-TL nisbi istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davalılara ayrı ayrı İADESİNE,
1/2- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
1/3- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin takdiren kendi üzerlerinde bırakılmasına,
2- Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2017 tarih ve 2016/745 E., 2017/935 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2/1- Davacı tarafça açılan davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2/2- Alınması gerekli 35,90-TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.536,51-TL harçtan düşümü ile fazladan yatırılan 1.500,61-TL harcın istek halinde davacı tarafa İADESİNE,
2/3- Davalılar kendini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihi AAÜT 3/2. maddesi gereğince belirlenen 31.944,48,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
2/4- Davacı tarafça yargılama aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
2/5- Davalılar tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
2/6- Tarafların kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve istek halinde kendilerine iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/7/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 12/04/2018