Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2018/2902 E. 2020/3892 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2902
KARAR NO: 2020/3892
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/03/2018
NUMARASI: 2014/707 E. – 2018/271 K.
ASIL DAVADA;
DAVA: Alacak
Birleşen Bakırköy(Kapatılan) 10 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin
2012/482 Esas 2012/42 Karar Sayılı Davada;
DAVA: Tapu iptali ve Tescil
Birleşen Bakırköy(Kapatılan) 9 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin
2012/611 Esas 2012/87 Karar Sayılı Davada;
DAVA: Tapu İptali ve Tescil
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 10/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; vekil edenini davalı … Ltd. Şirketinden ve bu şirketle organik bağı bulunan … Dış Ltd. Şti’den 2004 yılından beri devam eden ticari ilişkileri nedeniyle alacakları olduğunu, 2007-2008 tarihi itibariyle borçluların ödemelerini aksatmaya başladıklarını görüşmeler sonucunda vadesi gelen bonoların yapılandırma sonucunda ileri vadeli bonolarla değiştirildiğini, yapılan bu yapılandırmada vekil edeni şirkete borçlusu …, kefili davalı … olan 06/12/2005 keşide tarihli, 31/09/2009 vadeli 150.000,00-TL bedelli; borçlusu … Ltd. Şti , kefili davalı … olan 26/01/2006 keşide tarihli 26/01/2009 vadeli 200.000,00-TL bedelli; borçlusu … olan 12/06/2009 keşide tarihli, 12/06/2010 vadeli 150.000,00-TL bedelli üç adet bono verildiğini, ancak bu bonoların da ödenmemesi üzerine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile borçlular aleyhine takibe geçildiğini, takip sırasında borçluların mal varlıklarının borcu karşılamaya yetmediğini ve borçlu … şirketi adına kayıtlı Bakırköy ilçesi … Mah. Dahilindeki … ada … parsel sayılı taşınmazda bulunan … nolu bağımsız bölüm niteliğindeki meskenin muvazaalı bir biçimde 20/01/2009 tarihinde …’e, onun tarafından da yine muvazaalı bir şekilde 01/06/2009 tarihinde davalı …’a satıldığının anlaşıldığı, bunun üzerine Bakırköy 4. Asliye Tİcaret Mahkemesinin 2010/466 Esasında kayıtlı tapu iptal ve tescil davası açıldığını; Davalı borçlu … Ltd Şti’n de adına kayıtlı İstanbul ili Bakırköy ilçesi dahilindeki … ada … parsel sayılı taşınmazda bulunan … nolu bağımsız bölüm niteliğindeki meskeni 12/02/2007 tarihinde davalı …’a, onun da 17/02/2008 tarihinde …’a; Yine davalı borçlu …ne ait Bakırköy ilçesi dahilindeki … ada … parsel sayılı taşınmazda bulunan … nolu bağımsız bölümün de 06/02/2007 tarihinde …’a, onun da 17/02/2008 tarihinde …’e; Davalı borçlu … adına kayıtlı Bakırköy ilçesi dahilindeki … ada … parseldeki … Nolu bağımsız bölüm niteliğindeki taşınmazın da 08/07/2010 tarihinde davalılar … ve …’e satıldığının belirlendiğini, açıklanan tüm bu satışların muvazaalı ve alacaklıyı ızrar kastıyla yapılan satışlar olduğunu ileri sürerek, Borçlar Kanunun 18.maddesi uyarınca muvazaalı olarak yapılan tasarruflar nedeniyle dava konusu gayrimenkuller üzerinde tapu kaydının iptaline mahal olmaksızın vekil edenini haciz ve satış istenebilme yetkisinin tanınmasını ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … ve … E. Sayılı dosyalarının icra sahasına dahil edilmesini, aksi halde davanın 3. kişiler adına reddine karar verilmesi halinde taşınmaz bedellerinin tespiti ile taşınmaz bedeli kadar alacağın borçlu davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili birleşen Bakırköy10. Asliye Ticaret mahkemesinin 2012/482 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde özetle; asıl davaya konu olan taşınmazlardan Bakırköy ilçesi … Mah. Dahilindeki … ada … parselde bulunan … nolu bağımsız bölümün yargılama sırasında muvazaalı bir biçimde …’e devredildiğinin belirlendiğini ileri sürerek, …’e yapılan muvazaalı tasarrufun da iptalini talep ederek, davasını …’e de yöneltmiştir. Davacı vekili birleşen Bakırköy 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/611 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde özetle; asıl davaya konu … ada … parsel sayılı … nolu taşınmazın davalı … tarafından da …’e ve … tarafından da …’a devredildiğini belirterek, … ve … ‘a yapılan muvazaalı tasarrufların da iptaline karar verilmesini istemiştir. Asıl davada davalı olan … vekili cevabında özetle; davacı tarafından ileri sürülen hususların gerçeği yansıtmadığını,gayrimenkullere ilişkin tapu kaydı iptali talebinin de hukuka aykırı bulunduğunu, söz konusu gayrimenkullerin bedellerinin ödenmek suretiyle satın alındığını, gerçek satış olduğunu ve davacı tarafın satış işlemlerinin muvazaalı olduğu yönündeki iddiasının gerçek dışı bulunduğunu savunarak açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Diğer davalılar da cevaplarında özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Yargılama sırasında davacı vekilince verilen 28/03/2012 günlü dilekçe ile; davalı …’a yönelik davadan feragat edilmiş, ilk derece mahkemesince verilen karardan sonra UYAP’tan gönderilen 17/05/2018 günlü dilekçe ile de davalı … ve davalı …’e yönelik davalardan da feragat edildiği ve … tarafından da davadan feragat nedeniyle avukatlık ücreti taleplerinin olmadığının bildirildiği anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davanın İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali davası olduğu şeklinde nitelendirme yapılarak; “Açılan Davanın ve Birleşen Bakırköy(Kapatılan) 10 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/482 esas sayılı davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile; Dava konusu … Ada … parsel … no’lu bağımsız bölüm bakımından davalılar …, …, … ve …’e karşı açılan davanın kısmen kabulü ile İİK 283/2 gereğince 450.000,00 TL’nin davalı …’den 10/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, Davalılar … mirasçıları …, …, … …, …’a karşı açılan davanın feragat nedeniyle REDDİNE, Davalılar …, … ve …’e karşı açılan davanın sübut bulmadığından REDDİNE,” karar verilmiş, karardan sonra 19/07/2018 günlü tavzih kararı ile de; ” Mahkememizin 21/03/2018 tarih, 2014/707 Esas, 2018/271 Karar sayılı kararında Birleşen 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/611 Esas sayılı dosyasına ilişkin dava, kararda hüküm kurulmasına rağmen gerekçeli kararın hüküm kısmında sehven yazılmadığı anlaşıldığından mahkememizin 26/04/2018 tarihli ek kararı ile HMK m.183 gereğince düzeltilerek gerekçeli karar altına ek karar şeklinde yazılmak suretiyle tavzih kararın eklenmesine karar verilmiştir. Bu itibarla;”BİRLEŞEN BAKIRKÖY(KAPATILAN) 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2012/611 ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN; 1-Birleşen Bakırköy(Kapatılan) 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/611 esas sayılı dosyasıyla davalılar … ve …’e karşı açılan davanın sübut bulmadığından REDDİNE, bendinin eklenenerek kararın bu şekilde tavzihine” şeklinde hükmün tavzih edildiği görülmüştür. Mahkemece verilen karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; davalı borçlu … şirketinden iki adet taşınmaz satın alındığını, taşınmazların satın alındığı 06/02/2007 tarihinde davacı şirket ile borçlu şirket arasında herhangi bir sıkıntı ve alacak – borç ilişkisi olmadığı, taşınmazların yatırım amacıyla alındığı ve bedellerinin de ödendiğinin belirgin olduğu halde yazılı biçim ve şekilde vekil edeni aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu ve kabule göre de kısmen kabul edilen bir davada vekil edeni yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş olmasının da usul ve yasaya aykırı bulunduğu hususlarına yöneliktir. 1-Bir davada, taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukuki değerlendirmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak HMK’nın 33.maddesi gereğince doğrudan hakimin görevidir. (Benzer düzenleme HUMK’nun 76.maddesinde de mevcuttur.) Dava dilekçelerinde ileri sürülüş biçimine göre dava; Borçlar Kanunun 18. (TBK’nın 19.maddesi) maddesinde düzenlenen muvazaa hukuksal nedenine dayanılarak açılmış iptal davası niteliğindedir. Yargıtay Özel Dairesinin pek çok emsal içtihadında da belirtildiği üzere; Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki tür davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK’nun 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası alacaklı ve borçlunun yaptığı tasarrufi işlemin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler (olayımızda davacı) tek taraflı ve çok taraflı hukuki işlemlerinin geçersizliğini ileri sürebilirler. Danışıklı olan bir hukuki işlem ile 3.kişinin zararlandırılması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Ancak 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlemin yapılması gerekir. Esasen muvazaaya dayanan bu gibi davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü az yukarıda açıklandığı gibi İİK’nun 277 ve izleyen maddelerinde iptal davalarına konu olan tasarruflar özünde geçerli olmalarına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Bu davada ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK’nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı, davacının genel hükümlere muvazaaya dayanarak dava açmasına da engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde talebin taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsilini amaçlandığı gözetilerek İİK’nun 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde hüküm kurulması gerekecektir. Bu madde sadece davacıya taşınmazların satış ve haczini isteme yetkisini kıyasen tanımakta olup 3. kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına da gelmemelidir. HMK’nun 125.maddesinde dava konusunun 3.kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usuli işlemler düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre iki taraftan biri dava konusunu bir başkasına temlik ettiği taktirde diğer taraf seçimlik hakkını kullanarak dilerse davasını temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilir. Somut olayda dava konusu İstanbul İli Bakırköy İlçesi dahilindeki … ada … parsel sayılı taşınmazda bulunan … ve … nolu bağımsız bölümlerin borçlu davalı … Şirketi tarafından davalı …’a devredildiği ve her iki taşınmazın da daha sonra … tarafından elden çıkarıldığı ve taşınmazları bu şekilde edinen kişilere yöneltilerek açılan davalardan daha sonra feragat edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece davayı BK’nun 18 . maddesine dayanılarak açılmış muvazaalı işlemin iptali olarak nitelemesi ve buna göre uyuşmazlığı çözmesi gerekirken yazılı biçimde ki nitelemesi doğru olmamıştır. 2-Kabule göre ise; bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. (Anayasa m.141/3). İlke, adil yargılanma hakkı kapsamında ve kamu düzenine ilişkin bulunmaktadır. (Anayasa m. 36/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6). Mahkeme kararlarının gerekçe bölümünde; sav ve savunmaların özeti, çekişmeli ve çekişmesiz noktalar ile ret ve üstün tutulma nedenleri; sabit görülen olgulardan çıkarılan sonuçlar ile hukuki nedenin gösterilmesi gerekir. (HMK m. 297/1-c). Bundan ayrı, HMK’nun 297/2 madde hükmüne göre; hakim, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar etmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları açıkça bildirmesi gerekir. Gerekçe, mahkemenin benimsediği olgular ile hüküm bölümü arasındaki yasal bağ niteliğinde olup; taraflar nezdinde ve yasa yolu incelemesi bakımından denetim olanağı sağlamalı ve hüküm bölümüyle de tam olarak örtüşmelidir. Daha açık bir ifadeyle HMK’nun 297 ve devamı maddeleri gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, davaların birleştirilmesi durumunda da, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Somut olaya dönüldüğünde; davalı borçlu …tarafından istinaf yasa yoluna başvuran …’a 06/02/2007 tarihinde İstanbul ili Bakırköy ilçesi dahilindeki … ada … parselde bulunan … ve … nolu bağımsız bölümü devredilmiş olup, her iki bağımsız bölüm de görülmekte olan davanın konusunu oluşturmaktadır. Mahkemece, söz konusu bu taşınmazlardan … nolu bağımsız bölümün … tarafından 17/12/2008 tarihinde …’a devredildiği, ve …’a yönelik davadan da feragat edildiği görüşünden hareketle, adı geçen bu davalıya yönelik davanın reddine karar verilmiş ise de 5 nolu bağımsız bölüme ilişkin olarak davalı … Ltd. Şti, … ve …’a yönelik olarak açılan dava bakımından sadece davalı … acısından bir karar verilmiş diğer davalılar açısından olumlu veya olumsuz açık bir karar verilmediğinden, fazlaya ilişen talebin reddine şeklindeki açıklamanın bu taşınmaza yönelik davanın tüm davalılar bakımından reddi anlamına gelip gelmediği hususunda duraksama oluşmuştur. Bundan ayrı, İstanbul İli Bakırköy ilçesi dahilindeki … ada … parseldeki … nolu bağımsız bölüm niteliğindeki taşınmaza yönelik olarak da; davalı …, …, … ve …’e karşı açılan davanın kabulü ile …’ün İİK’nun 283/2 hükmü uyarınca taşınmazı elden çıkardığı 10/05/2011 tarihinden işletilecek yasal faiziyle birlikte 450.000,00-TL maddi tazminata hükmedilmesine karar verilmiş ise de; karardan sonra davacı vekilince verilen 17/05/2018 günlü dilekçe ile davalı … ve davalı … hakkındaki davadan feragat edildiği bildirilmiştir. Mahkemece bu feragat beyanı gözetilerek 30/06/2018 günlü ek kararla; “Davacının, davalı …’e karşı açmış olduğu davanın FERAGAT NEDENİYLE REDDİNE, BİRLEŞEN BAKIRKÖY (KAPATILAN) 10 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2012/482 ESAS SAYILI DAVASI YÖNÜNDEN; Davacının davasının FERAGAT NEDENİYLE REDDİNE,” karar verilmiş olduğundan verilen bu ek karar nedeniyle 21/03/2018 günlü asıl kararla taraflara yüklenen sorumluluklar belirsiz hale gelmiş olup, ortada yasa yolu incelemesine olanak sağlayacak nitelikte bir karar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda mahkemece az yukarıda yazılı hususlar dikkate alınmadan karar verilmiş olması hali HMK.m.353/1-a/6 hükmü kapsamındaki hali oluşturacağından davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen 21/03/2018 günlü asıl kararın ve bu karara bağlı olarak daha sonra verilen diğer tüm kararların kaldırılmasına, kaldırma gönderme gerekçesi gözetildiğinden sair istinaf itirazlarının incelenmeksizin dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/03/2018 tarih ve 2014/707 E. – 2018/271 K. sayılı kararının ve bu karara bağlı olarak daha sonra verilen tüm kararların HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın belirtilen şekilde işlem ve yargılama yapılarak yeniden bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 7.684,88-TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-Davalı tarafından yapılan diğer istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümde dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda ve HMK.m. 353/1-a/6 hükmü uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/12/2020