Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2018/2546 E. 2020/3669 K. 11.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2546
KARAR NO : 2020/3669
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2018
NUMARASI : 2015/365 E., 2018/820 K.
DAVANIN KONUSU: Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ:11/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili; davacıların desteği …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile 29/11/2011 günü seyir halinde iken tek taraflı geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybettiğini, müteveffanın desteğine muhtaç olan diğer kişilerin verdikleri yetkiye dayalı olarak Ankara Asliye 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış maddi tazminat istemli davanın mahkemenin ekli 21/10/2014 günü, 2013/123′ e 2014/223 kararı ile karara bağlandığını ve kesinleştiğini, davacıların bu aşamadan sonra dava açmaya karar vermeleri nedeniyle elde ki davanın hazırlandığını beyanla, davacıların desteklerini yitirmeleri nedeniyle her bir davacı için ayrı ayrı olmak üzere 3.000.00 TL destekten yoksunluk tazminatının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş; bilahare de ıslah dilekçesiyle davacı … için davada istenen tazminat talebini 14.399,52 TL’ye; davacı … için 10.885,48 TL’ye yükseltmiştir.Davalı vekili; 29/01/2014 tarihli trafik kazasına karışan … plaka sayılı aracın müvekkili şirkette … nolu poliçe ile 22/04/2011-2012 tarihleri arasında zorunlu mali mesuliyet (trafik) sigortası ile sigortalı olduğunu, murisin destekleri olduklarını iddia eden dava dışı … tarafından Ankara 12 Asliye Ticaret Mahkeme-si’nin 2013/123 Esas sayılı dosyası ile tazminat davası açıldığını, davada 21/10/2014 tarihinde verilen kararla davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu kararın taraflarınca temyiz edildiğini ve kesinleşmediğini, söz konusu davada yapılan tazminatı hesaplamasında murisin destek payının %40’ı eşi, %40’ı kendisi, %10’ununda çocuğu … için hesaplandığını, poliçe teminatının yapılan ödeme oranında azaldığını, poliçe teminatı tamamen tüketilmemiş olsa bile davacılar murisinin desteğinden davacılara ödenebilecek herhangi bir payın kalmadığını, davacıların destekten yoksun kaldıklarını ispat etmelere gerektiğini, murisin araç sürücüsü olması ve vefatı için destekten yoksun kalan 3. kişi davacılar aynı zamanda sürücünün kanuni mirasçıları olması nedeniyle ve kanuni mirasçılık sıfatlarından dolayı sorumlulukları olacaklarından, kusurlu sürücünün davranışları nedeniyle tazminat talep edemeyeceklerini, tazminat hesaplaması yapılırken teknik faiz-iskinto %3 ile “Devre başı ödemeli belirli rant” hesaplamasının kullanılması gerektiğini, müvekkili şirketin temerrüde düşürülmediğini, tüm belgelerle ihbar yapılmadığı ve faiz talep edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “Dava, 2918 Sayılı Karayol-ları Trafik Kanunu’nun 91 ve devamı maddeleri ile 97 maddesi kapsamında, zo-runlu mali sorumluluk sigortacısına yönelik destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminat talepli eda davasıdır. Taraflar arasındaki ihtilaf, araç sürücüsü müteveffa .. .’ın kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu ol-duğu göz önünde bulundurulduğunda, aynı zamanda müteveffanın yasal mirasçıları ve külli halefleri olan davacıların, Karayolları Trafik Kanunu’nun 85 ve devamı ile 91 ve devamı maddeleri uyarınca motorlu taşıt işletenin ve mali sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamında zarar gören üçüncü kişiler olarak değerlendirilip değerlendirilmeyecekleri, dolayısıyla sigortacıya karşı destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunup bulunamayacakları noktalarında toplanmaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesi ile motorlu araç işleten veya teşebbüs sahibine zorunlu mali sorumluluk sigortası yapma mecburiyeti getirilmiştir. Bu düzenleme ile sigortacının, motorlu taşıt işletenin veya teşebbüs sahibinin motorlu taşıtın işletilmesinden doğan sorumluluğunu teminat ile sınırlı olmak üzere karşılaması amaçlanmıştır. Aynı kanunun 92 maddesinde ise zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı tahdidi biçimde sayılmıştır. Somut olayda destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunan davacıların desteği, kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan müteveffa araç sürücüsüdür. Buna göre işletenin bu kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulabileceği kişilere karşı yöneltebileceği talepler trafik sigortacısının sorumluluk kapsamı dışında bırakılmıştır. Öte yan-dan; desteğin tam kusurlu olduğu durumlarda aynı zamanda yasal mirasçı ve külli halef olan destekten yoksun kalanların, tazminat talep haklarının bulunduğuna ve ölenin kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağına dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun görüş değiştirmeden önceki 2011/17-142 esas ve 2011/411 karar sayılı ve 15/06/2011 tarihli içtihadında; “Borçlar Kanunu’nun 45/III. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir.” denilerek, destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının bağımsız bir hak olduğunun isabetle tespit edilmiştir. Buna karşılık destekten yoksun kalanların aynı zamanda yasal mirasçı ve külli halef olmaları halinde (bu sıfatlarını miras hukukundan kaynaklanan sebeplerle kaybetmemiş olmaları koşulu ile), desteğin haksız fiil faili sıfatıyla sorumluluğunun külli haleflere ait olacağı açıktır. Başka ifade ile araç işleten ve sigortacı, sürücünün kusurunu zarar gören üçüncü kişilere karşı ileri sürememekle birlikte, en sonunda haksız fiil sorumluluğu bulunan araç sürücüsüne kusuru oranında rücu edebileceklerdir. Araç sürücüsünün ölümü nedeniyle rücuen tazminat sorumluluğu yasal mirasçı ve külli haleflere ait olur. Bu halde yasal mirasçılar, destekten yoksun kalan sıfatıyla alacaklı; külli halef sıfatıyla da borçlu olurlar ki, bu halde alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi sebebiyle 818 Sayılı TBK’nun 116/1 fıkrası uyarınca borç sona erer. Tüm deliller ve dosya kapsamı göz önünde bulundurulduğunda yukarıda izah edilen gerekçeler ile davacıların desteğinin müteveffa … olduğu, davacıların işletenin ve trafik sigortacısının tehlike sorumluluğu kapsamında zarar gören üçüncü kişiler kapsamında oldukları ve tazminat taleplerini doğrudan sigortacıya karşı ileri sürebilecekleri, buna karşılık davacıların desteğinin kazanın meydana gelişinde %100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu, bu halde destekten yoksun kalan davacıların tazminat talep hakkını ileri sürmelerinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiği, öte yandan aynı zamanda desteğin yasal mirasçısı ve külli halefi olan davacıların, dava konusu tazminat talebi yönünden hem alacaklı hem borçlu sıfatını haiz oldukları ve borcun bu sebeple de sona erdiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından davanın kabulüne ilişkin verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf başvurusu yapılmıştır. Davacı vekilinin istinaf nedenleri: Uygulanacak hukukun, zararlandırıcı sonuca neden olmuş eylemin ika edildiği tarihteki hukuk olacağı gözetilerek, yasal düzenleme ve bu düzenlemeyi yorumlayarak uygulanmasına yol gösteren eski HGK kararının uygulanması gerekirken uygulanmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasına ilişkindir. İstinaf edenin sıfat ve istinaf nedenleri ve kapsamı ile sınırlı olarak yapılan incelemede: Somut davada, davacıların oğlu ve desteği olan .. sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile 29/11/2011 günü seyir halinde iken tek taraflı geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybettiği, davacıların da bu nedenle destekten yoksunluk tazminatı talep ettikleri anlaşılmaktadır. Davacıların desteğinin sürücü olarak kullandığı aracın kaza tarihinde davalı sigorta şirketine … nolu poliçe ile 22.04.2011-2012 tarihleri arasında zorunlu mali mesuliyet ( trafik) sigortası ile ölüm kişi başı 200.000,00 TL ile sınırlı olarak sigortalı olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Yine ölen sürücünün destekleri olduklarını iddia eden, dava dışı … ve … tarafından Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/123 E. sayılı dosyası ile tazminat davası açıldığı ve 21.10.2014 tarihinde verilen kararla davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Anılan dosyanın temyizi üzerine Yargıtay 17. H.D.nin 23/11/2017 gün ve 2015/5128 E- 2017/10894 K sayılı kararı ile yerel mahkeme kararının vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği Uyap sorgulaması ile saptanmıştır. Mahkemece “2918 sayılı KTK 92 maddesinde yer alan ve sigortacının sorumluluğunu kaldıran “a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b)İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c)İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d)Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e)Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f)Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklindeki hüküm ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.11.2017 gün, 2017/17-1315 E, 2017/1239 K nolu kararı dikkate alınarak davanın reddine karar vermiş ise de; Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları 01/06/2015 tarihinde değiştirilmiştir. 2918 sayılı yasanın 92. maddesinde yer alan ve mahkemece dayanılan hüküm ise, dava konusu kaza tarihinden çok sonra 14.04.2016 tarihinde değiştirilmiştir. Yine mahkemece davanın reddine gerekçe yapılan ve yukarıda belirtilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.11.2017 günlü kararına konu dava, ölen sürücünün personeli bulunduğu İç İşleri Bakanlığına karşı açılmıştır. Oysa eldeki dava ise ZMM sigortacısı aleyhine açılmış bulunmaktadır. HGK kararına konu davada adam çalıştıranın, işletenin sorumluluğuna dayanılmış olup, eldeki davada ise sigortacının sorumluluğuna dayanılmıştır. Dolayısı ile anılan HGK kararı bu davaya emsal alınacak nitelikte olmadığı gibi, az yukarıda açıklanan değişikliklerinde somut olaya uygulanması yasal olarak olanaklı değildir.Diğer yandan TBK’nun Yürürlük Kanunu hükümler dikkate alındığında her olaya, olay anında yürürlükte olan kanun hükümleri uygulanır. Somut davada, dava konusu trafik kazası 29/11/2011 günü meydana gelmiş olup, kaza tarihindeki kanun uygulanacağından, çok daha sonra yürürlüğe giren KTK’ndaki 14.04.2016 tarihli değişikliğin ve 01/06/2015 tarihinde değiştirilen ZMM Genel şartlarının bu davada uygulanması hukuken mümkün değildir. Hemen belirtilmelidir ki, kaza tarihi olan 29/11/2011 tarihi dikkate alındığında ZMM sigortalısı aracın sürücüsünün tek taraflı kaza yapması halinde ZMM sigortacısının sorumluluğuna ilişkin olarak gerek Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin ve gerekse Yargıtay HGK.nun yerleşik uygulama halini almış bir çok kararları vardır.Taraflar arasındaki ihtilafın ortaya konulması ve nitelendirilmesi için davacılar ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacılar, vefat eden ….’ın desteğini yitirdiklerini ileri süren anne ve baba, davalı ise, kaza yapan aracın ZMM sigortacısıdır. Davalının sorumluluğunun nitelendirilmesi için ise 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereğince işletenin sorumluluğu ve destekten yoksun kalma zararının değerlendirilmesi gerekmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı ise, 818 sayılı BK’nın 45/II. maddesinde düzenlenmiş olup; “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır. Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı). Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir. Önemle vurgulanmalıdır ki, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir. (YHGK., 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. – 411 K. sayılı ilamı).Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; sürücü desteğin ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte vefat eden (sürücü) üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın vefat edenin (sürücünün) kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan vefat edenin (sürücünün) zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan vefat eden (sürücü) üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.Somut davada, özellikle davacıların, ölenin mirasçısı sıfatıyla değil (zira somut davada ölenin sağ eş ve çocukları bulunduğundan mirasçıları onlar olup, anne ve baba kanuni mirasçı değildir.), destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açmasına, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun kaza tarihine göre davacılara yansıtılamayacağına; dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmalarının, desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyeceğine; kaza tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacı zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına (HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas 2012/92 Karar, HGK’nun 16.01.2013 gün, 2012/17-1491 Esas-2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca) göre, mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Hal böyle olunca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesinin incelemeye konu kararının HMK m.353/1-a/6 uyarınca kaldırılmasına, yukarıda açıklanan gerekçeye uygun olarak inceleme ve değerlendirme yaparak, daha önce ölen desteğin eş ve çocuklarının da destek tazminatı talep ettikleri dikkate alınarak davacıların talep edebileceği destek tazminatı miktarı konusunda yeni bir karar vermek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;1-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, istinaf istemine konu olan ve başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,HMK. m.353/1-a/6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.11/11/2020