Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2018/2505 E. 2020/3666 K. 11.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2505
KARAR NO: 2020/3666
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/06/2018
NUMARASI: 2016/419 E., 2018/700 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; davalılardan …’in sevk ve idare ettiği … plakalı aracın 03.03.2015 tarihinde yoldan geçen müvekkiline çarpması sonucu müvekkilinin ağır şekilde yaralanarak sakatlık geçirdiğini, kaza sonrası düzenlenen soruşturma evrakların ve krokilerden araç sürücüsünün müvekkiline çarptığı yer ile durduğu yer arasında 100 metre mesafe 10 metre fren izi bulunması nedeni ile araç sürücüsünün kazanın oluşumunda kusurlu olduğu, diğer davalıların aracın işleteni ve ZMSS sigortacısı olduğunu, kaza sonucu müvekkilinin değişik hastanelerde 3.000,00-TL tedavi masrafı yaptığını, kaza sonucu müvekkilinin kızının çalıştığı işi bırakarak 3 ay süre ile müvekkiline evde baktığını, bakıcı yardımı aldığını, beden çalışma gücünde kayıp bulunduğunu, ileri sürerek şimdilik 65.000,00-TL maddi tazminat ile 35.000,00-TL manevi tazminatın sigorta şirketinin maddi tazminattan sorumlu olmak üzere faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı … ve davalı … şirketi vekili; kazanın oluşumunda müvekkillerinin kusurunun bulunmadığını, davacının 157 promil alkollü şekilde bariyerli yola girerek kazanın oluşumuna neden olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir. Davalı sigorta şirketi vekili; manevi tazminatın poliçe kapsamı dışında olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun sigortalının kusuru, gerçek zarar ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava, haksız fiil niteliğindeki kazadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir. Davacı yan davalı … sevk ve idaresindeki, diğer davalı tarafından ZMSS ile sigortalı … Plaka sayılı aracın 03/03/2015 tarihinde davacıya çarparak yaralanması nedeni ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. 6098 sayılı TBK.’nın 49’uncu maddesi gereğince kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil ile başkasına zarar verenin zararı gidermekle yükümlüdür. Belirtilen yasal düzenlemede anlaşılacağı üzere; bir kişinin haksız fiil nedeni ile sorumlu tutulabilmesi için olayda az ya da çok bir kusurunun bulunması gerekir zira devam eden madde de zarar ve kusurun iddia eden tarafından kanıtlanması gerekir. Kusurun azlığı veya çokluğu tazminat miktarı üzerinde etkili olup, meydana gelen olayda herhangi bir kusurun bulunmayan tarafın gerçekleşen zarardan sorumlu tutulması kabul edilemez. Bu yasal düzenlemeler ışığında davalının meydana gelen zararda sorumluluğunun bulunup / bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir. Olay üzerine davalı hakkında Cumhuriyet Savcılığınca yaralama suçundan kamu davası açılmış olup, belirtilen dosyada alınan rapor ile meydana gelen kazada sürücünün herhangi bir kusurunun bulunmadığı, tüm kusurun yaralanan tarafta olduğu belirlenmiş, mahkemece suçun unsurlarının oluşmaması nedeni ile beraat kararı verilmiş ve hüküm kesinleşmiştir. TBK.’nın 74’üncu maddesinde, hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleri ile bağlı olmadığı gibi ceza hâkiminin beraat kararı bağlı olmadığı, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesi ve zararın değerlendirilmesine ilişkin kararında hukuk hâkimi bağlamayacağı düzenlenmiştir. Yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere hukuk ve ceza yargılamalarda sorumluluk farklı şekilde düzenlendiğinden hukuk mahkemesi, ceza mahkemesince belirlenen kusur oranı ile bağlı olmaksızın olayda tarafların kusurlarını araştırıp sorumluluğunu belirlemelidir. Ancak eylemin sanık tarafından yapılmadığını tespit eden veya eylemi suç oluşturmadığını belirleyen ceza mahkemesi kararlarına hukuk mahkemesi hâkimini de bağlayacağı kabul edilmelidir. Bu durumda haksız fiil ve zararın meydana gelmesinde davalıya isnat edilecek hiçbir kusur bulunmaması nedeni ile kanıtlanmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle “Davacının maddi tazminat talebinin REDDİNE,2-Manevi tazminat talebinin REDDİNE,” karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından verilen karar karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf başvurusu yapılmıştır.
İstinaf Nedenleri: Davacı vekilinin istinaf nedenleri: Mahkemece bilirkişi kurulundan rapor alınması hususundaki 27/03/2018 tarihli ara kararı gereğince müvekkilince yatırılması gereken 2.250,00 TL bilirkişi ücretinin müvekkilinin ekonomik durumunun elverişsizliği nedeniyle süresi içinde yatırılamaması üzerine yeniden ek süre talebine rağmen talebin reddi ile müvekkilinin tam kusurlu kabulü ile davanın reddine karar verilmiş olmasına ilişkindir. İstinaf edenin sıfatı ile istinaf neden ve kapsamıyla sınırlı olarak yapılan incelemede: 1-Dosyada mevcut ceza mahkemesince alınan 02/05/2016 tarihli raporda davalı sürücüye tali kusur verildiğinin anlaşıldığı, mahkemece bilirkişi kurulu marifetiyle kusur oranlarının tespiti amacıyla 27/03/2018 tarihli 3 nolu ara kararı oluşturulduğu, ancak verilen kesin süre içinde bilirkişi giderlerinin yatırılmaması nedeniyle bilirkişi kurulundan rapor alınamadığı, davacı vekilinin 05/06/2018 tarihli oturumda yeniden ek süre verilmesi talebinde bulunduğu, mahkemece bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden davacının tam kusurlu kabul edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere hüküm tarihinde yürürlükte bulunan HMK 90. maddesinde “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. (2) Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” hükmü ile HMK 94. Maddesinde “ (1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.(2) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi halde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilen süre kesindir ve yeniden süre verilmez.(3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümler dikkate alındığında kusur oranının tespiti amacıyla mahkemece oluşturulan 27/03/2018 tarihli 3 nolu ara kararı kesin süreli olup, tayin edilen kesin süreye konu olan işlem, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklanmış ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını da açıkça tutanağa geçirilerek ihtar edilmiştir. Davacı vekili tarafından verilen kesin süre içinde ara kararı gereği mazeret bildirilmeden yerine getirilmediği gibi, ara kararı gereğini yerine getirilmesi için verilen kesin süre içinde de ek süre talebinde bulunulmamıştır. Yine davacı vekilince eski hale getirme talep edilmediği gibi, adli yardım talebinde de bulunulmuş değildir. Dolayısı ile mahkemece davacı tarafa yeniden süre verilmesi yukarıda açıklanan hükümler gereğince usulen mümkün olmadığından bu yöne ilişen istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. 2-Diğer yandan ceza mahkemesince alınan 02/05/2016 tarihli bilirkişi raporunda davalı sürücüye tali kusur verildiği, yine ceza yargılamasında alınan ve ATK trafik ihtisas dairesince düzenlenen 26/08/2018 tarihli raporda tüm kusurun davacıya verildiği, mahkemenin, davacının kesin süreye rağmen kusur bilirkişilerinden rapor alınmasına ilişkin ara kararı gereğince bilirkişi ücretini yatırmadığı da belirterek, ATK kusur raporundaki gerekçenin dosya kapsamına uygunluğu da gözetmek suretiyle ATK raporuna üstünlük tanıyarak, bunu gerekçelendirilmesi ve bu gerekçelendirmenin de olaya ve dosya kapsamına uygun olması karşısında, mahkemece ATK raporuna göre karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişen istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmalarına, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgelere, davacının kesin süreli ara kararını ihtarına rağmen yerine getirmemiş olmasına, mahkemece gerekçesi de belirtilerek ATK raporuna üstünlük tanınarak karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf talebinin HMK m. 353/1-b/1 gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve başlıkta yazılı bulunan mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından daha önce yatırılan 35,90 TL peşin karar ve ilam harcınınn düşümü ile bakiye 18,50 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir KAYDINA, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK.m.361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.11/11/2020