Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1754
KARAR NO : 2018/1029
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/03/2018
NUMARASI : 2015/262 E.- 2018/298 K.
DAVANIN KONUSU: Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/10/2018
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı … şirketince ZMMS poliçesi ile sigortalanan … plakalı aracın 11/09/2006 tarihinde davacıya çarpması şeklinde gerçekleşen kaza sonucu davacı …’ın yaralanmasına neden olduğunu, davacı müvekkilinin sürekli sakat kaldığını belirterek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik, müvekkili için 500,00-TL bakıcı ve ulaşım gideri, 500,00-TL geçici iş göremezlik gideri, 500,00-TL sürekli sakatlık tazminatı olmak üzere toplam 1.500,00-TL maddi tazminatın avans faiziyle birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 14/02/2018 tarihli talep artırım dilekçesi ile talebini 57.500,00-TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … A. Ş. vekili cevap delikçesi ile; mahkemenin yetkisiz olduğunu, talebin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; kaza tarihinin 11/09/2006 olduğu, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nun 66. maddesi gereğince ceza zamanaşımı süresinin (TCK 89 maddesi kapsamına giren suçta) 8 yıl olduğu, dava tarihi 11/03/2015 olup 8 yıllık cezazamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri; zararın tam olarak öğrenilme tarihinin dava açıldıktan sonra ATK’dan alınan rapor tarihi olan 26/12/2016 tarihi olduğu, kaza tarihinden itibaren 10 yıl geçmeden 11/03/2015 tarihinde dava açılmış olduğu, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu hususlarına ilişkindir.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.
Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır.
Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir.
6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.
Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.
Dava konusu olayda, dava dışı …’nun sevk ve idaresindeki …plakalı araç 11/09/2006 tarihinde davacıya çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Eldeki dava 11/03/2015 tarihinde açılmıştır.
Bu nedenle kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89/1. ve 66/1-e maddeleri uyarınca kazada sadece davacı yaralandığından öngörülen ceza zamanaşımı süresi 8 yıl olup dava tarihi itibariyle ceza zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Ancak bazı durumlarda zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihe göre ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile davacının zararını tam anlamıyla öğrenememesi söz konusu olabilir. Bu nedenle zararı öğrenme ile amaçlanan şeyin ne olduğu ve buna göre zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Kısa süreli zamanaşımının başlaması için zarar görenin zarar ile birlikte zararın sorumlusunu da öğrenmesi gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, bu iki koşulun da gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birinin gerçekleşmemesi hâlinde zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Zarar ve tazminat sorumlusundan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı süresi son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
Belirtmek gerekir ki, kısa süreli zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar görenin, zarar veren eylem veya olayı değil, zararı öğrenmesi gerekir.
Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlardır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar görenin dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacağı açıktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenilmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Oysa ki, zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.
Özellikle somut olayda olduğu gibi bedensel bütünlüğün zarar gördüğü ve tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Yukarıda anlatılan şekilde gelişen durumun bulunduğu, zararın niteliği ve kapsamının bu nedenle sonradan öğrenildiği hallerde zamanaşımının zararın kesin miktarının öğrenildiği tarihten başlayacağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında (21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/379 K.) belirtilmiştir.
Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı).
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; 1990 doğumlu olan davacı …’ın 11/09/2006 tarihinde meydana gelen kazada yaralandığı, olay sonrasında …Hastanesi ve … Hastanesi’nde tedavi gördüğü, anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında düzenlenen 26/12/2016 tarihli ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda da davacının trafik kazasına bağlı gelişen arızasının bulunduğu belirtilerek davacının maluliyetine ilişkin belirleme yapılmış bulunmaktadır. Davacının trafik kazası sonucu gelişen arızası sonucu maluliyet durumu ATK tarafından düzenlenen bu rapor ile belirlenmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla ceza zamanaşımı süesi dolmuş ise de davacının zararının kapsamı bu rapor ile belirlenmiş olduğuna göre ve davacı tarafından da kaza tarihi üzerinden 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmeden dava açılmış olduğuna göre olayda zamanaşımı söz konusu değildir. Yine davacı vekilince ıslah dilekçesi sunulduktan sonra bu dilekçeye karşı davalı vekilince zamanaşımı def’inde bulunulmamıştır. Bu itibarla, Mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hatalı olup, verilen kararın kaldırılarak dosyanın yeniden yargılama yapılması amacıyla Mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir(HMK 353/1-a/6).
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü, istinaf talebine konu İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 2015/262 E.- 2018/298 K.
sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde işlem yapılmak üzere Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90-TL nispi istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendilerine İADESİNE,
4- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
5- Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
HMK. m.353/1-a/6 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.04/10/2018.