Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2017/2025 E. 2019/387 K. 28.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2017/2025
KARAR NO : 2019/387
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/07/2017
NUMARASI : 2015/396 E.-2017/525 K.
DAVANIN KONUSU: Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/02/2019
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi nezdinde zorunlu trafik sigortalı bulunan …….. plaka sayılı aracın kusurlu şekilde çarpması sonucunda 24/02/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vekil edeninin ağır bir biçimde yaralanarak 28 gün yoğun bakımda kaldığını, kafasına aldığı darbe sonucunda yüzünde kırıklar oluştuğunu, ayrıca sol kalça kemiği ve sol kürek kemiğinden de sakatlandığını, kaza sonrasında depresyona girdiğini, unutkanlık ve asabiyetin hat safhalara çıktığını, kazadan sonra herhangi bir işte çalışamaz hale geldiğini, olayla ilgili olarak Erdemli Sulh Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2010/493-2011/589 karar sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyasında da kusur durumunun belirlendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişen hakları saklı kalmak kaydıyla iş ve güç kaybı zararına karşılık olmak üzere 5.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı sigorta şirketi vekili cevabında özetle; vekil edeni şirketin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru ve poliçe limitiyle sınırlı bulunduğunu, bu nedenle kazanın oluşumundaki kusur oranlarının tespiti ile maluliyet oranının tespitinin ATK’ca yapılması gerektiğini, geçici iş göremezlik tazminatı talebinin ise vekil edenin sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamında olmadığını, ayrıca ….. yapılmış ya da yapılabilecek rücua tabi ödeme olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiş; daha sonra sunduğu 16/03/2016 günlü dilekçe ile de daha önce aynı konuda taraflar arasında Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2012/72 esas-2012/262 karar sayılı dava dosyası bulunduğunu, bu davada davacının maluliyetine ilişkin olarak hesaplanan maddi tazminat miktarının davacıya ödenmesi nedeniyle ve davacının davadan feragat beyanı doğrultusunda davanın reddine karar verildiğini, dolayısıyla görülmekte olan davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesini istediklerini savunmuştur.Mahkemece, tarafları ve konusu aynı olan Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/72 esas-2012/262 sayılı kararı bulunduğu ve bu dosyada davanın feragat nedeniyle reddedildiği, verilen kararın temyiz edilmeyerek 03/11/2012 tarihinde kesinleştiği, dolayısıyla görülmekte olan dava hakkında kesin hüküm bulunduğu görüşünden hareketle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.İstinaf nedenleri; kesin hüküm olduğu sonucuna varılan dava dosyasındaki feragat beyanının yargılama sırasında tazminat miktarının belirlenmemiş olması nedeniyle, görülmekte olan dava bakımından hüküm ifade etmeyeceği, zira doğmamış haktan feragat edilemeyeceği, bu nedenle verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu hususuna yöneliktir.Dava, trafik kazasından kaynaklanan geçici ve kalıcı iş gücü zararının giderilmesi isteğine ilişkindir.Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, bir diğer davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için HMK’nın 303.madde hükmüne göre; her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Bir hüküm ancak, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.Somut olaya dönüldüğünde; mahkemece kesin hüküm olduğu sonucuna varılan Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/72 esas sayılı dava dosyasına konu dava dilekçesinde davacı, davalı sigorta şirketi nezdinde trafik sigortalı bulunan…….plaka sayılı aracın 24/02/2010 tarihinde vekil edenine çarpması sonucunda davacının yaralanarak sakatlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla iş göremezlik, kalıcı sakatlık, meslekten kazanma gücü ve gelir kaybı zararına karşılık olarak 8.000,00-TL tazminatın davalı …. A.Ş’den tahsiline karar verilmesini istediği; yargılama sırasında davalı sigorta şirketinin davacının maddi tazminata ilişkin talebiyle ilgili olarak davacıyla sulh olduklarını, sulh sözleşmesi uyarınca belirlenen 25.500,00-TL’nin davacıya ödendiğini ileri sürerek, davacı vekilince imzalanan 08/08/2012 günlü ibraname-makbuz-feragatname başlıklı belgeyi mahkemeye sunduğu, davacı vekilinin de 19/09/2012 günlü dilekçe ile davada feragat ettiklerini açıkladığı ve mahkemece bu feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin 03/11/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan davanın yargılaması sırasında alınmış, davacının beden gücü kaybı oranını gösterir bir rapor olmadığı gibi uğradığı zararın kapsam ve miktarını belirleyen bir hesap bilirkişisi raporu da bulunmamaktadır. Davacıya yapılan 25.500,00-TL’lik ödemenin de nasıl hesaplandığı anlaşılamamaktadır.Görülmekte olan dava sırasında da davacı vekili, davalı sigorta şirketinin sunduğu 16/03/2016 günlü dilekçeye verdikleri 18/04/2012 günlü cevap dilekçesinde davacının tazminat miktarının ne olduğunu veya ne olacağını bilmeden yapmış olduğu feragatın ve anlaşmanın hüküm ifade etmeyeceğini savunmuş, 13/10/2015 günlü oturumda da davacının tedavisinin halen devam etmekte olduğunu savunmuştur.Mahkemece, davacının tedavi gördüğü Mersin Üniversitesi Fakültesi Tıp Fakültesinden hasta dosyasını getirterek, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlilerince düzenlenmiş 22/02/2016 günlü rapor temin edilmiştir. Söz konusu raporda davacının görmüş olduğu ve dosyada mevcut tüm tıbbi evrakların değerlendirilmesi sonucunda davacının 24/02/2010 tarihinde maruz kaldığı trafik kazası sonucunda yaralandığı belirtilen davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %36 olduğu ve geçici iş göremezlik döneminin de 4 ay bulunduğu bildirilmiştir. Değerlendirmeye esas tıbbi evraklardan iki tanesi dosyada mevcut 08/08/2012 günlü ibraname tarihinden ve feragat tarihinden sonraki tarihlere ilişkindir.Bu durumda, her ne kadar davacı tarafından daha önce açılan davadan sulh olunduğundan bahisle davadan feragat edilmiş ise de, davacının ibranamenin düzenlendiği ve buna bağlı olarak yapılan feragat tarihinde gerçek zarar miktarını ve maluliyetin ne olduğunu bilip bilmediği tam olarak anlaşılamamaktadır. Diğer bir anlatımla, davacı feragat ettiği tarihte gerçek zarar miktarının ve maluliyetin ne olduğunu bilmiyor ise, doğmamış bir haktan feragat etmek mümkün bulunmadığından davacının önceki davadaki feragatının sadece o davada belirlenen miktara ilişkin olduğu düşünülmeden görülmekte olan davada da feragatla bağlı tutulması isabetsiz olmuştur.Bundan ayrı, 2918 sayılı KTK’nın hem işletenleri hem de onların hukuki sorumluluğunu üzerine alan zorunlu mali sorumluluk sigortalarını bağlayan ve emredici nitelikte olan 111.maddesinin 1.fıkrasında bu kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu belirtilmiş, 2.fıkrasında ise “tazminat miktarına ilişkin olupta yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldığın tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir” denilmiştir. Bu madde, ibranamenin iptali için zarar görene yetersizlik nedeniyle iptal hakkı tanımıştır. Tekrar somut olaya dönüldüğünde, ibraname tarihi 08/08/2012 olup, görülmekte olan dava ise yasada belirtilen 2 yıllık hak düşümü sürenin geçirilmesinden sonra 31/03/2015 tarihinde açılmıştır. Ne var ki, bazı hallerde ortaya çıkan zarar kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme-gelişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem ve işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz gerçekleşmiş olmayacağı için KTK’nın 111.maddesinde düzenlenen 2 yıllık süre bu değişen-gelişen durumun durduğunun veya ortaya kalktığının öğrenilmesiyle başlanacaktır, gelişen-değişen durum olup olmadığı da hekim raporuyla belli bir açıklığa kavuşturulmalıdır. Yargılama sırasında temin edilen ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyelerince düzenlendiği anlaşılan 22/02/2016 günlü raporda her ne kadar davacının %36 oranında beden gücü kaybına uğradığı ve geçici iş göremezlik süresinin 4 ay olduğu belirlenmiş ise de, söz konusu bu raporda trafik kazasına bağlı yaralanmaya ilişkin olarak yapılan tedavilerin ne zaman sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı gelişen ve değişen bir durum olup olmadığı, varsa gelişen durumun hangi tarihte sona erdiği, diğer bir ifadeyle kesin maluliyet oranının hangi tarihte belirlenebileceği konularında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.Mahkemece, anlatılan durumun özelliği de gözetilerek; davacıya, davalı sigorta tarafından yapılan ödemeye ilişkin dayanak belgeler varsa getirtilerek davacının davadan feragat ettiği tarihten sonra geçirmiş ve dosyaya yansımamış varsa diğer tedavi evrakları da temin edilerek, dosyanın bir bütün olarak ATK 3.İhtisas Dairesine gönderilerek, 24/02/2010 günlü olan kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri gözetilerek davacı da var olduğu ileri sürülen bedensel zararların 24/02/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, kaynaklanıyor ise trafik kazasına bağlı tedavinin ne zaman sonuçlandığı, diğer bir ifade ile kalıcı sakatlığı hangi tarihte oluştuğu, gelişen ve değişen bir durumun söz konusu olup olmadığı, davacının geçici iş göremezlik süresinin ve kalıcı beden gücü kaybı oranının ne olduğu konularında rapor alınmadan, davacının yeniden tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı gözetilmeden ve belirlenecek duruma göre, KTK’nın 111.maddesinde düzenlenen hak düşümü süresinin geçirilip geçirilmediği değerlendirilmeden, davanın yazılı biçim ve gerekçeyle reddine karar verilmesi hali HMK.m.353/1-a/6 hükmü kapsamında görüldüğünden davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;1-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, istinaf istemine konu olan ve başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılarak yeniden bir karar verilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan 31.40- TL maktu istinaf karar ve ilam harcı ile 85,70- TL istinaf başvuru harcının talep halinde davacıya İADESİNE,4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan diğer giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,HMK. m.353/1-a/6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.28/02/2019.