Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/2974 E. 2023/2454 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/2974
KARAR NO: 2023/2454
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2023
NUMARASI: 2021/262 Esas, 2023/624 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 26/10/2023
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalılardan … San. ve Tic. A.Ş. arasında akdedilen Bakırköy … Noterliğinin 28/02/2018 tarih … yevmiye numaralı düzenleme seklinde ön ödemeli konut satıs vaadi sözleşmesi gereğince. müvekkil şirket sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini süresi içerisinde eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş olmasına rağmen davalılar haksız ve kötüniyetli bir şekilde tapu tescilini yapmaktan kaçındıklarını, bu nedenle dava konusu taşınmazın müvekkili şirket adına tapuya kayıt ve tescilinin yapılmasını, taraflar arasında … 3. faz projesi kapsamında Bakırköy … Noterliği’nin 28/02/2018 tarih ve … yevmiye no lu Düzenleme Şeklinde Ön Ödemeli Konut Satış Vaadi Sözleşmesi ile müvekkili şirket İstanbul îli, Büyükçekmece İlçesi … Mah. … … Ada … Parsel … Etap … Villa … numaralı bağımsız taşınmazı, 2.750.000.00 bedel ile satın almış ve sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, müvekkili taşınmazın dekorasyon işleri için ayrıca ödeme yapmış ve halende yapmaya devam ettiğini, sözleşme koşullarına göre Aralık 2018 tarihinde teslim edilmesi gereken gayrimenkulün teslim edilmiş olmasına, iskan, harç ve masraflarının ödenmesine rağmen tapu devrinin müvekkili şirkete halen yapılmadığını, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan tüm edimlerini yerine getirdiğini, arsa malikleri ile yapılan sözleşmeye göre ve 3. kişilerle sözleşme yapma yetkisine yüklenicilerin sattığı konutun teslim edilmemesinden dolayı arsa maliklerinin müşterilere karşı müteselsilen sorumlu olduğunu, müvekkili şirketin, anılan taşınmazı … 3. faz olarak gittiği satış ofisinden alırken projenin davalı … ile davalı … iş birliği ile yapılan bir proje olduğunu, ayrıca … yönetimi tek bir yönetimi olup: … 3. fazın ayrı bir yönetimi dahi bulunmadığını, projenin bütün tanıtım mecralarında ve fiilen gidilen yerde sunumu ve tanıtımı “ … ve …’dan tek katlı villa konsepti” olarak yapılmakta olduğunu, müvekkilinin almış olduğu tanıtım broşürleri, ön bilgilendirme ve kendisine sunulan tapu bilgilerine istinaden her iki firmayı da kurumsal yapıda gördüğünü ve her iki firmaya da inanarak ve güvenerek iyi niyetle, Büyükçekmece İlçesi … Mah. … … ada … parsel olarak kayıtlı yerde … faz olarak bilinen projeden taşınmazı satın aldığını ve tüm edimlerini yerine getirdiğini, bu nedenlerle davalı yanın mal varlığını kaçırma ihtimali olması sebebi ile dava konusu taşınmaz üzerine, 3. kişilere devir, satış ve temlikinin önlenmesi için hmk 389 ve devamı maddeleri uyarınca öncelikle teminatsız aksi halde uygun bir bedelle ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, davanın kabulüne, dava konusu davalılardan … A.Ş. adına kayıtlı İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Mah. … … ada … parsel … etap … villa … numaralı bağımsız bölümün tapu iptali ile davacı müvekkilİ şirket adına tesciline, tapu senedinin müvekkile teslimine ya da terditli nitelikte açmış oldukları iş bu davada: tapu iptali ve tescilin mümkün olmaması durumunda: İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi … Mah. … … ada … parsel … etap … villa … numaralı bağımsız bölüm taşınmaz için müvekkili tarafından ödenen bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin tefe-tüfe artış oranları, altın ve döviz kurlardaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereği güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman kişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın (rayiç yerden az olmamak kaydıyla) dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ticaret Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin diğer Davalı … ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde davacıya İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde Kaim, Tapuda … Ada, … Parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan … bağımsız bölümü sattığını ve yer teslimini de davacıya yaptığını, ancak diğer davalı …’ın yarattığı haksız ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devir işlemini gerçekleştiremediğini, TBK 19/1, sözleşmenin yorumlanması ve bu arada tipinin belirlenmesinde tarafların kullandıkları sözcüklerin değil ortak amaçlarının nazara alınması gerektiğinin hükme bağladığını, buna göre, sadece sözleşmenin lafzına bakarak sonuca gidilmesi ve sözleşmenin nitelendirilmesinde doğrudan tarafların kullandığı isimlendirmenin esas alınmasının mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme esasında gelir paylaşımlı kat karşılığı inşaat sözleşmesi esaslarına göre düzenlenmiş karma nitelikte olmakla birlikte, adi ortaklık unsuru öne çıkan bir sözleşme olduğunu, dolayısıyla sözleşme konusu ile ilgili tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenirken adi ortaklık hükümleri çerçevesinde bakılması gerekmekte olduğunu, müvekkili şirketin huzurdaki davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, söz konusu davanın açılmasına kusurlu ve haksız mesnetsiz eylemleri neticesinde diğer davalı … Şirketinin sebebiyet verdiğinden müvekkili şirket aleyhine vekalet ücreti ve yargılama gideri hükmedilmemesi gerektiğini, bu nedenle müvekkili şirket üzerine düşen edimleri yerine getirmiş, inşaatı bitirip davacı tarafa teslim etmiş olup; davacı, dava konusu villayı kullanmakta olduğundan, müvekkili aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine, müvekkili şirket dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini talep etmiş, ayrıca 18/09/2020 tarihli dilekçesi ile görev itirazında bulunmuştur. Davalı … Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının taleplerinin açıkça hukuki dayanaktan yoksun ve kabul edilemez nitelikte olduğunu, müvekkilinin İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … köyünde kâin, … Ada … Parselde kayıtlı taşınmazın maliki olduğunu, diğer davalı … Ticaret Anonim Şirketi ile ilki Kadıköy … Noterliği’nin 19.06.2014 tarih, … yevmiye olmak üzere muhtelif Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmeleri imzaladığını, sözleşmeler ve nihayetinde Kadıköy … Noterliği’nin 19.07.2017 tarih, … yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşme uyarınca, davalı …, yukarıda zikredilen taşınmazı müvekkilinden KDV bedeli hariç 51.153.312.-USD karşılığında satın almayı kabul ve taahhüt ettiğini, bu sözleşmede ödemeye dair şartların da açık bir biçimde hüküm altına alındığını, taraflar arasındaki ilişkinin Satış Vaadi Sözleşmesi kapsamında olup, davacının iddiasının aksine ortada bir adi ortaklık ilişkisi kesinlikle bulunmadığını, davacının taleplerinin kendi içinde hukuken çelişkili olduğunu, davacı bir yandan aynen ifa niteliğini taşıyacak şekilde tescil talep etmekte, diğer yandan adeta sözleşmeden dönmüş gibi, verilen bedelin iadesini talep etmekte olduğunu, davacının bu hakkını kullandığını gösterir bir beyanı da bulunmadığını, davacı ile diğer davalı … arasında yapılan satış vaadi sözleşmesinin tarafı olmayan, arsa maliki müvekkilinin aleyhine cebrî tescil veya tazminat talebini içeren bir dava açılması hukuken mümkün bulunmadığını, müvekkilinin davalı sıfatı bulunmadığını, sözleşme uyarınca, müvekkilinin davalı …’ın sözleşmenin 2., 3. ve 6. maddeleri uyarınca belirlenen satış bedellerinin tamamını ödemesi halinde davalı … A.Ş.’ye taşınmaz devirlerini gerçekleştirmeyi taahhüt ettiğini, davalı … A.Ş., sözleşmenin belirtilen maddelerinde düzenlenmiş olan, satış bedelinin ödenmesine yönelik edimlerini yerine getirmediği için, taraflar arasındaki sözleşme, müvekkilince Üsküdar … Noterliğinin 25.02.2019 tarihli, … yevmiye numaralı fesih ihbarnamesiyle haklı sebeplerle feshedildiğini, müvekkiline karşı açılan haksız davanın, gerçek dışı bir şekilde âdi ortaklık temeline dayandırılmaya çalışılmakta olduğunu, müvekkili şirket ile davalılardan … arasında hiçbir şekilde bir adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkilinin bu davadaki tescil ve tazminat taleplerine davalı sıfatıyla muhatap olmasının mümkün olmaması ve dava süresi de göz önüne alındığında müvekkili şirket açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara sebebiyet verecek olması nedeniyle öncelikle ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, bu mümkün görülmezse davalıdan taşınmazın değerinin %40’ından az olmamak üzere teminat alınmasına, müvekkilinin davacı ile arasında hiçbir ticarî ve hukukî ilişkinin bulunmadığı, davacının müvekkiline karşı hiçbir talep hakkının söz konusu olmadığı nazara alınarak, davada “pasif husumet ehliyeti” bulunmayan müvekkili bakımından davanın bu sebeple reddine, neticede maddî ve hukukî dayanaktan yoksun bulunan davanın esastan reddine, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece “…Mahkemenin 06/11/2020 tarih 2019/941 Esas 2020/657 Karar sayılı ilamı; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesinin 18/02/2021 tarih, 2021/444 Esas, 2021/451 Karar sayılı kararı ile davacı şirketin faaliyet alanı da dikkate alınarak satın alma amacının araştırılması, nihai amacının yatırım mı kullanma mı, iş yeri olarak edinme mi belirlenerek sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek kaldırılmıştır. Davacı vekilinin 02/06/2021 tarihli duruşmada alınan beyanı, mahallinde bilirkişilerin tespiti ile 31/03/2022 tarihli rapor içeriği, Davacı vekilinin 18/04/2022 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan ve göreve ilişkin beyan dilekçesinde ve 12/07/2023 tarihli celsede ‘dava konusu taşınmazda halen şirket yetkilisinin kızının oturduğunu, konut olarak kullanıldığını, edinme amacının da konut olarak kullanım olduğunu, ileride de aynı amacın devam edeceğini, şirket faaliyetine ilişkin kullanım amacının şu an düşünülmediğini’ beyanı ile davacının belirttiği kullanım iddiasının aksi de iddia ve ispat edilemediğinden, davacı tüzel kişinin taşınmazı yetkilisinin lojman ihtiyati için özel kullanım amacıyla aldığı ve tüketici olduğunun kabulü ile davaya bakmak görevi Tüketici Mahkemesine ait olduğundan davanın görev dava şartı yokluğundan reddine… ” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesi ile; kararda, taşınmazı davacı şirketin yetkilisinin lojman ihtiyacı için aldığı ifade edildiğini, taşınmazda halihazırda ikamet eden kişinin niteliği ve taşınmazın konut olarak kullanılmak üzere alındığının ifade edilmesi de davacının tüzel kişi tacir olduğunu ve dolayısıyla her işleminin karineten ticari olduğu gerçeğini değiştirmediğini, bir ticaret şirketinin ortağının veya çalışanının kişisel konut ihtiyaçlarında kullanılmak üzere taşınmaz satım alınması halinde dahi, işlemin ticarî işlem olduğunu, bir anonim şirketin her türlü ihtiyacının ticari nitelikte ihtiyaç, bir yetkilisi veya çalışanının konut ihtiyacının da şirketin ticari faaliyeti kapsamında bir ihtiyaç olduğunu, davacı şirketin kendi konut ihtiyacının bulunması mümkün olmadığından, taşınmazı edinme gayesi şirket yetkilisine sağladığı imkanları arttırmak ve iş performansını yükselterek şirketin kazancını ve karlılığını artırmaya yönelik olduğunu, gerçek kişilerin, tüzel kişilere sağlanan bir takım yasal avantajlardan yararlanmak adına dava konusu taşınmaz gibi büyük yatırımları şirketleri üzerinden yaparak bir nevi bu olumlu durumdan faydalanmaya çalıştıklarını, ancak bu hususun davacıyı işbu dava bakımından tüketici yapmayacağını, ticaret şirketlerinin ticari olmayan bir alanı olamayacağını, bu sebeple şirketin yaptığı satın alma işleminin tüketici işlemi olmasının kanunen mümkün olmadığını, huzurdaki dava ile aynı mâhiyette olmak üzere, diğer davalı …’ın müşterisi olan … Dış Tic. A.ş., … Anonim Şirketi ve … Ticaret Limited Şirketi tarafından ayrı ayrı olmak üzere, müvekkili …’a karşı, aralarında hiçbir sözleşme ve hukukî bağ olmamasına rağmen ikame edilen cebrî tescil davalarında, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ve Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince hukuka ve usule aykırı olarak verilen görevsizlik kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 2020/2298 E. 2021/205 K. ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk dairesinin 2021/419 E, 2021/438 numaralı kararlarıyla başvurularımız kabul edilerek davaya bakmakla görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğu yönünde hüküm tesis edildiğini, tüzel kişi tacirin tüketici olamayacağı ve huzurdaki davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği hususunda Yargıtay’ın emsal içtihatları ile hukuk doktrini tam bir ittifak içinde olduğunu, ticaret hukuku ve tüketici hukuku doktrininde de bu hususta görüş birliği olduğunu, müvekkili … ile davacı arasında hiçbir tüketici işlemi ve ilişkisi mevcut olmadığını, müvekkiline karşı açılacak işbu davanın tüketici mahkemesinde görülebilmesine olanak bulunmamakta, ancak asliye ticaret mahkemelerinde görülmesi mümkün bulunduğunu, davacının müvekkili … A.Ş.’den mülkiyetin kendisine devrini talep edebileceği ne bir sözleşme ne de lehine tescili sağlayacak bir yasa hükmü bulunmadığını, davacı ile … A.Ş. arasındaki sözleşme ilişkisinin tamamen dışında bulunan ve sadece arsa maliki sıfatını haiz bulunan müvekkili şirket ile davacı arasında tüketici hukukuna ve tüketicinin korunması hakkında kanuna dayalı hiçbir hukuki ilişki bulunmadığı gibi, adi sahası bulunması mümkün olmayan davacı tacirin tüketici olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığını, bu sebeple davacının tüketici olarak kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLER: Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yükleniciden temlik alınan bağımsız bölümün tapu iptali ve tescil, terditli olarak da ödenen bedelin raiç değerden az olmamak üzere iadesi talebine yöneliktir.28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır.Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır.Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir.4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1 .maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir.Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir.Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır.Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir.Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur.O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir.Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz.Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz.Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur.TTK.MADDE 4- (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk uyuşmazlarının ticari dava olduğunu düzenlmiştir.Hal böyle olunca davacı şirketin faaliyet alanı da dikkate alınarak satın alma amacının araştırılarak, nihai amacının yatırım mı kullanma mı iş yeri olarak edinme mi belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken dava konusu taşınmazın konut nitelikli olduğu ve davacının taşınmazı ticari ya da mesleki amaçla satın aldığı yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı gerekçesiyle davaya bakmakta görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu gerekçesine dayanılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu yönünde dairemizce … nin tüketici mahkemelerinin görevli olduğundan bahis ile vermiş olduğu görevsizlik kararı kaldırılmış…. ce bu sefer davacı vekilinin duruşma beyanında taşınmazın alış amacının şirket yetkilisinin kızının konut olarak kullanması olduğu ile 31.03.2022 tarihli rapora göre evin havuzlu villa tipi olduğuna dair tespitlere göre görevsizlik kararı verildiği görülmüş olup,dava konusu taşınmazın alıcı ve satıcısının ticari işletme oluşu nedeniyle göreve ilişkin TTK/4-1 düzenlemesi karşısında kullanım amacının tereddüte mahal vermeyecek şekilde ticari işletme faaliyet alanı dışında olduğunun tespiti gerekir.Bu çerçevede … tarafında baz alınan olgular, satın alınan taşınmazın şirket çalışanından verim almak amaçlı olmadığı dolayısıyla ticari işletme faaliyet alanın tamamen dışında olduğunun kabulü için yeterli değildir. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-a-3 maddesi hükümlerine göre İDM kararının kaldırılmasına kesin olmak üzere karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE,2-Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/07/2023 tarih 2021/262 Esas, 2023/624 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına,7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/10/2023