Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1823 E. 2022/1462 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1823
KARAR NO: 2022/1462
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ: 15/02/2022
NUMARASI: 2022/103 Esas (derdest)
DAVANIN KONUSU: Mülkiyet (Tespit İstemli)
KARAR TARİHİ: 09/06/2022
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında tersane yeri teslim edilmesine dair sözleşme imzalandığını, davalı şirket… Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 23.02.2016 Tarihli Ticaret sicil gazetesi ilanına göre unvan ve nevi değişikliğine gitmiş olup davalının yeni unvanı …A.Ş olduğunu, davalı tarafın, 24.06.2004 tarihli Gemi İnşaa ve Tersaneler Genel Müdürlüğü ile imzalanan sözleşme ve taahhütname, 29.09.2007 tarihli Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan projeler ve 19.07.2007 tarihli Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan 49 yıllık kati kullanım hakkı sözleşmesi kapsamında İstanbul İli Tuzla İlçesi … Mahallesi … Adası mevkiinde Dalsan Tersane Limanı adlı projeyi başlattığını, bu projede oluşturulan tersane alanlarından … numaralı parselin müvekkil … AŞ’ye tahsis edildiğini, projenin aradan geçen uzun sürede çeşitli aksaklıklarla gecikmesi nedeniyle taraflar arasında farklı tarihlerde yapılan anlaşma ve taahhütlerin tümünün yerine geçerli olmak üzere 02.03.2015 tarihli “Devir Sözleşmesi” başlıklı akit imzalandığını, mezkur sözleşme ile … numaralı parselin müvekkiline tahsis edildiği ve müvekkilinin ödeme dahil tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği teyit edildiğini, hak devri veya şirket bölünmesi gibi yöntemlerde Milli Emlak ve diğer ilgili idarelerden gerekli izinlerin alınması suretiyle müvekkili … AŞ’ye yerin devir, teslim ve kullandırılmasının sağlanacağı hüküm altına alındığını, ancak ekonomik kriz, mendireğin güney kısmında açı değişikliği yapılması, hava muhalefeti, maliyet artışı gibi çeşitli nedenlerle yerin fiilen kullanımı ve müvekkile devri uzun süre gerçekleştirilemediğini, davalının, sözleşmeye uygun olarak yeri teslim etmekle mükellef olduğu halde müvekkiline ait parsel de dahil olmak üzere tüm tersane alanının üçüncü tarafa devrine yönelik süreç başlattığını, taraflar arasındaki sözleşme halen yürürlükte iken davalı taraf herhangi bir bildirimde de bulunmaksızın söz konusu tersane alanındaki haklarının tümünü (müvekkile ait … numaralı parsel de dahil olmak üzere) şirket bölünmesi yoluyla … AŞ adlı bir şirkete devretmek üzere işlemlere başladığını, davalı ve davalı ile şirket bölünme ve devralma işlemleri üzerinden ilişkiye giren dava dışı … Ticaret Aş’ye müvekkilinirn söz konusu yerdeki hakları ve talepleri bildirilmiş ise de davalı akdi yükümlülüğünü yerine getirmediğini, kabul edilemez ve gerçek dışı bahaneler ileri sürdüğünü, müvekkil sözleşme edimlerini yerine getirmiş, davalının sözleşmedeki teslim edimini ifa etmesi önünde herhangi bir engel daha önce var idiyse bile artık kalmadığı yapılan son işlemle sabit olduğunu, müvekkili … AŞ, tüm ödemelerini yaptığını, dava konusu yer ile ilgili dava dışı idarenin izin ve tahsis işlemleri önem taşımakta olup idarenin işlemleri nedeniyle müvekkile yer teslimi yapılamadığı takdirde davamız terditli olarak sözleşmenin ifa edilmemesinden kaynaklanan zarar tazmini talebi olarak sürdürüleceğini, açıklanan nedenlerle öncelikle İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … (eski … numaralı) parsel sayılı taşınmazın “üçüncü şahıslara devri ve kullandırılması ile tabi tutulacağı işlemlerle kalıcı değişikliğe uğratılmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına” teminatsız olarak, kabul edilmediği takdirde sayın mahkemece uygun görülecek teminat mukabilinde karar verilmesini, ihtiyati tedbir kararının davalı tarafa, Tuzla Tapu Müdürlüğüne ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne bildirilmesine, haklı davanın kabulü ile davalının, müvekkile ait yeri teslim etmemek suretiyle oluşturduğu muarazanın giderilmesine, İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … (eski … numaralı) parsel sayılı taşınmazın kullanım hakkının (49 yıllık sözleşme süresince) müvekkile aidiyetinin tespiti ile taşınmazın kullanımının müvekkile tahsisine, sözleşmenin aynen ifasının mümkün olmaması halinde İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … (eski … numaralı) parsel sayılı taşınmazın (49 yıl süre ile) kullanım bedelinin, mahrum kalınan karların, sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle doğan zararların hesaplanarak bu zararların davalıdan alınarak müvekkile verilmesine, ödenecek bedeli ticari temerrüt faizi işletilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmil edilmesine karar verilmesini talep ettiğini beyan etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın ticari iş veya ilişkiden doğmadığını, bu nedenle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olması nedeniyle göreve itiraz ettiklerini, davacı, davadan önce arabuluculuk yoluna başvurmadığını, esasa girilmeden önce eksik harcın tamamlatılması gerektiğini, zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazlarının bulunduğunu, taraflar arasında geçmiş yıllarda birden fazla sözleşme düzenlendiğini, ancak davacının dava dilekçesinde ve delillerinde ikrar ettiği üzere; taraflar arasında “İbraname” imzalandığını, bu ibraname ile geçmiş sözleşmelerin geçersiz kabul edildiğini, 02.03.2015 tarihinden önce yapılan ve taraflarca imzalanan tüm sözleşme ve protokollerin geçersiz olduğu taraflarca kabul edildiğini, taraflar arasında mutabık kalındığı üzere, 02.03.2015 tarihli sözleşme ve devamı ile uyuşmazlık kapsamı sınırlandırılmalı, uyuşmazlık daha eski geçmiş senelere yayılmaması gerektiğini, ibranameye istinaden uyuşmazlığın geçmiş senelere yayılmasına ve delillerine muvafakatlerinin olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme geçersiz olduğunu, aynen ifa veya ifa karşılığı istenemeyeceğini, taraflar arasında resmi bir sözleşme olmaması nedeniyle geçerli bir sözleşme bulunmadığını, anılan hüküm sözleşmenin geçerlilik koşulu olup, kamu düzenine ilişkin olduğunu, geçersiz sözleşmenin varlığı hâlinde taraflar sözleşmenin ifasını ya da ifa karşılığını isteyemeyeceklerini, ancak ve ancak sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde aldıklarını iade ile yükümlü olduklarını, davacının, müvekkile sözleşmede yer alan ödemeleri yapmadığını, davacının da ödemeleri yaptığına dair herhangi bir dekont ibraz etmediğini, sadece sözleşme konusu senetleri davacının; müvekkiline teslim ettiğine dair teslim tutanağı delillerinde ibraz edebildiğini ancak herhangi bir dekont, makbuz vb ibraz edemediğini, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan meblağın toplamda 2.800.000,00 TL olduğu nazara alınarak; bu meblağı ödediğini iddia eden davacının ödemeye dair iddiasını somut delillerle ispatlaması gerektiğini, verilen senetler ifa uğruna/ifa için verilen senetler olup bu senetlerin verilmesi ödemenin yapıldığı anlamına gelmeyeceği, davacının ödemeyi ancak dekontla ispat etmek zorunda olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme hükümsüz kaldığını, devir işlemi için idareden izin alınamamış olup sözleşmenin hiçbir bağlayıcılığı kalmadığını, dava konusu yer, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan deniz alanının müvekkili şirketçe dolgu yapılarak liman ve tersane sahasının oluşturulması suretiyle oluşmuş olup, bu yerde hak devri ancak idarenin izni ile mümkün olduğunu, müvekkili şirketin tüm bilgi ve belgeleri paylaştığını, devir için izin alınamadığını, idare kısmi devre izin vermediğini, Bunun üzerine sözleşmenin yürürlüğü imkansız hale gelmiş, yok hükmüne haiz olmuş ve hukuken bağlayıcılığı kalmadığını, davacının 7 yıl sonra kötü niyetle işbu davayı açması haksız taleplere dayandığını, açıklanan nedenlerle görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesini, aksi halde; davanın öncelikle arabuluculuk başvuru şartının yerine getirilmemesi nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine, haksız davanın usulden ve esastan reddine, yargılama giderlerine ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece 15/02/2022 tarihli ara karar ile ” Talebin taşınmazın aynına ilişkin bir talep olmadığı, taşınmaz üzerindeki intifa hakkına yönelik olduğu, taşınmazın aynına ilişkin olarak açılacak davalarda taşınmaz üzerine tedbir kararı verilebilecği, somut olayda tedbirin uyuşmazlık konusu olmayan şeye yönelik olarak istendiği, tedbir talebinin içeriğinin yargılamayı gerektiriyor olması ve yaklaşık ispat koşulunun da gerçekleşmediği dikkate alındığında yasal koşulları oluşmayan ihtiyati tedbir talebinin reddine” gerekçesiyle karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulduğu görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin tedbir ret gerekçesi dosya içeriğine ve tedbir talebinin mahiyetine aykırı olduğunu, sadece taşınmazların aynına ilişkin tedbir kararı verilebileceği şeklinde ne bir yasal düzenleme ne de yargı uygulaması bulunmadığını, tedbir talebinin uyuşmazlık konusu olmayan şeye yönelik olduğu ifadesi de tümüyle yanlış olduğunu, huzurdaki davada taleplerinin muarazanın giderilmesi, sözleşmenin aynen ifası ve mümkün olmadığı takdirde tazminat talebine ilişkin olduğunu, tedbir taleplerinin ise davaya konu İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii …(eski … numaralı) parsel sayılı taşınmazın “üçüncü şahıslara devri ve kullandırılması ile tabi tutulacağı işlemlerle kalıcı değişikliğe uğratılmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına” yönelik olduğunu, tedbir talebinin tamamen ve sadece uyuşmazlık konusu yere ilişkin olduğunu, ihtiyati tedbir talep içeriğinin yargılama gerektiriyor olması gerekçesi de talep ettiğimiz tedbir kararı kapsamına da ihtiyati tedbire ilişkin kanuni düzenlemelere de aykırı olduğunu, yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği ifadesi de yine eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye müstenit olduğunu, davalının elde ettiği Tersane yeri kullanım hakkı ve bu hak üzerinden müvekkile teslimini taahhüt ettiği (eski …) … parsel üzerindeki müvekkilin hak sahipliği yaklaşık ispat kuralına göre fazlasıyla ispat edildiğini tedbir yoluyla bu yerin müvekkiline teslimi talep edilmediğini, mahkemece müvekkil lehine karar verilmesi halinde bu kararın icrasını imkansız ve çok zor hale getirecek bir işlem yapılmaması, 3. taraflara devredilmemesi yönünde talepte bulunulduğunu, İstanbul İli, Tuzla İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … (eski … numaralı) parsel sayılı taşınmazın “üçüncü şahıslara devri ve kullandırılması ile tabi tutulacağı işlemlerle kalıcı değişikliğe uğratılmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına” teminatsız olarak, kabul edilmediği takdirde uygun görülecek teminat mukabilinde karar verilmesini, ihtiyati tedbir kararının davalı tarafa, Tuzla Tapu Müdürlüğüne ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne bildirilmesine, itiraza ilişkin yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava; taraflar arasındaki tersane yerinin teslimine ilişkin sözleşmesinin aynen ifası, mümkün olmadığı takdirde menfi müspet zararların tahsili istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nun 341/1. maddesi uyarınca ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir ”kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca davacı veya davalının dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı ön görülmüş geçici nitelikte geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır” şeklinde tarif edilmiştir. Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu mal ve hak üzerinde yeni bir takım uyuşmazlıkların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır. 6100 sayılı HMK’nun 389. maddesi başlığında düzenlenen ve geçici hukuki korumalar olarak vasıflandırılmış ihtiyati tedbir müessesesi ile ilgili aynı maddenin 1. fıkrasında ”mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanmaması… gibi sair hususlarda tereddüte yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosedür gösterilmiştir. Diğer taraftan, ihtiyati tedbir talebinin kabul edilebilmesi bakımından HMK’nun 390/3. maddesinde ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, Yasanın hükümet gerekçesinde de belirtildiği üzere yaklaşık ispat durumunda “…hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimalde olsa aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı edemez… bu sebepledir ki haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması…” hükme bağlanmıştır. İhtiyati tedbirin uygulanması sonucu, karşı tarafın zarar görme tehlikesi bulunduğundan HMK’nın 392. maddesinde tedbire karar verilirken talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. İhtiyati tedbir kararı verilirken tedbir isteyen haksız çıktığı takdirde, ihtiyati tedbirden dolayı karşı tarafın uğrayacağı zarar için bir teminat alınmasına da karar verilir. (HMK m.391/2-ç, 392) Talep, resmi bir belgeye, başkaca bir kesin delile dayanıyor ya da durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirterek teminat alınmamasına da karar verebilir. İhtiyati tedbirin uygulanmasındaki en önemli kıstaslardan birinin de tarafların hak ve yarar dengesinin korunması olduğu açıktır. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu incelendiğinde dava konusu taşınmazın arsa niteliği ile Maliye Hazinesi adına kayıtlı olduğu, taraflar arasında tersane alanlarının davacıya tahsisine ilişkin imzalanan sözleşmelerin bulunduğu, tahsisin gerçekleşmediğinden bahisle “3.sahislara devir ve kullandırılması ile tabi tutulacağı işlemlerle kalıcı değişikliğe uğratılmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulması” şeklinde ihtiyati tedbir talep edildiği, taşınmazın mülkiyeti davalıya ait olmayıp dava dışı Maliye Hazinesi adına kayıtlı olduğundan mülkiyetin 3.kişiye devrinin söz konusu olamayacağı, diğer taleplerin ise davanın esasına ilişkin talepler olup, yargılama sonucu talepler hakkında karar verileceği anlaşıldığından HMK 389.ve devamı maddelerindeki yasal koşulların oluşmadığı kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu ret karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362/1.f maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/06/2022