Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1688 E. 2023/766 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1688
KARAR NO: 2023/766
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
NUMARASI: 2018/728 Esas-2021/822 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/03/2023
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili Şirket ile davalılardan … Tic. A.Ş. arasında, İstanbul İli, Amavutköy İlçesi, … Köyü; … Ada, … Pafta, … Parsel no.lu taşınmaz üzerinde yapılan … adıyla anılan konutlardan oluşan gayrimenkul hakkında Beyoğlu … Noterliği’ nin 15/10/2015 tarih ve … yevmiye nolu Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Yapım sözleşmesi akdedildiği, Konut bedeli olarak kararlaştırılan 1.750.000,00 TL’nin sözleşmede öngörülen ödeme planına uygun olarak ödendiği, buna rağmen; 30/03/2017 tarihine kadar teslim edilmesi gereken taşınmazın sözleşmeye aykırı olarak diğer davalı … Tic. A.Ş. ne devredildiğini, diğer davalının dava konusu satış vaadi sözleşmesinden haberdar olduğu halde taşınmazı devir aldığını, dolayısıyla davalıların iyi niyetli olduklarından bahsedilemeyeceğini, sözleşme dışı diğer davalının da bir gayrimenkul firması olduğu ve davalıyla benzer işlerle meşgul ve sürekli ticari ilişki içinde olduklarını, bu yüzden uyuşmazlık konusunu bilebilecek durumda olmasına rağmen yapılan devir işleminin Müvekkili Şirketi zarara uğratmak amacıyla gerçekleştiğini, Satış vaadi sözleşmesinin akdedildiği 2015 yılında 2,88 lira olan dolar kurunun bu gün 5,07 olduğunu, 1.750.000,00 TL olan satış bedelinin, aradan 3 yıl geçmesine rağmen davalılar arasında 1.650.000,00 TL olarak belirlenmesinin günümüzün ekonomik koşullarına göre mümkün olamayacağını, taşınmazın ederinin neredeyse yarı fiyatına satıldığını ve bu durumun satışın muvazaalı olduğunu gösterdiğini, davalıların müvekkili şirketi zarara uğratmak ve menfaat sağlamak amacıyla satış vaadi sözleşmesine aykırı olarak devir işlemini gerçekleştirdiklerini, müvekkilinin uğradığı zarar gözönünde bulundurularak zararın daha fazla artmaması için dava konusu taşınmaz üzerine tedbir şerhi, talep yerinde görülmezse davalıdır şerhi işlenmesine, dava konusu, … Tic. A.Ş. adına kayıtlı taşınmaza ait tapu kaydının iptali ile müvekkili şirket adına tesciline, talep yerinde görülmezse, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava konusu olan 1.750.000,00 TL gayrimenkul bedelinin, fatura tarihi olan 30/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline ve sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesinden kaynaklanan müvekkilinin uğradığı müspet zarar kapsamında şimdilik 1.000 TL. nın işleyecek yasal faiziyle birlikte … Tic. A.Ş. nden alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Tic, A.Ş. vekilinin 17/08/2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili Şirketin gayrimenkul geliştirme şirketi olması sebebiyle gayrimenkul alım ve satımının ana faaliyet konuları içinde bulunduğu, davaya konu taşınmazı 25/04/2018 tarihinde diğer davalı … Tic. A.Ş. ‘den satın aldığını, iyi niyetli ve 3. Kişi konumunda olup satış vaadi sözleşmesinden hiçbir şekilde haberdar olmadığını, davacının, diğer davalı … Tic. A.Ş. ile akdettiği düzenleme şeklindeki satış vaadi sözleşmesini, basiretli bir tacir gibi davranmayarak tapuya şerh ettirmediğinden sözleşmeden doğan alacak hakkını üçüncü kişilere karşı öne süremeyeceğini, ağır kusurlu olduğunu, iyi niyetle taşınmaz alan müvekkilini kötü niyetle suçlamasının yersiz olduğunu, Satış vaadi sözleşmesinin, ilgilisine sadece kişisel hukuk sağladığı, Tapuya şerh edilmediğini, takdirde ayni hak kazanan iyi niyetli üçüncü kişinin bu kazanımını koruduğunu, Müvekkili şirketin davaya dayanak satış sözleşmesinden hiçbir şekilde haberinin olmadığını, … ile benzer işlerle iştigal etmeleri ve ticari ilişkilerinin bulunmasının satış vaadi sözleşmesinden haberdar olduğu anlamına gelmeyeceğini, isnat edilen iddiaların ispatının gerektiğini, Yargıtay’ ın yerleşik içtihatlarının da bu yönde olduğunu, Müvekkilinin dava konusu taşınmazı 10/08/2018 tarihinde … ve …’ye devretmesi nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde iddia edildiği gibi taşınmazın 2018 yılında, olması gereken fiyatın yarısına, 1.650.000,00 TL’ye satılmasının muvazaalı olmadığını, 2015 yılındaki satış vaadi sözleşmesinde 1.750.000,00 TL bedelin 28/02/2016 tarihinden 30.01.2017 tarihine kadar taksitlere bölünerek ödeneceğinin kararlaştırıldığını, peşin ödeme bedeli ile vadeli ödeme bedelinin aynı olamayacağını, 2015 ile 2018 yılları arası taşınmazlarının değerlerinin artmadığı, piyasada doygunluk yaşanması nedeniyle bir çok inşaat şirketinin ekonomik olarak sıkıntıya düştüğü, dolardaki fahiş artışın spekülal nedenlerle gerçekleştiğini, dolar kuru ile hesap yapılmasının taşınmaz piyasası verileriyle bağdaşmayacağını, Müvekkilinin gayrimenkul geliştirme şirketi olması nedeniyle dava konusu taşınmazı konut ihtiyacı için değil kar amaçlı olarak aldığını ve 2018 nisan ayında 1.650.000,00 TL na aldığı taşınmazı 100 gün sonra makul ve olağan akışa uygun fiyatla 1.750.000,00 TL na sattığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Yerel Mahkemece 04/11/2021 tarihli karar ile ” …1-Davacının tapu iptali ve tescili talebinin reddine, 2-1.751.000,00-TL dava tarihi itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … San. Tic. Aş den tahsili ile davacıya ödenmesine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket ile davalılardan … San. Tic. A.Ş. arasında “İstanbul ili, Arnavutköy İlçesi, … Köyü’nde kain, … ada, … Pafta, … parsel numaralı” taşınmaz bölüm üzerine Beyoğlu … Noterliği’nin 15/10/2015 tarih, … yevmiye nolu Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Yapım Sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme konusu konut bedeli olarak kararlaştırılan 1.750.000,00 TL, müvekkil firma tarafından …’ya, sözleşmenin “Satış bedelinin ödenmesi” başlıklı 2. Maddesinde kararlaştırılan ödeme planına uygun biçimde ödendiğini, buna rağmen, sözleşme’nin 4.4 maddesi gereği taşınmazı en geç 30.03.2017 tarihine kadar teslim etmesi gereken davalı …, yükümlülüğünü yerine getirmediğini, devamla müvekkil firmayla akdedilen satış vaadi sözleşmesine konu taşınmaz, davalı … tarafından diğer davalı … Tic. A.Ş.’ye devredildiğini, dava devam ederken ise mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddedilmesi dolayısıyla taşınmaz bu kez … ve …’ye devredildiğini, davalılardan …’nin de dava konusu taşınmazı başka bir üçüncü kişiye devrettiğini, davalıların iyi niyetli olduğundan bahsedilebilmesi mümkün olmadığını, davalıların taşınmazın müvekkile devrini engellemek için açıkça muvazaalı işlemler yaptığı ortada olduğunu, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin 4.060.000-TL olduğu ise bilirkişi raporu ile belirlenmiş durumda olduğunu, ancak 11/02/2021 tarihli celsede bu rapor doğrultusunda ıslah ve harç ikmali için mahkemeden süre talep edilmiş olmasına rağmen mahkemece bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığı belirtilerek ek rapor talep edildiğinden ve tarafına herhangi bir süre verilmediğinden ıslah dilekçesi sunulmadığını, dava dilekçesinde belirtmiş oldukları üzere zararın tam olarak tespit edilemediğinden şimdilik 1.751.000 TL talep edilmişse de mahkemece müspet zararımıza yönelik olarak bir rapor hazırlanmadan ve tarafına ıslah için süre verilmeden dosya karara çıkarıldığını bu nedenle dosyada eksik inceleme söz konusu olduğunu, açıklanan nedenlerle İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 04/11/2021 tarih ve E.2018/728, K.2021/822 karar sayılı kararının kaldırılmasına ve tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar adına yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.Dava konusu taşınmazın Arnavutköy Tapu Müdürlüğü” nün 16/08/2018 tarihli … sayılı yazısı ekindeki takyidatlı tapu kaydına göre, İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi. … Köyü; … Ada, … Pafta, … Parselde kayıtlı ana taşınmazda … Blok, … kat … no.lu, dubleks meskenin 1/2 hissesi …, 1/2 hissesi … adına kayıtlı olduğu, satış ve ipotek tarihinin 10/08/2018 olduğu anlaşılmıştır. Arnavutköy Tapu Müdürlüğü” nün 15.12.2018 tarihli … sayılı yazısı ekindeki resmi senet örneği ve tapu kaydı incelenmiş, İstanbul İli, Amavutköy İlçesi, … Köyü; … Ada, … Pafta, … Parselde kayıtlı ana taşınmazda … Blok, … no.lu, bağımsız bölüm … Tic. A.Ş. adına kayıtlı iken 10.08.2018 tarih … yevmiye no. ile 875.000,00 TL bedelle … ve 875,000,00 TL bedelle …’ ye satıldığı anlaşılmıştır. İDM ce alınan 02/12/2020 tarihli bilirkişi raporunda; taşınmazın m2 birim değerine 19.000 TL takdir edildiği, kasım/2020 tarihindeki rayiç değeri 19.000 TL X 325 m2 – 6.1 75.000 TL, 06/08/2018 Dava tarihindeki rayiç değeri 4.658.173 TLolarak belirlendiği anlaşılmıştır. İDM ce alınan 25/03/2021 tarihli bilirkişi heyet raporunda;Dava konusu taşınmazın Devir (Akit) ve Dava Tarihi itibari ile değeri hesaplanırken T.C. Merkez Bankası tarafından açıklanan konut fiyat endeksi kullanıldığı,dava konusu taşınmazın 1. devir(akit) tarihi olan 25.04.2018 tarihindeki tam hissesinin değeri -4.000.000.- TL olarak hesap edildiği, taşınmazın 2. devir(akit) tarihi olan 18.08.2018 tarihindeki tam hissesinin değeri -4.060.000.- .- TL olarak hesap edildiği, … hissesi 2.030.000.- … hissesi : 2.030.000.-TL olduğu, dava konusu taşınmazın dava tarihi 06.08.2018 tarihindeki tam hissesinin değeri; -4.060.000TL olarak hesap edildiği anlaşılmıştır. Kaynağını Türk Borçlar Kanununun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.Yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıkların çözümünde uygulanan 30.09.1988 tarihli ve 1987/2-1988/2 sayılı Yargıtay İBBGK Kararı ile “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hallerinde; olayın özelliğine göre Medeni Kanunun 2. maddesi gözetilerek açılan tescil davasını kabul edilebileceği” benimsenmiştir.Yukarıda içeriği açıklanan İBBK doğrultusunda alıcının tescil isteyebilmesi için koşullar özetlenecek olursa;-Taşınmazın ileride kat irtifakı yada kat mülkiyeti kurulmak üzere yapılan binalardan olması,-Alıcının edimini yerine getirmiş olması,-Bağımsız bölümün alıcıya teslim edilmiş olması, şeklinde tarif edilmiştir.Tüm bu koşulların yerine geldiği ancak davalı yüklenicinin taşınmazı üçüncü kişiye devrettiği sabittir.Geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede, tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkansız hale getiren her türlü davranıştan kaçınmaları zorunludur. TBK. m. 112 hükmüne göre; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” Borçlunun edimin ifasını kusuruyla imkansız hale getirmesi TBK. m. 112 anlamında borca aykırı bir davranıştır. Borçlu bu durumda alacaklının uğradığı tüm zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür (Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s. 636- 643). Bu aşamada, müspet ve menfi zarar kavramlarına ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır.Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Davacının mamelekinde, sözleşme yerine getirilseydi bulunacağı duruma göre bir azalma olmuştur. İşte müspet zarar bu iki bedel arasındaki farktan ibarettir. Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı olmaktadır.Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu somut olayda olduğu gibi başlangıçta geçerli olarak kurulan ancak, sonradan hükümsüz hale gelen sözleşmede zararı “Bir sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir.” şeklinde belirlemiştir. Burada benimsenen ilkeye göre; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 esas, 2010/427 karar; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618-668 esas, karar ve 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 esas, 2003/125 karar sayılı ilamları). Davacının tazminat isteminin dayanağı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesidir. Buradaki borcun nedeni yüklenicinin taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü genellikle bir akde dayandığından buna akdi tazminat, borçlunun sorumluluğuna da akdi sorumluluk denir. Anılan madde ödenmesi gereken tazminat ise alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarardan borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının malvarlığı ne vaziyette bulunacak idiyse bu vaziyetle malvarlığının hali hazır vaziyeti arasındaki fark anlaşılmalıdır. Bu şekilde müspet zarar olarak nitelenen dava konusu taşınmazın rayiç değeridir. Davacı rayiç değer isteğini yargılama sırasında ve dava dilekçesinde dile getirmiş olduğu gibi dile getirmemesi halinde de Yargıtay 3. Hukuk dairesinin yerleşmiş uygulaması doğrultusunda sözleşmedeki bedeli dava tarihine güncellenmesi ya da faiz istemesi arzusunun da aynı kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ve güncellemenin geçerli sözleşmelerde rayiç değere ilişkin olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda davacının devrin muvazaalı bulunduğu iddiası incelenerek sözleşmenin ifa olanağı tartışılmalıdır. Ancak somut uyuşmazlıkta bu hususta yeterince araştırma yapıldığını söyleyebilmek mümkün değildir. Davacı taraf delil listesinde ticari defterlere dayandığını beyan etmiş olmakla tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, dava konusu satışın işlemine ilişkin kayıtların incelenmesi, davalı şirketler arasında bağlantı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapılması gerekirken bu hususta eksik inceleme ile hüküm kurulması da uygun görülmemiştir. Ayrıca davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı açıktır. Belirsiz alacak davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nın 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği, ve bu durumda hukuki yararın var olduğunun kabul edileceği hükme bağlanmıştır. Bu hükme karşılık rayiç değer belirlendikten sonra yapılan bedel artırımının ikinci ıslah olarak kabulü de dosya kapsamına uygun düşmemiştir. Davacı vekilinin 7.celsede bedel arttırım dilekçesi ibraz etmek ve harç ikmali yapmak için süre talep ettiği, İDM ce bu talebi hakkında ara karar oluşturulmadığı, bilirkişi ek rapor alınmasına karar verildiği, sonraki celselerde yine davacı vekiline süre verilmediği, harç ikmali yapılmaksızın dosyanın karara çıkartıldığı anlaşılmıştır. Bu nedenle İDM ce öncelikle davacı vekilinin tapu iptal ve tescil talebi yönünden dava tarihi itibariyle taşınmazın belirlenen değeri üzerinden 1/4 peşin nispi harcı tamamlaması için ve bedel arttırım dilekçesi ibrazı için kesin süre verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunu, harç alınmasını ve tamamlanmasını tarafların isteklerine ve iradelerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece re’sen gözetilmesini hükme bağlamıştır. Kanunun 32. Maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış, 30. maddesinde “…muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK’nın 409. (HMK’nın 150. Maddesi) maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30.maddesi uyarınca yargılama aşamasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğunun anlaşılması halinde yalnız o celse için yargılamaya devam edilmesi takip eden celseye kadar noksan değer üzerinde peşin ve karar ilam harcının tamamlanmaması durumunda davaya devam olunmaması gerekir.Dava, tapu iptal ve tescil talebine yönelik olup dava değeri dava konusu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeridir. Harç kamu düzenine ilişkin olup re’sen dikkate alınması gerekir. Harcın taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden hesaplanması gerektiği de şüphesizdir. Dava dilekçesinde, harçlandırma formunda dava değeri 1.751.000,00TL olarak gösterildiği, keşif ve uzman bilirkişi incelemesi yapılmış, dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle değeri belirlenmiştir. Mahkemece anılan yasanın 30.maddesi uyarınca işlem yapılması yerine davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil eden bu hususun dairemizce re’sen dikkate alınması zorunludur. Yerel mahkeme kararı bu yönden eksik ve hatalıdır. İDM ce davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verildiği ve yargılama devam ederken dava konusu taşınmazın davalı … şirketi tarafından diğer davalılar … ve …ye devredildiği, … tarafından da 3.kişiye devredildiği hususları dikkate alınarak , davacı vekilinin dava konusu taşınmazın sürekli el değiştirmesi nedeniyle taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiği anlaşılmakla, dosya kapsamı ve mevcut delil durumu gereğince değerlendirme yapılarak tedbir talebi hakkında İDM tarafından karar verilmesi, karara itiraz halinde celse açılarak itirazın değerlendirilmesi sonucu verilecek karara karşı istinaf kanun yoluna başvuru halinde incelemenin dairemizce yapılacağı dikkate alındığından bu talep hakkında İDM ce karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ve kamu düzeni yönünden yapılan incelemede HMK 353/1-a/4-6 maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına, dairemiz kararı gereğince işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ve kamu düzeni yönünen yapılan inceleme sonucunda re’sen gözetilen sebeplerle istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/4.-6. Maddeleri gereğince KABULÜNE, 2-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/11/2021 tarih, 2018/728 Esas-2021/822 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4 -Davacı tarafından yatırılan istinaf nispi karar harcının istem halinde davacıya iadesine, 5- Davacı tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına,6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 30/03/2023