Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/51 E. 2021/162 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/51
KARAR NO: 2021/162
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2020
NUMARASI: 2019/247 Esas – 2020/642 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/01/2021
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket tarafından davaya konu 261 nolu bağımsız bölümün Bakırköy … Noterliğinin 17.04.2018 tarih ve … yevmiye nolu Düzenleme Şeklinde Ön Ödemeli Konut Satış Vaadi Sözleşmesi ile davalılardan satın alındığını, davalı … şirketinin davalılar arasındaki sözleşmede satmayı vaad eden, diğer davalı … şirketinin ise inşaatın yapımını üstlenen şirket olduğunu, sözleşmede konu olan taşınmazın fiyatının 2.800.000 TL olarak belirlendiğini, müvekkilinin bu bedeli davalı … şirketine ödemiş olduğunu, yine sözleşmede taşınmazın teslim tarihinin Aralık 2018 tarihi olarak belirlenmiş olduğunu, konu olan taşınmazın geç de olsa müvekkiline teslim edilmiş olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 9. maddesinde alıcıya tapu devrinin düzenlenmiş olduğunu, müvekkilinin sözleşme ile üstlendiği tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen tapu devrinin yapılmaması üzerine Noter ihtarnamesi ile davalılardan tapu devrinin yapılmasını talep ettiğini, davalı … şirketinin Noter kanalı ile diğer davalı … şirketi ile olan sözleşmesini fesih ettiğini, ancak bu feshin müvekkili şirket açısından geçerli ve bağlayıcı olmadığını, zira müvekkili ile davalı … şirketi arasında imzalanan sözleşmenin tarihinin 17.04.2018 tarihi olduğunu ve taşınmazın fiili olarak geç de olsa Ocak 2019 tarihinde müvekkili şirkete teslim edilmiş olduğunu belirtmişler ve de netice ve talep olarak da açıklanan sebepler ile dava konusu bağımsız bölümün tapusunun iptali ile müvekkili şirket adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde müvekkilince satım bedeli olarak ödenen 2.800.000 TL nın ödeme tarihi olan 25.04.2018 tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi üzerinden işleyecek faizi ile birlikte davalılardan alınarak müvekkili şirkete ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir. … Yapı Cevap Dilekçesinde Özetle; Müvekkili şirketin diğer davalı şirket ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde davacıya dava konusu villanın satılmış ve davacıya yer tesliminin de yapılmış olduğunu, ancak diğer davalı şirketin yarattığı haksız ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devrinin yapılamamış olduğunu, müvekkili şirketin ve diğer davalının projenin lansmanını yani tanıtımını proje ortaklığı olarak birlikte yaptıklarını, diğer davalının yarattığı haksız ve mesnetsiz muarazanın giderilmesi için müvekkili şirket tarafından diğer davalı şirket aleyhine dava açıldığını, dava konusu villanın tapusunun diğer davalı şirket üzerinde olup esasında davacıya devri gerektiğini, davalı taraflar arasındaki sözleşmenin karma nitelikte olmakla birlikte adi ortaklık unsuru öne çıkan bir sözleşme olduğunu, bu sebeple tarafların hak ve yükümlülüklerinin adi ortaklık hükümleri çerçevesinde belirlenmesi gerektiğini belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. … Gayrimenkul Cevap Dilekçesinde Özetle; Müvekkili ile davacı arasında mülkiyetin devri talebine vücut verecek hiçbir hukuki işlem bulunmadığı gibi bunun dışında başka bir işlemin de mevcut olmadığını, bu nedenle davacının müvekkili şirkete bir husumet yöneltemeyeceğini, diğer davalının söz konusu villaların maliki olmadığından başkalarına tasarrufi muamele ile devretme hususunda tasarruf yetkisine de sahip bulunmadığını, davacının kendisi ile hiçbir sözleşme ilişkisi bulunmayan, kendisine satış ve tescil vaad etmiş olmayan müvekkiline karşı tescil ve terditli olarak tazminat davası açmasının mümkün olmadığını, davacı taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı taleplerinin kendi içinde hukuken çelişkili olduğunu, bu taleplerin bir arada ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin davalı sıfatı bulunmadığını, diğer davalı şirketin bedelini ödemek suretiyle müvekkilinden satın alması gereken taşınmazlar için belirlenen satış bedellerini ödemediğinden sözleşmenin müvekkilince feshine sebep olmuş, böylece davacıyı da mağdur ederek taşınmaz mülkiyetini devir borcunu imkansız hale getirmiş olduğunu, davalı taraflar arasındaki sözleşmenin tipik bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi niteliği taşıdığını belirtmişler ve de sonuç ve istek olarak da açıklanan sebepler ile maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece “…Somut olayda; davacı ile … Yapı Sanayi ve Tic. A.Ş. arasında düzenlenen 17.04.2018 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde “bağımsız bölüm alıcı ve satıcıya ilişkin bilgiler” başlıklı 1. sayfasında taşınmazın türü villa olarak nitelendirildiği, bedele ilişkin bilgiler bölümünde de “konut bedeline ilişkin bilgiler” başlığı altında tüm vergiler dahil peşin fiyatının 2.800.000,00 TL olduğunun yazılı olduğu, bu haliyle sözleşmeye konu taşınmazın villa niteliğinde konut olduğu, davacının da dava dilekçesinde taşınmazı ticari ya da mesleki amaçla satın aldığı yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı gibi, aksine bu taşınmazı konut amaçlı alındığını beyan ettiği, bu itibarla davacının “tüketici” olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya bakmak görevi Tüketici Mahkemesine aittir. Açıklanan nedenlerle davacının davasının HMK 114/1-c maddesi kapsamında mahkememizin görevli olmaması sebebiyle HMK 115/2 maddesi gereğince usulden reddine karar verilerek, Davacının davasının HMK 114/1-c maddesi kapsamında mahkememizin görevli olmaması sebebiyle HMK 115/2 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE, HMK nun 20. maddesi gereğince gerekçeli kararın tüm taraflara tebliği ile kararın kesinleşmesinden itibaren yasal iki haftalık süre içinde talep edilmesi halinde dava dosyasının görevli BAKIRKÖY NÖBETÇİ TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı Vekili … İstinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı tarafın, dava konusu taşınmazı konut olarak kullanmak maksadıyla gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapmış olduğunu ve halihazırda taşınmazda ikamet ediyor olduğunu görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğunu iddia etmekte ise de bu iddiaların hukuk dışı ve kanuna açıkça aykırı olduğunu, kâr elde etmekten başka amacı olması hukuken mümkün olmayan davacı şirketin tüketici olduğunun kabul etmek her türlü bilimsel gerçeğe ve açık yasa hükmüne aykırı olduğunu, davacının bu yöndeki talebinin ise kötü niyetli olduğunu, müvekkili … ile davalı arasında hiçbir tüketici işleminin ve ilişkisinin mevcut olmadığını, müvekkili …’ın hiçbir şekilde davacı ile bir tüketici işlemi yapmadığını, davacı ile herhangi bir sözleşme ilişkisine davacıya yönelik bir uygulama içine de girmediğini, bu nedenle yerel mahkeme tarafından oluşturulan hükmün usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, müvekkili … ile davacı arasında 6502 sayılı tüketicinin korunması hakkındaki kanun uyarınca tüketici mahkemelerinin görev alanına giren hiçbir tüketici işlemi veya davacıya yönelik hiçbir tüketici uygulamasının bulunmadığını, ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu 05.11.2020 tarihli görevsizlik kararı bağlamında, müvekkili bakımından tüketici mahkemelerini görevli olarak göstermesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, iş bu kararına karşı istinaf taleplerinin kabulü ile kanuna ve usûle aykırı kararın kaldırılmasını arz ve talep etmiştir.
DELİLLER : Tapu kaydı, Bilirkişi kurulu raporu ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel iadesi istemine ilişkindir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır. Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1 .maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir. Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur. Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir. Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur. O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur. Hal böyle olunca davacının satın alma amacının araştırılarak, nihai amacının yatırım mı kullanma mı iş yeri olarak edinme mi belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tarafların tacir olması gerekçesine dayanılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür. Zira görev kamu düzenine ilişkin olup mahkemece yetersiz araştırma ve gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı …istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince kabulüne, İDM kararının kaldırılmasına ve öncelikle davacının satın alma amacı belirlenerek görev hususun değerlendirilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin kesin olarak karar vermesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE, 2- Bakırköy 6. Asliye Ticaret Hukuk Mahkemesi’nin 05/11/2020 tarih, 2019/247 Esas – 2020/642 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı … tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde bu davalıya iadesine, 5-Davalı … tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı … yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/01/2021