Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/444 E. 2021/451 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/444
KARAR NO : 2021/451
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/11/2020
NUMARASI : 2019/941 Esas – 2020/657 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 18/02/2021
K A R A R TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalılardan … San. ve Tic. A.Ş. arasında … Vadisi 3. faz projesi kapsamında Bakırköy … Noterliği’nin 28/02/2018 tarih ve … yevmiye no lu Düzenleme Şeklinde Ön Ödemeli Konut Satış Vaadi Sözleşmesi ile müvekkili şirket İstanbul ili … İlçesi … Mahallesi … Vadisi … Ada … Parsel 3.Etap Tl 7 Villa … numaralı bağımsız taşınmazı 2.750.000.00 TL bedel ile satın aldığını ve sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalıların haksız ve kötüniyetli bir şekilde tapu tescilini yapmaktan kaçındıklarını, sözleşme koşullarına göre Aralık 2018 tarihinde teslim edilmesi gereken gayrimenkulün teslim edilmiş olmasına, iskan, harç ve masraflarının ödenmesine rağmen tapu devrinin müvekkili şirkete halen yapılmadığını, arsa malikleri ile yapılan sözleşmeye göre ve 3. kişilerle sözleşme yapma yetkisine yüklenicilerin sattığı konutun teslim edilmemesinden dolayı arsa maliklerinin müşterilere karşı müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek davalı yanın mal varlığını kaçırma ihtimali olması sebebi ile dava konusu taşınmaz üzerine 3. kişilere devir, satış ve temlikinin önlenmesi için HMK 389 ve devamı maddeleri uyarınca öncelikle teminatsız aksi halde uygun bir bedelle ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, davanın kabulünü, dava konusu davalılardan … Şirketi adına kayıtlı … numaralı bağımsız bölümün tapu iptali ile müvekkili şirket adına tescilini, tapu senedinin müvekkiline teslimini tescilin mümkün olmaması durumunda 259 numaralı bağımsız bölüm için müvekkili tarafından ödenen bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin tefe-tüfe artış oranları, altın ve döviz kurlardaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereği güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman kişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın (rayiç yerden az olmamak kaydıyla) dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin diğer Davalı … ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde davacıya İstanbul İli … İlçesi … Köyünde Kaim Tapuda … Ada … Parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan 259 nolu bağımsız bölümü sattığını ve yer teslimini de davacıya yaptığını, ancak diğer davalı … yarattığı haksız ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devir işlemini gerçekleştiremediğini, TBK 19/1, sözleşmenin yorumlanması ve bu arada tipinin belirlenmesinde tarafların kullandıkları sözcüklerin değil ortak amaçlarının nazara alınması gerektiğinin hükme bağladığını, buna göre, sadece sözleşmenin lafzına bakarak sonuca gidilmesi ve sözleşmenin nitelendirilmesinde doğrudan tarafların kullandığı isimlendirmenin esas alınmasının mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme esasında gelir paylaşımlı kat karşılığı inşaat sözleşmesi esaslarına göre düzenlenmiş karma nitelikte olmakla birlikte, adi ortaklık unsuru öne çıkan bir sözleşme olduğunu, dolayısıyla sözleşme konusu ile ilgili tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenirken adi ortaklık hükümleri çerçevesinde bakılması gerekmekte olduğunu, müvekkili şirketin huzurdaki davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, söz konusu davanın açılmasına kusurlu ve haksız mesnetsiz eylemleri neticesinde diğer davalı … Şirketinin sebebiyet verdiğinden müvekkili şirket aleyhine vekalet ücreti ve yargılama gideri hükmedilmemesi gerektiğini, bu nedenle müvekkili şirket üzerine düşen edimleri yerine getirmiş, inşaatı bitirip davacı tarafa teslim etmiş olup; davacı, dava konusu villayı kullanmakta olduğundan, müvekkili aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine, müvekkili şirket dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini talep etmiş, ayrıca 18/09/2020 tarihli dilekçesi ile görev itirazında bulunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin İstanbul İli … İlçesi … köyünde kâin … Ada … Parselde kayıtlı taşınmazın maliki olduğunu, diğer davalı … ile ilki Kadıköy …. Noterliği’nin 19.06.2014 tarih, … yevmiye olmak üzere muhtelif Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmeleri imzaladığını, sözleşmeler ve nihayetinde Kadıköy …. Noterliği’nin 19.07.2017 tarih, … yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşme uyarınca, davalı … Şirketinin taşınmazı müvekkilinden KDV bedeli hariç 51.153.312.-USD karşılığında satın almayı kabul ve taahhüt ettiğini, bu sözleşmede ödemeye dair şartların da açık bir biçimde hüküm altına alındığını, taraflar arasındaki ilişkinin Satış Vaadi Sözleşmesi kapsamında olup, davacının iddiasının aksine ortada bir adi ortaklık ilişkisi kesinlikle bulunmadığını, davacı ile diğer davalı … arasında yapılan satış vaadi sözleşmesinin tarafı olmayan, arsa maliki müvekkilinin aleyhine cebrî tescil veya tazminat talebini içeren bir dava açılması hukuken mümkün bulunmadığını, müvekkilinin davalı sıfatı bulunmadığını, sözleşme uyarınca, müvekkilinin davalı …’ın sözleşmenin 2., 3. ve 6. maddeleri uyarınca belirlenen satış bedellerinin tamamını ödemesi halinde davalı … A.Ş.’ye taşınmaz devirlerini gerçekleştirmeyi taahhüt ettiğini, davalı … A.Ş., sözleşmenin belirtilen maddelerinde düzenlenmiş olan, satış bedelinin ödenmesine yönelik edimlerini yerine getirmediği için, taraflar arasındaki sözleşme, müvekkilince Üsküdar …. Noterliğinin 25.02.2019 tarihli, … yevmiye numaralı fesih ihbarnamesiyle haklı sebeplerle feshedildiğini, müvekkiline karşı açılan haksız davanın, gerçek dışı bir şekilde âdi ortaklık temeline dayandırılmaya çalışılmakta olduğunu, müvekkili şirket ile davalılardan … arasında hiçbir şekilde bir adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkilinin bu davadaki tescil ve tazminat taleplerine davalı sıfatıyla muhatap olmasının mümkün olmaması ve dava süresi de göz önüne alındığında müvekkili şirket açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara sebebiyet verecek olması nedeniyle öncelikle ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, bu mümkün görülmezse davalıdan taşınmazın değerinin %40’ından az olmamak üzere teminat alınmasına, müvekkilinin davacı ile arasında hiçbir ticarî ve hukukî ilişkinin bulunmadığı, davacının müvekkiline karşı hiçbir talep hakkının söz konusu olmadığı nazara alınarak, davada “pasif husumet ehliyeti” bulunmayan müvekkili bakımından davanın bu sebeple reddine, neticede maddî ve hukukî dayanaktan yoksun bulunan davanın esastan reddine, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece “…6502 sayılı Kanunun 73. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Ancak bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici diğerinin satıcı olması gerekir. Somut olayda; sözleşmeye konu taşınmazın konut olduğu, davacının da dava dilekçesinde taşınmazı ticari ya da mesleki amaçla satın aldığı yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı, bu itibarla davacının “tüketici” olduğu anlaşılmaktadır. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 7.Hukuk Dairesi, 04/06/2020 tarih, 2020/356 Esas, 2020/633 karar, 20/02/2020 tarih, 2020/183 Esas, 2020/269 karar sayılı ilamları) Bu durumda davaya bakmak görevi Tüketici Mahkemesine ait olup davanın görev dava şartı yokluğundan reddine…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İDM’nin son derece keyfi bir karara imza attığını, tüzel kişi tacirlerin yaptığı işlemlerin ticari olması mutlak ve aksi sözkonusu olamayacak bir hukuki sonuç olduğunu, hiçbir şekilde Tüketici Kanununun Ticaret Kanununa göre özel hüküm niteliğinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, İDM’nin işbu davada sadece taşınmazın konut nitelikli taşınmaz olması ve davacının da dava dilekçesinde taşınmazı ticari ya da mesleki amaçla satın aldığı yönünde herhangi bir beyanının bulunmaması nedeniyle işlemi tüketici işlemi saydığını ve görevsizlik kararı verdiğini, oysaki davacı taraf tüzel kişi şirket niteliğinde bir müteahhitlik firması olup 05.09.2017 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınladığı ilanında faaliyet konusunun “9.Konusuyla ilgili Mühendislik hizmetlerini ve uygulamaları, plan ve projeleri ile fizibilite raporlarının hazırlanmasını yapmak … kurulu bulunanları satın almak,ortak olmak,satmak,işletmek,kiralamak, kiraya vermek” olduğunu ilan ettiklerini, davacının taşınmaz alım satım ve tadilat işleriyle iştigal ettiğini ve bu faaliyetlerinden ticari gelir elde ettiğini, davacı anonim şirket olup, tacir sıfatına haiz olduğunu, davacı ile müvekkili … A.Ş. arasında mülkiyetin devri talebine vücut verecek hiçbir hukuki işlem bulunmadığını belirterek İDM’ce verilen 06.11.2020 tarihli görevsizlik kararı bağlamında, müvekkili bakımından Tüketici Mahkemelerini görevli olarak göstermesinin usul ve yasaya aykırı olup işbu kararına karşı istinaf taleplerinin kabulü ile kanuna ve usule aykırı kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yükleniciden temlik alınan bağımsız bölümün tapu iptali ve tescil, terditli olarak da ödenen bedelin raiç değerden az olmamak üzere iadesi talebine yöneliktir.28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır.Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır.Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir.4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1 .maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir.Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir.Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf larak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır.Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir.Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur.O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir.Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz.Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz.Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur.Hal böyle olunca davacı şirketin faaliyet alanı da dikkate alınarak satın alma amacının araştırılarak, nihai amacının yatırım mı kullanma mı iş yeri olarak edinme mi belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken dava konusu taşınmazın konut nitelikli olduğu ve davacının taşınmazı ticari ya da mesleki amaçla satın aldığı yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı gerekçesiyle davaya bakmakta görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu gerekçesine dayanılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür. Zira görev kamu düzenine ilişkin olup mahkemece yetersiz araştırma ve gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı …A.Ş istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince kabulüne, İDM kararının kaldırılmasına ve öncelikle davacının satın alma amacı belirlenerek görev hususun değerlendirilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin kesin olarak karar vermesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE,2- Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/11/2020 tarih, 2019/941 Esas – 2020/657 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-Davalı … A.Ş. tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde bu davalıya iadesine,5-Davalı … A.Ş. tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına,6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı … A.Ş. yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/02/2021