Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/406 E. 2023/743 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/406
KARAR NO: 2023/743
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/09/2020
NUMARASI: 2019/711 Esas, 2020/549 Karar
DAVANIN KONUSU: Satış Vaadi Sözleşmesinden (Yüklenicinin Temlikinden) Kaynaklanan Tapu İptali Ve Tescil
KARAR TARİHİ: 30/03/2023
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dava dosyası incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İ D D İ A: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların İstanbul ili, Başakşehir İlçesi, … Mahallesinde kain, … ada … parsel olarak tescilli ana taşınmaz üzerinde inşa edilecek “…” projesinde yer alan 10 adet bağımsız bölümün satışıyla ilgili toplam 5.956.779,00 TL + % 18 KDV bedeli üzerinden satışı hususunda anlaşmış olduklarını, davalı şirketin müşterilerine uyguladığı satış prosedürüne istinaden resmi ve adi yazılı olarak iki farklı tipte satış sözleşmeleri tanzim ettiğini, davalı tarafın zorunlu prosedürü gereğince öncelikle satışı taahhüt edilen her bir taşınmaz için ayrı olarak 26.02.2016 tarihinde adi yazılı şekilde “…” sözleşmeleri imzalandığını, işbu 10 adet sözleşme; projede yer alan … Blok …-…-…-…-…-…, … Blok …, … Blok …-…-… bağımsız bölüm numaralı taşınmazların satışına istinaden yapıldığını, adından taraflar arasında Bakırköy … Noterliği’nin 29.02.2016 tarih ve … yevmiye numaralı “İşyeri Yapım ve Satış Vaadi Sözleşmesi” imzalandığını, satıcı davalı; yapacağı projede yer alan … Blok …-…-…-…-…-…, … Blok …, … Blok …-…-… bağımsız bölüm numaralı 10 adet taşınmazı, %18 KDV Dahil 5.000.000 TL karşılığında davacı şirkete satmayı kabul ve taahhüt ettiğini, sözleşmenin 3.maddesinde yer alan 5.000.000 TL’lik toplam bedel, sözleşmenin imzalandığı gün olan 29.02.2016 tarihinde Satıcı/Davalı firma hesabına ödendiğini, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun satış ve teslimle ilgili hükümleri gayet sarih ve emredici olmakla birlikte: 29.02.2016 tarihli satış vaadi sözleşmesinin Satıcının yükümlülüklerinin yer aldığı 4.2/C Maddesine göre; “Satıcı, Alıcının sözleşmeden doğan edimleri tamamen yerine getirmiş olması ve yasal bir engel bulunmaması halinde, alıcının tapusunu vermeyi taahhüt eder.” hükmü bulunduğunu, müvekkil şirketin, resmi ve adi yazılı satış vaadi sözleşmelerinde kendisine düşen tüm edimleri eksiksiz olarak yerine getirmiş olmasına rağmen % 8 KDV dahil 661.607,00 TL değerindeki; İstanbul ili, Başakşehir İlçesi, … Mahallesinde kain … Dükkanları … Blok … Numaralı bağımsız bölümde yer alan taşınmazın tapu devir işlemleri yapılmamakta olduğunu, bu durumda; 4721 Sayılı Medeni Kanun’un 716. Maddesi gereğince ilgili taşınmazın tapu kaydının iptali ve müvekkil lehine tescili talebiyle huzurdaki işbu davayı açma zorunluluğu doğduğunu, 26.02.2016 ve 29.02.2016 tarihli “İşyeri yapım ve satış vaadi” sözleşmelerine konu taşınmazlardan henüz tapu devri yapılmamış olan; İstanbul ili, Başakşehir İlçesi, … Mahallesinde … Ada … Parselde kain … Dükkanları … Blok … Numaralı bağımsız bölümdeki taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili şirket adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;”…” projesinde yer alan 10 adet bağımsız bölümün satışıyla ilgili resmi ve adi yazılı şekilde satış vaadi sözleşmeleri tanzim edildiğini,, satışı taahhüt edilen her bir taşınmaz bakımından ayrı olarak 26.02.2016 tarihinde adi yazılı şekilde sözleşme taraflarca imzalandığını, bu sözleşmelerde bulunan bedeller toplandığında, taraflar 10 adet bağımsız bölümün satışı için KDV dahil 7.029.000,00 TL ödeneceği hususunda anlaşmış olduğunu, sözleşmelerde ödemelere ilişkin peşinat tarihleri de belirtilmiş olup son peşinat tarihi 28.12.2016 olarak belirlendiğini, taraflar arasında 29.02.2016 tarihinde resmi şekilde yapılan sözleşmede ise ödenecek toplam bedel KDV dahil 5.000.000,00 TL olarak gösterilmişse de bu bedel tarafların gerçek iradesini yansıtmamakta olduğunu, Davacının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, sözleşme bedelini sözleşmede belirtilen vadesinde ve zamanında ödemeyerek temerrüte düştüğünü, davacının kötü niyetli davranışı dışında belirtilmesi gerekir inşaat sektöründe maliyet unsurlarının artması veya azalması tamamen tacirin risk payı olduğunu; nitekim davacı da KDV’nin sorumluluğunun müvekkil şirket üzerinde olduğunu kabul ettiğini, dava konusu tapu devri talep edilen İstanbul ili, Başakşehir İlçesi, … Mahallesi … Blok … Numaralı bağımsız bölümde yer alan taşınmazın sözleşmede belirlenen bedeli 722.867,00 TL olduğunu, müvekkil şirketin, sözleşme kapsamındaki diğer taşınmazların davacı lehine devrini gerçekleştirdiğini, ancak bakiye borcu nedeniyle dava konusu taşınmazın devrini gerçekleştirmediğini, davacı şirketin borcunu kısmen ifa etmesi sebebiyle müvekkil şirket TBK m.84/2 gereği sözleşmeden kaynaklanan borcunun kısmen ifaya göre olan kısmını ifa ettiğini, söz konusu taşınmazın davacı şirkete devredilmesi halinde müvekkil şirket, davacının basiretli bir tacir gibi davranmaması ve kötü niyetli olması sebebiyle telafisi olmayacak büyük zararlara uğrayacağını, işbu sebeplerle Davacının hukuka ve usule aykırı davasının reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Yerel mahkemece “… Başakşehir Tapu Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye cevap verildiği, istenen bilgi ve belgelerin gönderildiği anlaşıldı.Davalının yetki itirazının taşınmazın aynına ilişkin olması sebebiyle davanın kesin yetki sebebiyle tahkim şartı olması nedeniyle taşınmazlarla iradi tahkim yolu kapalı olduğundan davalının tahkim ve yetki itirazının reddine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil isteminin yerinde olup olmadığı, tapu iptali ve tescil koşullarının olmadığı taktirde davacının alacak talebinin iadesi koşullarının oluşup oluşmadığından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Tüm dosya kapsamına göre meselenin çözümü tamamen hukuki yorum bağlı olduğu anlaşılmakla;Taraflar arasında”…” projesinde yer alan 10 adet bağımsız bölümün satışıyla ilgili resmi ve adi yazılı şekilde satış sözleşmesi kapsamında bütün taşınmaz bedelleri ödenmiş olup sn taşınmaz yönünden ise davacı KDV indirimi yapılması gerektiğinden hareketle başkaca bir bedel ödemeden eksik ödediği bedelle tapunun protokol kapsamında adına tescili talep etmiş olup Taraflar arasındaki sözleşme 26.02.2016 ve 29.02.2016 tarihinde imza edilmiş olup protokol imzalanmıştır. Davacı taraf sözleşme imzalandıktan sonra ve önceki taşınmaz bedelleri ödedikten tescilden sonra kalan son taşınmaz için indirimli KDV oranından yararlanması gerektiğini iddia etmiştir. Buna göre KDV oranının %18 den %8 oranına değişikliğine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 08.09.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme kapsamında KDV değişikliğinin yansımasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.Anılan sözleşmelerin incelenmesinde satış bedelinin KDV dahil belirlenmiş olduğu ve KDV oranında olası değişikliğinin bedele ne şekilde yansıtılacağına ilişkin hüküm bulunmadığı incelenen sözleşmelerden anlaşılmıştır. Söz konusu taşınmazların davacıya tesliminde gecikme gibi bir olguya dosya kapsamında rastlanmamıştır.08/09/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2016/9153 sayılı Bankalar Kurulu Kararı ile daha önce 24/12/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayanlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile KDV oranı %18 olarak belirlenen konutların 08/09/2016-31/03/2017 tarihleri arasında teslim edilmesi halinde alınacak KDV oranı %18’den %8’e düşürülmüş, 31/01/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile de teslim için belirlenen 31/03/2017 tarihi, 31/09/2017 olarak yeniden düzenlenmiştir. Somut olayda sözleşme hukuku kapsamında yapılan değerlendirmede sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği itibar edilmemiş ve satış bedelinin KDV dahil belirlenmiş oluşu ve KDV oranında olası değişikliğinin bedele ne şekilde yansıtılacağına sözleşmede bir düzenleme bulunmadığı anlaşılmış olup davacının sözleşme şartlarına göre dava konusu taşınmaz dışındaki diğer taşınmazların davacı lehine devrini gerçekleştirdiğini, ancak bakiye borcu nedeniyle dava konusu taşınmazın devrini gerçekleştirilmediği anlaşılmış olup davacı şirketin borcunu kısmen ifa etmesi sebebiyle davalı şirket TBK m.84/2 gereği sözleşmeden kaynaklanan borcunun kısmen ifaya göre olan kısmını ifa ettiğini dikkate alındığında davacı sözleşme kasamında edimini tam anlamıyla ifa etmeden bu koşullarda tescil talep edemeyeceği”gerekçesiyle; 1-DAVANIN REDDİNE karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; taleplerinin dikkate alınmadan eksik inceleme sonucunda karar verildiğini, taraflar arasında “…” projesinde yer alacak 10 adet taşınmazla ilgili 26.02.2016 tarihinde “İşyeri Yapım ve Satış Vaadi” sözleşmeleri imzalandığını, toplam satış bedeli olarak %18 KDV dahil 7.029.000 TL ödeneceği kararlaştırıldığını, mahkeme sözleşmede KDV oranının belirlenmediği yönünde görüş bildirse de satış vaadi sözleşmelerin ekinde yer alan “… Dükkanları Satış Şartnamesi” nin (Dava dilekçemiz ile birlikte ibraz edilmiştir.) 9.maddesinde kdv oranının %18 olduğu açıkça yer aldığını, kaldı ki sözleşmenin imzalandığı tarihteki KDV oranının sarih olduğunu, dosya kapsamında detaylı olarak izah edildiği gibi ilgili Bakanlar Kurulu kararları ile iş yeri teslimlerindeki KDV oranı %10 indirilerek %8’e tenzil edildiğini, buna göre 12.06.2018 tarihinde davalı şirkete keşide ettiği ihbarname (dosyada mübrezdir.) ile; sözleşmelere konu taşınmazların KDV oranının %8’e indirildiği, kdv tenzilinden kaynaklanan haklarının saklı olduğu, işbu oran üzerinden faturaların kesilmesi ve tapuların devrinin yapılması talep edildiğini, bu süreçte müvekkiline 9 adet taşınmazın devri yapılmış ancak son kalan … Blok … Numaralı taşınmaza ilişkin herhangi bir işlem gerçekleştirilmediğini, taşınmazların Bakanlar Kurulu kararları gereğince %8 KDV’ye tabi olduğuna dair taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığını, zira davalı şirket tarafından faturaların hepsi %8 KDV üzerinden kesildiğini, ancak bu sefer de devletin alıcılara sağladığı kolaylık olan %10’luk KDV farkı da satış matrahına eklenmek sureti ile davalı şirket tarafından haksız kazanç sağlama çabası içerisine girildiğini, taşınmazların salt satış fiyatına %8 KDV eklenmesi sonucunda ortaya çıkan miktar 6.433.322 TL olup müvekkili şirket tarafından davalı tarafa yapılan toplam ödeme miktarı ise 6.478.130 TL olduğunu, yapmış olduğu ödemeler hususunda da taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını, bu durumda davalı şirketin, ödeme edimini yerine getiren müvekkiline son kalan tapunun da devrini yapması gerektiğini, ancak talebe rağmen mahkemenin KDV indiriminin muhatabının kim olduğu ve %10’luk tenzil sonucunda taşınmaz bedelinin ödenip ödenmediği hususlarında araştırmaya girmeden “sözleşmede KDV değişikliği halinde sonucunun ne olacağı belirtilmediği” gerekçesi ile talebi reddettiğini, oysa dosyaya ibraz ettiği Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2011/5638 E. Ve 2011/15393 K. Sayılı kararında bu duruma açıklık getirildiğini, her ne kadar sözleşmeye bağlılık ilkesi (ahde vefa) gereğince tarafların sözleşmeye bağlı olarak edimlerini yerine getirmekle yükümlü ise de sözleşme kurulduktan sonra somut olayımızdaki gibi hal ve şartların değişebileceğini, kaldı ki değişiklik neticesinde davalı tarafın da sözleşmeden doğan %18 KDV’yi %8 olarak fatura ettiğini, yukarıda belirttiği hususlar birlikte değerlendirildiğine; Bakanlar Kurulu’nun %10’luk KDV indirim kararının muhatabı müvekkili şirket olduğundan, davalı şirketin düzenlediği faturalarda %10’luk farkı satış bedeline eklemesi hukuka aykırı olarak haksız kazanç sağlamaya yönelik olduğunu, 10 adet taşınmazın salt satış bedeline eklenecek %8 KDV dahil fiyatı 6.433.322 TL yaptığını ve işbu miktardan daha fazlası davalı şirkete ödendiğini, bu haliyle davanın kabulüne karar verilmesi ve ilgili tapunun iptali ile tarafına tescil edilmesi gerekirken eksik inceleme sonucunda davanın reddedilmesine karşı işbu başvuruyu yapma zorunluluğu doğduğunu, açıklanan nedenlerle mezkur yerel mahkeme kararının kaldırılarak, “-26.02.2016 ve 29.02.2016 tarihli “İşyeri yapım ve satış vaadi” sözleşmelerine konu taşınmazlardan henüz tapu devri yapılmamış olan; İstanbul ili, Başakşehir İlçesi, … Mahallesinde … Ada … Parselde kain … Dükkanları … Blok … Numaralı bağımsız bölümdeki taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkil şirket adına tesciline” ve Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Tapu kaydı, iş yeri yapım ve satış vaadi sözleşmeleri ve ekleri, havale dekontları, teslim tutanakları, irsaliye faturaları, delil listeleri sunulan ve toplanan deliller.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:Dava, satış vaadi sözleşmesinden (yüklenicinin temlikinden) kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Kamu düzenine aykırılık yönünden resen yapılan incelemede:
Davacının istemi tapu iptali ve tescil olup uyuşmazlığın taşınmazın aynına yönelik olduğu kuşkusuzdur. Tapu iptali ve tescil istemli taşınmazın aynına ilişkin davalarda dava değeri dava konusu taşınmazın dava değerindeki gerçek değeridir.Bilindiği üzere; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesinde “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahalenin men’i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır. Gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda ecrimisil ve tazminat gibi taleplerde de bulunulduğu takdirde harç, gayrimenkulün değeri ile talep olunan tazminat ve ecrimisil tutarı üzerinden alınır. Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tespit ettirilir. Tespitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Noksan tespit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır.” hükmü yer almaktadır. te yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda, dava dilekçesinde dava 661.607,00 TL harca esas değer gösterilmek suretiyle açılmış, ne var ki, yargılama sırasında dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle harca esas değeri keşfen saptanmadığı gibi harç da ikmal edilmeden sonuca gidilmiştir. Zira tapu iptali ve tescil istemine konu taşınmazın dava tarihi itibariyle keşfen belirlenecek değeri kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınması gereken harç yönünden önem arz ettiği gibi kanun yollarına (istinaf, temyiz) başvuruda da karar tarihi itibariyle esas alınan parasal sınırın belirlenmesi açısından da zorunlu ve gereklidir. Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca dava tarihi itibariyle harca esas dava değerinin uzman bilirkişi aracılığıyla belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup doğru değildir. Kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil eden ve resen dikkate alınması gereken bu husus dikkate alınarak kamu düzenine aykırılık yönünden kararın kaldırılması gerekir.Ayrıca kabule göre de; arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıklar 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme ulaştırılmaktadır. 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından grsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıklar 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme ulaştırılmaktadır.30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hâllerinde; olayın özelliğine göre Medeni Kanununun 2. maddesi gözetilerek açılan tescil davasını kabul edilebileceği” kabul edilmiştir.Kural olarak Türk Borçlar Kanunumuzda (TBK) sözleşmelerin yapılışı bir şekle tabi tutulmamıştır. Fakat taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmelerin 818 sayılı Borçlar Kanununun 213 (TBK 237)., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706., Noterlik Kanununun 60., ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde resmî şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buradaki şekil şartı ispat değil, bir geçerlilik şartı olup, resmî şekle uyulmadan yapılan sözleşme kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşacak ise de, 30.09.1988 gün ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile buna istisna getirilmiştir ve harici satış sözleşmesinin alıcısı konumunda olan kişinin tescil isteminin kabul edilebilmesi için;1. Satışa konu taşınmazın Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi olarak yapılması,2. Alıcının edimlerini yerine getirmiş olması,3. Satıcının bağımsız bölümü teslim etmiş olması,4. Satıcının tescile yanaşmaması, Koşullarının var olması gerektiği kabul edilmiştir.Bu şekilde İçtihadı Birleştirme Kararı gerek kendi taşınmazı üzerine gerekse üçüncü kişi taşınmazı üzerine bina yapmakta olan kişilerin, binanın yapımı aşamasında sattığı bağımsız bölümlerin parasını kullanıp, daha sonra da enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi, bununla ters orantılı olarak satılan yerin kıymetlenmesi sonucu, yukarıda belirtilen yasa maddelerinin öngördüğü şekil zorunluluğundan yararlanmak istemelerini ve böylece Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesine aykırı davranışları önlemeyi amaçlamıştır.Somut olayda, taraflar arasında dükkan niteliğindeki 10 adet bağımsız bölümün satışı konusunda inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi imzalandığı, satışa konu taşınmazlarda kat mülkiyeti tesis edildiği, taşınmazların davacı şirkete teslim edildiği ve sözleşmeye konu 10 adet taşınmazdan 9 adedinin davacıya tapu devrinin yapıldığı sabittir. Sözleşmeye konu taşınmazlardan dava konusu taşınmazın tapu devri yapılmamıştır. Davacı satış vaadi sözleşmelerinde kendisine düşen tüm edimleri eksiksiz yerine getirmiş olmasına rağmen % 8 KDV dahil 661.607,00 TL değerindeki … blok … numaralı bağımsız bölümün tapu devir işlemlerinin yapılmadığını iddia ederek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuş, davalı vekili ise dava konusu taşınmazın sözleşmede belirlenen bedelinin 722.867,00 TL olup müvekkili şirketin sözleşme kapsamındaki diğer taşınmazların devrini gerçekleştirdiğini ancak bakiye borcu nedeniyle taşınmazın devrini gerçekleştirmediğini, davacı şirketin borcunu kısmen ifa etmesi sebebiyle müvekkili şirketin sözleşmeden kaynaklanan borcunun kısmen ifaya göre olan kısmını ifa ettiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşmeye ve davaya konu taşınmazın satış bedelinin tam ödenip ödenmediği, eksik ifa bulunup bulunmadığı noktasındadır. Yerel mahkemece davacının sözleşme kapsamında edimini tam anlamıyla ifa etmeden tescil talep edemediğinden davanın reddine karar verilmiştir. Yerel mahkemece davacının sözleşmeye ve davaya konu taşınmazla ilgili sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirip getirmediği, davaya konu taşınmazın satış bedelinin sözleşmeye göre ödenip ödenmediği, davacının satış bedelini ödeme edimini tam yerine getirip getirmediğini, eksik ifa söz konusu olup olmadığını konusunda uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi ve eksik ve ödenmeyen bedel söz konusu ise belirlenen eksik bedelin mahkeme veznesine depo edildikten sonra tescil hükmü kurulması yani birlikte ifa kuralının gözetilmesi gerekirken gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvuru sebep ve gerekçeleri yerinde görülmekle kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nun 353/1-a-4.-6. Maddeleri gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dosyanın mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/4.,6. maddeleri gereğince KABULÜNE,2-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/09/2020 tarih, 2019/711 esas 2020/549 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde davacıya iadesine,5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına,6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/03/2023