Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/3310 E. 2022/262 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/3310
KARAR NO: 2022/262
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/01/2021
NUMARASI: 2019/1021 Esas – 2021/65 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Taşınmaz Alım-Satımı Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 02/02/2022
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili şirket imzalamış olduğu adi şekilde düzenlenmiş konut satışı sözleşmesinin edimlerinin davalılar tarafından yerine getirilmemiş olması sebebiyle öncelikle tapunun … adına tescil edilerek dairenin teslimi, aksi görüşe kanaat getirilmesi halinde ise … tarafından sırasıyla yapılan 189.000.00 TL ve 311.000,00 TL ödemelerin yasal faizi ile iadesi ile sözleşmede bağımsız bölümün satış bedelinin %0,3’ü olarak belirlenen aylık kira bedeli cezai şartın davalılardan tahsilini talep ettiklerini, … ile davalı … Ltd. Şti. Arasında 25/03/2018 tarihinde İstanbul ili, Esenyurt İlçesi, … Köyü … Mevkii, … Ada … parselde bulunan “…” olarak anılan projede … Blok … Kat … Numaralı dairenin ve … Blok …. Kat … Numaralı toplam iki adet dairenin satışı ve 31.03.2019 tarihinde teslimi için sözleşme yapıldığını, taraflar arasında yapılan sözleşme neticesinde müvekkilinin davalı … Ltd. Şti.’ye sırasıyla 189.000.00 TL ve 311.000,00 TL ödeme yaptığını, müvekkilinin sözleşmeden doğan bedelin büyük bir bölümünü ödemesine rağmen davalı … sözleşmeden doğan borcunu yerine getirmediğini, müteahhit firma tarafından sözleşme konusu ana gayrimenkulün yapımına başlandığını, devamında birtakım sebepler bahane gösterilerek inşaatın yapımına devam edilmediğini, taraflar arasında yapılan anlaşma gereği ilgili taşınmazların tapuda müvekkil adına tescil edilerek inşaatın tamamlanmasıyla birlikte müvekkile teslim edilmesi, taraflar arası yapılan sözleşmelerin adi şekilde yapılarak, şekil şartına uyulmamış olması nedeniyle geçersiz olmasından dolayı sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince müvekkillerimiz tarafından ödenen toplam 500.000,00 TL’nin sözleşmenin imza tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faiz ile birlikte davalılardan alınarak müvekkilimize ödenmesini, davaya konu taşınmaz (proje) üzerinde İstanbul ili Esenyurt İlçesi … Ada …-…-… parsel ve … Ada ve …-… Parsel nolu taşınmazlara ihtiyati tedbir konulmasına, kat irtifakı kurulmamışsa ilgili taşınmazın kaydına tedbir konulmasını talep ve dava etmiştir. Davalı …, … A.Ş. Ve … vekili Av. … cevap dilekçesinde özetle; İstanbul-Esenyurt-… Mevkii, … Ada … ve … parsel (yeni …) numaralı taşınmazlar davalı müvekkil … adına kayıtlı iken diğer davalılardan … Ltd. Şti. ile bu taşınmazlar bakımından Büyükçekmece … Noterliği’nde 13.04.2015 tarih ve … yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi akdedildiğini, yüklenici … Ltd. Şti. bu sözleşmeden doğan edim ve sorumluluklarını yerine getirmediğinden ve bu halde zikredilen sözleşme ile müvekkile tek taraflı fesih yetkisi verildiğinden müvekkil ile diğer davalı yüklenici firma … Ltd. Şti. arasında imzalanan Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, yüklenici firmanın sözleşmeye aykırı davranması, inşaat faaliyetine devam etmemesi, blokların inşaatına 40 aylık süreçte başlamaması gerekçeleri ile gerek müvekkilin gerekse de alıcıların mağduriyet yaşamaması adına müvekkil … tarafından Beyoğlu … Noterliğinin 10/09/2018 tarih ve … yevmiye numaralı fesih bildirimi ile tek taraflı olarak feshedildiğini, ayrıca sözleşmenin geriye dönük feshinin tespitine ilişkin olarak Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/78 dava açılmış olup halen derdest olduğunu, müvekkilin fesih sebepleri haklı ve aşikar olduğunu, davacının danışıklı dövüş yapıldığına ve mal kaçırılmak istendiğine ilişkin tespit ve değerlendirmeleri gerçekçi olmadığını, zira diğer davalı … Ltd. Şti. tarafından müvekkile ödenmesi gereken bir çok bedel ödenmediği gibi, ödeme aracı olarak verilen çekler karşılıksız çıktığını, davacının dava dilekçesi ekinde sunduğu ödeme dekontlarından da anlaşıldığı … ile yapmış oluğu sözleşme üzere müvekkil …, … ve … sözleşmenin tarafı olmayıp sebepsiz de zenginleşmediğini, müvekkiller ile yapılan sözleşme de karşı tarafın edimlerini yerine getirmemesi sebebi ile uygulanamadığını, karşı dava açma hakkımız ile fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile; öncelikle davacının haksız tedbir ve ihtiyati haciz talebinin reddine, tedbir kararı verilmişse kararın kaldırılmasına, davacı tarafından hukuki dayanaktan yoksun ve kötü niyetle açılmış olan bu davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın davası haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının açmış olduğu davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemelerinin olduğunu, mahkemece görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, davalı müvekkili ile dava dışı … arasında Esenyurt … ada …, … ve … ada ve … parselde kayıtlı üç parça taşınmaza ilişkin Büyükçekmece … Noterliğince 13 Nisan 2015 tarih ve … yevmiye sayılı iş kağıdı ile düzenlenen kat karşılığı sözleşmesi yapıldığını, söz konusu Kat karşılığı satış vadi sözleşmesi kapsamında davalı müvekkil şirket ilgili Belediye’den 30/01/2017 tarih ve 2017/978 sayılı Yapı Ruhsatı alarak inşaata başlanıldığını, davacı tarafla Esenyurt … ada … parselde kayıtlı üç parça taşınmaz üzerinde yapılan projede .. Blok, … Kat, … No’lu daire ve … Blok … Kat … numaralı dairenin satışı hususunda sözleşme yapıldığını, davalı müvekkil söz konusu projeyi sürdürürken 2018 yılı ağustos ayında dava dışı … ( bu kişi dava dışı … A.Ş.nin kurucu ortağıdır) ve beraberindeki 20-30 kişilik silahlı grup dava konusu projeyi işgal ederek davalı müvekkil şirket yetkili ve bir kısım çalışanlarının da girmesine engel olmuş ve inşaat faaliyetlerini durdurduklarını, arsa sahibi …, … ve … A.Ş. mafya ile birlikte hareket ederek şirketimize ait yerleri işgal ettiklerini, buna ilişkin Büyükçekmece 4.Sulh Hukuk Mah. 2018/126 Değişik İş sayılı dosyasında tespit yapıldığını, aynı zamanda Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına (Projenin İşgal edilmesi, Ölümle tehdit. hürriyeti tehdit, yağma) 2018/40475 soruşturma numarası ile şikayette bulunulduğunu, arsa sahibi …, … ve … A.Ş. söz konusu projenin işgal edilmesinden sonra, … ile müvekkil şirket arasındaki kat karşılığı inşat sözleşmesi, karşılıklı rızaen veya mahkemece iptal edilmeden, sadece noter ihtarnamesi göndererek feshettiğini belirtmiş ve daha çok daire alacağı inancıyla aynı taşınmaza ilişkin olarak dava dışı … A.Ş. ile, aynı hususta, mükerrer kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, müvekkil şirkete ait Yapı İnşaat Ruhsatı resmi kayıtlarda gözükmesine rağmen ilgili Esenyurt Belediyesi aynı taşınmazlara ilişkin, dava dışı … A.Ş. lehine mükerrer olarak 30/11/2018 tarih ve … sayı ile yapı ruhsatı verildiğini, söz konusu ruhsatta ruhsatın kapsamını genişletilerek ilk ruhsata göre daha çok daire yapılmasına izin verildiğini, bu hukuk dışı işleme karşı Esenyurt Belediyesi aleyhine İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 2019/190 Esas sayılı dosyasından yürütmeyi durdurmalı olarak haksız ruhsat verme işleminin iptali ve projenin geçek ruhsat sahibi davalı müvekkile verilmesi için idari dava açıldığını, 02.04.2019 tarihinde ilgili mahkemece oybirliği ile davalı idare aleyhine Yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, akabinde ilgili davamızda mahkeme davalı … A.Ş.’nin sahte ruhsatlarını iptal etmişler ve karar kesinleşmiştir. Müvekkil şirkete ait 30/01/2017 tarih ve 2017/978 sayılı Yapı Ruhsatının hukuki bir dayanağı olmadan, tadilata gidilerek, … A.Ş. lehine tadilat projesi adı altında yeni ruhsat verildiğini haricen öğrendiklerini, Esenyurt Kaymakamlığına 25/12/2018 tarih ve … sayı ile Esenyurt Belediyesi şikayet edilmesi üzerine, geçersiz yapı ruhsatını iptal etmek yerine müvekkil şirkete baskı yapmaya başladıklarını, anılan yerin davalılardan …, … ve … A.Ş. nin birlikte hareket ettikleri mafya ile basılması, fiilen işgal edilmesi, bu işgalin Esenyurt Belediyenin hukuki dayanaktan yoksun yapı ruhsatı vermesi nedeniyle, müvekkil şirket anılan inşaata devam edemediği için, şirket ile birlikte birçok müşterisi mağdur olduğunu, öncelikle görev ve yetki itirazlarımızın kabulüne, davacının davalı … A.Ş. ile yeni bir sözleşme yapıp yapmadığının davacılardan, …’dan ve … A.Ş. den sorulmasını, haksız davanın reddine avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece “Taraflar arasında aktedilen sözleşmeler taşınmaz satışına ilişkin olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Sözleşme geçersiz olduğu için bu sözleşmede yer alan cezai şarta ilişkin hükümler de aynı şekilde geçersizdir. Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre taraflar verdiklerini geri alma hakkına sahiptir. Somut olayda da davacı taraf terditli talebinde peşinat olarak verdiği 500.000.TL’nin davalılardan tahsilini talep etmiştir. Ancak davacı taraf bu talebini sözleşmenin akitine yöneltebileceğinden diğer davalıların davalı yüklenici ile ortaklığı ve el birliği de iddia ve ispat edilmediğinden davacının ödenen bedelin iadesine ilişkin tazminattan sadece davalı yüklenicinin sorumluluğu bulunmaktadır. Davacının diğer davalıların da tazminattan sorumlu tutulması talebi yerinde görülmemiştir. Bu kapsamda davacı tarafın davasının kısmen kabulü ile 500.000,00TL’nin davalılardan … Ltd. Şti.’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsil edilerek davacı tarafa iadesine ve diğer davalılar … A.Ş. , … ve … yönünden ise davanın reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın diğer davalılar … A.Ş, … ve … yönünden de kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, Yerel Mahkemenin gerekçesinde pasif husumet yokluğundan diğer davalılara yöneltilemeyeceği ifade edilse de, bu gerekçenin yetersiz ve somut olaydan sağımsız olduğunu, davanın diğer davalılar yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalıların iyi niyetli olduklarının kabulünün taraflarınca mümkün olmadığını, dava konusu adi yazılı şekilde yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin baştan itibaren geçersiz olduğunu belirterek, reddedilen kısmı bakımından ortadan kaldırılarak, davanın tüm davalılar yönünden kabulü yönünde karar verilmesini ve müvekkili tarafından ödenmiş olunan 500.000,00 TL’nin Emsal BAM kararı doğrultusunda, taşınmazın belirlenen rayiç değeri ile sözleşme değerine göre oranlanarak bu oranın rayiç değere uygulanması ile tazminatın belirlenmesi veya, 500.000,00 TL’nin sözleşme imza tarihinden işleyecek faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline ödenmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yüklenici ile yapılan satış sözleşmesi uyarınca taşınmazın davacı adına tescili, mümkün olmadığı takdirde ise ödenen bedelin iadesi ile ceza şart tazminatı istemine ilişkindir. Arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıkların çözümünde uygulanan 30.09.1988 tarihli ve 1987/2-1988/2 sayılı Yargıtay İBBGK Kararı ile “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hallerinde; olayın özelliğine göre Medeni Kanunun 2. maddesi gözetilerek açılan tescil davasını kabul edilebileceği” benimsenmiştir.Yukarıda açıklanan gerekçelerle yüklenici ile yapılan harici sözleşmenin geçersizliğinin öne sürülmesi TMK 2. Maddeye aykırılıktır. Ancak anılan İBBKK uyarınca tescil istenmesi için davacının edimlerini yerine getirmesi yanında bağımsız bölümün teslimi de aranmaktadır. Somut olayda bağımsız bölüm tamamlanarak davacıya teslim edilmemiştir. Bu nedenle tescil isteminin reddine ilişkin İDM değerlendirmesinde bir yanılgı bulunmamaktadır. Böyle bir durumda davacı ancak tazminat davasını sözleşmenin akitine yöneltebileceğinden diğer davalıların davalı yüklenici ile ortaklığı ve el birliği de iddia ve ispat edilmediğinden davacının ödenen bedelin iadesine ilişkin tazminattan davalı yüklenicinin sorumlu tutulması gerekir. Davacının diğer davalıların da tazminattan sorumlu tutulmaları gerektiğine ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiş olup bu kişilerden de tazminat talebi bulunduğundan bu hususta pasif husumet yokluğuna ilişkin İDM değerlendirmesi yerindedir. Ancak; geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede, tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkansız hale getiren her türlü davranıştan kaçınmaları zorunludur. TBK. m. 112 ( sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan BK. m. 96) hükmüne göre; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”
Borçlunun edimin ifasını kusuruyla imkansız hale getirmesi TBK. m. 112 anlamında borca aykırı bir davranıştır. Borçlu bu durumda alacaklının uğradığı tüm zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür (Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s. 636- 643). Bu aşamada, müspet ve menfi zarar kavramlarına ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Davacının mamelekinde, sözleşme yerine getirilseydi bulunacağı duruma göre bir azalma olmuştur. İşte müspet zarar bu iki bedel arasındaki farktan ibarettir. Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı olmaktadır. Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu somut olayda olduğu gibi başlangıçta geçerli olarak kurulan ancak, sonradan hükümsüz hale gelen sözleşmede zararı “Bir sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir.” şeklinde belirlemiştir. Burada benimsenen ilkeye göre; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 esas, 2010/427 karar; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618-668 esas, karar ve 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 esas, 2003/125 karar sayılı ilamları). Davacıların tazminat isteminin dayanağı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesidir. Buradaki borcun nedeni yüklenicinin taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü genellikle bir akde dayandığından buna akdi tazminat, borçlunun sorumluluğuna da akdi sorumluluk denir. Anılan madde ödenmesi gereken tazminat ise alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarardan borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının malvarlığı ne vaziyette bulunacak idiyse bu vaziyetle malvarlığının hali hazır vaziyeti arasındaki fark anlaşılmalıdır. Bu şekilde müspet zarar olarak nitelenen rayiç değere göre davacının yaptığı ödemenin oranlanarak yaptığı ödemenin güncel karşılığı davacının müspet zararı olarak belirlenmelidir. Davacı sözleşmenin imza tarihinden itibaren faiz talep etmekle zararının dava tarihindeki güncel halini istemektedir. Bu miktar da taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedelidir. Ancak taşınmazların bedelinin bir kısmının ödenmediği bildirilmekle İDM tarafından taşınmazın belirlenen dava tarihindeki rayiç değeri ile sözleşme değerine göre davacının ödemesi oranlanarak bu oranın rayiç değere uygulanması ile tazminatın belirlenmesi hususunda bilirkişiden rapor alınarak delillerin değerlendirilmesi gerekirken yanılgılı ve eksik değerlendirme ile ödenen bedelin iadesine ilişkin hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.Davacının bir diğer istinaf itirazı da davalıların bedelden mütesilsilen sorumlu tutulmaları gerektiğine ilişkindir. Ancak davacının davalılardan sadece … inşaat ile sözleşme ilişkisi bulunduğu, bu davalının diğer davalılarla el ve iş birliği içinde olmadığı gibi husumet halinde bulunduğu anlaşılmakla bu yöndeki değerlendirme de bir hata bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne İDM kararının kaldırılmasına, dairemiz kararına uygun işlem yapılmak üzere dosyanın İDM’ne gönderilmesine ilişkin HMK 353/1-a-6 madde uyarınca kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6. maddesi gereğince ayrı ayrı KABULÜNE, 2-Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/01/2021 tarihli 2019/1021 Esas – 2021/65 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde istinaf talebinde bulunan davalılara iadesine, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendilerini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.02/02/2022