Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/2784 E. 2021/2255 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2784
KARAR NO: 2021/2255
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/04/2021
NUMARASI: 2019/426 Esas – 2021/449 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/09/2021
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı … Şirketi arasında 19/05/2015 tarihinde taşeron sözleşmesi imzalandığını, yine davalı … şirketi ile 29/03/2017 tarihinde de müvekkilinin konut edinmek amacıyla İstanbul ili Büyükçekmece ilçesi … Köyünde kain, tapuda … ada … parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan 293 bağımsız bölüm numaralı taşınmazın 2.400.000,00 TL bedelle satın aldığını, kullanım amacının konut olarak kullanmak olduğunu, bu nedenle kendi zevk ve bütçesine uygun olarak başlatılan tadilat işlemlerinin halen devam ettiğini, sözleşme kapsamında müvekkilinin tüm edimlerini yerine getirmesine rağmen davalı şirketin haksız olarak tapu devrini yapmaktan kaçındığını belirterek dava konusu 293 nolu bağımsız bölümün davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, talebin kabul görmemesi durumunda davacı tarafça ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkilinin taraflar arasında imzalanan satış vaadi sözleşmesi uyarınca edimlerini yerine getirdiğini, dava konusu bağımsız bölümü davacıya teslim ettiğini, ancak diğer davalı …’dan kaynaklanan nedenlerle taşınmazın tapu tescil işlemini gerçekleştiremediğini, müvekkilinin Toskana Vadisi 3 faz olarak tanımlanan etaplarda satışa başlamadan evvel, diğer davalı … ile 28/01/2013 tarihinde niyet mektubu ve toplantı tutanağını imzalayarak İstanbul ili Büyükçekmece ilçesi … köyünde kaim … ada … parsel sayısında kayıtlı daha evvel kat irtifakı kurulmuş taşınmaz üzerinde proje geliştirmek için mutabakata vardığını, akabinde müvekkilinin, ilgili taşınmazda 187 adet villanın yapılması ve satışı için diğer davalı … ile hasılat paylaşımı esasına dayalı Kadıköy … Noterliğinin 19/04/2014 tarih … yevmiye numarası ile ”Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi” imzalandığını, 19/06/2014 tarihli ana sözleşmenin imzalanmasından sonra müvekkili ile diğer davalı … bu defa Kadıköy … Noterliğinin 23/10/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ek sözleşmeyi düzenlediklerini, bu ek sözleşme ile ana sözleşmenin hasılat paylaşımı ve ödemelerle ilgili bazı maddelerini tadil ettiklerini, yine müvekkili ile diğer davalı … ile Kadıköy … Noterliğinin 01/07/2016 tarih … yevmiye numaralı ”Düzenleme Şeklinde Kadıköy … Noterliğinden 19 Haziran 2014 tarih ve … yevmiye nolu düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine ek olarak bir sözleşme daha yaptıklarını ve bu sözleşmede arsa payı ve bağımsız bölüm listelerini olduğu gibi değiştirdiklerini, müvekkilinin, diğer davalı … şirketi ile son olarak Kadıköy … Noterliğinin 19/07/2014 tarih … yevmiye nolu ”Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşmesi” ile yine 19/06/2014 tarihli ana sözleşmenin hasılat payları ile ilgili yeni düzenlemeler yaptıklarını, buna göre sözleşmeye konu bağımsız bölümlerin arsa payı brüt satış alanı ve satılacak olan bağımsız bölümlerin satış fiyatlarının belirlenmesiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptıklarını, ilk ana sözleşmenin imzalanmasından sonra satış ve pazarlama konusundaki yetki de sözleşmeler ile müvekkiline verilmiş olduğundan, müvekkilinin ve diğer davalı … şirketinin proje lansmanı yani tanıtımı proje ortaklığı olarak birlikte yapıldığını, davacıya tapu devir ve tescil işleminin gerçekleştirememesinin nedeni diğer davalı … şirketi tarafından yaratılan haksız ve mesnetsiz muaraza olduğunu, bu nedenlerle müvekkili aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine, müvekkili şirketin dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkili şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili ile … arasında bir adi ortaklığın kesinlikle söz konusu olmadığını ve bu sebeple müvekkilinin …’ın müşterileriyle yaptığı sözleşmeden dolayı sorumlu tutulamayacağını, adi ortaklık TBK 620 vd hükümleri uyarınca bir sözleşme olduğunu, tarafların bu yönde irade beyanlarını gerektirmediğini, tarafların hiçbir zaman bir adi ortaklık kurma iradelerinin bulunmadığını, tarafların gerek kendi sözleşmelerinde gerek …’ın müşterileriyle olan sözleşmelerinde bu hususu açıkça düzenledikleri, … ile … arasında asla bir kar ve zarar paylaşma ilişkisi oluşmadığını, …’ın kesin bir şekilde …’dan söz konusu villaları satın almayı riski tamamen kendi üzerinde olmak üzere taahhüt ettiğini, müvekkilinin hiçbir zaman …’a müşterileri nezdinde müvekkilini temsil etme yetkisi vermediğini, zaten …’ın da mevcut olmayan bir ortaklığı temsil ettiğinden de bahsedilemeyeceğini, üçüncü kişilerle yapılan sözleşmelerde de görüleceği üzere …’ın sözleşmeleri kendi adına yaptığını, müvekkilinin hiçbir ortak sıfatının bulunmadığının açıkça ifade edildiğini, bu sebeple davacının korunacak hiçbir haklı menfaati bulunmadığını, davacının, kendisiyle hiçbir sözleşme ilişkisi bulunmayan, kendisine satışı ve tescili vaad etmiş olmayan müvekkiline karşı tescil ve terditli olarak tazminat davası açmasının mümkün bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkili bakımından davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece “…Somut olayda, davacı … Ltd..Şti. ile davalı … A.Ş arasında düzenlenen 29/03/2017 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde, 293 numaralı bağımsız bölüm alıcı ve satıcıya ilişkin bilgiler başlıklı 1. Sayfasında taşınmaz türü villa olarak nitelendirildiği, bedele ilişkin bilgiler bölümünde de konut bedeline ilişkin bilgiler başlığı altında tüm vergiler dahil peşin fiyatının 2.400.000,00 TL olduğunun yazılı olduğu, bu haliyle sözleşme konusu taşınmazın villa konut olduğu, dava dilekçesinde taşınmazın ticari ya da mesleki amaçla satın alındığına dair beyan ve delil olmadığı, davacının tüketici olduğu anlaşılmaktadır. Aksine gayrimenkul satış vaadi sözleşme öncesi bilgilendirme formu ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde konut olarak belirtildiği ve hatta uyuşmazlık konusunda Bakırköy Tüketici Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edildiği, devire ilişkin ek sözleşmelerde de 3 Faz Toskana Vadisi konut olarak belirtildiği, TTK’da ticari şirketlerin tacir sayılacağının hükme bağlandığı, tacir niteliğindeki tüzel kişileri ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerin ticari işlerden sayılacağının TTK 19/1 maddesinde olduğu, ancak 6502 sayılı Kanun kapsamında tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabileceği, tüketicinin malı satın alma amacı bu kanun kapsamında önem kazandığı, ancak tapu kayıtları, taraflar arasındaki sözleşemeler ve dava dilekçesi dikkate alındığında konut olarak düzenlendiği, satın alma amacının konut olduğu, tapu kayıtlarının aleni olduğu, amacın sonradan değişmesinin kat mülkiyeti kanunu ve hükümleri, taşınmaza ilişkin abonelik konusundaki uyuşmazlıklarda özel olarak düzenlendiği, ayrıca 28 Kasım 2013 tarihli 6502 sayılı TTK yürürlük tarihleri dikkate alındığında Ticaret Kanunundan sonraki tarihleri taşıdığı anlaşılmakla, 28 Kasım 2013 tarihli 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 28/05/2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olup Ticaret Kanunun kabul tarihi 13 Ocak 2011, Yürürlük tarihi 01 Temmuz 2012’dir. İstanbul BAM 9. H.D’nin 2018/2349 Esas 2018/939 Karar ilamı, İstanbul BAM 7. H.D’nin 2020/183 esas 2020/269 karar, 2020/356 esas 2020/633 karar, 2020/270 esas 2020/1870 karar sayılı ilamları bu doğrultudadır. Bu durumda davaya bakmak görevi Tüketici Mahkemesine aittir. Hal böyle olunca görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu…” anlaşılarak görevsizlik kararı verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TTK 19. maddesinde tüzel kişi tacirlerin ticari amaç dışında bir amaç gütmek sureti ile hareket etmelerinin mümkün olamayacağının düzenlendiğini, TKHK’nun 3-k maddesi ile TTK’nun 19. maddesi arasındaki ilişki doğru yorumlandığında TTK 19. maddesinin özel hüküm niteliğinde olduğunu, zira tüzel kişi tacirler ticari amaç dışında amaç gütmeyecek olan böylece TKHK’nun 3-k maddesi hükmü kapsamı dışında kalan tüzel kişiler olduğunu, tüzel kişi tacirlerin tüketici olamayacağı ve huzurdaki davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği hususunda Yargıtay’ın emsal içtihatlarının bulunduğunu, ticari bir şirket olan davacının tüketici olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davanın genel mahkemelerin görevine girdiği gözetilmeden Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılıp karar verilmesinin doğru olmadığını, davacı ile … A.Ş. Arasındaki sözleşme ilişkisinin tamamen dışında bulunan ve sadece arsa maliki sıfatına haiz müvekkili şirket ile davacı arasında Tüketici Hukukuna ve TKHK’na dayalı hiçbir hukuki ilişkin bulunmadığı gibi adil sahası bulunması mümkün olmayan davacı tacirin tüketici olarak kabul edilmesinin de mümkün olmadığını belirterek İDM’nin görevsizlik kararının müvekkili bakımından Tüketici Mahkemelerini görevli olarak göstermesinin usul ve yasaya aykırı olup görevsizlik kararın istinaf talebinin kabulü ile kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Tapu kayıtları, İTSM kayıtları, Büyükçekmece Kadastro Müdürlüğünden çap örneği, gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri, Büyükçekmece Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü cevabi yazısına istinaden yapı ruhsatı, iş bitirme tutanağı ve mimari projenin onaylı örneği, Bakırköy 4. ATM’nin 2019/161 esasa sayılı dosyası örneği, İstanbul 5. ATM’nin 2019/508 esas sayılı dosyası örneği, İstanbul 10. ATM’nin 2019/515 esas sayılı dosyası örneği ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yükleniciden temlik alınan bağımsız bölümün tapu iptali ve tescil, terditli olarak da ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre iadesi talebine yöneliktir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır. Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1.maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir. Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir. Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur. O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur. Davacı vekili dava dilekçesinde, 24/11/2020 tarihli dilekçesinde ve istinafa cevap dilekçesinde dava konusu taşınmazı konut olarak kullanmak amacıyla satın alıp kendi kişisel zevk ve bütçesine uygun olarak tadilat ve dekorasyon işlerini yaptırdığını, halihazırda taşınmazda ikamet ettiklerini belirtmiştir. Ancak davacının tüzel kişi olduğu dikkate alındığında davacının ne şekilde kimin konut ihtiyacı için taşınmazın alındığı hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Taşınmazın yöneticinin konut ihtiyacı için mi, lojman olarak kullanmak için mi, ticaret merkezi olarak kullanmak için mi ya da başka bir şekilde kullanmak için mi alındığı konusunda herhangi bir açıklama bulunmadığından bağımsız bölümün alınış amacı anlaşılamamaktadır. Bu durumda kimin konut ihtiyacı için taşınmazın alındığının, geçmişte ve halen kim tarafından ne şekilde kullanıldığının tespiti gerekir. Bu durumda davacı şirketin faaliyet alanı da dikkate alınarak ne şekilde ve kimin konut ihtiyacı için taşınmazı satın alındığının belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken davacının tüketici konumunda olduğunun kabulü ile davanın esası hakkında hüküm tesisi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle davalı … istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince kabulüne, İDM kararının kaldırılmasına ve öncelikle davacının kimin konut ihtiyacı için taşınmazın satın alındığının belirlenerek görev hususunun değerlendirilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE, 2-Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/04/2021 tarih, 2019/426 Esas ve 2021/449 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı … tarafından yatırılan istinaf maktu karar harcının istem halinde davalıya iadesine, 5-Davalı …Ş. tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı … yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/09/2021