Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/2581 E. 2021/2920 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2581
KARAR NO: 2021/2920
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/04/2021
NUMARASI: 2019/350 Esas – 2021/448 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 01/12/2021
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaybıyla taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında müvekkilinin tüm yükümlülüklerini süresinde ve eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş olmasına rağmen davalı şirketin haksız ve kötüniyetli bir şekilde tapu devri yapmaktan kaçındığını, bu nedenle dava konusu taşınmazların müvekkili adına tapuya kayıt ve tescilinin yapılmasını, müvekkilin dava konusu taşınmazlar için davalılardan …’ya senet/bono verdiğini, dava konusu olan ve davalılardan … A.Ş’i adına kayıtlı bulunan İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde kaim, tapuda … ada, … parsel olarak kayıtlı … ve … Numaralı villa niteliğinde bağımsız bölümlerin 3. Kişilere satış ve devrinin engellenmesi açısından HMK 389. maddesi ve devamı maddeleri uyarınca tapu kaydına teminatsız ihtiyati tedbir konulmasına, davanın kabulü ile, İstanbul İli Büvükçekmece İlçesi. … Köyünde kaim, tapuda … ada. … parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan … ve … Bağımsız Bölüm numaralı taşınmazların bakiye bedellerinin ödenmesi için müvekkil adına Kalan bakiyenin ödenmesi ve banka ipoteğinin kurulabilmesi için, tapunun devri için mahkemenin kuracağı bir ara karar tedbir ile kendilerine yetki verilmesine ve 298 ve 304 nolu taşınmazların tapuya kayıt ve tesciline, tapu senedinin müvekkiline teslimine, ya da terditli nitelikte açılan işbu davada tapu İptali ve Tescilin mümkün olmaması durumunda: İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, Karaağaç … kain, tapuda … ada, … parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan 298 ve 304 Bağımsız Bölüm numaralı taşınmazın için müvekkil tarafından ödenen bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin ÜFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve isçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın (rayiç değerden az olmamak kaydı ile), dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, … A.Ş ye 15.06.2018 tarihli 1.575.000 TL bedelli iki adet senet, taşınmazların KDV si için verdiği 2 adet 567.000 TL senet (bu senetler iade edilmiştir) ve en son KDV oranının düşmesi sonrası vade tarihi kısmı boş bırakılmış 1 adet 504.000 TL bedelli toplamda 3 adet senet bedeli 3.654.000 TL tutarında senet verildiğini, bu senetler nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin önlenmesi için bu senetlerin ödenmemesi konusunda tedbir kararının verilmesine yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar tarafından ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … A.Ş.vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin bu davadaki tescil ve tazminat taleplerine davalı sıfatıyla muhatap olmasının mümkün olmaması ve dava süresi de göz önüne alındığında müvekkili şirket açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara sebebiyet verecek olması nedeniyle öncelikle ihtiyatî tedbirin kaldırılmasına, bu mümkün görülmezse davalıdan taşınmazın değerinin %40’ından az olmamak üzere teminat alınmasına, müvekkilinin davacı ile arasında hiçbir ticarî ve hukukî ilişkinin bulunmadığını, davacının müvekkiline karşı hiçbir talep hakkının söz konusu olmadığını, davada “pasif husumet ehliyeti” bulunmayan müvekkili bakımından davanın bu sebeple reddine, maddî ve hukukî dayanaktan yoksun bulunan davanın esastan reddine, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini savunmuştur. Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle: müvekkilinin diğer Davalı … A. Ş ile yapmış olduğu Sözleşme Çerçevesinde davacıya İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde Kaim, Tapuda … Ada, … Parsel Olarak Kayıtlı Villa Niteliğinde Olan 283 Bağımsız Bölümü Sattığını ve Yer Teslimini de davacıya yaptığını, ancak diğer davalı … A.Ş’nin yarattığı haksız Ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devir işlemini gerçekleştiremediklerini, müvekkili ile diğer davalı … arasındaki sözleşme ilişkisinin dayanağı ve 19.06.2014 tarihli Ana Sözleşme ile 2015 ve 2016 tarihli Ek Sözleşmeler ile her ne kadar asıl sözleşmede taraflarca sözleşmenin adı “Gayrimenkul Satış Vaadi” olarak belirlenmişse de sözleşmenin isminden öte ortak amacın ne olduğu tespit edilerek sözleşmenin değerlendirilmesi gerektiğini, Yargıtayın yerleşmiş içtihadı çerçevesinde müvekkili şirket ile diğer davalı … şirketi arasında imzalanan 19.06.2014 tarihli ana sözleşme ve eklerinde yer alan unsurlar tek tek dikkate alındığında tarafların hak ve yükümlülüklerinin adi ortaklık hükümleri çerçevesinde belirlenmesi gerektiğini, müvekkilinin davacıya tapusunun verilmesi gerektiği hususunda diğer davalı … Şirketine defalarca yazılı ve sözlü uyarılarda bulunmuş olmasına rağmen diğer davalı, davacıya ve onun gibi … olarak tanımlanan projeden villa satın alan diğer bir ısım tüketici/müşterinin de tapu devrini yapmaktan haksız şekilde imtina ederek huzurdaki davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden bahisle müvekkili şirket üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini, inşaatı bitirip davacı tarafa teslim etmiş olup; davacı taraf dava konusu villayı kullanmakta olduğundan, müvekkili aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkil şirket yönünden reddine, müvekkilinin dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece ” Davacı ile davalı … Ltd.Şti arasında düzenlenen 17/10/2017 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinde, 298 ve 304 numaralı bağımsız bölüm alıcı ve satıcıya ilişkin bilgiler başlıklı 1. Sayfasında taşınmaz türü villa olarak nitelendirildiği, bedele ilişkin bilgiler bölümünde de konut bedeline ilişkin bilgiler başlığı altında tüm vergiler dahil peşin fiyatlarının 3.717.000,00 TL olduğunun yazılı olduğu, bu haliyle sözleşme konusu taşınmazın villa konut olduğu, dava dilekçesinde taşınmazın ticari ya da mesleki amaçla satın alındığına dair beyan ve delil olmadığı, davacının tüketici olduğu anlaşılmaktadır. Aksine gayrimenkul satış vaadi sözleşme öncesi bilgilendirme formu ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde konut olarak belirtildiği ve hatta uyuşmazlık konusunda Bakırköy Tüketici Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edildiği, devire ilişkin ek sözleşmelerde de … konut olarak belirtildiği, TTK’da ticari şirketlerin tacir sayılacağının hükme bağlandığı, tacir niteliğindeki tüzel kişileri ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerin ticari işlerden sayılacağının TTK 19/1 maddesinde olduğu, ancak 6502 sayılı Kanun kapsamında tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabileceği, tüketicinin malı satın alma amacı bu kanun kapsamında önem kazandığı, ancak tapu kayıtları, taraflar arasındaki sözleşemeler ve dava dilekçesi dikkate alındığında konut olarak düzenlendiği, satın alma amacının konut olduğu, tapu kayıtlarının aleni olduğu, amacın sonradan değişmesinin kat mülkiyeti kanunu ve hükümleri, taşınmaza ilişkin abonelik konusundaki uyuşmazlıklarda özel olarak düzenlendiği, ayrıca 28 Kasım 2013 tarihli 6502 sayılı TTK yürürlük tarihleri dikkate alındığında Ticaret Kanunundan sonraki tarihleri taşıdığı anlaşılmakla, 28 Kasım 2013 tarihli 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 28/05/2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olup Ticaret Kanunun kabul tarihi 13 Ocak 2011, Yürürlük tarihi 01 Temmuz 2012’dir. İstanbul BAM 9. H.D’nin 2018/2349 Esas 2018/939 Karar ilamı, İstanbul BAM 7. H.D’nin 2020/183 esas 2020/269 karar, 2020/356 esas 2020/633 karar, 2020/270 esas 2020/1870 karar sayılı ilamları bu doğrultudadır. Bu durumda davaya bakmak görevi Tüketici Mahkemesine aittir. Hal böyle olunca görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğunun anlaşılması karşısında Mahkememizin görevsizliğine, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine, kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlatılmak suretiyle iki hafta içinde talep edilmesi halinde dava dosyasının görevli Bakırköy Nöbetçi Tüketici Mahkemesi’ne tevdiine, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine ” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … A.Ş. istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin son derece hukuka aykırı ve keyfi bir karara imza attığını, tüzel kişi tacirlerin yaptığı işlemlerin ticari olması ve taraf olduğu davaların da TTK. m. 4 ve 5 hükümleri uyarınca ticari dava sayılması aksi sözkonusu olamayacak bir hukukî sonuç olduğunu, tüzel kişi tacirin yaptığı işlemin ticari olduğunu belirtmesi de hiçbir şekilde aranmayacağını, belirtse dahi hukuken hiçbir sonuç doğurmayacağını, zira tüzel kişi tacirlerin ticari işletmelerini ilgilendirmeyen adi sahası olamayacağını, aksi yönde yapılacak her türlü yorum ve mahkeme kararı, hangi derecede verilmiş olursa olsun açıkça usul ve yasaya, özellikle de TTK.m. 19 hükmüne aykırı olduğunu, yasa hükmü (TTK. m. 19) açıkça tüzel kişi tacirlerin ticari amaç dışında bir amaç gütmek suretiyle hareket etmesinin mümkün olamayacağını düzenlediğini, TKHK.m. 3-k ile TTK m. 19 arasındaki ilişki, bu iki hüküm birlikte doğru yorumlandığında, TTK. m. 19’un özel hüküm niteliğinde olduğunu, zira tüzel kişi tacirler, ticari amaç dışında amaç güdemeyecek olan, böylece TKHK m. 3-k hükmünün kapsamı dışında kalan tüzel kişiler olduğunu, mahkemenin bunun aksine olarak yapmış olduğu yorumun ne kadar hatalı olduğunu, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile ilgili Adalet Komisyonu raporları ortaya koyduğunu, davacı ile … A.ş. arasındaki sözleşme ilişkisinin tamamen dışında bulunan ve sadece arsa maliki sıfatını haiz bulunan müvekkili şirket ile davacı arasında tüketici hukukuna ve tüketicinin korunması hakkında kanuna dayalı hiçbir hukuki ilişki bulunmadığı gibi, adi sahası bulunması mümkün olmayan davacı tacirin tüketici olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bu sebeple davacının tüketici olarak kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, bu sebeple, asla kabul anlamına gelmemek kaydıyla, farz-ı muhal olarak bir an için davacının müvekkili aleyhine bir tescil veya tazminat davası açması söz konusu olsa dahi, bu davayı görmekle görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğunu, tüketici mahkemeleri hiçbir şekilde görevli bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu 08.04.2021 tarihli görevsizlik kararı bağlamında, müvekkili bakımından Tüketici Mahkemelerinin görevli olarak gösterilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, işbu karara karşı istinaf taleplerinin kabulü ile kanuna ve usûle aykırı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Tapu kayıtları, gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri, Bakırköy … Noterliğinin … ve … yevmiye nolu 17/10/2017 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, Büyükçekmece Belediyesi Plan ve Poje Müdürlüğü tarafından gönderilen imar durumu, yapı ruhsatları ve mimarı projenin onaylı sureti, Beyoğlu … Noterliğinin 04/04/2019 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesi ve tebliğ mazbataları fotokopisi, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtları, Büyükçekmece Tapu Müdürlüğünden gönderilen tapu kaydı, Büyükçekmece Kadastro Müdürlüğünden çap örneği, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/508 esas sayılı dosyasının UYAP tan gönderilen bir örneği ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, harici temlik sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır. Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1.maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir. Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir. Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur. O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde dava konusu taşınmazı konut olarak kullanmak amacıyla satın alıp kendi kişisel zevk ve bütçesine uygun olarak tadilat ve dekorasyon işlerini yaptırdığını, halihazırda taşınmazda ikamet ettiklerini belirtmiştir. Ancak davacının tüzel kişi olduğu dikkate alındığında davacının ne şekilde kimin konut ihtiyacı için taşınmazın alındığı hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Taşınmazın yöneticinin konut ihtiyacı için mi, lojman olarak kullanmak için mi, ticaret merkezi olarak kullanmak için mi ya da başka bir şekilde kullanmak için mi alındığı konusunda herhangi bir açıklama bulunmadığından bağımsız bölümün alınış amacı anlaşılamamaktadır. Bu durumda kimin konut ihtiyacı için taşınmazın alındığının, geçmişte ve halen kim tarafından ne şekilde kullanıldığının tespiti gerekir. Davacı şirketin faaliyet alanı da dikkate alınarak ne şekilde ve kimin konut ihtiyacı için taşınmazı satın alındığının belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken davacının tüketici konumunda olduğunun kabulü ile davanın hüküm tesisi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle davalı … A.Ş. istinaf başvurusunun Kabülüne ilişkin HMK 353/1-a-3 madde uyarınca kesin olarak karar vermesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE, 2-Bakırköy 6.Tüketici Mahkemesi’nin 03/07/2020 tarih, 2020/494 Esas – 2020/273 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı … A.Ş. tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde iadesine, 5-Davalı … A.Ş. tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı … A.Ş. yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/12/2021